• âbidlerden ahmed şöyle anlatıyor:

    kûfe’de iken yanımızda boyu ve endâmı yerinde olan parlak bir genç vardı. bu genç, beş vakit namazı camii’de kılar, ibâdetine devam ederdi. güzel bir kadın bu gence âşık oldu. genç, camii’ye giderken bu kadın yoluna çıkarak şöyle dedi:

    beni dinle, sana söyleyeceklerim var, sonra gidersin.
    genç, hiç dinlemeden geçer gider. camii’den dönüşte kadın tekrar yoluna çıkar ve aynı şekilde şöyle der:

    sana söyleyeceklerim var, beni dinle.
    delikanlı biraz düşünür ve şöyle der:

    benim seninle konuşmam şüphe uyandırır. böyle töhmetli işlerde bulunmaktan hoşlanmam.
    kadın şöyle der:

    ben seni bilmeyerek burada durmuş değilim, benim tarafımdan da töhmet altında bulunmaktan allah’a sığınırım. tek başıma seninle karşılaşmaya beni sevk eden, bu hususta küçük bir şeyi insanların büyüteceğini ve siz âbidlerin billûr gibi olup leke kabul etmeyeceğini, küçük bir lekenin büyük bir kusur olarak göze çarpacağını bilirim. bildiğim için tek başıma seninle karşılaşmayı muvâfık buldum. seni başka bir maksatla bekletmiyorum. benim diyeceklerim; bütün vücûdum seninle meşguldür. senin aşkınla yanıyorum. seni ve beni allah’a havâle ediyorum.
    bunun üzerine genç tek kelime etmeden evine gitti. evde namaz kılmak istedi fakat kadının bu sözlerinden şaşırdı ve namazını kılamadı. hemen oturdu, eline kâğıt kalem alarak allah’ın adıyla söze başladı ve şunları yazdı:

    ey kadın!
    bilmiş ol ki; insan bir defa allah’a isyân etti mi allah onu hilm ve yumuşaklıkla karşılar. ikinci isyanını da örter açığa çıkarmaz. fakat isyanı âdet hâline getirdi mi, allah ona öyle bir darılır ki, yer, gökler, taşlar, canlı ve cansız varlıklar sıkışır. allah’ın gazâbına ne dayanır ki? söylediklerin bâtıl ve boş sözler ise, ben sana bir günü hatırlatırım. o gün gökler erimiş bakır gibi dökülecek, dağlar hallaç pamuğu gibi atılacak, allah’ın azâmeti karşısında herkes dize gelecektir. ben kendimi ıslâhtan âcizim, nerde kaldı seni düzeltmek? şâyet söylediklerin doğru ise, seni tedâvi edecek iyi bir tabib göstereyim. çünkü o, bütün cerehatlı yaraları ve dayanılmaz sancıları tedâvi eder. işte bu tabib de allah’tır. sen tamamen o’na teveccüh et ve o’ndan derdine derman ara. benden sana fayda yoktur. zira allah’ın buyruğu olan;

    "ey muhammed! onları, yaklaşan gün ile, yüreklerin ağıza geleceği, tasadan yutkunacakları kıyâmet günü ile ikaz et! zâlimlerin ne dostu, ne de dinlenecek şefâatçısı olur. allah gözlerin hâin bakışını ve gönüllerin gizlediğini bilir." (mü’min, 18-19)

    âyeti ile meşgulüm. seninle uğraşamam. bu âyetten kaçıp nere gidilir?
    genç, mektubu kadını eski yerinde bulup verdi ve geri döndü. bir müddet sonra bu kadın bu âbidin yoluna çıktı. genç âbid, kadını görünce yolunu değiştirmek istedi. kadın ağlayarak şöyle dedi:

    delikanlı dönme. bundan sonra karşılaşmamız allah huzûrunda ve kıyâmet gününde olacaktır. kalbinin anahtarı elinde olan allah’tan senin her işini kolaylaştırmasını dilerim.
    bunları söyledikten sonra gençten sürekli onunla amel edeceği bir nasihat istedi. genç âbid şöyle dedi:

    kendini kendinden koru ve allah’ın; "o, öyle bir allah’tır ki, geceleyin sizi uyku ölümüne yatırır, gündüzün de ne yaptığınızı bilir." (en’âm, 60) âyetini hatırla.
    kadın biraz düşündükten sonra, daha çok ağlamaya başladı. sonra kendine gelerek evine döndü ve artık ölünceye kadar ibâdete devam etti. o genç, kadının ölümünden sonra daima hatırlar ve ağlardı. kendisine, “niçin ağlıyorsun, onu kendinden sen vazgeçirdin?” diye sorulduğunda şöyle dedi:

    evet, ilk anlarında onun tama’ını boğazladım ve kesilen parçasını benim için âhiret azığı yaptım. ben âhiret için ayırdığım azığı istirdâd etmekte allah’tan utanırım.
  • 4 ciltten oluşan bir başucu eseri. buyrun, bu da linki;

    http://www.haznevi.net/bolum.aspx?bid=75
    http://www.haznevi.net/bolum.aspx?bid=76

    not: 1. link, 1. ve 2. cilt;
    2. link, 3. ve 4. cilt

    edit: bu linkler ölmüş.
    linklere (bkz: #61428576) buradan ulaşabilirsiniz.
  • - eğer bir vaiz halkı ağlatmaya yaka paça yırttırmaya çalışıyorsa bilin ki o adam gafildir...

    http://www.youtube.com/watch?v=jpnhqxeheuy
  • ihya-i ulumiddin gibi eşsiz bir eser maalesef selefi propagandaların etkisiyle zayıf hadislerle anılan bir kitap haline geldi. ihya denilince akla ilk bu meselenin gelmesi ne kadar acı. ihya-i ulumiddin'de şükür, tevekkül, sabır gibi konular o kadar güzel anlatılır ki okuyup da şükürden, sabırdan gafil olana şaşmak lazım denileceği yer de varsa yoksa zayıf rivayetler.

    işin komik tarafı da sanki imam-ı gazali'nin ilgili rivayetlerin sıhhatinden haberi yokmuş, hadisten anlamazmış gibi bir tavır takınılması. evet imam-ı gazali bir muhaddis değildi ama bu hadis ilmini bilmediği anlamına mı gelir. sadece el mustasfâ'sını açıp şöyle bir sayfalarını karıştan birisi bile, hadis ilminden nasıl istifade edileceğine dair sayfalarca usûl bilgisinı görünce böyle sözlerden haya eder, bir müctehidin hadis bilgisinden gafil olması düşünülebilir mi?

    imam gazali'nin kitap yazım metodunu bilmeyenler bu tuzaklara hemen aldanabiliyor ama ihya'nın içeriğine ve metoduna vakıf olan bu sözlere gülüp geçer çünkü imam-ı gazali dinde olmayan bir şeyi zayıf hadisler vasıtasıyla ispat etmiyor, bakın nasıl kullanıyor:
    1) bir meseleyi izah ederken önce ayetleri zikreder.
    2) ardından sahihi buhari ve sahihi müslimdeki rivayetleri gösterir.
    3) ikincil kaynaklardan gelen rivayetleri ve tarih kitaplarından bir takım kıssalar verir.
    4) tüm bunlardan sonra ise meseleyi kendi çerçevesiyle yoğurur, anlatır, yorumlar.

    bir bütün içinde değerlendirildiğimizde bablardaki varsa zayıf hadisler kitabın içerisinde eriyip gider, yeni bir şey ispat etmez, sadece meseleyi destekleyici konumda kalırlar. ama sanki bu kitap zayıf hadislerle bir din inşaa ediyor gibi kulaktan dolma algılarla misli olmayan bu kitap gözden düşürülüyor.*
  • imam i gazali nin buyuk bolumunu kudus te bir medresede yasadigi oldugu yillarda yazdigi bir fikih kitabi
  • ihya-u ulum'id-din

    imam gazali hazretleri;

