• indiyana consun daha evvelki filimlerinde fırtınalar koparan üçlemesindeki bu son filimi hayranları çok beklediklerine deydi...dile kolay belki 10 belkide 20 senelik bir bekleyişten sonra holivudun ısrarları kıramıyarak motör demesi ile çekimleri tamgaz start alan bu yapımda yine kimler kimler yoktu ki...bir önceki hapishaneli filmi şindlerin listesi ve daha evvelki dinazorlar isimli vurdulu kırdılı yapımı ile uzun süre adından övgüyle bahsettiren genç yönetmen bu filimndede ustalığını konuşturarak bu sektörde bende varım demiş..

    ştivın şipiberk eylenceyi, yine bir çok kereler televizyonlarımızdada gösterilen yıldı savaşları ndaki özellikle sevimli hansol rolüyle tanıdığımız herisin fort da oyunculuğu çok iyi bildiyini belki bir kez daha göstermiş bu filimde adeta meğdan okurcasına yıllara bir çok süratli sağneyi çekerken banamısın bile demekten çekinmemişlerki, bunlarada o yakışırdı yağni..çç.

    --- spoiler ---

    filmin konusu özetle bu indiyana consu kaçırdıkları için atonbonbasına bağlı olarak rus kagebesinin işlerine karıştığı bir konplonun içinde bulur kendini. arkadaşınında yaptığı şerefsizliye sinirlenen ve adeta öfkeden küplere bindiyi gözlenen indiyananın arkadaşına o kadar adamın önünde onca insanı sattın utanıyormusun hayır utanmıyorum allah belanı versin dediyi kısımların uzun süre akıllarımızdan silinmiyeceyi dağada şimdiden belli gibi olan bu filimin gerçekten çok tenpolu bir ilk 15 dakikasının ardından dağada tenpolu bir 25 dakikaya doğru ilerleyerek insanı gerçekten sürükleyici bir maceranın içinde bulduğu düşsel bir şölene çevirttirmişler adeta fort ve kurt yönetmen şpilberk. bir çok kaçma kovalamacının da insanın ensesindeki tüğleri tiken tiken ettiyi bir dizi kovalamacanın ardından kendini amazonun göbeyindeki peruluların oluşturduğu bir kayıp uygarlıkta bulan deneğimli doktor işte şimdi sıçtık derken birden imdadına yetişen çocuğunda sonradan onun oğlu olduğu çıkması gerçekten ilk bölümden de tanıdığımız karısı çıkan kadının gençlere taş çıkartan o güzel gülüşü ile süslenmeside belkide sinemaseverleri koltuklarına mıhlayacak yüksek tenpolu ilk 1 saatin ardından dahada yüksek tenpolu ve aksiyona tam gaz devam deneceyinin sinyallerini veren bir 2 saatin de müjdecisi oluyor adeta...filimin sonuna doğru özellikle oğluyla konuştuğu anlarda duygu dolu anlar yaşanması ile şpilberk hayranlarına belkide şindlerin listesine dönebilirim sinyalleri veriyorsada zaten o filim ayrı diyerek tam gaz aksiyonu sürdürerek tenpolu bir son 30 dakikayla finali yaparken, bilgi en büğük hazinedir oğlum diye mesaj vermeyide yine her filiminde olduğu gibi ihmal etmiyor...ben senerist deyilim ama istesemde bu kadar güzel seneryosu olan bir filim yazamam sanırım, doğruya doğru şimdi hakkını vermek lağzım.

    --- spoiler ---

    neticede indiyana cons doludolu tenpolu bir 2 saat vadettiyi gibi izleyicilerid e genç yaşlı her şekilde ekranları başında büğüleyen o holivud büğüsüyle zaten gence yaşlıya herkese bir çok mesajı verebilen bir yapım...mesleyinin zirvesindeki fortun göz dolduran sahneleri özellikle makineli tüfekle insanlara ateş ettiyi bir çok bölüm film sonrasındada insanların sürekli olarak hatırlayacağı sinema denen büğüyü yaşatarak bizlere armağan edecek bir kaç sahneden biri belki olabilmeye aday..

