• eğer kafayı dogmalardan arındırıp salim kafa ile düşünürsek, insan hakları kavramının anlamsız olduğu, gerçekte bu şekil bir haklar bütünün doğada var olmadığı, sadece ama sadece daha iyi bir toplum için bu hakların binlerce yıllık toplum yaşantımızdan sonra inşa edilmiş yapay kurallar olduğu ortaya çıkacaktır.

    iki insan düşünün. birisi, diğerinin sahip olmadığı bir varlığa sahip olsun. bu varlığa sahip olmayan ama olmak isteyen hasmından güçlü ise onu öldürebilir ve elinden bu varlığı alabilir. adamın bu davranışı aslında gayet doğal bir davranış biçimi olurdu. nedir yani bu adamın zayıf olanı öldürmesine engel olacak şey? öte yandan bu tür davranışlar insanların toplumsal yaşama geçmesinin önünde bir engeldir. insanlar birbirlerine güvenmezler ve her an birbirlerini en ufak bir çıkar için öldürecek olsalardı, toplu yaşama geçilemezdi. işte bu noktada din ortaya çıktı. ilk insan hakları anlayışı temelini dinlerde buldu. aslında bu durum oyun teorisi ile açıklanabilir. insan hakları oyuncular* arasında oluşmuş bir nash dengesinden başka bir şey değildir. ister eski din temelli haklar olsun ister yeni yeni geçen yüzyıldan bu yana peydahlanan seküler temelli insan hakları beyannameleri olsun hepsinin hedefi toplumsal yaşamı düzenleyip, toplumun toplam mutluluğunu maksimize etmektir.

    esasında bu vardığımız nokta faydacı felsefe okulunun* bahsettiği şeydir. evet, insan hakları vardır çünkü toplum geneli düşünüldüğünde insan haklarının varlığı toplumun genel mutluluğunu (fayda) artırmaktadır. öte yandan, bu noktada şöyle bir sorun doğuyor. acaba tek bir kişinin, örneğin, yaşam hakkının elinden alınması, toplumun toplam mutluluğunu artırıyorsa ne olacak? bir toplum bireyinin öldürülmesi o kişin yaşam hakkının ihlal edilmesi demek. bu durumu eksi tarafa yazalım, öte yandan bu adamın öldürülmesi toplumun geri kalanını mutlu ediyor ve bu mutluluğun toplamı, o adamın gördüğü zarardan fazla oluyorsa, bu anlayışa göre bu adamın öldürülmesi gerekiyor. işte bu noktada, bize dogmatik olarak kabul ettirilmeye çalışılan insan hakları kavramı iflas ediyor. vardığımız noktada görüyoruz ki, insan hakları gerçekten var olduğu, temelini doğadan, iyiylikten, dinden, ıvır gıvırdan aldığı için değil sadece toplum yaşamını düzenleyebilmek için kabul görmüş, insanlar arası bir çeşit anlaşmadır ve varlığını borçlu olduğu toplam faydayı artırmak amacına hizmet etmediği durumlarda kolaylıkla ihlal edilebilir.
  • birikim dergisinin 188 sayısından aktarırsam: " insan hakları ancak devlet tarafından ihlal edilebilir; zaten bu yüzdendir ki insan hakları devletten kazanılan alanda yeşerir. örneğin, devletin silahlı güçlerinin yargısız infazla bir insanı vurarak öldürmesi bir insan hakları ihlalidir. ama bir terör örgütünün aynı şeyi yapması insan hakları ihlali değildir; düpedüz suç'tur." s.18
  • insan hakları, her ne kadar hukukî bir kavram olarak bilinse de asla ve kat'a hukukî değil siyasî bir kavramdır. evrensel değil yöresel ve de konjonktüreldir. egemen sınıf, millet, devlet ve idarelerin elinde bir plastik sanattır. bunu ikame edebilecek olanlar ise sahici vicdan ve sahici kardeşliktir.