    >ilim ile ahlakı,
    >teori ile pratiği,
    >söz ve hali,
    >hikmet ile meviza(mev’iza: kötülüklerden uzaklaştırmak, iyiliğe ve doğruluğa yöneltmek maksadıyle verilen öğüt, nasîhat) birleştirilmeli der. amacı aslında hani akademik düzey bir çalışma gibi eser çıkarmak değil, uygulanması içindir ve bu sebeple kaleme alır.

    gazali hazretlerine göre ilim, -kelam, tasavvuf, fıkıh ve ahlak- konularını içermektedir. bunu da ikiye bölsek:
    1-fıkıh, kelam, tarih yani dünya
    2-tasavvuf yani ahiret

    işte bu ikisi birleşmeli diyor; dünya&ahiret. birleşmeden olmaz ve ancak bu ikisini birleştirmekle sünnete geri dönüş olur ve sünneti yaşarsınız der ve her müslümanın bu iki ilmi diriltmesi gerekliliğini savunur.

    işte bu iki bahsi ise dörde ayırır ve ihya'u ulum'id-din eseri bu dört ayrımdan oluşmaktadır.

    peki ihyayı oluşturan bu dört konu nedir?

    1.kısım: ibadet kısmıdır. ilimden bahseder. gazali hazretlerinin mantığu şudur; "müslüman olarak bunları öğrenmeliyiz, yoksa gayrimüslimler öğrenip önümüze geçer ve bize karşı kullanır. ilim iki uçlu bıçak gibidir. tasavvufi yönüyle kullanmazsan seni cani yapar, düzgün kullanmazsan da seni helake götürür." diye de öneminden kısaca bahseder. ilimden başlayıp birkaç yüz sayfa geniş geniş bahsedilir; namaz, oruç, zekat, hac, temizlik, kuran tilaveti, dualar zikirler.. yani ilmin zahiri tarifi ile fıkhi boyutu.

    2.kısım: muamelat yani ilişkiler. fıkhi açıdan da öğrenip insanlar arasında uygulamaya yönelik; yeme-içme adabı, uzlet, yolculuk, iyiliği emretme-kötülükten sakındırma...

    3.kısım: mühlikat yani insanı helake götüren şeyler. bu kısımda artık tasavvufa giriliyor. çünkü artık zahiri kısmı tamamladığını düşünüyor ve iç aleme geliyor; kalp ve kalbin halleri, nefsin kontrolü, nefsin arzuları, heva hevesleri, dilin afetleri, gazap, kin, hased, cimrilik, kibir, ucb....

    4. son kısım: münciyat yani insanı kurtuluşa götüren şeyler ve bunların tedavileri; tevbe, sabır, şükür, tevekkül, havf ve reca, sıdk, ihlas, muhasebe, murakabe, rıza....

    tekrar hatırla;

    işte bu 1-2-3-4 bölümü ayrı gayrı değil, hepsini bir bütün olarak
    ihya edersek sünneti o zaman yaşarsınız der ve amacı da bu sünneti diriltmektir. çok çok kıymetli bir eser. psikolog, pedagog, yaşam koçu falan aramadan önce bu kitaba başvurun. çok isterdim bu ilmin insanlarının ihya ile okuyup karşılaştırma yapmasını. ihya seni öğretiyor, seni sana anlatıyor. tüm duygu, hislerinin adını koyan ve tedavisini de açıklayan sırlı bir kitap. adını koyduğun, bildiğin iyi kötü tüm hasletleri bunu okuduktan sonra bir nebze anlarsınız "meğrr yanlış biliyormuşum" dersiniz ve iddia ediyorum kişide farklılık olacağına. ben kendim bu şekilde denedim (bu başka başlık konusu)

    he peki bunca konuyu anlatıştaki yöntemi nasıldır?

