• çocukluk dönemimden hatırladığım bir kaç siyasetçiden birisi. benim bu adam hakkında hatırladığım tek şey ilk dışişleri bakanı olduğunda bunu makamında ziyaret etmişti gazeteciler orada bunun bir laptopu vardı aklımdan asla çıkmadı zaten laptop ne demekti lan kitap gibi taşınabilen bilgisayar bırak normal bilgisayarı adamın laptopu vardı lan uzay mekiği gibi bir şeydi o zamanlar ve bu adamın birde o laptop için kullandığı daffy duck resmi olan bir mouse pad'i vardı hiç unutmuyorum gazeteci o mouse pad'i sorduğunda bunu kendim aldım demişti.

    bu ülkede kullandığı mouse pad'i kendisi satın alan bakanlarda vardı.

    nereden nereye.
  • eğitimi, kültürü, diplomasi diline hakimiyeti ve karizmatik duruşuyla; türkiye cumhuriyeti tarihinde, bakanlık yapmış en kaliteli kişilerden biriydi.

    ülkenin ab nezdinde saygınlığını arttırmış ve türkiye'nin 1999'da ab adayı olmasında büyük payı vardı. ayrıca öcalan nedeniyle bozulan türk - yunan ilişkilerine de nefes aldırmıştı.

    şimdi dışişlerine bakıyorum, mickey mouse kılıklı işbilmez biri ülkeyi terör örgütleri elinde kepaze ediyor.

    hey yavrum hey, nereden nereye gelmişiz...

    rahat uyu naif adam...
  • ismail cem ipekçi çok eskiden gazeteci bir abimizdi. bir gün milliyette çalıştığı günlerde milliyetin genel yönetmeni olan abdi ipekçi onu yanına çağırır ve aynen mustafa kemal ve matematik öğretmeni diyaloğu yaşanır. abdi ipekçi "cem senin soyadın da ipekçi benim soyadım da ipekçi. bir gazetede iki ipekçi olmaz sen soyadını değiştir" der ve ismail cem ipekçi, abdi ipekçi gibi bir genel yayın yönetmenini kıramaz ama soyadını değiştirmek yerine kaldırır. ikinci ismi olan cemi de soyadı olarak alır. ismail cem ipekçi o gün bugündür ismail cemdir sadece.
    (bkz: based on a true story)
    kafa bulmuyorum*
  • aklıma sıcak ve samimi gülüşü ayrıca dürüstlüğüyle , içtenliğiyle kazınan insan.

    bir gün kaldığım otelde kalıyordu rahmetli, belli ki gün boyu yaptığı görüşmeler yormuş lobide bol köpüklü türk kahvesini yudumluyordu, diğer elinde de hayatına mal olan hiç vazgeçmediği sigara.. elime fırsat geçmiş hiç kaçırır mıyım , direkt yanında aldım soluğu. oturabilir miyim dedim? patron ve ülkenin geleceği sizsiniz genç adam dedi, sen ne dersen o olur.. buyur otur bir iki laflayalım bakalım dedi. bunu söylediğinde samimiyetine güvenerek, hak etmeyen kişilere hiç kullanmayı sevmediğim bir şekilde hitap ettim: " bırak abi dedim bu siyasetçi laflarını, ne demek ülkenin geleceği biziz? bu cümleyi güvenmediğim ne kadar adam varsa kullanıyor, bari sen söyleme " dedim .. her zaman yaptığı gibi gülmeye başladı. nasıl yani? sence bu söylediğimde samimi olmadığımı mı düşünüyorsun? . "samimi olmadığınıza inansam zaten yanınıza gelmezdim, önemli biri olabilirsiniz, ama benim zamanım da önemli , neden boş yere kullanayım ki" dedim gülümseyerek. seninle sohbet güzel olacak besbelli, ne paylaşmak istersin dedi.

    sirtaki yaptınız yunan dış işleri bakanıyla, bunu çoğu çevreler ( halk dışında) benimsemedi, gerek yoktu böyle birşeye dediler, hatta çok sert çıkan köşe yazarları oldu. bu konuda ne düşünüyorsun abi dedim? yahu ben de insanım , neden ben de eğlenmiyim ki? benim iyi vakit geçirmeye hakkım yok mu. kaldı ki ben mutlu olmazsan insanları nasıl mutlu edeyim ki dedi.