    benim insan haklarından anladığım şudur: ayrımcılığın, ırkçılığın, bölücülüğün, yoksulluğun insanların zihinlerinden silinmesi; insanların böylesi gerici ve insanlık dışı tutum ve kategorileri kendiliğinden dışlaması. bu ise pratikte mümkün görünmüyor. bunun için de bu insanlık dışı tutumlar, kurumlar kanunlarla yasaklanıyor. ırkçılığa karşı en sert kanunlar da işte ırkçılığın en çok oluğu yerlerde çıkıyor. suçu oluşturan şartları insanlığın kolektif hafızasından ve tarihinden sürmek yerine suç olduğu yerde bırakılıp bununla mücadele ceza ile yapılıyor. bu mücadeleyi yapanlar insan haklarına saygılı oluyor, yapmayanlar "tu kaka" oluyor. oysa suç işlendikten sonra en sert cezalar verilse de mağdurun tarafından bakınca giden geri gelmiyor.

    konumuza dönelim; insan hakları işte böylesi bir yöntemdir. büyük cezalar, "bakın biz ırkçılığı lanetliyoruz" demeler vs... hal böyle olunca da insan hakları evrensel beyannamesi jean de la fontaine'nin kaleme aldığı bir fabl olmaktan öteye gidemiyor. çünkü kadim yunan'dan beri hukuk, büyük sineklerin delip geçtiği, küçük sineklerin takıldığı bir örümcek ağıdır.

    bu tabii demek değildir ki "insan hakları diye bir şey yok; isteyen istediğini yapsın". evet insan hakları diye bir şey yoktur ama bu [en iyi bildiğimiz örnek olduğu için söylüyorum] misal türkiye'nin yaptığı insanlık dışı uygulamaları meşrulaştırmak için kullanılacak bir argüman bir tez değildir.

    cunta anayasası ile yönetilen, türk-islam-sünni kimliği dışında kalan kendi vatandaşlarına karşı tahammülsüz ve onları türkleştirmek için çırpınan, her 1 mayıs'ta nasıl bir tahakküm aygıtı olduğuna şahit olduğumuz, kendi başbakanını asan*, kendi şehrini günlerce bombalayan*, kendi halkının üstüne tank süren*, altı yedi eylül olayları'nda olduğu gibi kendi yurttaşlarını diğer yurttaşlarına linç ettiren, madımak'ta insanlar yanarken bir katre suyu çok görüp, suçlulara has evlât muamelesi yapan, dink'in katiline pehlivan muamelesi yapan ve diyarbakır cezaevi'ni tasarlamış bir devletin "ama işte bakın batı'da da aslına insan hakları yok, onlar kendilerine baksınlar" demeye hakkı yoktur. ayrıca işbu hakların polisin elini kolunu bağlamadığı da yıllardır ama yıllardır ortadadır. polisimiz "iş başındadır".

    sözün özü, "insan hakları kisvesi altında devleti bölmeye çalışıyorlar" gibi yaklaşımlara sahip milliyetçi/ulusalcı/devletçi güruhun niyeti tabii ki bağcıyı dövmek. bunu zaten biliyoruz. ama bu adamlar insan haklarına düşman diye safımızı onlara bakıp belirleyecek; onlardan hiza alıp "insan hakları" tarafına nefer yazılacak değiliz; olmamalıyız.

    demokrasi, azınlık hakları, bir arada yaşama, yaşam tarzına karışmama, gibi kavram ve anlayışlar hepimiz için vazgeçilmez ve önceliklidir. ancak günümüzde bu kavramlar ve bunları kapsayan insan hakları batılı siyasetlerin ve uluslararası kurumların tekelinde ve korumasında. dolayısıyla dünyanın her hangi bir yerinde insan hakları ihlalini algılama ve de tespit etme kudreti yine fiilen yani "resmen" onların elinde yer alıyor.