    sonuçte indiyana cons eylencelik bir filim...şindlerin listesi gibi duygusal bir yapım deyil...o yüzdende belki bu filmden o istediyi duygusallığı bulamayan birileri belki bu filmde hiç duygusallık yoktu o samimiyet yoktu diye yüksünebilirler...ama bence onlar bu filime deyil de başka bir filime giderlerse belki dağa mutlu olacaklarken illa ben bu filme gideyim diyerek belkide kendileri kendilerini kandırdıklarındanda bişey demeğe pek hakları yok herhalde...yağ film zaten bi kere baştan belli yani indiyana cosu sen ben izleyelim diye deyil zaten çocuklar izlesin diye yapılmış....o filmi öyle izleyince bence o çocuk gözüyle bozulmadan filimi anlamak mümkün ama tabi bir avrupadaki gibi bu filmi sadece şunlar izlesin diye bir kayideyi de beklemek çok zor olur.

    niyayetinde indinin de dediyi gibi bilgi gerçektende en büyük hazine, bilgiyi bulan voliyi vuruypr çünkü çağımız bilgi çağı...bu filmden çıkarken bende bunları düşündüm ama bilgiye malesef yeterince zaman ayıramadığımızdan, işten güçten fırsat kalmadığından olmuyor...yani maya dilini ben bu akşam öğrenmek istesem, öyrenirimde, yinede ne kadar öyrensen pratik yapmazsan unutursun o dili...avrupada amerikada mayayı pratikle konuşup öyrenirken bizdende kimse okuyup bir indiyana cons olmamızı beklemesin!!!...birde filimde mayaların uzaylı gibi tanıtılması yanlış olmuş bence...

    neticede filim bence bir çok mesajlar verebilen ama keşki bizimde karşımıza böyle bir profesör çıksaydıda bizi kurtarsaydı dediyimiz bir filim olmuştur...beyenmeyenlerde olabilir ama tabi beyenenler de oluyor, bence bu filimi beyenenler izlesin, beyenmeyenlerde izlemeisn.

    edit: inla
  • --- spoiler ---
    buzdolabı içinde nükleer patlamadan kurtulmak fikrini kim geliştirdiyse, kesinlikle nobele aday gösterilmelidir.
    --- spoiler ---
  • indiana jones bunu hep yapıyor.

    --- spoiler ---

    macerayı sonuna kadar götürüyor, sonra o son adımı atmıyor. kutuyu buluyor, "açma". kâseyi buluyor, "içme". taşı buluyor, "götüne sokma". kafayı buluyor, "bakma". be amına koduum(sevgi ifadesi), baştan hiç bulaşma öyleyse! sırrı öğrenmeyeceksen ne bulmaya gidiyosun? hazineyi almayacaksan niye buluyosun? bunu bi açıklasana indi! bulma amına koyim ya! bulma o zaman! bi sikime de bulaşma anasını satim! ayrıca oğlun da bildiğin dingil. okul okumaz o. bırak tamircilik yapsın. masrafa girme.

    --- spoiler ---

    film mi dedin? izlenir olm. indiana jones sonuçta. ama iyi bi şey değil yani. konuyu beğenmedim. cate blanchett'i seviyorum. hadi bay...
  • harrison ford'un en aksiyonlu sahnelerde bile, bastonuna dayanarak da olsa dimdik ayakta*oynayacağı film. aldığımız duyumlara göre dublör gereken sahnelerde harrison ford'un yaşıtı olan bulent eceviti izleyebilecekmişiz.
    gönül ister ki indiana jones 10 a kadar çekilsin ve sinema izleyicisi bir insanın çöküşünü beyaz perdeden izleme olanağı bulsun
  • darabont'un yazdığı halinin adı indiana jones and the city of the gods'dır ve internete düşmüştür. çekilen filmle o ilk reddedilen (lucas tarafından reddedilen) senaryo arasında farklar da çok, benzerlikler de.. mesela konu yine aynı (uzaylılar, kayıp şehir, kristal kurukafa, rus düşmanlar vs), bazı aksiyon sahneleri ortak (buzdolabıyla atom bombasından kaçmak, epey benzer bi final bölümü) ama bu senaryodaki bazı hamlıkları koepp düzeltmiş gibi olsa da fark olarak koyduğu her şeyde sıçmış diyebilirim. darabont'un senaryosu çekilseydi evet yine hoşnutsuz olurduk ama bu kadar olmazdık sanıyorum. darabont bütün karakterler arası etkileşimi geleceği yüz metre öteden farkedilecek klişeler üstüne kurmuş olsa da (koepp sanki daha mı iyi becermişti.. tabii ki hayır) hiç olmazsa (iki senaryo arasındaki en büyük fark) onun senaryosunda indy bütün aksiyonun ortasında tek başına yer alıyor, aksiyonu paylaşacağı bi oğlu yok..

