• "benim ne çıkarım var, insanların düşündüğü bu. eğer biri, bir ürünü satarak para kazanıyorsa, kendi düzenini tehlikeye atacak, benzer bir ürünü satan diğerleriyle savaşacaktır.
    bu yüzden insanlar dürüst değildir.
    ve birbirlerine güvenmezler.
    biri gelip de size derse: "tam aradığınız evi buldum".
    o bir satıcıdır.
    bir doktor "sanırım böbreğinizi almalıyız" dediğinde, bunu yatının parasını ödemek için mi diyor, yoksa gerçekten böbreğim mi alınmalı bilmiyorum. parasal düzende insanlara güvenmek zordur. eğer dükkanıma gelirseniz ve dersem ki; "elimdeki lamba güzel. ama yan taraftaki daha iyidir." iş hayatında uzun kalamam. işler yürümez.
    etik davranırsam işler yürümez.
    sanayi sektörü insanlığa hizmet eder derseniz, bu doğru olmaz.
    etik olmaya güçleri yetmez.
    sisteminiz insanların hayrına çalışmak için tasarlanmamıştır.
    eğer hala anlayamadıysanız, insanları önemseselerdi, ortada taşeronlar olmazdı.
    endüstri umursamaz.
    insanları işe almalarının sebebi henüz otomasyona geçmemiş olmalarıdır.
    terbiyeden ve ahlaktan bahsetmeyin, gücümüz yetmez ve iş hayatında kalamayız.
    bunu belirtmek önemli ki, sosyal sistem, faşist, sosyalist, kapitalist veya komünist olsun, altta yatan mekanizma, para, iş gücü ve rekabettir.
    komünist çin, abd'den daha az kapitalist değildir.
    aradaki tek fark, devletin pazara girme derecesidir.
    gerçek "para-izm*"dir, gerçek işleyiş, gezegendeki tüm ülkelere rehberlik eder."

    zeitgeist addendum'daki sözlerinden alıntıdır.
  • "in a free nation, no one has to tell you you're free."

    cümlesi ile, şu anda nasıl yalanlar üzerine kurulu bir düzen içinde yaşadığımızı ve aslında nasıl bir toplumda yaşamamız gerekliliğini kısacık ve mükemmel bir şekilde anlatmış futurist.
  • yarın bigün ölse en çok üzüleceğim kişilerden biri, kendini insanların daha iyi bir ortamda yaşayabilmesi için seferber etmiş müthiş insan. yaptığı çok basit bazı düzeneklerle bile bu dünyadaki materyalin aslında bütün insanlara yetebilecek seviyede olduğunu kanıtlamıştır (en basitinden lavaboda elinizi yıkamak için kullandığınız suyun direkt olarak klozete gitmesi sistemi, dünyadaki her evde bulunsa hatırı sayılır seviyede su tasarrufu olmaz mıydı?) ve bu sayede para düzenini, kapitalizmi ortadan kaldırıp bütün insanların eşit olduğu, kimsenin kimseye bağımlı olmadığı bir dünya yaratmak amacındadır.

    kendisi büyük bir topluluk tarafından, bir ütopyayı gerçekleştirmeye çalıştığı sebebiyle hakettiği saygıyı görmemektedir. venüs projesi'nin aptalca bir ütopya olduğunu düşünsen bile bu adam en azından sen daha iyi yaşayasın diye çalışıp fikirler üretmeye çalışıyor. bu dünyada yaşayan yetenekli, zeki, birşeyler üretmeye çalışan ama yeterince parası olmadığı için insanlığı ileriye taşıyamayan o kadar çok insan var, işte jacque fresco'da onlardan biriydi ve kendi yaşadığı zorlukları başka insanlar yaşamasın diye uğraşıyor. bu yüzden saygıyı ve desteği her daim hakeden bir insandır kendisi.
  • politikacılarla ilgili görüşleriyle ufkumu açan adam. cinayet, tecavüz, hırsızlık gibi suçlara çözüm olarak cezaların artırılmasından ve daha fazla hapishane yapmaktan başka çözümü olmayan politikacıların başarısız olduğunu görmek çok zor değil. daha bugün tecavüzcüleri hadım edelim diyen birileri çıktı ortaya. masum bir bebeğin bir katile, hırsıza, tecavüzcüye dönüşme süreciyle, eğitim sorunlarıyla, toplumsal adaletsizlikle, çocuklara yönelik şiddet ve tacizin etkileriyle zerre ilgilenmiyor politikacılar. yapabildikleri tek şey cezaları artırmak ve bu yolla insanları mutlu edebiliyorlar.

    jacque fresco'dan birkaç alıntı yapmak istiyorum:

    "politika iyiydi, yüz yıl önce. günümüzde ise politikacıların artık hiçbir problemi çözme yetisi kalmamıştır çünkü onlar davranış, tarım, okyanus bilimi gibi alanların öğrencileri değiller ve dünyanın nasıl işlediği hakkında hiçbir fikirleri yok. dolayısıyla, insanların duymaktan hoşlandığı şeyleri söylerler, ve bu onlara seçimler kazandırır. öte yandan, bilim ise toplumun onayıyla ilgilenmez. yaptıkları şudur: eğer herkes dünyanın düz olduğunu söylese dahi dünyanın yuvarlak olduğunu kanıtlar göstererek söylerler. ancak "dünya biraz düz, biraz da yuvarlaktır." demezler. bu politikacıların işidir."

    http://dotsub.com/…8857-2281-469d-9f8f-51f44345b3e6

    "so you see, you have built-in corruption. we're all chiseling off each other, and you can't expect decency in that sort of thing. a feeling that they don't know who to elect. they think in terms of a democracy, which is not possible in a monetary-based economy. if you have more money to advertise your position, the position you desire in government, that isn't a democracy. it serves those in positions of differential advantage. so it's always a dictatorship of the elitist, the financially wealthy. it is an interesting observation to note how seemingly unknown personalities, magically appear on the scene as presidential candidates. then before you know it, somehow you are left to choose from a small group of extremely wealthy people who suspiciously have the same broad social view. obviously, it's a joke.

    the people placed on the ballot are done so because they have been pre-decided to be acceptable by the established financial powers, who actually run the show. yet many who understand this illusion of democracy, often think, "if only we could just get our honest, ethical politicians in power, then we would be okay." well, while this idea of course seems reasonable in our established, oriented world view, it is unfortunately another fallacy. for when it really comes down to what is actually important, the institution of politics and thus politicians themselves, have absolutely no true relevance as to what makes our world and society function. it's not politicians that can solve problems. they have no technical capabilities. they don't know how to solve problems. even if they were sincere, they don't know how to solve problems. it's the technicians that produce the desalinization plants. it's the technicians that give you electricity. that give you motor vehicles. that heat your house and cool it in the summer time. it's technology that solves problems, not politics. politics cannot solve problems 'cause they are not trained to do so."

    zeitgeist addendum'dan.*

    tam olarak nerede geçtiğini bulamasam da kendisinin politikacıların trafik kazaları konusunda bile ne kadar aciz kaldığı ile ilgili sözleri de vardır. politikacıların yaptığı tek şeyin trafik cezalarını artırmak olduğundan, ancak trafik kazalarını önlemek adına hiçbir şey yapamadıklarından bahseder. örneğin, yağmurda kaygan olmayan asfalt yolların yapımı politikacıların değil bilimin işidir diye de ekler.
  • gelecekteki dunyanın tasarımlarını yapan adam. futuristler zirvesi kapsamında onur konuğu olarak istanbul a gelecek. yaptığı tasarımlar çok etkileyici, gelecekte dunyanın nasıl olabileceğini harika bir şekilde tasarlamış.

    " 1916 doğumlu, endüstri mühendisi, mimari tasarımcı, toplum mühendisi, fütürist ve düşünür jacque fresco, günümüzün leonardo da vinci’si olarak anılıyor, einstein ve buckminster fuller’a benzetiliyor, florida’da yaşıyor.

    çok sayıda belgeseli, ödüllü projeleri, patentleri bulunan jacque fresco, devlet başkanlarına ve çeşitli kurumlara danışmanlık yapıyor. asistanı roxanne meadows'la venüs projesi’ni gerçekleştiren jacque fresco, yaşayan en deneyimli, en saygın fütüristlerden biri.

    fresco, insanlığın karşı karşıya olduğu problemlerin ve gelecek endişelerinin artık, “kıtlık temelli” sistem ve yaklaşımlarla çözülemeyeceğini savunuyor. açlık, fakirlik, savaş gibi büyük insanlık sorunlarının kabul edilemez ve engellenebilir olduğuna inanan bir kültürün temelden inşasını öneriyor."

    http://www.futuristlerzirvesi.com/…fa=jacque_fresco

    http://www.thevenusproject.com/
  • birden aklıma "the minute you hear ‘freedom’ and ‘democracy’, watch out… because in a truly free nation, no one has to tell you you’re free.” sözü düşmüş olan adam.

