• sikayet ediyormus gibi gorunup gorgusuzce ovunen suserlarca, hakkinda tanim bile girmeden, kiralik ev aramaktan baska hicbir sey yazilmadigi ulke.

    ablamiz uluslararasi sirketin bilmem hangi pozisyonunda calisiyormus ya, her nasil oluyorsa aylardir ev sahipleri ustunu cizip duruyormus. o bir koldan, sevdicegi bir koldan evlerinin onu marul, sular akar haril haril deyu ev ariyorlarmis gece 5'lerde(sabah 5 olmasin yoksam). hele hele hele. kendi bile soyluyor, kac kere aradigi evin biraz kucugunu teklif etmisler, yine de begenmemis han'fendi. sehrin merkezindeki evine de sigamiyormus. isvicre gibi bir ulkede 6 odali ev arayacak kadar yuksek gelire sahipsen hic bunlarla ugrasmaz, biraz pesinat biriktirir sirrakkadanak alirsin evi. kopuk ucurtma gibi dolanmazsin. isvicre'de konut faizleri bildigim kadariyla yabancilar icin bile %3'un altinda. 6 oda olmayiversin de 4 oda oluversin; bir odasina bir ayagini, digerine de bir ayagini ativerir uzanirsin kendine.

    bak ablacim, ben kiytiriktan bir dogu avrupa ulkesinde* yasiyorum. kaldigim yer de saddam'in siginagindan hallice, yasadigim ulkenin hali de ortada. bak entry'm orada duruyor. ama ben su anki halimden bile sikayet etmeye ar eder utanirim, nesretmem ulu orta. ovunulecek bir durumum da yok zaten, kirmizi sekizim neyiyle ovunecegim ama benim kadar bile imkana sahip olmayan su sozlukte yuz binlerce insan vardir(ulke capinda da milyonlarca). dunya'nin en zengin ulkesinde yasayip sirf havam olsun, namim yurusun diye yazacaksin da yazacaksin, gelen canak sorularla da kendi egonu tatmin edeceksin. yok oyle hikaye. (baska bir entry'sine denk gelmistim, guya yurtdisinda is arayanlara tavsiye veriyor ama gel gor ki yasadigi yeri orta avrupa ulkesi saniyor).

    bati avrupa ulkelerinde maalesef konut stogu sorunu oldugundan, yeni yapilasma da sikica regule edildiginden boyle sorunlar oldugu vakidir. ne var ki, bazen baska suser'lardan da okuyoruz, vay olduk, vay bittik, vay homliz olduk diye agliyorlar boyuna. insanlarin akliyla alay etmektir bu. bunu yasadigim sehrin facebook grubunda da cokca goruyorum, insan insana benzer ne diyim. bu tatminsizlik, bu eksiklik hissi, halihazirda elindekiyle mutlu olamama hali icten ice bitirir adami. gelir duzeyin arttiysa, evini degistiremiyorsan; turkiye'de tatbik edemeyecegin hobiler edinirsin, topluluklara girersin, veya yeni bir dil ogrenmeye calisirsin. lan dunya'nin bilmem neresinde, adini bile duymadigin 3 harfli siksok bir teror orgutu bir bomba patlatiyor, yuzlerce hane evsiz, babasiz kaliyor, bizim ablanin derdi de isvicre'de 6 odali ev tutamamak. bunu da %99'u hayati boyunca isvicre'yi goremeyecek insanlara dert yanarak anlatiyor(!).

    debedit: herkese cok tesekkur ederim, mumkun mertebe mesaj atan herkese donmeye calisiyorum. gonul isterdi ki gercekten isvicre'yi tanitan ve insanlara bilgi veren nitelikte bir entry olsaydi(halihazirda ulkeyle illiyetim olmadigindan benden daha iyisini yazacak muhakkak insan vardir). dunku zirvaligi debe'de gordukten sonra vicdanim bu aymazliga elvermedi, kendimce bir seyler ciziktirme ihtiyaci kesbetti. benimle benzer durumdaki gonuldaslardan haber almak da iyi hissettirdi dogrusu.