    ayrıca bu senaryoda marion sadece indy'ye yıllardır aşık olup, oğlunu doğurmuş pasif bi karakterden ziyade, başkasıyla evlenmiş, bu yüzden de indy'nin film boyunca marion'ı tekrar kazanmak için uğraştığı (ve bin tane klişenin arka arkaya sıralanıp en sonunda da marion'ın kocasının aslında rus casusu olması sayesinde marion'ın tekrar indy'ye yar olduğu), bazı aksiyon bölümlerinde de indy ile beraber yer aldığı önemli bi karakter. lucas indy'ye vıcık vıcık bi aile atmosferi koymak istemiş, bu senaryodaki, en azından finale kadar süren belirsizliği (marion indy'ye yar olacak mı, bak gitmiş başkasıyla evlenmiş, oysa bi tek indy'yi sevip hiç başkasına bakmamalıydı) istememiş çok bariz bu.

    koepp'in baştaki hangar bölümü, atom bombası bölümü, ormanda karıncalar bölümü ve şelaleden aşağı düşme (darabont'un senaryosunda üç değil dört şelaleden düşüyorlar ve kamyonla düşüyorlar) bölümünü neredeyse birebir aldığı ama en güzel aksiyon bölümünü niye kendi senaryosuna almamış olduğunu anlamadım.. ki zaten bu entry'yi de sırf o bölümden bahsetmek için yazıyorum diyebilirim. tam indianajonesesk bi aksiyon bölümü çünkü..

    indy ve marion şu iki kokpitli uçaklardan birinde (öndeki kokpitte pilot) uçarlarken arkalarından da yuri (darabont'un senaryosundaki kötü adam) başka bi uçakla geliyor ve makineli tüfekle ateş ediyorlar, bizimkilerin uçağının kanadı (sağda ve solda ikişer paralel kanat oluyor ya onlardan sanırım) ayrılacak gibi olduğundan indy kokpitten çıkıp yürüye yürüye gidiyor, kamçısıyla ayrılmaya yüz tutan yerleri bağlıyor, o sırada yuri'nin uçağının tüfeği tutukluk yapınca yuri uçağı bizimkilere yaklaştırıp öndeki pervaneyle bizim uçaktan sarkan indy'yi biçmeye çalışıyor (bence mükemmel bu aheuha), bizimkilerin pilotu uçağı havalandırmak için kolu kendine çektiğinde (aynı koldan iki kokpitte de varmış) marion'ın kafasına kendi kokpitlerindeki kol çarpıp onu bayıltıyor, yuri de uçağı yükseltmeye başlayınca indy ya herro ya merro diyip kendi uçağından yuri'nin uçağına atlıyor (delirecem lan :)))) uçağın üstünde durup yuri'ye yumruk sallamaya başlıyor, yuri'nin pilotu tüfeği çalıştırıp öndeki uçağı tarıyor, pilotu vuruyor, ölen pilot öne düşünce kol altında kalıp bu sefer uçakları aşağı pike yapmaya başlıyor, o an marion uyanıp etrafa bakıyor ve arkadaki uçakta indy'yi görüyor, kafası karışıyor, kendine geliyor ve kendi uçakları pike yaptığı için "indyyyyyyyy" diye bağırıyor (bu bölümü niye almadı koepp lan senaryosuna), indy yuri'nin uçağında bi yere tutunup kola uzanıp aşağı itiyor, o uçak da pike yapınca yuri kenardan aşağı düşüyor (ölmüyor ama paraşütü varmış), falaaan filan..

    koepp bu sahne yerine hiç bi aksiyon duygusu vermeyen kampüs kovalama sahnesi, inka tapınağında gizli bölüm bulma falan gibi şeyler eklemiş (ya da bu sahneleri de başka taslaklardan almış). yazık etmiş ne diyelim.

    indy'nin dev bi yılan tarafından yutulması ve yılanın içinden palayla derisini yırtıp kurtulması bölümü falan.. evet bunda da çok cheesy ve komik yerler var doğru.. ama en azından çocuğu yoktu.. neyse.