    nereden mi aklıma geldi? bilmem, öylesine.
  • --- zeitgeist moving forward ---

    ben new york'ta büyüyen genç bir delikanlı iken bayrağa bağlılık yemini etmeyi reddettim. tabii ki müdürün odasına gönderildim ve müdür bana "neden bağlılık yemini etmek istemiyorsun?" diye sordu. "herkes ediyor!" "bir zamanlar herkes dünyanın düz olduğuna inanıyordu ama bu dünyayı düz yapmıyor." dedim ve devam ettim: "bugün amerika, sahip olduğu her şeyi diğer kültürlere, diğer milletlere borçlu ve ben bağlılık yeminini dünyaya ve üstünde yaşayan herkese etmeyi yeğlerim." dedim. söylememe bile gerek yok, çok geçmeden okulu tamamen bıraktım ve yatak odamda bir laboratuvar kurdum. orada bilimi ve doğayı öğrenmeye başladım. sonra fark ettim ki evren yasalarla yönetiliyor ve insanoğlu toplumla birlikte bu yasalardan bağımsız değil. derken, şimdilerde "büyük buhran" olarak adlandırdığımız 1929 krizi geldi çattı. bütün fabrikalar boş boş dururken milyonlarca insanın neden işsiz, evsiz ve aç kaldığını anlamakta zorlandım. kaynaklar değişmemişti. işte o zaman fark ettim ki ekonomi oyununun kuralları doğası gereği hükümsüzdü.

    kısa bir süre sonra, bir sürü ulusun birbirlerini sistematik olarak yok etmek için sıraya girdiği 2. dünya savaşı başladı. daha sonra bir hesap yaptım: bütün bu yıkım ve savaş için boşa harcanan kaynaklar, aslında gezegen üzerindeki tüm insani ihtiyaçları rahatça karşılayabilirdi. o zamandan beri insanoğlunun kendi neslinin tükenişine zemin hazırlayışına tanık oldum. son derece değerli ve sınırlı kaynakların kar etme amaçlı ve serbest piyasa adına sürekli olarak heba edilmesini ve yok edilmesini izledim. toplumun, toplumsal değerlerinin, materyalizmin ve bilinçsiz tüketimin temelini oluşturduğu bir yapmacıklık seviyesine düşürüldüğünü izledim. parasal güçlerin sözde özgür toplumların politik yapısını kontrol etmesine tanık oldum. şimdi 94 yaşındayım ve korkarım ki düşünce yapım 75 yıl öncesiyle tam olarak aynı: bu saçmalık artık sona ermeli.

    --- zeitgeist moving forward ---
  • “democracy is a con game. it’s a word invented to placate people to make them accept a given institution. all institutions sing, ‘we are free.’ the minute you hear ‘freedom’ and ‘democracy’, watch out… because in a truly free nation, no one has to tell you you’re free.”

    demiş. şu aralar ne kadar da çok duyuyoruz, demokrasi ve özgürlük kelimelerini bi arada.