    bu arkadasin harun abi oldugu ve trollluk yaptigiyla ilgili mesajlar aldim. trollse bile gercekten sonradan goc edip aynen bu mentalitede olan tonlarcasi oldugunu bildigim icin gercek farz ederek yazdim.

    bahsekonu gerizekaliyi rezil ettigimiz yetmemis, satasmaya devam etmis. bezelye tanesi kadar beyni olsa foyasinin meydana cikacagini anlar, kicinin ustune oturur cenesini kapar, herkes de unutur giderdi. a be zubuk, sen alelade bir sozluk sitesinde kadin taklidi yapan ezik bir embesilsin. sadece soylediklerine cevap vermis, profiline bakmaya tenezzul bile etmemistim. onlarca mesaj aldim o yazidan sonra, bu varligin kim olduguyla ilgili. (isvicre'de dolarla maas almayi basardigini iddia ettigini soylemiyorum bile).

    entry'ni sikayet ettim de zaten, merak etme. ama sozluk iyiden iyiye sosyal medyaya dondugu icin bir etkisi olmadi. zaten olsaydi 3. entry'nde ucururlardi seni buradan allahin zarganasi. bilgi kirintisi demis bir de. lan kabzo, sende o bilginin kirintisi bile yok. oturma organindan hikaye uydurmussun iste. bilgi diye ortaya salladigin seyler de birkac expat forumundan calinip cirpilmis bilgiler.

    10 para etmez adamsin, soylediklerinin de bir kiymeti yok. yine de cok merak ettim, hayal edemeyecegim okul neresiymis gercekten? harbiden merak ediyorum, neresiymis? ben norvec'in ekonomi ve yonetim janrindaki en iyi okulunda egitim gordum. 3 dil biliyorum. ovunmek icin de soylemiyorum, zaten butun bunlara sahip olmasaydim bile bir sosyal mecrada efemine entryler yazip kadin taklidi yapip ilgi cekmek icin millete hakaret edecek kadar zavalli ve ezik biri olmadigim icin gurur duyardim kendimle. gercek kimliginle(isim olarak degil) yazsan kimsenin seni sallamayacagini biliyorsun cunku degil mi kereste. o kadar yuksek geliri olan, o kadar yuksek mertebelerde calisan insan turkce sitede niye trollluk yapsin. niye haril haril cevap yetistirsin. dort ustu murat ustu yasar gidersin zaten.

    hadi tak oltani al voltani. sahilden sahilden. kankan falan da degilim senin.
  • bir bucuk sene kadar onceydi sanirim. bir gun ekmek almaya indim evin altindaki firina.. bu memleketin paralari eskidir, gunluk hayatta otobuse, bakkala verdiginiz bozukluklar 60'lar, 70'ler, 80'ler tarihli madeni paralar olur genelde. daha eski olanlarin rengi biraz daha koyu olur haliyle, 60 oncesi mesela bu yuzden belli eder kolaylikla kendini. bende de eskiye merak var, hep bakarim harcarken, hosuma gider..

    neyse, dedim ya firindayim ekmek aliyorum.. tam kadina parayi denklestirirken, dikkat ettim bir "20 centimes"in rengi hafif koyu. bir cevirdim arkasini baktim: 1920 yaziyor uzerinde!

    100 senelik para, elimde, hala tedavulde.. veremedim tabii, ayirdim bir kenara hatira.

    fakat diyecegim su; bu kistasi alin, icler dislar yapin, bizim memleketteki diger herseyle kiyaslarken kullanabilirsiniz cok rahat. fark asagi yukari her konuda ayni oranda cikacaktir.

    dusun, bakkaldan sigara aliyorsun, sana para ustu olarak 1920 tarihli para veriyor. sene olmus 2020! boyle de bir memleket iste..
  • (bkz: türkiye artık yoksul bir ülke değil) başlığını görünce dayanamadım geçen hafta yaşadığım bu olayı yazma ihtiyacı hissettim.

    geçtiğimiz hafta çalıştığım şirketin yıl sonu değerlendirme toplantısı vardı. işçi konumundayım ve 2022 nasıl geçti ne kadar kâr ettik, pandemiden nasıl etkilendik konuları hakkında bilgi verdiler. ilk konu enerji tasarrufuydu, eve giderken bilgisayarlarımızı, lambaları kapatmamızı önerdiler.