    usül olarak konular önce ayetler ile anlatılır. sonra hadisler ve sonra sahabe efendilerimiz, sonra mutasavvıflar ve allah dostlarının menkıbe, sözleri ile konuları ile toparlamıştır.
  • imam gazzali'nin on yıllık inzivasında telif ettiği, gün itibarıyla arapça'sının kitaplığımı şenlendirdiği şaheser.
    yıllarca dedemin kütüphanesinde karşılaşıp birbirine kaçamak bakışlar atan iki insan misali bir türlü birbirimize yaklaşamamıştık.
    evlerine her gidişimde ciğerci dükkanını gözleyen kedi misali, sermayeni açık etme sirkat suçundan sabıkam var diyen gözlerle parıldayan ciltlere bakardım.

    ihya'yı herkes bilir. ancak kıymetini ve ehemmiyetini idrak edenler nadirdir.
    ismi, dini ilimlerin yaşatılması anlamına gelen bu kitap; islam literatüründe yazılmış en önemli eserlerden biri. müslüman'ın hayatını tanzim etmesine yardımcı olacak bir rehber niteliğinde olan bu eser her evde bulunmalı.
    türkçe tercümesi dört ciltten oluşuyor ve her cildinde “kitab” başlığı altında on konu işleniyor. “rub‘u’l-ibâdât” başlıklı ilk ciltte ilim, akaid, temizlik, namaz, zekât, oruç, hac, kur’an tilâveti, zikir ve dua, virdler ve gecelerin ihyası konuları ele alınıyor. bu bölümün en önemli özelliği, ibadetlerin zahiri usul ve erkanı hakkında bilgi verildikten sonra fıkıh kitaplarından farklı olarak bunların ihlas, huşu gibi “kalbin amelleri” denilen manevi şartlarıyla ahlaki boyutları üzerinde de durulması. bu niteliğiyle, islam kültür tarihinde ibadet psikolojisi bakımından özel bir yere sahip.
    yeme içme âdâbı, evlilik, ekonomik hayat, helâl ve haram, ülfet, kardeşlik, sohbet ve muaşeret âdâbı; uzlet, semâ ve vecd; emir bi’l-ma‘rûf nehiy ani’l-münker, maişet âdâbı ve peygamber’in ahlâkına dair “rub‘u’l-âdât” başlığını taşıyan ıı. ciltte gazzali’nin islami bir aile, devlet, toplum ve iktisat düzeninin teorik temelini ortaya koymaya çalıştığı ve bunu büyük ölçüde başardığı görülmekte. bu modelde asıl unsurun ailevî, içtimaî, iktisadî, siyasî vb. ilişkileriyle ilgili dinî ve ahlâkî bilgisi, bilinci, duyarlılığı ve sorumluluk duygusu gelişmiş fertler olduğu görülür. bu gelişmenin sağlandığı fertlerin elindeki dünya hayatının kendisi güzel olacağı gibi bu hayat ahiret mutluluğunun da hazırlayıcısı olacaktır.
    “rub‘u’l-mühlikât” başlıklı ııı. ciltte insanın mânevî, ahlâkî yönü, nefsin terbiye edilmesi, yeme içme ve nefsî arzuların kontrol altına alınması, dilin afetleri; gazap, kin ve haset; dünyanın anlamı ve önemi; cimrilik ve mal tutkusu; mevki tutkusu ve riya; kibir, kendini beğenmişlik konuları ele alınıyor. gazzali bu konuları işlerken ahlâk ve tasavvuf literatüründen geniş ölçüde yararlanmakla birlikte psikolojik ve pedagojik tahlilleriyle seleflerini aşmış. gazzali, kendi deyimiyle bu ahlâkî hastalıkların psikolojik ve sosyal sebeplerini ve iyileştirme yollarını gösterirken her seviyedeki okuyucusunu bir iç gözleme yöneltmekte, onu kendi ruhunu tanımaya, ahlâkî şuurunu ve iradesini harekete geçirmeye sevketmekte. bu cildin bir bölümünde insandaki mevki tutkusunun psikolojik temelleri incelenirken ortaya konan insan tasavvuru felsefî antropoloji bakımından önem taşıyor. ayrıca bu cildin sonunda “zemmü’l-gurûr” başlığı altında, dönemin islâm toplumuyla ilgili olarak gerçekçi ve yararlı bir dindarlık eleştirisi yapılıyor.
    “rub‘u’l-münciyât” başlığını taşıyan son bölümde ise tövbe, sabır ve şükür, havf ve recâ, fakr ve zühd, tevhid ve tevekkül, muhabbet, şevk, üns ve rızâ; niyet, ihlâs ve sıdk; murakabe ve muhasebe, tefekkür, ölüm ve âhiret hayatı konuları incelenmiş. ancak bu başlıklar altında dar anlamda tasavvufî ve ahlâkî görüşler ortaya konmakla yetinilmemiş, konunun özelliğine göre ince fikrî ve felsefî tahliller de yapılmış. meselâ tövbe, sabır ve şükür, tevhid ve tevekkül bölümlerinde yeri geldikçe irade ve özgürlük problemi üzerine ortaya konan görüşler müellifin felsefî, kelâmî ve tasavvufî birikimi yanında dehasının da bir ürünü sayılacak değerde. islâm filozofları, grek felsefesinin bütün konularına ilgi duydukları ve bu alanda eserler verdikleri halde sanat felsefesini ihmal etmişler, ilk defa gazzâlî ihya'nın ıv. cildinde sanat felsefesine dair parlak tahliller yapmış, güzellik ve âhenk kavramlarını inceleyerek buradan allah’ın varlığını ispata gitmiştir.