    beşincisini de çekeceklermiş ama aslında redlettermedia'daki uzun eleştirisinde adamın söylediği bi şeye hak verdim. o da aslında iyi bi indy çekmenin neredeyse imkansız olduğu, çünkü indy'nin yaşlanmış olması yüzünden bizim artık onla özdeşleşemeyeceğimiz. biz indy'nin maceracı, önüne geleni vuran, ordan oraya zıplayan, enerjik ve mutlaka güzel kadını tavlayan halini istiyoruz. e öyle bi şans yok artık.. "o zaman çekmeyeceksiniz işte" diyordu mr plinkett.. çok da haklıydı.

    beşincide bu lafı geri alır mıyız.. meh.. bakalım.
  • --- spoiler ---

    filmden anlasildigina gore indy son 20 senede cok degismis, duzen adami olmus, devlete calısmaya baslamıs, o arada kafayı da hafiften sıyırarak tanrıların arabaları moduna gecmis, amerikan hukumeti icin ufo kazısı bile yapmıstır. olmadı indy olmadı.

    bir de su ana kadarki indy filmlerindeki sayko kalabalıklara (misal ikinci filmde "dom dom şivayi" diye cıgrısan muritler) yagmus ormanlarında delikten delige kacısan maymun adamlarla yeni bir soluk getirilmis. kareografi takdire sayan

    marion ablayı da ozlemistik, donusu muhtesem oldu. lakin o anneyle o babadan o tırt evlat nasıl cıktı anlayabilmis degilim.

    --- spoiler ---
  • sanırım artık buna alışmam gerek.

    tam 18 yıl -yazı ile onsekiz- bekledim. sinemada izlediğim ve hayallerime yön veren ilk film olmasından dolayı, organik olarak nitelendirebileceğim bir bağ ile bağlıyım indiana jones'a.

    yıllarca, yarım yamalak ingilizcemle, okurken gülmekten karınlarına kramp girdiğine inandığım mailler attım lucasfilm'e. ya maillerimden bunaldılar, ya da "ulan bizim bir indiana jones'umuz vardı ne oldu ona?" diye bir düşünce içerisine girdiler bilmiyorum ama, 18 yıldan bu yana ilk defa 10 yaşımdaki o heyecanı hissediyorum; hem de iliklerime kadar.

    "zevkler ve renkler tartışılmaz" fikrine katılıyorum demeyeyim de, zevkler ve renkler konusunda tartışmayı bırakalı çok oldu diyeyim. buna rağmen sakinliğimi indiana jones konusunda korumam zor oluyor. herkesin böyle gönülden bağlı olduğu, love mark haline getirdiği bir ikonu vardır elbet. bu düşüncenin arkasına sığınarak şunları söyleyebilirim:

    öncelikle başyapıttan kasıt nedir bilmiyorum; herhalde bir accattone kast ediliyor. bu bağlamda elbette bir başyapıt değil. fakat yaratılan indiana jones karakteri, eşi sinema tarihinde az rastlanır bir noktada. buna benzer ne biliyim bir james bond vardır, ki o da iki-üç yılda bir kafamıza kakılır, unutmamız engellenir. fakat bu tip şeyler eğer yaratılan karakter gerçekten sağlamsa işe yarar. tom kruz abimizin zorlama bir ethan hunt ısrarı var mesela, bir işe yaradığı söylenemez. bu açıdan baktığımızda, üzerinden yıllar geçmesine ve neredeyse hiç önümüze sürülmemesine rağmen -bir iki başarsız oyun dışında- eğer bugün kendisini ancak kanal d'den/star'dan tanıyan bir kitlede bile hayranlar oluşturabildiyse, indiana jones evet bir başyapıttır. biz sadece o yıllarda başyapıt olduğunu fark etmemişiz. bu sebepten ben sinemaya giderken, sadık bir indiana jones hayranı olarak bir başyapıt izlemek umudu ile gideceğim.

    işin açıkçası, yapımcının george lucas, yönetmenin steven spielberg, oyuncunun harrison ford olduğu bir indiana jones filmine gidip de, hayalkırıklığı ile döneceğimi, herhangi bir entry'mi yiyeceğimi de zannetmiyorum. daha önce öyle bir şey olmadı çünkü. ben bu filme eski bir dostumu görmeye gidiyormuş, çocukluk kahramanım ile buluşacakmış düşüncesi ile gideceğim. ha "the last crusade" kadar iyi olmasını elbette ummuyorum, fakat bana göre serinin en yavan filmi olan "temple of doom"'dan da iyi bir film bekliyorum açıkçası. olmazsa da canları sağolsun. yıllarca kızdım lucasfilm'e niye geciktiriyorlar diye, meğerse adamların bildiği varmış; recep ivedik döneminde yapılacak iş değil şu.

