• anadolu gezisinde bursa'dan erzurum'a atlayıp sonra istanbul üzerinden yoluna devam etmesi şüphe uyandıran gezgindir.

    ayrıca onun anlattıkları sayesinde o dönem anadolusunda "ben arapça biliyorum" diye milleti uyutup şeyhlik taslayan çoğu insanın konuştuğu dilin aslında farsça olduğunu öğreniyoruz.
    bu kişilerin ibn-i battuta ile yüzleşince çevir kazı yanmasın yapıp "kendisi çok fasih bir arapça konuşuyor ben o kadar iyi anlamıyorum" demesi de ayrı bir vakadır.

    battuta'nın seyahatname'sinde bir pazardan aldığı, hint ellerinde uzunca bir süre yanında gezdiği, ona bir çocuk veren ve bir ırmağı geçerken ölen kadın için toplam üç satır yazı yazmış olmasını o dönemin anlayışına mı yoksa battuta'nın vulkanlı oluşuna mı vermek lazım bilemedim.

    bir da hayvan gibi hafızası vardır bu adamın. anadolu'dayken kendisine türkçe kötü bir şeyler söylediğini hissettiği adamın dediklerini hafızasında tutup yıllar sonra türkçe öğrenince de "ulan demek bana bunu demiş vay deyyus!" demiş, bunu da hiç böbürlenmeden seyahatnamesine yazmıştır.
  • asıl adı şerafettin ebu abdullah muhammet bin abdullah bin muhammet bin ibrahim et-tanci el-levati'dir. 1304te tanca'da doğmuş 1368/69 yada 1377de fas'ta ölmüştür. hacca gitmek amacıyla 21 yaşında din eğitimini de tamamladığı tanca'dan ayrıldı. bu noktadan sonra 29 yıl süren, 130500kmlik yol aldığı yolculuğu 3 bölümde incelenir.
    ilk bölümde mekkeye kuzey afrika ve mısır yoluyla ulaşması, bu bölgenin ilgisini çekmesi sonucu, şam, huzistan, fars, cebel sammara,musul gibi yerleri dolaşarak tebrize varır.son büyük ilhanlı hükümdarı ebu sait ile tanışır.bağdata da gittikten sonra 3 yıl mekke ve medinede kendini ibadete verir.(1327-1330)

    ikinci bölümde kızıldeniz kıyılarını,aden i doğu afrikadaki müslüman ticaret kolonilerini gezer sonra basra körfezi yoluyla tekrar mısıra ordan alanyaya gelir, orhan gazi ile görüşür sinop yoluyla kırıma gider altınordu hükümdarının karısı olan bizans prensesini sağsağlim istanbula götürüp geri getirir.harizm bozkırlarını geçerek buharayı horosanı gezer.hindikuş dağlarını aşarak indus vadisi ve dolayısıyla hindistana ulaşmasıyla gezinin üçüncü bölümü başlar.

    (1333)

    üçüncü bölümde hindistanı ayrıntılı olarak anlatır.delhi'de gıyasettin muhammet şah tarafından kabul edilir bir süre orada kadılık yaptıktan sonra bir elçiler grubuna başkanlık ederek çine gönderilir.orta hindistan yoluyla malabar kıyılarına iner.buradan çine gidecek gemilerin fırtınada kayalara çarparak batmaları sebebiyle bir süre malabar sultanlığında kalır.maldiv adalarında kadılık yapar.sumatra adasının müslüman sultanı kendisine çine gitmesi için bir gemi verir.kanton ve pekin'i (hanbalık) gezer.çindeki iç savaşlardan korkarak deniz yoluyla (sumatra-malabar-dofar) irana döner.burdan bağdata sonra suriyeye geçer.suriyedeki büyük veba kıyımına tanık olur.(1348) mısırdan bir katalan gemisiyle tunusa geçer sardinya,cezayir ve cebelitarık boğazını geçerek (yolda memleketi tanca yı pas geçer) ispanyada granada krallığını gezer burda mandigo müslümanlarına merak salar. mandigolar malide yaşayan müslüman zencilerdir. 1352de nijer kıyılarına varır, büyük sahrayı boydan boya geçip batı sudan ve mali imparatorluğuna gelir burda bir yıl inceleme yapar.son olarak çölde yaşayan berberi tuareglerin ülkesinden geçerek fasa döner.

