• sinema tarihinin en tüyler ürpertici*** sahnelerinden birini barındıran filmdir...

    --- spoiler ---

    oğlunu korumak adına suçsuz yere hapiste yatan baba, kötü koşullara ve koruma güdüsünün vücudunda açtığı derin yaralara daha fazla dayanamaz ve hayatını kaybeder kaybeder...
    bir gece yarısı, bütün mahkumlar ellerine geçirdikleri ufak tefek kağıt parçalarını, kumaşları yakarak hücrelerinin pencerelerinden atarlar... kamera dışarıdan verir görüntüyü; bütün o yanan parçalar arka arkaya kocaman binanin pencerelerinden aşağıya süzülürken birer yıldız gibi, fonda sinead o'connor parcasi duyulur sadece notalarla...*

    bunu anlamak için ille de baba olmaya gerek yok...

    --- spoiler ---
  • filmin başlarında sevgili ingiliz hükümetinin yeni bir tasarrufu açıklanır: yeni anti-terör yasası polise herhangi bir sebep göstermeksizin 7 gün gözaltı yetkisi vermektedir. haberleri izleyen insanlar "7 gün? vay be" derler, yıl 1975, sevgili memleketimde ise bazen gözaltı bir ömür süren misafirliktir.

    neyse efendim, ira içinde bir zevzek askeri hedef olarak ingiliz askerlerinin gittiği bir barı hedef seçer ve bombalar (bok var amına koyim), 5 kişi ölür, bir sürü kişi yaralanır. anti-terör yasası çıkalı 2 gün olmuştur ve ira bu yasayı alıp sevgili ingiliz hükümetine münasip bir şekilde kullanması için iade etmiştir. böylesi bir durumda ne yapılır efendim? evet bildiniz zittin senedir sahnelenen oyun: bir kurban bulunur, suçlar ona yüklenir.. hatta sevgili yasamanın ve yargının gücünü alan güvenlik zerzevatı kurbanın ailesini de paketler. mahkeme günü gelir, amına koyim yine bildik bir sahne:

    - daha suçları ispatlanmamış zanlıları bekleyen, "asın bu irlanda piçleri" diye böğüren yarrak kafalılar,
    - daha mahkeme başlamadan kararını vermiş, kapanış konuşmasını hazırlamış yargıç bozuntusu,
    - her iki lafından biri vatan millet sakarya, pardon, londra kraliçe demokrasi olan avukat şeysi (bonus: patriotism is the virtue of the vicious),
    - ve tabi ki mahkemede yerini almış made in uk kemal kerinçsizler..

    düzmece mahkememiz kurulur, kalemler kırılmaz ama bizim conlon ailesinin hayatının orta yerine sıçılır. baba ve oğul conlon'lar en iyi korunan cezaevine gönderilirler. ve evet yine karşımızda benzer sahne "asın bu irlanda pisliklerini" diye böğürmekte olan çapulcu tayfası (sizin bonus da hazır efenim :patriotism is the last refuge of a scoundrel)..

    tabi bu arada bombalama işini gerçekleştiren amcık sülfatlar yakalanmış ve polise itiraflarını sunmuşlardır. amma velakin tükürdüğünü, pardon, sıçtığını yalamak istemeyen birileri olayı örtbas etmeye kasar (ben de o kadar sıçsam, sanırım aynı şekilde davranırdım, o kadar şerefsiz bir insanım).

    --- spoiler ---
    bu noktadan sonrası için spoiler yapmak istemezdim ama

    - baba conlon cezaevinde suçlu olarak ölmüş. sevgili yasamacı armutlar dörtlünün davasını düşürmüş ancak ikinci mahkemeden önce tahliye olanlar ile baba conlon'un suçsuzluğunu onaylamamış. bu da yenilen bokun ne kadar hazmı zor olduğunu gösteriyor.
    - olayda imzası olan sevgili güvenlik zerzevatına dokunulamıyor. bu olaya ingiliz dilinde adalet denilmekte olup, adalete inanmayanlar bana gelebilirler. şahane adalet kokteyleri biliyorum efenim.
    - mahkemeye ara verildiğinde gerry conlon'a af teklif edecek kadar alçalıyorlar ki, bu durum tony blair'in bir zamanlar avukatlık yapmış olduğunu düşündürüyor bana.
    --- spoiler ---