    o değil yıllardır her ay düzenli olarak monkey island 5 için mail atıyorum lucas arts'a. şimdi korkmaya başladım. zira olur da monkey island 5'i yaparlarsa, etrafta "ne saçma bir oyun lan bu, adam öldürmüyorsun, grakiler iki boyutlu, atlamak zıplamak yok, mana yok, araba parçalamak yok" şeklinde atıp tutanlar çıkacak. işin yoksa izah etmeye çalış durumu.
  • aksiyon sahnelerinin boku çıkmış olsa da söylendiği kadar kötü olmayan indiana jones filmi. el dorado efsanesinin işlenmesi bence gayet güzel olmuş. o efsanenin üstüne daha birçok film çekilebilir kanımca. bu filmi bir aksiyon filmi olarak düşünüp izlerseniz beğeneceğiniz kanısındayım. bi kaç ilginç noktayı da belirtiyim hemen;

    * sean connery'e filmde ufak bir rol vermek istemişler ama kendisi emeklilikten çok memnun olduğunu söyleyerek reddetmiş. sonradan george lucas'da bunun daha iyi bir fikir olduğunu zira sean connery ufak bir sahnede görünürse izleyicilerin onu bütün film boyunca görmek isteyeceklerini söylemiş.

    * normalde bu filmde indiana jones'un düşmanları yeniden güç kazanan eski- naziler olacakmış. fakat steven spielberg, schindler's listi çektikten sonrada nazileri bir komedi-aksiyon filmine koyduğumu düşenmiyorum diyerek bundan vazgeçmiş. o sırada da george lucas zamanında joseph stalinin kristal kafatasi ile ilgili araştırmalar yapmış olduğunu duymuş ve indy'nin düşmanları sovyetler birliği oluvermiş.

    * steven spielberg filmi digital formatta çekmemiş. george lucas film için; sanki last crusade'den 3 yıl sonra çekilmiş gibi duruyor. çekimler arasında 20 yıl olduğunu anlamak mümkün değli demiş. gerçekten de dikkat ederseniz filmin başında beliren paramount ablemi bile 20 yıl evvelki amblem.

    * 2006'da harrison fordeğer film 2008e kadar hazır olmazsa bu filmi unutun demiş. bunun üstüne spielberg derhal güzel bir senaryo arayışına girmiş.

    * spielberg film için, munichte kullandığım acı otları (bitter herbs demiş) tatmak zorunda kalanlara sunduğum bir tatlı tanımını yapmış.

    * bu filmle birlikte spielberg etden sonra ilk defa cannes'a dönüş yapmış.

    * film sinemalara yolladığında üzerinde şifreli bir kilit varmış ve ilk gösterime kadar kilidin şifresi kimseye söylenmemiş. (acaba şifre neydi merak ediyorum 1138 olabilir mi acaba?)

    * ünlü wilhelm screami motorla kovalama sahnesinde, kütüphanenin içinde elinde bi sürü kitap taşıyan gözlüklü çocuktan duyabilirsiniz.

    * filmde, indy'nin çalışma masasının üstünde marcus brody ve henry jones sr.'ın fotoğraflarını görüyoruz. bu 2 karakter de indiana jones and the last crusadeden. daha sonra indy'nin evinde şöminenin üstünde indy ve sallah'ın çerçeveli bir fotoğrafını görebilirsiniz. bu kare raiders of the lost arkdan. yine indy'nin evinde bir dolabın rafında kırmızı sahne elbisesiyle willie scott*ı görebilirsiniz bu da indiana jones and the temple of doomdan bir kare. bu arada hemen söliyelim willie scott'ın sahneye çıktığı kulübün adı da club obi wan. son olarak dean stanforth*un odasındaki masanın üstünde genç bir sean connery ve yanında river phoenixın olduğu bir fotoğrafı görebilirsiniz. bu da indiana jones and the last crusadeden.

    * cafe'de mutt'ı yumruklayan kız steven spielberg'un kızı sasha spielberg'müş. (ulan benim babam steven spielberg olucak ve ben ufacık bir sahneyle yetinicem!! ne tuhaf insanlar ayol peh)

    * bu filmde indy ünlü repliği olan trust meyi söylemiyor. onun yerine marion ravenwood söylüyor.

