• bir olasılığı doğru kabul etmekten yola çıkar sıklıkla.

    üstelik bu olasılığın matematiksel olarak kanıtlanmış olmasına da gerek yoktur. hayal gücünün bilinç üzerindeki ikna ediciliği inancı doğurur. bu saptamadan yola çıkarak hayal edilen her şeye inanılabilir. inanmak asla prangalar altına alamayacağımız bir özgürlük hissinin, sınırsızlığın, kusurudur.

    buradaki kusur tabirini modern dünyanın normları doğrultusunda yaptım. yoksa bir şey varsa mükemmeldir. ben kusurun evrenin sınırları içinde olamayacağına düşünen değişik bir anlayışa sahibim. ancak bu belki de başka bir yazının konusu şimdilik geçiyorum.

    bugün benim için gayet huzur dolu bir gün ve uyuyamayacak kadar huzurlu olduğum her günde olduğu gibi bugün de bir olguyu alıp ona yabancılaşana kadar üzerinde düşündüm. benim gibi kendisine hayran bir birey için bile dizginlenmeyen düşüncemin varabildiği yerler karşısında şaşırmamak elde değil.

    başka bir deyişle kendi düşündüklerimle yüzleşmek kadar bende hayranlık uyandıran bir başka eylem yok. evet belki itici derecede egoistim ancak itici derecede egoist olmanın hatta tanrı kompleksi sahibi olmanın bile hissettirdiği tek şey özgürlük.

    ve o özgürlüğün bilinç üzerinde sahip olduğu ikna kabiliyeti.

    inanç

    size hep söylenen o "her şeyden önce kendine inanacaksın" geyiği gerçeğin ayna simetrisi sanki. aslında modern insan kendisine çok inandığı için kurguladığı mükemmel toplumsal düzen işlemiyor. zira insan bilinci tarafından ikna edilmiş yani kendisine çok inanmış bir hayvan. elinde delil olmadığı halde doğru kabul ettikleri yüzünden boka battığı halde hala inatla kendisine inanması gerektiğini telkin etmekte beis görmeyen bu hayvan bilincindeki bu kusuru kendisi dışındaki faktörlere yamamak konusunda da bonkör.

    çok sinsi bir tespit yaptım ve sanırım tarihte bir ilk olarak insanı en temel varlık alanından eleştirdim. bunlar ben yaşarken takdir edilmezse sikeyim öyle takdiri.

    öte yandan inanmanın gücü bir evrensel ihtiyaçtan doğmuştur. o ihtiyaç ki harekete geçmeye yetecek cesaretin sağlanmasıdır. bir fikir ne kadar aptalca olursa olsun onu deneyecek gerçek organik köprüler lazımdır. yani insan fikirleri gerçekleyecek birer kobay olarak cesur olmak zorundadır. kendi fikrine o fikir doğrultusunda hareket edecek kadar sarılmak için inanç şarttır.

    yani bu açıdan bakıldığında inanç tıpkı haz gibi yapılması gerekenleri yapabilmemiz için evren tarafından tasarlanmış bir katalizördür. objeyle süjeyi yaklaştırma ihtiyacı nedeniyle vardır.

    sadece doğruları yapan bir makine evren tarafından estetik bulunmadığı ve daha da önemlisi hep aynı şeyleri yapan bir sistemin farklı sonuçlar üretemeyeceği , dolayısı ile gelişemeyeceği gerçeği nedeniyle inanç ile güdümlenmiş bir kobay olarak insan harika bir bilgi taşıyıcısıdır.

    şurada anlatıklarımın hakkıyla anlaşılabileceğini gerçekten düşünmüyorum.

    ancak inandığımdan dolayı fikirlerimi ifade etmem için yeterli cesarete sahibim. inanıyorum ki gerçek toprak altında yatan 12000 yıllık bir tapınak gibi usta ellerdeki fırçalar yardımı ile yavaşça ortaya çıkarılacak. o güne kadar benim şu anda yaptığım gibi cesur fikir sıçramalarına ihtiyacımız var.

    insanın kendisine yabancılaşmaya ve kendisine daha az güvenmeye ihtiyacı var.

    daha az inanın
    daha çok bilin.

    (bkz: delilik/@limon kimyon zorro)
  • nick cave'in dumanı üstünde wild god şarkısına dair son soru-cevabında incellikli bir sözü var: "şarkımın vahşi tanrısı hepimizin aradığı şeyi arıyor -inanılacak bir şeyi değil, bize inanacak birini."