    uzun lafın kısası, film bitiyor, izleyici "hay sizin adalet anlayışınıza da, demokrasinize de" diyor. iki dakika istanbul havası koklandıktan sonra eski gazete küpürleri geliyor aklına: ulan londra bizim memleketin neresinde acep??
  • kendini sinema seyircisi olarak niteleyen herkesin mutlak surette izlemesi gereken etkileyici olduğu kadar, içinde mebzul miktarda hisse barındıran gerçek bir kıssa in the name of the father.

    kapsamlı bir sistem eleştirisi. magna cartadan aldıkları ivme ile yaklaşık 800 yıldır demokrasi çığırtkanlığını kimseye bırakmayan, lakin kendi ülkesindeki terör olaylarına demokrasiyi paspasın altında bırakarak yaklaşan, şimdilerde bu paspasın ucunu ıraka kadar genişleten, emperyalizm iliklerine işlemiş bir ülkenin, gerçek bir olayla gerçek yüzünün ortaya çıkarıldığı politik bir film. evet, bir propaganda filmi lakin based on a true story. gerçeğe uygun olmayan sahneler kurgulansa bile olay sahici.

    sistemin işleyişine dair verdiği ipuçlarının yanı sıra sosyal ilişkilere de duygusal bir yoğunlukla yer veriliyor filmde. aile içindeki baba-çocuk münasebetini conlonların ilişkisi üzerinden deşelerken çuvaldızı da insanın geçmişine, çocukluğuna, kendine batırıyor in the name of the father. e acıttığı da oluyor haliyle.

    --- spoiler ---

    ira. polis panzerleri. her baba gibi evladı için en iyisini isteyen, ancak bunu yaparken bazen can yakan, ipin ucunu kaçıran bir baba. yeni trend; savaşma seviş mottosunu benimsemiş hippi özentisi hayırsızca bir evlat. aynı meşrep arkadaşlar. ingiliz polisi. ingiliz sorgusu. ingiliz mahkemeleri. ingiliz mahpushaneleri ve (nihayet 15 yıl sonra gelen) ingiliz adaleti.

    ayrıca belirtmeden geçemeyeceğim, benim gibi kodes filmlerinde ayrı bir cazibe, ayrı bir seksapel görüp peşinden ayrılmayanları tek sahneyle bitirecek görsel bir şiir mısrasına da sahip bu film... babanın ölümünün ardından tüm hücrelerin pencerelerinden yakılarak karanlıkta bir bir avluya bırakılan gazete parçaları, bir nevi ruhu özgürleştiren ateş böcekleri.

    yönetmenin bu filmle dram filmlerini ilmek ilmek, mimik mimik işlemekteki maharetini bir kez daha tescil ettirdiği de bir gerçek... özellikle yavşak polis müdürünün dudaklarındaki ince müstehzi sırıtışın, temyiz mahkemesinin kararıyla gerry'nin her daim kaskatı dudaklarına yerleşerek, yer değiştirmesini görmek ayrı bir haz verdi. bir kez daha saygı duydum, hem oyunculara hem yönetmene. hasılı izleyin, izlettirin. bu dünya kimseye kalmaz.