    * aradan 20 yıl geçmesine rağmen harrison ford'un indiana jones kostümünün ölçüsü değişmemiş. (eee kardeşim genç sevgilin olursa kendine iyi bakıcan yapıcak bişi yok hehehehe)

    * harrison ford diğer filmlerde olduğu gibi yine bir çok dublör sahnesini kendi oynamış.

    * oxley karakteri yaratılırken treasure island'daki ben gunn'dan esinlenmişler. (aha ben gunn http://farm4.static.flickr.com/…_59ee5aa33a.jpg?v=0)

    * ormanda kamp yaptıkları sahnede mac, howard hughesdan daha zengin olabiliriz diyor ve o sırada içeri cate blanchett giriyor. cate blanchett the aviator ile oscar kazanmıştı.

    * akator kraliyet odasındaki sarı zımbırtıların üstüne bi yerde c-3po, r2-d2 ve et figürlerini görebilirmişiz. ve bu figürler diğer 4 indina jones filminde de mevcutmuş.

    * happy days'le hayatımıza giren jump the shark deyimi bu film ile beraber yerini nuke the fridgee bırakmıştır. (zira buzdolabı sahnesi o kadar absurddü ki, reytingleri düşmeye başlayan bir dizi için reyting toplama amaçlı abartılı ve absurd sahne çekmeleri için daha güzel bir deyim olamazdı diye düşünüyorum.)

    * kostümleri dizayn eden mary zophres dizaynlarını gerçek hayattaki kişilerden etkilenerek yaratmış.
    mesela mutt karakteri the wild onedaki marlon brando'dan esinlenerek yaratılmış. (ki zaten mutt'ı ilk gördüğünüz an marlon brando'nun motorlu resmi aklınıza geliyor. http://www.facets.org/images/wild one.jpg) irina spalko'da marlene dietrichden esinlenilmiş. marlon harewood ise amelia earhart temel alınarak yaratılmış.

    * karen allen, ocak 2007'de spielberg kendisini arayana kadar senaryoda olduğunu bilmiyormuş. spielberg kendisini aramış ve resmi olarak duyuruldu indiana jones 4'ü çekiyoruz ve sen de oynuyorsun demiş.

    * filmin başında gördüğümüz hangar 51 raiders of the lost arkın sonunda gördüğümüz hangar. zaten kırılan sandıkların birinin içinde ark of the covenantı görebilirsiniz.

    * kimilerine göre film, ducktales'ın treasure of the golden suns adlı bölümüyle benzerlikler taşıyormuş. (şahsen ben buna inanırım zira ducktales bir çizgi film olsa da içinde oldukça öğretici bilgiler mevcuttu.)

    -- spoiler ---

    * indy'nin peru'dayken gizli geçidi bulmak için elini duvarın içine sokup oradaki kilitle kapıyı açması ve daha sonra etraftan bilimum böceğin çıkması indiana jones and the temple of dooma bir gönderme. orda da willie aynı şekilde kapıyı açıyordu ve her bir tarafına böcekler doluyodu (ıyk)

    * filmde gördüğümüz alienlar yine bir spielberg filmi olan close encounters of the third kinddaki alienlara benziyormuş (bence daha çok aideki alienlara benziyorlar)

    * ufak bir gözlemimi de belirtiyim hemen; filmin sonunda mutt'un önüne indy'nin şapkasının düşmesi ve mutt tam şapkayı takacakken indy'nin şapkayı alıp takması spielberg'un nasıl da izleyicinin zihnini okuduğunu pek güzel gösteriyor. zira büyük çoğunluk eminim ki şapka mutt'ın önüne düşünce "aha işte yeni indy bu, artık onunla yeni serilere başlıcaklar" gibi bişi düşünmüştür. spielberg'de bu kanının aksine indy'nin şapkayı yerden alıp kafasına takmasını sağlayarak izleyicilere, "çok beklersiniz güzellerim zira 1 tane indiana jones var" diyerek tokat gibi bir cevap vermiştir.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    atom bombası sahnesi ile beni benden alan filmdir. muhterem steven spielberg'e buradan bir kere daha saygılarımı sunarım. maket evler, cansız mankenlerin yerleştirilişi, bahçede asılı çamaşırlar, patlamadan sonraki mantar oluşumu, hepsi muhteşemdi.

    --- spoiler ---

    harrison ford'un da 66 yaşında olduğunu hatırlatmak zorundayım. daha ne yapsın adam yahu!
  • ismi "indiana jones ve laylon kafatasının krallığı" olsaymış daha iyi olurmuş derim ben.
hesabın var mı? giriş yap