    ikinci konu bizim şirketin ve ülkenin pandemiden nasıl etkilendiğiydi. firma adına çin’den gelen parçalar geç gelmiş ama avrupa’dan başka tedarikçiler bulup açığı kapatmışlar. yılın başında hedefledikleri kâr oranını tutturmuşlar. isviçre ise %3 pahalanmış. biz şanslıyız dedi patron alım gücümüz var, kiralarımız artmadı, ısınma sorunumuz yok, ya türkiye gibi olsaydık dedi.
    150 kişilik salonda tek türk benim, tüm bakışlar önce slayta sonra bana döndü. çok üzüldüm ülkem adına. türkiye %82 fakirleşmiş, onun arkasından gelen afrika ülkesi bile % 54 fakirleşmiş. birinci sırada açık ara türkiye var.

    bu ülkeye geldiğimde ülkemi gururla anlatırdım, bizde her şey var kendi kendine yetebilen bir ülke, dünyada müslüman nüfusu olan ve laik olan tek ülkeyiz derdim.

    velhasıl kelâm ülke %3 zamlandığı için hepimize 120 chf dan az olmamak şartıyla zam yaptılar, 500 chf da bonus verdiler.
    herkes mutlu mesut ayrıldı salondan.
    ben hariç…
  • kadınlara seçme hakkının verilmesi aslında meclislerinde çok daha önceden - 1959 yılında - kararlaştırılsa da bu karar halk oylamasıyla veto yemiştir (yüzde 67 hayır demiştir). feministlerin örgütlenmesi ve halkı bilinçlendirilmesi sonrasında 1971 yılında seçme hakkı yasalaşmıştır. bu durum doğrudan demokrasinin bilinçsiz bir toplumda ne kadar tehlikeli olabileceğini gösteriyor. atatürk'e devrimleri tepeden inme yaptı diye eleştiri getirenler anadolu'da devrimleri halk oyuna sunsa yüzde 1 ancak karşılık bulurdu. bu da modern bir toplum olmayı en iyi ihtimalle geciktirirdi. bana kalırsa atatürk'ün tepeden inme devrimlerinin olmadığı bir türkiye afganistan'dan hallice olurdu.
  • yere baktığınızda üstünde wasser, eau, agqua yazılı kapaklar, göğe baktığınızda aynı maviliği görebilirsiniz burada. ne de olsa gökyüzü herkesindir veya ben gittiğimde yazdı. alplerinde dolaştım bu ülkenin, saatlerce, kilometrelerce; karşılaştıklarıma guten tag dedim bonjour dediler, bonjour dedim, buon giorno dediler, selamın aleyküm dedim, bi’şey demediler sonra.

    ölsem bir hafta sonra bulurlar dediğim bir dağın eteğinde benim gibi sap sap gezinen dünyalar güzeli mini etekli bir kızla selamlaştım. ölseydim bir hafta sonra bulunacağım yerin üç sigara içimi aşağısındaki çiftlikte mola verip birayla serinlerken çiftliğe inen, altına inek bağlanmış bir helikopter yukarı yaylada bitap düşen hasta bir ineği ahırına bırakıp gitti. ben bir yudum daha aldım türkiye’den daha ucuza satılan biramdan.

    zürich’te yüzmeye gittiydik sonra, mühendisi, doktoru, profesörü, ilticacısı, işsizi, güçsüzü limmat kenarında yan yana oturarak alkol oranı yüksek nevalelerini açıp mayolarını giyerek "kızlı erkekli" yüzdüler, dans ettiler, eğlendiler. giderken herkes son kırıntısına kadar çöpünü de götürdü. çöpçüler sadece kırık bir kalpten dökülenleri süpürürmüş burada.

    zürih gölünün karşısında tiranın kesik başını elinde tutan kahramanın heykeline baktım uzunca bir süre, ardından dünyadaki en barışsever halk diye bilinen isviçrelilerin bireysel silahlanmada abd ile başa baş gittiğini öğrendim. anlam veremedim önce. ne kavga gördüm, ne de gürültü duydum iki hafta boyunca. sonra herkesin silahını evinde sakladığı isviçre ordusu aklıma geldi. anlam verdim.