    yani diyor ki kabaca; bi melmekette "özgürlük", "demokrasi" kelimelerini sık sık duyuyorsanız, orada bi sorun vardır. çünkü gerçekten özgür ve demokratik ülkelerde, kimse size özgür ve demokrasinin olduğunu zırt pırt vurgulamaz.
  • --- spoiler ---
    önyargılı, bağnaz, öfkeli ya da açgözlü olarak dünyaya gelmedik. bunlar, içinde yaşadığımız çevre tarafından üretildi ve beslendi.
    bu yüzden, çevrenizi ve deneyimlerinizi değiştirmedikçe o çevre değiştirilene kadar insanlarda aynı anormal davranışların alınacağına inanıyoruz.
    bugün dünyadaki tüm kültürler kendi kültürlerine hizmet etmeleri için insanlarını eğitmeye çalışıyor.
    başka bir ifadeyle, nazi kültüründe yetiştiyseniz bayrak sallamak, gamalı haç gibi şeyler içinize işler.
    eğer ilkel bir kabilede yetiştiyseniz mızrak atmak, ok ve yay kullanmak gibi şeylere maruz kalacaktınız.
    yani insanlar, kurulu düzenin menfaatlerine hizmet etmeye şartlandırılmıştır.
    peki bunu bize kim yapıyor?
    kuruluşların sahipleri! egemen çevre.
    yani bize, yalnızca varolan yapıları destekleyecek bir değer sistemi aşıladılar.
    dindar, dinsiz, endüstriyel veya askeri, farketmez.
    çocuklar sorar, "babacığım, dünyadaki en büyük ülke hangisi?"
    elbette ki, bizim ülkemiz dünyadaki en büyük ülke
    peki hangi tanrı gerçek tanrı, baba?
    bizim tanrımız! diğerleri yalandan tanrı.
    şunu hayâl edin;
    romalı bir aile, çocuklarını da alıp hıristiyanların aslanlara atılmasını izlemeye gidiyor.
    ve ufaklıklar izliyor;
    baba, önümüzdeki hafta yine gelip, aslanların hıristiyanları yemesini görebilir miyiz?
    peki bu çocuklar ruh hastası mı?
    hayır!
    onların değerler sistemi çarpıtılmış.
    ben kesinlikle, insanların içinde yetiştikleri çevreyle ilgiliyim.
    eğer çevre değiştirilirse, davranış da değiştirilir.
    çevreyi yeniden yönlendiriyorsunuz ve bu, insanları yeniden yönlendirmeye dönüşüyor.
    ama, çevreye dokunmadan insanları yeniden yönlendirirseniz bu sefer geriye dönecektir.
    gelecek hakkında düşünmeye çalışırken, şunu hatırlayın:
    ` olan bitenle ilgili düşünme biçiminiz, toplum tarafından size verilen ve kabul ettirilen düşüncelere dayanır. `
    yani düşünme kapsamınız toplumun egemen değerleriyle sınırlıdır.
    değerler üzerinde esnek olmayı öğrenmek, uzun zaman alır.
    ben gençliğimde çocuklarla konuşurken, çok sabırlı olmaya çalışırdım.
    eğer biraz ilerleme kaydedersem onlarla tanrı kavramı hakkında konuşurdum.
    sizin tanrı kavramınız, benim tanrı kavramım, onun tanrı kavramı. hepsi farklıdır. acaba tanrı nasıl bir şey diye merak ettim.
    tabi, bir tanrı varsa. peki neden tanrı, tüm o koşulsuz sevgisiyle, savaşlara ve hastalıklara izin veriyordu?
    bir türlü anlam veremedim.
    çok fazla tutarsızlık vardı.
    ben de bunu sorguladım.
    elbette, tanrı kavramını sorgularken kendimi biraz rahatsız hissettim. ama, tarih ve tanrıların ortaya çıkışı gibi konularda okuduktan
    sonra fark ettim ki bir sürü farklı tanrı vardı.
    savaş tanrısı, barış tanrısı, aşk tanrısı. daha çok, insanlar tarafından uydurulmuş gibiydi.
    öfkelenmeleri, kurban istemeleri insanların yaptıklarından hoşlanmadıklarında, tufanlar yaratmaları
    bütün bunlar, yüce bir akıldan gelmiyordu.
    zamanda geriye gidelim, ilkel insanlar yıldırım düştüğünü gördüğünde tanrının öfkeli olduğu düşündüler.
    başka neden böyle bir olay cereyan edebilirdi ki?
    kasırga topraklarını silip süpürdüğünde, tanrıların ikinci bir kasırga göndermemesi umuduyla
    kabilelerindeki mimli insanları kurban edip, elemanlardan kurtuldular.
    ola ki tekrar olursa bu sefer daha genç insanları kurban ettiler.
    nedense, kabile reisinin kendini kurban ettiği pek görülmez.
    ama her zaman, kurban olmak için gönüllü insanlar sırada hazır bekler.
    görüyorsunuz, insanoğluyla sorunlarımız var.
    ` kendi idraklarının ötesinde ne meydana gelirse, bunun için mazeret uydurmak zorundalar. `
    bu tarz şeyleri açıklamak için, tanrılar ve şeytanlar yaratmak zorundalar.
    çünkü insanlar, o topluluğun önderlerine gelip çatarlar. kabilenin ne kadar ilkel olduğu önemli değil, gelip derler ki:
    bu bedbaht rüzgar, nasıl adamızın insanlarına gelip çatar?
    ve kabile reisi der ki,
    siz uslu durmadınız! sizler volkana yeterince katkı sağlamadınız! enişteni volkana at, belki o zaman yanardağ patlamaz.
    eğer eniştenizi volkana atarsanız ve volkan yine de püskürürse bu sefer yengenizi atmak zorundasınız.
    böylece metafizik oluşur, din oluşur, batıl inanç oluşur.
    tahtaya vur!
    veya uğur için tavşan ayağı taşı.
    ama unutma, o tavşanın dört ayağı vardı ve sonu hiç iyi olmadı.
    toparlarsak, cehaletin olduğu yerde, batıl inanç hüküm sürer.
    `efsane, tarlada çalışan küçük adama anlatma yoludur. `
    adam şöyle dediğinde: "bütün bunlar neye tekabül ediyor? hiçbir anlam veremiyorum."
    nalları diktiğinde, her şey senin için oradadır. eğer bu hayatında elde edemezsen,sonraki yaşamında elde edeceksin. tabi uslu durursan.
    ` bir kültürün özümsediği batıl inanç miktarı insanlarının sahip olduğu bilgi miktarı ile ters orantılı olacaktır. `
    gelecekte, yeteri düzeyde bilgi sağlanmasıyla ki, günümüzde sunulanın kat be kat fazlasıdır
    "tahtaya vur." "bugün benim şanslı günüm." gibi sözleriniz olmayacak,
    hepsi yok olacak.
    --- spoiler ---

    http://www.youtube.com/…h?v=ijf52ir10xa&t=01h08m40s

    edit: link güncellendi
  • "ıf you think we can’t change the world, it just means you’re not one of those who will."

    bize gönderilen hediyelerin en özellerinden, an itibarı ile asırlık çınar
hesabın var mı? giriş yap