    çok mu mutlusunuz dedim? başkalarının dertlerini dinleyecek kadar mutluyum dedi. kimse bana karışamaz, sirtaki de yaparım rakımı da içerim. görevi kötüye kullanırsam işte o zaman başkalarının müdahale hakkı doğar.

    peki neden chp başkanlığını düşünmediniz hiç dedim? cevabı çok açık ve netti: bak genç adam dedi, evinde temizlik olmazsa bir süre sonra tavan köşelerinde örümcek ağları oluşur ve temizlik olmazsa gittikçe büyürler dedi. işte chp'de bırak temizlik yaptırmayı, o örümcek ağlarının daha çok büyümesini isteyenler bile var dedi. içim acıyor ulu önderin kurduğu bir partiyi böyle görmek, köklü bir değişim şart ve şu anda bu mümkün görünmüyor ama bunu er ya da geç o insanlar anlayacak, tek temennim iş işten geçmiş olmasın dedi.

    sen çok iyi bir adamdın, bu ülkede bir daha samimi ve içten gülücüklerini görememek düşüncesi insanı kahrediyor. başka boyutlarda rakı içmek, en güzel sohbetleri yapmak dileğiyle.. rahat uyu..
  • son seçimlerde "oyumu şu an siyasetteki en dürüst insana vereceğim" diyerek oy pusulasında ytp'nin* altına evet mührünü büyük bir gönül rahatlığıyla bastığım ve hakkımı helal ettiğim temiz insan...

    güle güle yolun açık olsun! allah rahmet eylesin...
    "iyi de ben şimdi oyumu kime vereceğim?"
  • kendisini düşündükçe üzülüyor, sinirleniyor, hayaller kuruyorum.

    slavoj zizek günümüzün yaşayan en büyük filozoflarından, kültür teoricilerinden birisi olarak adlandırılıyor. kendisinin first as tragedy, then as farce isimli bir kitabı var. başında da hegel’in bir kitabından alıntı yapıyor: “tarihte her olay iki kez tekrar eder: önce trajedi, sonra da fars olarak.” kitabının ana konusu da 11 eylül trajedisinin ardından gelen 2008-10 krizi farsının sosyalizme nasıl bir geri dönüş fırsatı yakalatacağı (yeah yeah). genel olarak güzel, hoş, ama her genelgeçer tarih teorisi gibi genelgeçer olamayacak bir düşünce.

    gene de trajedi/fars ikilemi bizim siyasetimiz için fazlasıyla geçerli şu anda. 1999-2002 arasındaki koalisyon hükümetinin düşüşü tam bir trajediydi: o dönemde zaten tüm gelişmekte olan asya ekonomilerini etkileyen ve imfnin en büyük kazıklarından birisi olan sıcak paraya dayanma ve sözkonusu “balonun” patlaması türkiye’yi de fena bir ekonomik krize soktu. krizi yaratan koalisyon hükümeti değildi aslında; sorumlulukları elbette ki vardı ama zaten belli bir acidan bakinca o kriz de kacinilmazdi. ecevit’in hastaligiymis, dsp’den istifalarmis derken, cokuverdi bir koalisyon hukumeti, hukumeti olusturanlar da tek tek sandiga gomulduler: sessiz ama derin ve emin bir yukseliste olan yeni milli gorusculer tarafindan.

    akp de kismen iyi basladi ama ozellikle son 3 yildir resmen farssal bir tutum sergiliyor. referandumla 12 eylul darbesine hayir demeyi esitledikten sonra iyice bokunu cikaran, anadolunun bagrindan kopup gelen, monserleri reddeden, yonetimi merkezlestirmeye calisan bu badem biyiklilar ordusu her gun radyolarimizdan, televizyonlarimizdan, internetten bogurmeye, aglamaya, iktidarda olmalarina ragmen 8 yildir sonsuz bir hizla cemkirmeye devam ediyor.