    köyün birinde kaese, aber kaese, doch kaese tabelalarına dayanamayıp durup peynir aldık sonra. frau müller kendi elcağızıyla yaptığı peynir tekerlerinden tek tek keserek ve her birini nasıl imal ettiğini uzun uzun anlatarak "buyur yiğidim yi" dedi. beğendiğimizi istediği fiyattan aldık, pazarlık etmedik. pazarlık teklif etmek bu diyarda yapılmaması gereken on kusurlu hareketten biriydi çünkü.

    pahalı bi'yer ama bak, 2,5 franga kadar zorlar bu deli gönül, ama bir kilo elmaya 5 frank veremem, bunu benden isteme sevdiceğim (slow), 58.000 franklık saat satılmasa alırdım, ama sadece 29.000 franklık saat almak yakışmaz yiğitlere bizim ellerde, hey şirin ellerde (halay), bir paket sigaraya 8,5 frank bayıldım seher vakti sevdicekten habersiz (potpori). fakat burada asgari ücretle çalışan birinin maaşıyla ayda 2 ton benzin alabilmesi, oh bebek...

    dağlarda gezerken içinden geçtiğim çiftliklerde yeri geldi ineklerin ahırlarından geçtim, yeri geldi çiftliğin bahçesindeki masada soluklandım, o da yetmedi çiftçinin kızına schwitzerdütsch ile "ba'hele bacım, çoh uzun yoldan geldim, dilim damağım gurudu, getircen mi bağa bir bardah pils" dedim, önüme kondu. kimse çifteyle kovalamadı. zaten sig 550 var adamlarda, kovalamalarına gerek de yok, 300 metreyi kaç saniyede koşacaksın?

    dağlarında avukatın ne olduğunu bilmeyen köylüsüyle, şehirlerinde türev piyasasının karekökünü alan borsacısıyla karşılaştım. ve bu insanlar bir arada, çoğu zaman birbirlerini(n dilini dahi) anlamadan, ancak birbirlerine karşılıklı saygı göstererek ve doğayı her şeyden üstün tutarak, ama birbirlerine üstünlük taslamadan çorak toprakların nasıl yeşertilebileceğini, dağın, taşın üzerinde saklı bir cennetin nasıl kurulabileceğini anlattılar bana sayısız enstantaneyle. havada uçuşan ineklerin, hiç erimeyen karların, susmak bilmeyen inek çanlarının, sokaklara bırakılan bedava kitapların, neredeyse baştan sona ormanla kaplı olması yetmezmiş gibi, bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine yaşamaya en çok yaklaşanların ülkesi, belki de o iyi insanların o güzel atlara binip çekip gittiğinde vardığı, semiz ineklerini ıtır kokulu çiçeklerle bezeli rengarenk alplere yaydığı ülke. büyüksün isviçre. du bisch grossartig schwitz!
  • haftasonu banka hesabımı kontrol ediyorum, harcamalarımı karttan yaptığım için banka hesabımda hareket çok az. ama ilginç bir şekilde 1 önceki ayı göremiyorum. onu görebilmek için ayrı bi app kullanmam gerekli. işler bazen karışık burada. pratik değil yeterince. ama pratik olması için sebep de yok, vakit bol nasılsa.

    neyse hesabıma 60 frank para girişi olmuş 18 haziran'da. tutar ve gönderen tanıdık olduğu için anladım; elektirik idaresi! posta kutumu dün kontrol ettim (üşeniyorum bazen açmaya) idareden bir mektup: 18 haziran'da enerji tasarrufu bonusunuz hesabınıza geçmiştir, geçmediyse bize haber verin.

