221 entry daha
  • kendisini düşündükçe üzülüyor, sinirleniyor, hayaller kuruyorum.

    slavoj zizek günümüzün yaşayan en büyük filozoflarından, kültür teoricilerinden birisi olarak adlandırılıyor. kendisinin first as tragedy, then as farce isimli bir kitabı var. başında da hegel’in bir kitabından alıntı yapıyor: “tarihte her olay iki kez tekrar eder: önce trajedi, sonra da fars olarak.” kitabının ana konusu da 11 eylül trajedisinin ardından gelen 2008-10 krizi farsının sosyalizme nasıl bir geri dönüş fırsatı yakalatacağı (yeah yeah). genel olarak güzel, hoş, ama her genelgeçer tarih teorisi gibi genelgeçer olamayacak bir düşünce.

    gene de trajedi/fars ikilemi bizim siyasetimiz için fazlasıyla geçerli şu anda. 1999-2002 arasındaki koalisyon hükümetinin düşüşü tam bir trajediydi: o dönemde zaten tüm gelişmekte olan asya ekonomilerini etkileyen ve imfnin en büyük kazıklarından birisi olan sıcak paraya dayanma ve sözkonusu “balonun” patlaması türkiye’yi de fena bir ekonomik krize soktu. krizi yaratan koalisyon hükümeti değildi aslında; sorumlulukları elbette ki vardı ama zaten belli bir acidan bakinca o kriz de kacinilmazdi. ecevit’in hastaligiymis, dsp’den istifalarmis derken, cokuverdi bir koalisyon hukumeti, hukumeti olusturanlar da tek tek sandiga gomulduler: sessiz ama derin ve emin bir yukseliste olan yeni milli gorusculer tarafindan.

    akp de kismen iyi basladi ama ozellikle son 3 yildir resmen farssal bir tutum sergiliyor. referandumla 12 eylul darbesine hayir demeyi esitledikten sonra iyice bokunu cikaran, anadolunun bagrindan kopup gelen, monserleri reddeden, yonetimi merkezlestirmeye calisan bu badem biyiklilar ordusu her gun radyolarimizdan, televizyonlarimizdan, internetten bogurmeye, aglamaya, iktidarda olmalarina ragmen 8 yildir sonsuz bir hizla cemkirmeye devam ediyor.

    işte bu noktada daha da üzücüsü turkiye’nin onune 2002 yilinda ondan cok daha iyi bir alternatif konmus olmasiydi: ismail cem. turkiye’nin dis politikasini onundeki 10 yili kurtaracak bir sekilde dogrultan, adam eden, yunanistan'la ilişkileri normalleştiren, türkiye'yi avrupa birliği yoluna sokan (mhp koalisyonuna rağmen) bir dışişleri bakanı oldu, sosyal demokrasiden hiç vazgeçmedi. bugun turkiye’yi ne idugu belirsiz bir “bolgesel guc” sifatiyla tanimlamaya calisan davutoglu’ndan kat be kat daha ustun – hatta kiyaslanamayacak – bir insan olan ismail cem, ingiliz yeni solu, ucuncu yolu gibi kavramlari tam da gerektigi zamanda ve sekilde turkiye’de uygulayabilecek biriydi. ama ne oldu, araya siyaset girdi elbette ki. troykasının yoldaşları onu bıraktılar, eskiden dsp için kayseri'de abdullah gül'e karşı büyük bir zafer kazanan ismail cem bu sefer gene aynı partiye karşı büyük bir hezimete uğradı.

    ismail cem aramizdan ayrilali 3 sene oldu, onun gibi birisinin gelmesini beklemekse benim gibi bir liberalin hic sonuclanamayacak bir ruyasindan ibaret olsa gerek: zira bugun umut diye nitelendirilen kilicdaroglu her ne kadar iyi bir alternatif olsa da, ismail cem’in yuceliginin yakinindan bile gecemez. bize de bu noktada onun mükemmel eserlerini okumak kalır - turkiye'de geri kalmisligin tarihi mesela.

    hayatı hakkında kısa bir sürede çok şey öğrenmek, bugünkü durumumuza daha da üzülmek isteyenler can dündar'ın kendisiyle yaptığı söyleşiyi içeren "ben böyle veda etmeliyim: ismail cem kitabı"'nı tavsiye ederim.
181 entry daha
hesabın var mı? giriş yap