    gazzali bu eseri islam ümmeti için bir ıslah projesi niteliğinde kaleme almış. eserin önsözünde, ahiret yolunun öncüleri olması gereken alimlerin şeytanın aldatmasına kapılmış şekilciler olduğundan yakınıyor; bunların ilim kavramını yozlaştırdıklarını, ilmi siyasetçilerin taleplerine uygun olarak verilen fetvalardan veya içeriksiz kelami tartışmalardan ya da vâizlerin sıradan insanları etkileyen tumturaklı konuşmalarından ibaret sayarak halkı yanılttıklarını söylüyor; gerçek ilimlerin ve selef-i sâlihînin takip ettiği ahiret yolunun artık unutulduğunu görerek ihya u ulumi’d-din adını verdiği kitabı yazmanın gerekli olduğu kanaatine vardığını belirtiyor. dikkatlice baktığımızda eserde, müslümanların içine düştüğü dini ahlaki ve kültürel yozlaşmanın ve bunların içtimai ve siyasi yansımalarının incelendiğini görüyoruz.

    müellifin önsözdeki hem naklî hem aklî delillere dayanacağına dair vaadine uygun olarak eserde hemen her konunun anlamı ve önemiyle ilgili nakillerin ardından konunun esası ve mahiyeti hakkında başarılı açıklamalar, yorumlar, ince tahliller ve tesbitler yapılmış. gazzâlî’nin fikrî ve felsefî birikimini, ufkunun genişliğini ve dehasını yansıtması bakımından dikkat çeken bu incelemeler ihya'nın o güne kadar yazılmış olan tasavvuf, ahlâk ve bazı yönlerden felsefe literatürünü aştığını kanıtlayacak nitelikte.

    son olarak başlık yanlış. ihya-u ulumiddin olmalı. arapça'da kelimeyi etkileyen bir âmil yoksa lafız default olarak mazmum olur yani ötreli gelir esreli değil.
  • gazali'nin $am da 11 yillik inziva dönemin de yazip isim olarak ihya sectigi kitap..

    http://www.ihya.org/
  • "ihya-i ulumiddin'i arap münevverleri için, kimyâ-i saâdet'i fars münevverleri için yazdım."
  • (bkz: #11198866)
hesabın var mı? giriş yap