    dün arkadaşlarla yemeğe gittik, aramızda 2 orijinal, 2 göçmen çocuğu swiss* var. konuyu açtım:

    m: ya bu para nedir, geçen sene de yatırdılar. her sene mi olacak.
    s: ya evet, elektirik idaresinin bütçesi artmış, o artan bütçeyi paylaştırıyor abonelere.
    m: ya nasıl olur?
    s: ne nasıl olur?
    m: yani bir kurum nasıl bütçe arttırır.
    s: işte enerjiden tasarruf edilmiş.
    m: yok artık! ya kurumlar nasıl tasarruf eder. hadi etti diyelim, bunu niye bana veriyor.
    s: bayağı eder niye etmesin? (kafası karıştı, anlamıyor beni) seni ve beni teşvik etmek için parayı bize veriyor. enerji tasarrufunda birlik olmalıyız. biliyorsun enerji önemli bla bla bla

    konu dağılır

    s: seneye vergilerde de ufak bir düşüş olacak. (avrupa ülkelerinde biliyorsunuz insanlar brüt maaş alıyor, yıl sonunda kendisi vergisini hesaplayıp ödüyor. hatta inanmazsınız bazen fazla vergi ödedikleri hesaplanıyor ve vergi iadesi alıyor. vergiyi sonradan ödüyorsanız misal burada bir de taksilendirip bir sonraki sene ödüyorsunuz. aralık'ta ödemek zorunda değilsiniz yani.)
    m: nasıl ya, o niye?
    s: aralık'ta görürsün. büyük bir oran değil ama şey yapma. geçen sene çok iyi vergi toplamışlar, bütçe fazlası var. o yüzden vergide ufak bir indirim olacak. bu seneki kazancımızdan daha az vergi ödeyeceğiz.
    m: ya siz şakasınız!
    s: hehe ya bilmiyorum ki neden garip geliyor.
    m: ya benim ülkemde böyle bir kavram yok. vergi her sene artan bir şey! bütçe asla tutturulamayan ve hep açık veren bir şey! açık hep artar, vergi de hep artar.
    s: ilginç tabii.

    s2: ya bu kirası da düştü diye çok sevinmişti, biz anlayamıyoruz onu.

    evet iade sadece elektrik idaresi ve vergide değil. geçen sene sağlık sigortası şirketinden de yıl sonunda bir 50-60 frank iade aldım. sağlık sigortası pirimi mi ne düşmüş. detaya bakmadım. sonra bir de kiramda indirim oldu. kiralar burada ısınma ve apartman giderleri vb dahil giderlerin de dahil olduğu bir şey. net kiranız diyelim 1000 frank ise üstüne 150 frank gider parası alınıyor. bir nevi aidat gibi düşünün içinde dairenizin ısınma gideri, apartman giderleri, su gideriniz ve çamaşırhane giderinzi var. ama bu giderler tabii senelik değişiyor, her sene aynı olmasını bekleyemeyiz. özellikle sizin ısınma gideriniz, çamaşırhane gideriniz filan değişebilir. benim de öyle olmuş. ödediğimden daha az harcamışım. her sene aralık ayında oturup bunu hesaplıyorlar. bu hesap sonrası bana 1000 frank iade etti emlak şirketi. sonra da "aylık giderleriniz bize ödediğinizden daha az. o yüzden sizin aylık gider faturasının miktarını indiriyoruz" dediler. aylık 200 frank ödediğim miktarı 120'ye indirdiler. ben sevindirik oldum kiram düştü diye. tabii aynı dünki gibi o gün de, arkadaşlarımın anlamsız bakışlarına maruz kaldım. "iyi de o zaten senin parandı. kullanmadığın için sana geri döndü" dediler. "ahh be ya! anlayamazsınız ne kadar kıymetli bir şey olduğunu ödediğiniz paranın karşılığını almanın, fazla verdiğinizde iadesini almanın, sadece kulağınızın arkasının değil, tüm bedeninizin dahi öpülmemiş olduğunu fark etmenin." dedim. anlamadılar da cidden.