    --- spoiler ---
  • buradaki father aslında tanrı yı simgeler. filmin erkek kahramanı isa dır çok açık olduğu üzre, hatta bi sahnede işkenceciler çarmıha geriyomuş gibi tutarlar collon u, kapı deliğinden izleriz; hakikat özlemi de kutsal ruh tur elbet-herkesi tek bir fikirde toplar.. tıpkı reformistlerin kilisenin sakladıklarını keşfi ile, bin küsür yıllık yalanları peşpeşe yıkması gibi avukat emma thompson da 15 sene saklanan (hapse girdiklerinden beridir) (reform bir 16. yy hareketidir) en önemli bilgileri keşfederek halkı arkasına alır-martin luther dir bi nevi, bir bilinç yaratır, tıpkı aydınlanma gibi, ve ne olur, hakikat ortaya çıkar . devlet kilise gibi görülmüş, ve tıpkı kilise gibi arkaplana itilmişti, otoriteyi yitirmiş, güven kaybetmiştir. ingiliz hükümeti bu güveni elde tutabilmek için robert dixon temsiliyle ne kadar doyalan dolan hile hurda karıştırdıysa kilise de yüzyıllar boyunca aynını yapmış isa ya yok yere acı çektirmiş, hristiyan inancı yönlendirmiştir. fakat baba yani tanrı oğluna olan inancını hiç kaybetmemiş**, etrafına karısına çocuğuna umut vermeyi sürdürmüştür, ve karısı da tıpkı meryem gibi-medet umarak, hapisteki kocasına yani tanrıya kız çocuğunun saçlarını sarıya boyamasından yakınır.. dikkat edin adam hapistedir, bir otoritesi yoktur ama babanın cevabıdır burada asıl önemli olan..

    çiçek çocuklar ve havariler benzerliği gözden kaçmamalı tabi bu noktada.. saymadım komün üyelerini fakat muhakkak niceliksel bir bağıntı da bulunur bakıldığında.. collon hapisten çıkınca ne der, "babamın-ölmüş de olsa, davası için mücadelemi/davamı sürdüreceğim" .. dini bir göndermedir son tahlilde bu(laisist anlayışı diyebiliriz) , bir de kolye vardır mesela babadan oğula gecen o da anlatır zaten olayı .. tabi bunlar tamamen yönetmenin demek istedikleridir yoksa yanlış yerde yanlış mekanda olmanın dehşetengiz sonuçlarıdır bu film elbette..
  • finaldeki mahkeme sahnesinde daniel'ın sıraların üstüne basarak yukarılara çıktığı an karizmanın doruklarına tırmandığı andır*
  • filmin adını duyduğunuzda çok farklı bir senaryoyla karşılaşacağınızı zannediyorsunuz ancak filmi izlemeye başlayınca kopamıyorsunuz ve demokratiğiz diye geçinen ülkelerin bile adalet sistemlerinde ne çarpıklıklar ne yamukluklar döndüğünün farkına varıyorsunuz ve içinizden dünyayı düzeltmenin bir yolunu bulmak için uğraş verip duruyorsunuz ve anlamsız paradokslara kapılıyorsunuz. fakat filmi izledikten bir kaç saat sonra anlıyorsunuz ki boşa çaba sarfediyorsun ey dünyayı adil kılmaya çalışan biz mahluklar.... ama biliyorsunuz elbet bir yolunu bulacaksınız....
  • herkesin aklında farklı bir çarpıcı sahne bırakan müthiş film ve hikayesi. mesela benimki;

    --- spoiler ---

    gerry saçma sapan bir nedenle içeri alındıktan sonra baba guiseppe iyi bir avukat tanıdığı olup olmadığını sormak için londra'ya, annie teyze'nin yanına gider. çoluk çocuk hep beraber oturma odasında otururlarken annie teyze:

    - eğer hiçbir şey yapmamış olsaydı içeri alınmazdı. kesin bir şeyler yapmıştır o haylaz. biraz disiplin lazım ona.

    der. cümlesinin ortasında polisler evi basarlar ve annie teyze bulaşık eldiveni bomba yapma aracı diye delil kabul edilerek 14 yıl hapiste yatar.

    en deli olduğum, sinire kestiğim bakış açısına böyle alaycı ve güzel bir kapak acayip hoşuma gitti. he canım, kesin bir şey yapmıştır.

    --- spoiler ---
  • benim için tüm zamanların en iyi filmi. 7 dalda oscar'a aday olmasına rağmen hiçbir dalda almaması ise büyük talihsizlik.
  • daniel day-lewis ve pete postlethwaite'in başrollerinde oynadığı yaşanmış bir dramdan ekrana taşınan oldukça etkili ve ürkütücü bir film. ürkütücülüğü "adalet" olgusunu sonuna kadar sorguluyor olması ve bu sorgulamayı 1970'lerde yaşanmış gerçek bir hayat hikayesine dayandırıyor olması. öncelikle gerçek hikayeden bahsedeyim, filmin yorumlanmasına sonrasında devam edeyim.

