• milli eğitim bakanlığı bünyesinde herhangi bir ilköğretim okulunda yapılıyorsa insanı sinir krizlerine sokabilecek meslektir.

    onca sene oku, o kadar emek harca sonra kalk hiçbir karşılık alamadan mesleğini yapmaya çalış. karşılık derken işin maddi boyutunu zaten geçtim. öğretmenlik mesleğinin türkiye’deki maddi karşılığı konusuna girmeyeceğim bile. benim burada bahsettiğim tamamen ingilizce anlattığını geri alabilme açısından alınan manevi karşılık. milli eğitim bakanlığı denilen kurumdan öyle bir nesil yetişiyor ki tarif edilemez ancak yaşanır. öğrenci merkezli yapalım derken iş çığrından çıkmış gitmiş. işte bu sistemin içinde bir ingilizce öğretmeni olmak daha da zor. en başta sınıflar kalabalık. hiçbir öğrenci merkezli diye adlandırılan sistemde 45-50 kişilik sınıflar ol(a)maz. bunları okutacaksın diye eline verilen beş para etmez kitaplarla kimse haftada dört saatte ingilizce öğrenemez. altıncı sınıf yaşındaki bir çocuğu have got has got konusu anlatırken aradan bir would fırlayamaz. sekizinci sınıfta türkçe’de sıfatın ne olduğunu bilmeyen bir çocuğa ingilizce sıfatlardan bahsedilemez. bunun gibi akla gelmeyen bir ton şey birleşince türkiye’de neden ingilizce öğrenilemiyor, öğretilemiyor sorularının cevapları da çok açık bir şekilde ortaya çıkıyor. sonra da olan bu sistemde çalışmaya çalışan ingilizce öğretmenine oluyor. böyle olunca da yok bunlar bir şey yapamıyor, yabancı öğretmen getirelime kadar geliyor konu.

    seviyeye uygun renkli kitaplar, yeteri kadar ders saati, türlü imkanlar ve en başta doğru düzgün bir müfredat olsa bak neler yapacak bu ingilizce öğretmenleri ama maalesef elleri kolları bağlı olmak bu olsa gerek.

    (bkz: 16 yılda ingilizce öğrenemeyen türk genci)
  • lise 1'de hazırlık sınıfında haftada 10 saat gördüm ingilizce hocamın şu şekilde tanımladığı, kutsallığı türkiye'de anlaşılamamış meslek:

    "türkiye'de öğretmen olmak, üniversitede shakespeare, chaucer çalışıp, kendi vatandaşlarınca dahi zar zor anlaşılan yazarları yalayıp yutup, bir lisede 'i am', 'we are' öğretmektir."
  • bunu ne kadar okursanız okuyun, bir gün ingilizce öğretmenliğini geçtim, üniversite bile görmemiş ama native speaker olan birisi gelir ve işi alır..
  • diğer branşlara göre daha bir havasının olduğuna inandığım bölüm. sanılanın aksine yatarak geçildiğini düşünmüyorum. 3. ve 4.sınıfta yapılan sunumlar, sınavlar nedense bizim yatmamıza pek fırsat tanımıyor. ingilizceyi bilmeyen ve öğrenme zahmetine bile girmeyen insanların küçümsediği bir bölüm ayrıca. çok kolaymış. çok kolay da neden bir türlü öğrenemiyorsun o ingilizceyi? bir de native telaffuzu, her kelimeyi ve gramer yapısını bilmemiz bekleniyor. sen bir türk olarak türkçeye dair her şeyi biliyor musun peki?
  • ingilizce öğrenimindeki sorunun sorumlusu olarak gösterilmeye çalışılan öğretmen. hala ısrarla ders saati arttırılarak ingilizcenin öğretilebileceği sanılıyor. ama insanların görmedikleri şey şu, dil bir kalem bir tahtayla öğretilmez. fiziksel ortam çok önemli ki bu türkiyedeki okullarda özellikle kırsal kesimde berbat, bunun yanında teknoloji lazım oda yok, materyal lazım ki bu ekstra para demek öğretmen sürekli cebinden materyal parası mı versin veremiyor. hadi verdi diyelim bu materyalleri hazırlayacak zamanı nerden bulacak ki en büyük sorun bu: zaman. haftada 28 30 saat ingilizce dersine giren bir öğretmen 7 farklı sınıfa giriyor demektir. bu da en az 140 öğrenci demektir ki 140 çok çok iyimser bir rakam. her sınıf için nasıl ayrı ayrı materyal ayırsın yada öğrencilere verdiği performans proje görevlerini nasıl ayrı ayrı kontrol edip dönüt versin. tüm dünyada öğrenciler videolarla, gerçek uygulamalarla, aktivitelerle ingilizce öğreniyor neden öğretmenlere düşen ders saati ve öğrenci sayısı çok az öğretmen öğrencilerle ödevleriyle tek tek ilgilenme dönüt verme imkanına sahip ama bizde öğretmen haftada 25 30 saat çalışıyor en iyi ihtimal 140 öğrenciyle nasıl aynı başarıyı sağlayabiliriz ki. bizdeki fiziksel ortamdan bahsetmiyorum bile. daha yeni 4 4 4 sisteminden dolayı okulda sınıf ihtiyacı olduğunu ve sınıfımın mecburen ikiye bölüneceğini öğrendim artık beğenmediğim tahtayı asmaya yetecek kadar duvarım bile yok.
  • dört sene okunmasının son derece manasız olduğunu düşündüğüm çoğu bölümden biri. lisansta aldığım dersleri düşündüğümde haybeye geçen en az iki senenin varlığı sinirime dokunuyor. uzata uzata yaya yaya bir sürü incik cıncık ders veriyor adamlar sırf okul dört sene sürsün diye. yurtdışındaki durumu bilmiyorum ama bence dört yıl boyunca ingilizce öğretmenliği okumak çok saçma.
  • halısaha maçı ayarlamanın çok zor olduğu bölüm.
  • türkcenin dahi akıcı ve dogru konusulmadığı bir ülkede ingilizce ogretmek..
    zor iş baya zor iş öyle böyle değil. ciddi sabır ister özellikle ılk ve orta derecelı devlet okullarında!

    (bkz: tecrübeyle sabit)
  • yaratıcılık sınırlarınızı zorlayan bölümdür. her alana dair fikriniz olmasını ister. kendinizi bir gün zoolog başka bir gün ise astronot olarak bulabilirsiniz. bu sebeptendir ki öğretmenlikler içinde en aristokratik olanıdır.
  • aile bireyleri de dahil olmak üzere hemen hemen herkesin size mütercim tercümanmışsınız gibi davrandığı meslek.
hesabın var mı? giriş yap