    alman'ın kıskandığı birisi varsa o da swissler olabilir. alman arkadaşlarım swissler'in dakikliği, zenginliği, tıkır tıkır işleyen sistemi hakkında hep espriler yaparlar. ufak bir kıskançlık, efendime söylim imrenme sezmiyor değilim. malum hergün 100 000'e yakın alman isviçre'ye çalışmaya, daha iyi para kazanmaya geliyor, bazısı komple yerleşip "huzuru burada buldum" diyip bir de vatandaşlığa başvuruyor. ve isviçreliler gizliden gizliden belli ettiklere üzere, almanlara karşı çok iyi duygulara sahip değiller. yanlış anlamayın ama onlarınki ırkçılık değil antiswissçilik. swiss olmayana karşı birazcık mesafeliler :) mottoları: ı'm not racist ı hate everyone equally * *

    edit: bunu yazınca aydım, o kadar sevindirik oldum falan ama otomatik ödemede olan kiramı yeni rakama güncellemeyi unutmuşum. kiramı indirmişler ama ben 6 aydır yüksekten ödüyorum hala.

    edit: bazı avrupa ülkelerinde direkt maaştan vergi kesintisi olduğunu berlitmemi rica ettiler. yazımda hepsini tam genellemişim gibi olmuş. bilginize. örnek norveç.
  • dün türkiye büyükelçileri, bir muhabirin sorduğu "isviçre a.b'ye girmeyi düşünüyor mu?" sorusuna aynen
    şöyle cevap vermiştir:

    "avrupa birliği bizim standartlarımızı yakalarsa olabilir".
  • hakkında hemen hemen her gün yeni bir saçmalık duyduğum orta avrupa ülkesi.

    bugün kayınpederden öğrendiğim olaya göre benim de geçenlerde tanıştığım christof'un başına büyük olay gelmiş :)))

    şimdi bu adamın beş çocuğu koskocaman dört katlı ve çok geniş bahçesi olan bir evi var. müthiş bir insan, iyi bir baba.

    yaklaşık 1 - 1,5 sene önce tavşan almışlardı. neyse geçen gün bu hayvan böyle hasta gibi kıpırdamıyor falan yatıyor tüm gün, bunlarda alıp veterinere götürüyorlar.

    veteriner hayvanı inceleyip '' bu tavşan kanser fazla yaşamaz, gelin ben buna iğne yapıyım uykuya dalar gibi bu fani dünyadan göçüp gitsin '' diyor. ( tabii bu işlem kaç para bir fikrim yok ve sormayı da unuttum.)

    bizimkiler yok hocam öyle iş olmaz sonuçta bu bir canlı, biz eve götürelim eceliyle ölsün ne iğnesi falan filan deyip hayvanı alıp eve götürüyorlar ve bir kaç gün sonra kahreden haber geliyor... tavşan kardeş sizlere ömür.

    e tabi türkiye değil ya burası alsın hayvanı gömsün bahçeye. gidip bilmem ne bürosunu arıyor cenaze aracı gelip tavşan kardeşi alıp gidiyor ve ertesi gün eve ekip geliyor :)))

    evi inceleyip araştıracağız diyorlar. yaşam standartlarına bakacaklarmış tavşanın hayvan sahibinden kaynaklı sıkıntı olabilir deyip incelemeyi bitirip gidiyorlar ardından eve mahkeme kağıdı geliyor :))))))) sonrasında da 2000 franklık ceza kesiyorlar ve üç beş ay evcil hayvan almaları yasaklanıyor.

    yani ben yüzde yüz eminim ki o hayvan buradaki bir çok insandan daha iyi şartlarda yaşıyordur. hadi cezayı verdiniz anladık ama neye göre kime göre suç veya ihmal tespit edip ceza kestiniz :)) christof kardeşime geçmiş olsun diyorum.

    şimdi hiiiiiiç hayvan hakları falan diye gelmeyin. bana göre hayvanlık bir durum yok ortada. illa hayvanları koruyacaklarsa gece vakti ipsiz sapsız yerlerde köpeklerini sürükleyerek çekiştiren adamlara ceza kessinler.

    it, çakal sizi trende, tramvayda taciz eder bir şey olmazda karambole abuk sabuk bir şeyden ceza yer, elinizde faturayla kala kalırsınız. işte isviçre böyledir.
  • cok ilginc seyler yazilmis hakkinda. gercekten cok sig yorumlar okudum. hepsine cevap verecek vakit yok, ama bir iki seye degineyim.