    işte bu noktada daha da üzücüsü turkiye’nin onune 2002 yilinda ondan cok daha iyi bir alternatif konmus olmasiydi: ismail cem. turkiye’nin dis politikasini onundeki 10 yili kurtaracak bir sekilde dogrultan, adam eden, yunanistan'la ilişkileri normalleştiren, türkiye'yi avrupa birliği yoluna sokan (mhp koalisyonuna rağmen) bir dışişleri bakanı oldu, sosyal demokrasiden hiç vazgeçmedi. bugun turkiye’yi ne idugu belirsiz bir “bolgesel guc” sifatiyla tanimlamaya calisan davutoglu’ndan kat be kat daha ustun – hatta kiyaslanamayacak – bir insan olan ismail cem, ingiliz yeni solu, ucuncu yolu gibi kavramlari tam da gerektigi zamanda ve sekilde turkiye’de uygulayabilecek biriydi. ama ne oldu, araya siyaset girdi elbette ki. troykasının yoldaşları onu bıraktılar, eskiden dsp için kayseri'de abdullah gül'e karşı büyük bir zafer kazanan ismail cem bu sefer gene aynı partiye karşı büyük bir hezimete uğradı.

    ismail cem aramizdan ayrilali 3 sene oldu, onun gibi birisinin gelmesini beklemekse benim gibi bir liberalin hic sonuclanamayacak bir ruyasindan ibaret olsa gerek: zira bugun umut diye nitelendirilen kilicdaroglu her ne kadar iyi bir alternatif olsa da, ismail cem’in yuceliginin yakinindan bile gecemez. bize de bu noktada onun mükemmel eserlerini okumak kalır - turkiye'de geri kalmisligin tarihi mesela.

    hayatı hakkında kısa bir sürede çok şey öğrenmek, bugünkü durumumuza daha da üzülmek isteyenler can dündar'ın kendisiyle yaptığı söyleşiyi içeren "ben böyle veda etmeliyim: ismail cem kitabı"'nı tavsiye ederim.
  • 2002 secimlerinde kullandim hayatimin ilk oyunu.
    ilk oy! yas daha 19!
    kisinin icinde bulunacagi tedirgin durumu, kararsiz tavri hayal edebiliyor musunuz?
    iste ben oyle bir durumda degildim. cunku oy verme kabinine girdigimde elimin hic duraksamadan nereye yonelecegine adim gibi emindim.
    bu guveni duymami saglayan kisiydi ismail cem. daha da onemlisi, turk siyasetinin gelecegi hakkinda gercek anlamda umutlanmami saglayan kisiydi o.

    ve cok gencti giderken..
    67 mi dediniz? hic sanmiyorum...
  • ismail cem, siyaseten hiç sevmediğim, siyaset kurumundan beklediklerimi asla karşılamayan, tatsız tuzsuz diliyle zihnimde yer etmiş bir politikacıydı. ama sadece bir politikacı değildi. aklımızda ve gönlümüzde yer etmesini sağlayan da onun bu politika dışı hasletleri oldu.

    hatırlıyorum, kronik ecevitçi babam son seçimde ismail cem'e oy vermişti, liberal ağabeyim ve de siyasetçilere bakışı biz ailenin "okumuş yazmış" erkeklerinden kesinlikle daha sağlıklı olan annem de. çünkü ismail cem nedense bizim ailede "bizden biri" avantajına sahip tek siyasetçiydi. zarif, entelektüel, dürüsttü ve muktedir değildi. ailem için böyleydi.

    benim için ismail cem, türkiye'de geri kalmışlığın tarihi'ni yazan önemli bir hukukçu; akvaryumculuk, balıkçılık, köpek yetiştirmek üzerine kitapları olan yani kendi hobileri üzerine tecessüsle eğilip bu konularda kitaplar yazan meraklı ve tutkulu bir düşünce adamıydı. çok güzel fotoğraf çekmekteydi. fotoğraf sanatı üzerine düşünmekteydi.