    ****ipucu olarak değerlendirecekler okumayabilirler.*****

    1970'li yıllarda irlandada yaşayan gerry conlon, ira (irish republican army / irlanda cumhuriyet ordusu) ile yaşadığı sorunlar nedeni ile ingiltere'ye yolculuk eder. ingilterede hippi arkadaşlara takılır bir müddet, kafa güzel, cepte beş kuruş parasız gezer tozar. bir gün guilford adı verilen askerlerin geldiği bir barda büyük bir patlama olur. 5 kişi ölür ve onlarca kişi yaralanır. polisin muhbirlerinden, gerry'nin arkadaş grubundan biri polise sadece gerry'nin ira ile ilgili konuştuğunu, irlandalı olduğunu ve sorunlar yaşadığını söyler. polis bunun üzerine gerry'i 3, arkadaşını ve ailesinden babası da dahil 7 kişiyi göz altına alır. bunların arasında henüz reşit olmamış 2 çocuk da vardır. polisler, tam o dönemde çıkarılmış bir yasaya göre hareket ederler. yasaya göre milli tehdit oluşturduğu düşünülen kişiler 7 güne kadar sorgusuz sualsiz göz altında tutulabilirlerdi. polisler eline geçen yetkiyi illegal olarak kullanır ve işkence altında gerry ve arkadaşlarından yazılı olarak suçu işlediklerine dair itiraf alırlar. hukuk mücadelesi 15 yıl sürer. babası giuseppe conlon hapishanede akciğer yetmezliğinden ölür. dava yeniden açılır, polisin sakladığı ve sonradan avukat gareth peirce tarafından şans eseri ortaya çıkarılan kanıtlar eşliğinde dava yeniden görülür ve masumiyetleri ispat edilir.

    ****ipucu olarak değerlendirecekler okumayabilirler.*****

    izlemeye başladıktan sonra bana pardon filmini hatırlattı. türkiye'de yaşanmış bir olayda 3 kişinin haksız yere 6 yıl hapis yatması hicvedici bir dille komediye vurularak işleniyordu. burada ise dram ağırlıklı anlatılıyor hikaye. filmi izleme kararımı vermemde en etkili oyuncu pete postlethwaite oldu. izlediğim filmleri arasında bir tek kötüsüne denk gelmedim. öne çıkıp diğer oyuncuları gölgelemek ya da başrol peşinde koşmak niyetinde olmayan sanatını muhteşem derecesinde ortaya koyan bir insan. her canlandırdığı karakteri ağzım açık izliyorum. bu filmde de beni yanıltmadı ve oyunculuğu ile en öne çıkan isim olmayı başardı.

    hikaye sunum olarak gayet başarılı ve anlatmak istediğini doğru ve sıralı biçimde anlatıyor. izlemeye fazlası ile değer bir film. tek başına bir film olarak değerlendirmek aslında yanlış olur. bu tür filmler insanlık tarihine birer hediye olarak sunuluyor çünkü. doğru ve tarafsız anlatılması çok çok önemli. çünkü insanların aklında gerry conlon'ın gerçek hikayesi değil, filmde izledikleri hikayesi kalacaktır. görsel iletişimin en büyük artısı ya da eksisi de bu. yanlış anlatıldığı takdirde izleyen ve gerçeği okumaktan üşenen kişilerde yanlış etkiyi çok çabuk ve güçlü biçimde gösterebilir.

    bahsedilen olaylar tarihte "guildford four and maguire seven" olarak geçiyor. bu ingiliz adli tarihinde ilk değil, bu olayın gerçekleşmesinden bir sonra yaşanan başka bir olayda da [birmingham six] 6 kişi "yanlışlıkla" ömür boyu hapse mahkum ediliyor, olayların gerçek yüzü de 1991'de açığa çıkıyor.