    eger berak albayrak tarafindan tutulmus troller ise bunlari yazanlar ya da ironiye asina degilsem buradan sonrasini okumayabilirsiniz.

    tek olayi parasi, ekonomisi olmasa yasanmaz denmis. sanki, fakir fakir cok güzel yasanan ülkeler var. bizde mesela asgari ücret alip, cok güzel geciniyorum, hayat bana güzel diyen var mi? sunu yazan adam ya hic isvicre'yi hayatinda görmemis ya da yolu üzerinden gecerken pahali bir sandvic falan yemis olmali.

    hayir gören de ülke bok kokuyor falan sanir. benim annem, babam ilk okul mezunu, bir haftaligina ziyarete geldiler, her gittigimiz yerde yorumlari su "ne kadar güzel, sokaklar tertemiz, sokaklar nasil bu kadar temiz? cok temiz!!! nasil??"

    daglara gittik, e orada da agizlari acik kaldi. cok daglik olmayan göl kenarindaki sehirlere gittik, orada da agizlari acik kaldi. tabi memleket gibisi yok onlar icin, yine mutlu olacaklari yer kendi ülkeleri ama cok begendiler.

    arabayi kardesim kullandi bütün hafta, cocuk her seferinde biri yol verdiginde aglayacakti. hirs yapti bu, herkese yol vermeye basladi sonra. istanbul trafiginde sagsalim evine varinca sükreden cocuk, isvicre trafiginde sevgi kelebegine donuste. burada araba sürmek cok guzel ya, insanlar cok kibar diye diye sürdü.

    cogu sehirde her kose basinda sebil var. dünyanin en lezzetli suyu. daglarda da oluyor, inanilmaz lezzetli.
    canin sikildi mi, al bisikleti sehrin 15 dakika disinda cik kendini ormanda bul. bir iki saat yürü, piknik yap. cok mu sikildin? uzaklasmak mi istiyorsun? al indirimli bir bilet atla bir ucaga, trene, otobüse munihe, parise, milan'a git.

    daha sayarim sevdigim olaylarini, hatta bitiremem sayfalarca. market alisverisinde, restoranlarda; kasiyerlerin, garsonlarin güler yüzlülügü bile yeter.

    benim tek bir sevmedigim/alisamadigim yani var: isvicreliler akdeniz insani gibi degildir, batili, kuzeyliler gibi soguklar. kisisel seyleri konusmayi sevmezler, 1-2 yakin arkadaslari vardir sadece onlarla gorusurler. bira ismarlarsin agzi acik kalir, paralari cok degerlidir 10 kurus borcun olsa, gelir isterler (geri vermeye gelince öyle degiller genelde ama). kibarlar, güler yüzlüler ama iste yakinlasmasi cok zor. 6 seneyi geckindir burada yasiyorum, kötü bir durumda arayip yardim isteyecek kimsem yok. arkadas bol, ama öyle kara gün dostu zor.
    ama isvicre'de yabancidan daha cok ne var? cogu arkadasim benim gibi expatlar. tabi bu arada bize garip gelen bu soguk isvicreli bati/kuzey avrupali hareketleri adamlarin kültürleri. nasil biz italyanlar civik ama onlar kendilerini normal saniyor, iste öyle.

    edit: ya gencler bunlari hep para sagliyor iste! diye cevap atmayin. bizim ülkemizde niye para yok? neyimiz eksik? burada insanlar sayisal loto'dan mi kazanmis parayi? ülkeyi soyup o kadar fakirlestirdiler ki mental olarak da fakirlestik. yarin bir gün basimiza dürüst ve zeki insanlar gecip ekonomi ve refah düzeyi yukari ciktigi zaman ve daha avrupali oldugumuz zaman, daha fakir ülkeler ne diyecek? "türkiye'nin parasi var o yüzden" mi diyecek?
    hayir zannedersin ülkecek kalkinamiyoruz, cünkü para yok. sanki gizli bir güc el altindan para vermis de diger ülkelere türkiye'yi es gecmis :)
    siz istiyorsunuz ki ülke ekonomik krizde olsun ama her sey süper olsun, yok öyle bir dünya. öküz falan olabilirler ama almanlar, isvicreli'ler caliskan dürüst insanlar. bugün yiksan, bütün paralarini alsan 10 seneye kalmaz yine bizi gecerler. yigidi öldür hakkini yeme. ulan sen ülkede her pozisyona vasifsiz amca, dayi ogullarini, damatlari doldur sonra isvicre'nin parasi var de, insanin biraz yüzü kizarir be...