    örneğin türkiye'nin insan hakları ihlalleri kimi zaman ifşa ediliyor ama kimi zaman saklanıyor. bosna hersek'te yapılan açık soykırımlara ses çıkmıyor. suudi arabistan rejimi karanlığın içinde gezerken bu oligarşi sürüsü değil saddam'ın rejimi sorun oluyor. ikiz kulelere giren uçakların bedelini hayatında hiç uçak görmemiş milyonlarca afgan insanı ödüyor. meşru allende yönetimi kurşuna diziliyor, pinochet açıktan destekleniyor. kimse de ses çıkarmıyor. çıkan sesler duyulmuyor ve etkili olmuyor. israil'den bahsetmiyorum bile.

    sözün kısası insan hakları, ekvatorun kuzeyi için ayrı güneyi için ayrıdır. insan hakları istanbul boğazı'nın ve süveyş kanalı'nın doğusu için ayrı batısı için ayrıdır. insan hakları, üretim ilişkilerine göre, yatırımlara göre, enerji kaynaklarına göre, petrol boru hatlarına göre değişebilen bir kavramdır. nominaldir. yani ismi var cismi yoktur.
  • okula milli eğitim'den yazı geldi bugün. insan hakları kulubü kurup her ayın yirmisinde yaptıklarımızı rapor etmemizi buyurmuşlar. sanırsın çok önem veriyorlar da takip edecekler neler yapıp yapmadığımızı. iki cümle karalanıp yollanan raporları okuyunca, derin bir iç huzurla arkalarına yaslanıp "insan haklarına çok yol katettik miirim" diyecekler.

    ikiyüzlülüğün, aymazlığın, pişkinliğin, sırf kağıt üstünde yasak savmak için iş yapılmasının bu kadarına sinir oluyorum.

    ayın yirmisindeki rapora "hopa davası, parasız eğitim pankartının açılması ve akabinde gelişenler, telekom arena stadının açılışındaki protesto ve sonrası yaşananlar, suçlarının ne olduğu hala tam olarak bilinmeyen gazetecilerin aylardır içeride tutulması olayları insan hakları açısından değerlendirlmiştir" şeklinde bir rapor yazıp yollasak ne yaparlar acaba
  • islam'ın ortaya atmadığı, tamamen batı kültürüne dayalı * siyasi haklar bütünü. evrenselleştirilmek istenmesi de batı medeniyetinin kendi mevcut ekonomik üstünlüğünü betonlaştırmak istemesinden ileri gelmektedir. bu nedenle islam eleştirisinde en çok başvurulan ancak içi en boş kümeyi temsil ediyor.

    islam'ı bu noktadan eleştirmek orumcek beyinli bir yobazin tum avrupa kadinlarini orospu olarak gormesi mankafaliligindan daha entelektuel seviyede olsa da ayni debide, ayni oksayista, ayni aromada bir montofonluktur.
  • bu konuda uzmanlaşmış bazı yarrak kafalılar yaşama hakkı konusunda da herkesin eşit olduğunu idrak edemedikleri için; insan hakları ve ihlâlleri hususunda sadece "kamuya mâl olmuş meseleler" ve çoğu zaman da sadece alkış toplama amacı güden dingilce duyarlılıkları dışında hiçbir şeye dokunmadıkları için; kapsamının ne denli geniş olduğuna kafası basmayanlar bu alanda akademik triplerden başka hiçbir yaralı parmağa yanaşmadığı için asla varılamayacak bir ütopya olarak kalması kuvvetle muhtemeldir. cinnet vatan sınırları dahilinde en çok.

    engin çeber'i işkencede katleden, ogün samast'ın ifadesini ise çay çorba ikramıyla eşzamanlı olarak alan yavşak devletin karşısına dikilenler şöyle sorabiliyorlar örneğin: "o katile neden ifade odasında çay ikram ediyorsunuz?" doğru soru şudur oysa: "engin'in ifadesini neden aynı şekilde almıyorsunuz? onu neden işkenceyle öldürüyorsunuz?" ama bizim toplumumuzda çeşitli ideoloji şemsiyeleri altında olsalar da farklılaşamayan, aşılamayan bir ölüsevicilik, kötüsevicilik, en sikik koşullarda ortaklaşma hastalığı olduğu için, kime ne anlatıyorsun tabii.