    bu tür olayların altında yatan neden genelde halkı tatmin etme isteği oluyor. diktatörlük rejimlerinde çok daha keyfileri mevcut ama bizim gibi demokrasiyi uygulamaya çalışan ülkelerde ya elinde güç bulunduran mevkiler [asker, hukuk, siyaset şeytan üçgeni] bu gücü kaybetmemek adına ya da aciz durumda görünmemek adına bu tür yanlış kararlara imza atıyorlar. ya bilfiil devlet eliyle yaptırılan olaylarla ya da hakikaten gerçek olaylarla yanlış kişilere fatura edilebiliyor. filmde iki sahne var insanı düşündüren, biri suçlu bulunma diğeri de suçsuz bulunma sahnesi, her ikisinde de halk alkışlıyor, birinde suçu sorgulamadan suçluyu bulan bir anlamda taşlayacakları bir şeytan bulan, diğerinde sadece sanığın değil kendilerinin de hakkını savunan insanlar.

    bir devlet için en büyük tehlike kurumlarında aynı fikre sahip insanları barındırmasıdır. aykırı, farklı insanların kurumlardan ihraç edilmeleri fikri diktatörlüğü getirir. buna bütün ideolojiler dahildir. bir arada masum gibi görünen fikirler tek ses olduğunda her zaman tehlike arzederler. hele ki bu fikir devletin resmi ideolojisi olursa.

    tarihte buna sıkça rastlanır. sadece güzel ülkemde olan bir durum değil yani. "renk ayrımcılığı", "milliyet ayrımcılığı", "din ayrımcılığı", "siyasi fikir ayrımcılığı" bunların en temel olanları ve renk ayrımcılığı haricini de kendi ülkemde rahatlıkla görebiliyorum, onu da yeteri kadar zenci barındırmadığımıza bağlıyorum.

    afrika'da yaşanan soykırımlar, amerika'da yaşanan zenci düşmanlığı ve kominist parti düşmanlığı, ingiltere'de ve irlanda'da ira mücadelesi, balkanlar'da yaşanan soykırım, asyadaki türk soylarına uygulanan soykırımlar, vs... liste bir hayli uzun. insanoğlunun hesabını vereceği günahları çok çok fazla.

    görüldüğü gibi sadece bizde olan şeyler değil. bütün dünya zaman zaman aptalca davranışlarda bulunuyor. ama önemli olan cesaret göstererek hatalar ile yüzleşebilmek, bir dönemin işlediği suçu devletlerin yaşamları boyunca sahiplenmemeleri ve insan faktörünü göz önünde bulundurarak suçu ve suçluları korumamaları.

    devlet idaresinde hiç bir kuruma sınırsız ve sorgusuz yetki verilmemesi, vatandaşların haklarını arayabilmeleri ve soru sorabilmeleri için çok önemli. insan idaresindeki herhangi bir kurumun hata yapmayacağı kabulü ile devlet yönetilemez. buna güvenliğimizi sağlamaktan sorumlu kurumlar, adaletimizi sağlamaktan sorumlu sistemler ve siyaset de dahildir. eğer böyle bir kabul ile gidersek "bir sağdan bir soldan" çok adam gider, suçsuz yere çok insan hapislerde çürür, çok kişi kayıplara karışır, en kötüsü de geriye kalanlar devlete, güvenlik güçlerine ve adalete olan inançlarını yitirirler.

    filmin ve hikayenin en güzel yanı da sanırım en sonunda adaletin geç de olsa yerini bulması ve devletin bir daha böyle durumların ortaya çıkmaması için önlemler alması, vatandaşının hakkını kendine rağmen korumasıdır.

    mutlaka izleyin efendim.

    saygılar

    http://www.filmarasi.com/movie.aspx?id=63653

    http://en.wikipedia.org/…ord_four_and_maguire_seven
    http://en.wikipedia.org/wiki/birmingham_six
    http://en.wikipedia.org/wiki/irish_republican_army
  • jimi hendrix'i, led zeppelin'i, thin lizzy'i, bob marley'i bolca dinleyebileceğiniz, posterlerini hapishane duvarlarında görebileceğiniz, çok tanıdık gelecek film.
hesabın var mı? giriş yap