    edit 2: gencler bunun neresini debe'ye soktunuz? :)
    bir sürü mesaj aldim. destek mesajlari atan aramızdaki isviçreli'li arkadaslara teşekkür ederim! duygulandim. "cok sanslisin, ne guzel!" diyen arkadaslar da sagolsun ama daha uzun kalacagimi düşünmüyorum. ozgurce dusuncelerimi ifade edebilecegim ve karnimin ac olmadigi her ülkede mutlu olabilirim. ayrica isvicre'de bunalip tr'ye dönen bir sürü insan var. ısvicre'de doğup büyüyüp en kisa zamanda uzaklara kaçmak isteyen de! kafanizda cok buyutmeyin. ben sadece parasi olmasa yasanmaz diyen arkadaslara cevaben bir kac guzelligini yazdim. araplar da petrol zengini ama arabistan basliginda, ulan ne guzel keske burada yasasak diye yazmiyor insanlar. biri yallah arabistan'a derse zorumuza gider ama yallah isviçre'ye derse seve seve gideriz bence :)
  • suc oraninin sifira yakin olmasinin sebebi ulkede dogru durust fakir olmamasidir... silah milah degildir yani... bir ulkede sokaklarda yatmak zorunda kalan ve dogru durust karnini doyuramayan binlerce insan olsun, sen evinin etrafini fuze bataryalariyla bile donatsan o eve girip bir seyler calmayi denerler, emin ol...

    edit: troll gelmis breivik olayini ornek vermis, ahaha... varg vikernes'ten falan da bahsetseydin bari... o da kilise yakmisti... akli dengesi bozuk birtakim tiplerin milyonda birlik vukuatlari uzerinden tespit kasiliyor...

    madem norvec denmis, yasadigim bir olayi anlatayim... 2008'de trondheim ile oslo'da bir hafta gecirmistik... ilk once trondheim'a gitmistik... esimle bir marketin icinde saga sola bakinip aramizda konusurken norvecli bir hatun farkli bir dil konustugumuzdan merak etmis, geldi ve nereli oldugumuzu sordu... turk oldugumuzu ogrenince de "aaa, benim turk arkadaslarim var, turkiye'ye gitmistim, soyle guzeldi, boyle guzeldi" falan diye muhabbete basladi... hatta sezen aksu'dan falan bile bahsetmeye calismisti da biz trondheim'a iron maiden konseri icin geldigimizi soyleyip ablanin moralini bozmaktan cekinmistik, ehehe, neyse...

    kadincagiz sonrasinda oslo'ya da gidip gitmeyecegimizi sormustu, gidecegimizi ogrenince de "aman arkadaslar, trondheim cok guvenlidir ama oslo'da cok dikkatli olun, aksam gunisigi azaldiginda cok disari cikmayin" falan demeye baslamisti... haliyle sebebini sordugumuzda da "gecen gencin birini bir ara sokakta kistirip dovmusler, yuzu gozu yara bere icinde kalmis" deyivermisti... esimle birbirimize bakip gulmemek icin kendimizi zor tutmustuk... ardindan kadina tesekkur edip ordan ayrildik... daha sonra bir kioskun onunden gecerken gazetenin birinde on sayfada yuzu gozu sargili bir adamin resmi dikkatimizi cekti... galiba biraz once o ablanin bahsettigi dayak yiyen gencin haberiydi bu... dusunun yani, memleket oyle bir memleket ki sokakta birinin dayak yemesi gazetelerin en on sayfasindan haber olabiliyor, insanlar boyle bir olay karsisinda dehsete dusup surekli bunu konusabiliyor...

    ama bu adamlar bellerinde silah tasisaymis, breivik denen deli sagi solu taramayacakmis, bugun de bunu ogrenmis olduk...
hesabın var mı? giriş yap