    kelimenin hakikî ve de avrupaî manasıyla sosyal demokrat bir düşünce adamıydı. türkiye'de geri kalmışlığın tarihi eserinde sağlam bir kemalizm ve inkılap eleştirisi yapmış bunu tarih ve ekonomipolitik bağlamına oturtmuştu. atatürkçülüğün yüzeysel ya da tali meselelere hasrettiği enerjisini eleştirmiş, asıl yapısal sorunlara ise bigane kaldığını söylemişti. bu eleştiri biçimi de ismail cem'i basbayağı kemal tahir'e yakın, onun izinden giden bir düşünce çizgisine yaklaştırmıştı. zaten kendisi için tahiri denmesi boşuna değildir. ancak düşüncelerindeki bu eleştirel düzey siyasetine yansımamış, merkezin siyaset diliyle haşır neşir olmuştur.

    keşke ismail cem de siyasete hiç bulaşmasaydı. 30'lu yaşlarında yazdığı kitaplara bakınca, bunu söylemek hakkımız sanırım. siyasette kaybettiği enerjiyi düşünce dünyasına nakletseydi, giderek yüzeyselleşen tefekkürü aksine giderek derinleşirdi, kazanan da bu ülkenin düşünce dünyası olurdu. gidişi her iyi insan gibi üzdü beni. yakışıklı, zarif ve de insandı. arkadaşım olsun isterdim.
  • (bkz: türkiye'de geri kalmışlığın tarihi)'nde ismail cem özellikle osmanlı imparatorluğunda şeriat yönetiminde dahi özgür düşünceye müsade edildikçe,tebaa'ya eşit davranıldıkça vakıf kurumları muhafaza edildikçe toplum düzeninin kendini koruduğunu,devletin güç erkinin sosyoekonomik tabanlı sosyal mutlulukla olduğunu vurgular.

    devlet kurumların sistematiğini saat çarkı gibi işleyişini açıklayışındaki zarafeti ve aktarımındaki özlülüğü sosyaldemokratlığından ziyade hukukçuluğuna borçlu olduğunu belirtmek gerekir.eserde sosyolojik bozukluklar dillendirilirken hukuki yozlaşmalar ve hukuki yozlaşmaları kabullenecek kadar muvazenesi bozulmuş bir toplumun elbetteki geri kalmışlıkta son sürat yol alması beklenileceğini vurgulayan ismail cem, entelektüel namusluluğunu yıllardır geri kalmışlılıkla eşdeğer lanse edilen islamcı bakış açısına objektif yaklaşımıyla ispatlar.

    kendisinin yalnızca siyaset alanında değil çok severek yaptığı fotoğrafçılık ve ihtiyoloji üzerine kitapları olması,yaşamı severek dolu dolu yaşadığının en kesif ispatlarından sayılabilir.hayatı sosyaldemokrasi mücadelesiyle geçen ismail cem yüzlerce kez ölüm tehditleri almış,ailesi iş hayatından dışlanmıştır.yaşamında ihanet ettiği tek unsurun ailevi malvarlığı yüzünden mensup olduğu burjuva sınıfı olduğunu belirtmezsek kendisine haksızlık etmiş oluruz.

    kendisinin dışişleri bakanı iken verdiği demeçler, siyasi icraatları;özellikle türk-yunan ilişkilerine kazandırdığı değerler,avrupa sosyaldemokrasisinde türkiyenin anıldığı pozisyon incelendiğinde günümüz türk siyasal çizgisinin durumu daha net anlaşılabilir.şahsi yorumum olarak bu ülkeye yaptığı en büyük inceliklerden biri trt genel müdürü iken (bkz: kosmos) belgeselleri yayınlatabilecek kadar onurlu ve cesur bir karakterin varolabileceğini ispatlamak olmuştur.

    türkiye'de entelektüel yaşamın ve sosyal demokrasinin en haysiyetli ve üretken-emekçi kişilerinden olan ismail cemin pek tabii olarak toplumda adının geçmemesi,mevzubahis edilmemesi ülkemizin acı gerçeklerinden biridir.
  • bir zamanlarımızın dışişleri bakanı idi.
    (bkz: ahmet davutoğlu)

    kafama sıkmak istiyorum bazen.
hesabın var mı? giriş yap