    bu konular insanın iliklerine teoriyle falan akıtılmaz a canlar. o teori de osuruktan bir lafazanlıkla fışkırmadı zira. adaleti, adil olan bilir; entelektüel, sosyalist, bağımsız ya da bok püsür olan değil. yardırın gitsin yani. siksinler hepimizi, kurtulalım!
  • kavramın isim babası olan thomas paine' e göre insan haklarının insan elinden çıkma tüm kanunlardan ve bütün dünyevî iktidarlardan üstün olmasının sebebi, insanların, dünyaya gelmeden önce, yaratıldıkları zaman, sadece allah' a bağlı olduklarına dair bir söz vermiş olmalarına dayanması, dolayısıyla bu hakların insana allah tarafından verilmiş olmasıdır. (bkz. thomas paine, the rights of man, kessinger publishing company, february 1998, s.55) - bu yaklaşım feci şekilde bezm i elesti andırıyor -
  • ihtiyaçlardan farklı olan kavramlardır. *
    (bkz: haklar ve ihtiyaçlar arasındaki farklar)

    bir insan hakkı, sadece insan olduğumuz için hakkımız olan bir şeydir. insan hakları, erkek ya da kadın, çocuk veya yaşlı herkese aittir. insan hakkı, onurlu bir şekilde yaşamayı sağlayan şeydir.

    bir şeyin, bir hak olarak tanımlanması ve belirlenmesi şu anlama gelir.

    - hükümetin, bu hakka saygı gösterilmesi, bu hakkın korunması, geliştirilmesi ve yerine getirilmesi konusunda yükümlülüğü vardır.
    - bu hak talep edilebilir.

    şimdi de insan haklarının 5 temel özelliğine bakalım:

    1. insan hakları "evrenseldir". bu haklar, tüm insanların doğuştan gelen haklarıdır. kimsenin insan haklarını kazanmak veya elde etmek için çaba sarfetmesi gerekmez. *` :ama biz` *

    2. insan hakları, "vazgeçilmez ve devredilemezdir". insan olmaktan vazgeçmeniz ne kadar mümkünse, bu hakların elinizden alınması da o kadar mümkündür. * *

    3. insan hakları "bölünmezdir". birisi, bir hakkın daha az önemli olduğuna veya gereksiz olduğuna karar veridiği için bir haktan mahrum edilemessiniz. insan hakları, birbirinden ayrılmaz bi bütün olarak ele alınmalıdır. buna, medeni, siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel ve kollektif haklar da dahildir. ancak, burda incelenmesi ve bilinmesi gereken başka bir mevzu var o da mutlak haklar ve mutlak olmayan haklar. * *

    4. insan hakları, "birbirinden ayrılamaz". tüm insan hakları, birbirini bütünler ve bir çerçeve oluşturur. insan hakları, evde, okulda ve işyerinde, yaşamın her alanında dikkate alınması gereken bir konudur.

    5. insan hakları ihlalleri "birbirine bağlıdır"; bir hakkın yitirilmesi, diğer hakları zayıflatır. yine buna benzer şekilde, bir alanda insan haklarının geliştirilmesi, diğer alanlardaki insan haklarını destekler.