    sarsıcı bir şey bu. inanmakta dahi inanılma arzusu var. çağımızda inanmak kadar hakkı yenmiş başka birçok kelime var tabii, olmaz mı... fakat inanmanın hakkı öyle bir yenmiş ki inanmaya kimse inanmaz olmuş. oysa inanmayanlar da hep kendilerine inanılsın, inanmayışlarına bile hep beraber inanalım istiyorlar. ne yaman çelişki... hepimizin çelişkisi. herkes bize inansın istiyoruz, inansın, güvensin (sevginin payandaları). e biz kime inanıyoruz? ahmet'e mehmet'e bugün inanıyoruz, yarın yok değilmiş diye vazgeçiyoruz, öbür gün şuna buna, sonra onlar da aynı akıbet. ama kendimize hep inanılsın istiyoruz. sonsuz bir inanç arzusu. sonsuz.
  • yaralı bir kuşun son dileğiydi
    senin pencerenden bakmak gökyüzüne
    bütün ağaçlar kar altındayken sığınabilirdi
    yemyeşil cenneti anımsatan kalbine
    boynunu hiç korkmadan uzatabilirdi
    soluk ama gülümseyen yüzüne
    minicik gözleriyle kocaman görürdü dünyayı
    sonsuz uykusuna dalmadan önce
    ellerin bir dal parçası gibi acıtmazdı o narin bedenini
    sen sevdikçe biraz daha kalabilirdi rüyasında
    ve anlatabilirdi tüm o yorgun bedenlere
    sevmek için bir kalpten çok daha fazlası gerektiğini.
  • ölümlü olduğumuz için inanırız. ölümsüz olsaydık eğer, biliyor olacaktık.
  • sadece inanmak istenildiği için inanılır.
  • iki tip problem vardir: cozulmesi mumkun olan, ve cozulmesi mumkun olmayan problemler. ne acayip bir durumdur ki cozulmesi mumkun olmayan problemlere el atma istegi daha bir gucludur. cunku cevap daha kazanclidir. mesela bir cocuk icin "ben dunyaya nasil geldim"in cevabini bilmek, kerrat cetvelini bilmekten on kat daha enteresandir.

    ote yandan eger herkes cozulmesi mumkun olmayan problemler uzerinde kafa patlatmaya baslarsa o zaman toplumu bok goturecektir, cunku o vakit kanalizasyoncular isi gucu birakacak, zeytin agaclari altinda felsefe tartismaya baslayacaklardir.

    bu problem milattan once oldukca eski bir yuzyilda ibrahim hazretleri tarafindan "leylek konjekturu" ile cozulmustur. leylek konjekturu, bos yere debelenip hic bir sonuca varmamaktansa, hic olmazsa kerrat cetvelini ogrenmemizi temin ederek toplumu faydali mesgalelere yoneltme amaci guder. bonus olarak da halkin birbirine zulmetmesini onler.

    leylek konjekturu oldukca basarili olmus, fakat ufak birkac ayrintiyi atlamistir ki:
    1) beyin debelendikce olgunlasir.
    2) beyin olgunlastikca cozulemez problemler, cozulebilir problemler haline gelir.
    3) toplumdaki olgunlasmis bireylerin sayisi arttikca, insanlar "belki de birbirimize zulmetmemeliyiz" sonucuna kendileri varir.
  • kaybetmenin yarısıdır.
  • kaçamak cevaplardan biri oldu son zamanlarda bu da. insanlar, inançlarından ötürü en ufak bir sorumluluk dahi hissetmiyorlar. inançların en az sorumluluğa tekabül ettiği çağ içerisinde yaşadığımız çağdır herhalde; otursak bir inanç-sorumluluk grafiği yapsak 20. ve 21. yüzyıllar ekstremum noktaları olurlar muhtemeldir. bir inanç çılgınlığıdır gidiyor, herkes deliler gibi bir şeylere inanıyor ve inançları arasında en azından kendi zihni dahilinde bir tutarlılık kurmaya tenezzül etmiyor. böyle abuk bir şey olabilir mi; kitleler ramazan'da oruç tutup bayramı nevizade'de geçiriyor, cami çıkışı falcıya gidiyor, bir yandan kurşun döktürüp bir yandan reiki seminerlerine katılıyor, hukuk devletine inanır bir halde kırmızıda geçmenin bir zamanlama problemi oldugunu iddia ediyor, demokrasi inancı içerisinde soyunun yüceliğine iman ediyor, beş kuruşa insan çalıştırıp insan haklarına bağlılık yemini ediyorlar ve kimse de çıkıp "ne yapıyorsunuz yahu siz" demiyor; herkes, sorulduğunda ona inanıyorum, buna inanyorum, aha şuna da inanıyorum demenin yeterli bir cevap olduguna inanıyor.

    bu şartlar altında ben böyle inanca inanmıyoraaam.
  • sonsuz bir huzur arayışıdır; bile bile kandığında, bir yalanı yaşatır!..
  • inanmak

    -bildigimiz kadariyla- evrende tek dusunebilen/akil yurutebilen yasam formu olarak, bizlerin* yasaminin parcasi olan, kabul edilmis dogrular silsilesi.. ortaya cikis sekli:
    > once bir konu buluruz..
    > ardindan uzerine dusunuruz ya da bizden once dusunmus olanlarin fikirlerini ogreniriz..
    > aklimizla, kendimizce dogrulugunu tartarak kabul ederiz..
    > bunu bir inanisa donusturup, uzerinde bir daha dusunme geregi duymayiz..

    ve hepimiz ama istisnasiz hepimiz birseylere inaniriz.. kimimiz bir yaraticiya inanir; kimimiz bir guce inanir (bkz: tanriya inanmiyorum ama bir guc var); kimimiz hicbir seye inanmadigina inanir; kimimiz kendine inanirir; kimimizse kendinin bile var olmadigina inanir (bkz: what is the matrix) ..

    yine de inanmak hepimizin mayasinda vardir.. kucuk bir cocukken ve kavramlari ayirt edemezken, yasadigimiz sokagin dunyanin buyuk bir bolumu olduguna ve uc sokak oteye gidildiginde dunyanin obur ucuna gittigimize inanisimizda oldugu gibi..

    her neye inaniyorsak inanalim, yasadigimiz dunya hayal bile olsa ve biz dusunceden ibaret bile olsak, variz.. yasamaya devam ettigimiz her gun inanmaya da devam edecegiz..
hesabın var mı? giriş yap