• --- spoiler ---

    (bkz: açmayın dedeler)

    --- spoiler ---
  • fbi'nin eski başkanlarından hoover'ın hayat hikayesinin anlatıldığı film.

    filmin teması adalet: yönetmen clint eastwood'un tüm kariyeri boyunca en sevdiği tema. ancak, eastwood, adalete, bu kez bambaşka bir şekilde yaklaşıyor. hoover, üç ayrı bilinen kahramanın kompozisyonu olarak verilmiş sanki.

    (1) alfred hitchcock'un psycho'sundaki norman bates (varoluşsal açıdan adalet), (2) heinrich von kleist'ın michael kohlhaas'ındaki aynı adlı kahraman (duygular açısından adalet), (3) albert camus'nün caligulası (akıl açısından adalet).

    eastwood, nihayet, sinemanın sadece sinema olmadığını da anlamış olduğunu gösteriyor.
  • dayanılmaz diş ağrımla birlikte filmi ite kaka, yer yer duraksayarak izlemeyi az önce bitirdim.

    --- spoiler ---
    2011'in en çok beklediğim filmlerinden biri olan j. edgar' ı üzülerek söylemeliyim ki hayal kırıklığı içinde izledim. filmin en çok rahatsız eden yönü, leonardo dicaprio 'nun rahatsız edici düzeye varan vurgulu, kendini beğenmiş konuşmasının filmin tamamına yayılmış olması. filmin hikayesinin büyük bir bölümünü edgar' ın ağzından dinliyoruz ve bu bir süre sonra gerçekten rahatsız ediyor ve sıkıyor. edgar' ı iki ayrı zaman diliminde yaşlılığı ile fbi 'yı kurduğu gençlik dönemi arasında gidip gelen geçişlerle izlerken; dicaprio' yu o yoğun makyaj altındaki yaşlandırılmış komik görüntüsüne sanki hala otuzlu yaşlarındaymışçasına hareket eden beden dili ve genç ses tonu ile konuşmaya devam etmesi eklenince; canlandırdığı karakterin inandırıcılığına sekte vuran en önemli etken olmuş. filmin ilerleyen bölümlerinde edgar' ın hayatı boyunca yanından ayırmadığı sadık iş arkadaşı the social network 'ten tanıdığımız armie hammer 'ı ise dicaprio' dan daha fazla yaşlanmış bir şekilde görünce insan ister istemez yönetmen clint eastwood 'a hayıflanmadan edemiyor. sen al güzelim çocuğu dicaprio ile seviştirmediğin gibi bir de daha fazla yaşlandır, olacak iş değil. şaka bir yana gerçekten film edgar' ın özel hayatına değinirken cinsel tercihleri üzerine fazla vurgu yapmaktan sanki itina ile kaçınmış. burda yönetmenin bu tercihini eleştirecek değilim. tamamen eastwood' un kişisel tercihi olabilir. fakat filmin finaline doğru edgar' ın annesi öldüğünde, edgar' ın annesinin kıyafetlerini giymesi, kolyesini takması ve aynaya bakarak hayatta en çok değer verdiği insan için ağlaması filmin en vurucu sahnesi olması gerekirken eastwood' un oldukça çekimser ve ruhsuz hikaye örgüsü içerisinde malesef yeteri kadar etkileyici olmamış. filmin bana göre en olması gerektiği gibi oynayan tek oyuncusu naomi watts 'tı.

    --- spoiler ---

    sonuç olarak insan filmi izleyince dicaprio' nun oscar' a aday bile olamamasına şaşırmıyor. merly streep faciasından sonra we need to talk about kevin filmindeki performansı ile beni bir nebze memnun eden tilda swinton ' ın ardından geriye şimdilik bir tek oscar adayı michelle williams 'ı izlemek kalıyor.

    edit:düzeltme.
  • leonardo di caprio artik muthis bir aktor bunu kabul etmek lazim ama bu filmi mahveden de yine o. sesi ve goruntusu ile hic olmamis. dilber ay'i dakota fanning'in canlandirmasi gibi bir durum cikmis ortaya..
  • leonardo di caprio'nun yine leonardo di caprio'yu oynayacağı film olacaktır. hangi filmde oynasa aynı hareketler, aynı kısık gözler, aynı fısıltılı konuşmalar vs.
  • yaşlı aksi ama sevimli apartman yöneticisinin eşcincel, faşist olarak ülkeye iyilik yapiyim diye ortalığın içine sıçmasını konu alıyor gibi. hele sonlara doğru dedelere geldik modu yaratmadı değil. (bkz: açmayın dedeler)

    adeta böyle evet.

    not olarak;
    edgar gibi insanlar ancak bu tür başarılara imza atabiliyorlar.
  • john edgar hoover'in yaşlı olduğu rolü mutlaka başkasının oynaması gerektiği filmdir. bu şekilde yapılmasında leo'nun oscar kaygısıyla başrolü bölüşmek istememesi de bir etken olabilir.

    tipi filan geçtim, o yaştaki adamın sesi öyle mi olur clint başkan?
    o ses bana titanic'deki, beach'deki veya catch me if you can'deki genç sarıoğlanı hatırlatıyor.

    dolayısyla yapılan onca makyaj da bir anda eski levent kırca skeçlerindeki siyasetçi maskelerine dönüyor gözümde.
  • zor seyrettiğim ama bitirdiğim filmlerden birisi, belgesel de diyebilirsiniz.
    fbi' in kuruluşunu ve kurucusu j.edgarın hayatını anlatan uzuun bir film.

    istediğini hep şantaj yaparak almış, (hatta başkanlara bile) ,
    hayatının çoğu yalan ve abartmayla geçmiş bir adamın kurduğu teşkilat işlerini nasıl yürütür bilemiyorum.

    --- spoiler ---

    ha söylemeden geçemeyeceğim , şu evin patlatıldığı sahnede yerimden hopladım.

    --- spoiler ---
  • hakkında bu kadar az entry bile bir fikir veriyor olmasına karşın, yine de izledim.
    çok başarısız.. o kadar araştırmaya ve masrafa değmemiş..
    dicaprio'nun, godfather'daki marlon brando'yu ezberleyip yutması lazım.. sonra böyle tarihi bir şahsiyeti oynayacak..
    77 yaşındaki adamı oynarken bile aynı ses tonu..
    yönetmene ve makyöze de kırık not: yaşlandırmalar hiç olmamış.. oyunculuk da sıfır, 70 yaş makyajı yapılmış, gözler fıldır fıldır, altındaki vücut "ben diriyim, gencim" diyor..
    yönetmene bir kırık not daha.. mccarty dönemindeki fişlemeler ve sorgulamalar, yargısız infazlar uzuuuuun atlanmış, yazık...
    clint eastwood fbi'ın eski başkanını yüceltmiş, haklı göstermiş, amacının doğru olduğunu anlatmaya çalışmış.. derin devletin yanında yer almış.. gerisi hikaye..
  • clint babaya yakışmamış. bir dönem nixon'ı bile dinleten, yarım asır boyunca amerika'yı antikomünist cadı avlarıyla faşize eden, al capone'a karşı av başlatan bir adamı anasının kıyafetlerini giyen homoya indirgemek olmamış. koca bir ülkenin fişlenmesini kanal d'deki kanıt dizisi saftirikliğinde anlatması yüzeysel. makyajı yapanlar ölmüştür inşallah, oraya girmeye gerek yok.
hesabın var mı? giriş yap