    genel insan hakları kavramı budur. yoruma çok açık olduğu için siyasete ve hatta ekonomiye alet edilmektedir.
  • doğuştan gelen bir haktır. çevre faktörü doğan bu hakkı sandığa kilitler ve anahtarı da bir köşeye atar. zaman geçtikçe haklar sandığın içinde çoğalır; çarşafa, örtüye, yorgana girerler. odadan bir kıpırtı duyulur. haklar avazlarının çıktığı kadar bağırır fakat nafile. seslerini duyuramaz, seslerini kendileri bile duyamaz. zaman sandığın içinde çarpa çarpa yol alır. yolcuları yıllanmış masa örtülerinin arasında harap ve bitap düşmüş vaziyette el kaldırmaktadır. zaman ivme kazanır; dur durak bilmez. haklar haksızlığın içini oyup, diş etleriyle direnişe geçer, mücadeleye başlar. haksızlığın perde betonları birer birer dökülürken haklar da yeni bir inşanın temelini atmaya başlar. kat kat hak oluşur. hepsi insan için, satılık veya kiralık değil. dileyen dilediği gibi kullanabilir... sandık yıllanmış ve çürümeye yüz tutmuştur artık. küçük küçük kurtlar ve böcekler piyasaya ithal edilmiş, korumaları da yanında. hakların coştuğu bir binanın önünde mola verirler. mola uzar ve iyice sirayet ederler binaya. çeşit çeşit böcek; dinleri bile var. tanrı ise sandığın kaybolan anahtarı. her böcek bir hüküm verir, her kurt bir engel çıkarır. bina yıkılsın derler. haklar yıkılsın, bu sandık bizim derler. size yeni yeni binalar inşa edeceğiz, söz derler. üstelik hak binası. birinci katın ederi şu, ikinci katın ederi bu. isteyen kiralar, talepler beklenir. haklar umarsızca satın alınır, aylık veya yıllık bedel ödenir. haklar düşünceli, kaygılı... odadan ses çıkar, haklar avazlarının çıktığı kadar bağırır. sesleri duyulsun diye sandığın kaybolan anahtarına dualar edilir, mucize beklenir... ilk cümledeki sözü geri alıyorum. doğuştan, el birliğiyle çalınan haktır, uyurken hem de...
  • uluslararası insan hakları yasasının atıfta bulunduğu insan hakları şunlardır:

    - equality of rights without discrimination (ayrımcılık olmaksızın hak eşitliği),
    - life (hayat),
    - liberty and security of person (kişi özgürlüğü ve güvenliği),
    - protection against slavery (köleliğe karşı koruma),
    - protection against torture and cruel and inhuman punishment (işkenceye ve acımasız ve gayriinsani cezalara karşı koruma),
    - recognition as a person before the law (kanun önünde bir kişi olarak tanınma),
    - equal protection of the law (eşit kanuni koruma),
    - access to legal remedies for rights violations (hak ihlallleri karşısında yasal çözümlere erişim),
    - protection against arbitrary arrest or detention (keyfi tutuklama ve gözaltına karşı koruma),
    - hearing before an independent and impartial judiciary (bağımsız ve tarafsız hakimler önünde savunma),
    - presumption of innocence (masumiyet karinesi),
    - protection against ex post facto laws (makabline şamil kanunlara karşı koruma),
    - protection of privacy, family, and home (gizliliğin, ailenin ve evin korunması),
    - freedom of movement and residence (seyahat ve ikamet özgürlüğü),
    - seek asylum from persecution (eziyet karşısında sığınma aramak),
    - nationality (milliyet),
    - marry and found a family (evlenme ve aile kurma),
    - own property (mülk edinme),
    - freedom of thought, conscience, and religion (düşünce, vicdan ve din özgürlüğü),
    - freedom of opinion, expression, and the press (fikir, ifade ve basın özgürlüğü),
    - freedom of assembly and association (toplantı ve dernekleşme özgürlüğü),
    - political participation (siyasi katılım),
    - social security (sosyal güvenlik),
    - work, under favorable conditions (olumlu şartlar altında çalışmak),
    - free trade unions (özgür ticari sendikalar),
    - rest and leisure (dinlenme ve boş zaman),
    - food, clothing, and housing (yiyecek, giyecek ve barınma),
    - health care and social services (sağlık ve sosyal hizmetler),
    - special protections for children (çocuklar için özel korumalar),
    - education (eğitim),
    - participation in cultural life (kültürel hayata katılım),
    - a social and international order needed to realize rights (hakların gerçekleştirilebilmesi için gereken sosyal ve uluslararası düzen),
    - self-determination (kendi kaderini tayin),
    - humane treatment when detained or imprisoned (gözaltında ve hapiste iken insani muamele),
    - protection against debtor's prison (borçlu hapishanelerine karşı koruma),
    - protection against arbitrary expulsion of aliens (vatandaş olmayanların keyfi sınır dışı edilmelerine karşı koruma),
    - protection against advocacy of racial or religious hatred (ırki ve dini nefret savunuculuğuna karşı koruma),
    - protection of minority culture (azınlık kültürlerinin korunması).
hesabın var mı? giriş yap