    ibni batuta seyehatnamesi doğuda ve batıda bir çok dile çevrilerek yankılar uyandırmıştır.biraz kavuştuğu ün yüzünden biraz da bazı yerlerdeki kronolojik çelişkilerden ve katip kendi kafasına göre eklemeler yaptığından kolpacılıkla suçlanır. ancak hindistan,anadolu beylikleri ve mali sultanlığı tarihi konusunda kaynak eserdir.
  • kastamonu'nun gezdiği şehirler içinde en ucuz şehir olduğunu ifade eden arap seyyah. istanbul daha fethedilmeden, bizans'ın başkenti iken gezmiştir. seyahatnamesinde bir bizans şehri olan istanbul'da türk mahallesi bulunduğundan, türklerin kendi kadıları olduğundan bahseder. türkçe konuşan hıristiyanlar olarak adlandırdığı karamanlılar hakkında da kitabında ilginç tespitler mevcuttur. dindar bir müslüman seyyah olarak bizans'ta çok ibadet etmekten yüzü nura gark olmuş keşiş ve rahibelerden bahsetmesi kayda değerdir. yine o dönemde bakirelerin kendilerini kiliseye adadığı, saçlarını kazıtıp sert hasırdan elbise giydikleri ve gece gündüz zikr ile ibadet ettikleri çok akıcı bir üslupla anlatılmaktadır.
  • karşılaştığı kişilerle bire-bir dialoglarının detayını çok vermese de; hangi kadının, şeyhin, valinin, emirin vs. yanına gitse, hem sofraya davet ediliyor, hem harçlık, kıyafet, eşya vs. alıyor hem de üstüne hayır duası alıyor. demek ki ağzı iyi laf yapan bir seyyahmış bu.
  • idefixe'e gore bir 14. yy. gezegeni. bu bir typo degildir.
  • aylardır marco polo ile birlikte benim orta çağda yaşamama sababiyet veren seyyahtır kendileri. sayelerinde rüyalarımda 13. yüzyıl hindistan'ında sultanın sofralarında boy gösteriyorum, anadolu'da rum'un, türk'ün, ermeni'nin birlikte yaşadığı şehirlerde ahi olup misafir ağırlamak için diğer ahilerle yarışıyorum, çin'e gidip altın para geçmeyince ne yapacağımı şaşırıyorum. sağolsun varolsun beni başka bir dünyaya alıp götürdü bir kaç aydır.
  • dünyanın belki de on önemli seyyahı olan batutta'nın yazdıkları bütün dünya için önemli olduğu açıktır. fakat kendisini mikro manada kendi ülkemiz için incelediğimizde tarihimiz için çok önemli dönemleri de gün yüzüne çıkarttığını görebiliriz.
    kıymetli halil inalcık hocanın devlet-i aliyye eserinin ilk cildinden naklediyorum.
    arap seyyahı ibn-i batutta, 1334'te bursa'yı ziyaret ettiğinde 2. padişah orhan'ı şöyle tanıtıyor. " bu sultan türkmen hükümdarlarının en büyüğü, servet, toprak ve askeri kuvvetler bakımından en ileride olanıdır. elinde olan kaleler yaklaşık yüz kadardır, kendisi zamanının büyük bir kısmını devamlı bu kaleleri ziyaret edip, durumlarını gözden geçirip ıslah etmekle geçirir... babası iznik şehrini yirmi yıl abluka
    altında tutmuştur, alamadan ölmüş, adı geçen
    oğlu orhan, şehri 12 yıl daha kuşatarak almıştır.
    kendisiyle orada buluştum, bana büyük
    meblağda para gönderdi.” ( sultan ünvanını ilk alan padişahın orhan olduğunu kendisinden öğrenebiliriz.)
  • "seyahat etmek önce sizi sözsüz kılar sonra hikaye anlatıcısına dönüştürür" sözünü etmiş gezgin.
  • meşhur eseri ibn battuta seyahatnamesi'nde 1332 senesinde gelmiş olduğu dönemin doğu roma başkenti konstantinopolis ile ilgili kaleme aldığı kısımların hakikaten bir hayli ilgi çekici olduğunu söyleyebileceğim orta çağ gezgini.

    kenti tasvir ederken hayranlığını ve şaşkınlığını gizlemekte zorlanan seyyah, şöyle diyor:

    "bu şehir sonsuz derecede büyük! iki yakaya ayrılmış şehirde, eskiden üzerinde bir köprü olan ve sularında gelgitler yaşanan geniş bir nehir bulunuyor. eski köprü artık harabe olmuş. şu anda iki yaka arası kayıklar ile geçiliyor. söz konusu nehrin adı absumi'dir.*

    stinbol (astanbul diye de yazıldığı kaynaklar var) denilen kısım, nehrin doğu yakasıdır. hükümdar ve devlet erkânı burada oturur. nüfusun büyük bölümü de burada yaşar ve çarşıları taşla döşelidir ve gayet geniştir. her zanaat erbabı kendi başına çalışır ve başkalarıyla karışık değildir. enteresan bir nokta da çarşı esnaf ve zanaatkarının çoğunun kadın olmasıdır."

    ne var ki haliç'in diğer tarafını tasvir etmeye başladığında oldukça canı sıkılmış bizim seyyahın.* bakalım neler söylemiş galata ile ilgili:

    "şehrin öteki kısımının ismi galata'dır. demin söz ettiğim suyun batı yakasıdır burası. bu yakaya, tamamı tüccar olan frenk taifesi yerleşmiştir. galata nüfusunu venedikli, ceneviz, latin ve frenk gavurları oluşturur. onlar da kostantiniye hükümdarının himayesi altında yaşamaktadır. hükümdara her yıl vergi ödemeleri gerekse de bazen ödemezler ve savaşa tutuşurlar. aralarını ise papa bulur. bu taife, tümüyle ticarete gömülmüş olup sahip oldukları liman, dünyadaki en işlek limanlardandır. bu limanda yüz civarında çektiri gördüm. bu tarafta çarşılar, renkli ve zengin olsa da çok pistir. galatalıların kiliselerinde de hayır yok; revnaksız ve sessiz."

    aya sofya başta olmak üzere şehrin kilise ve manastırlarını da bir hayli ayrıntılı betimleyen ibn-i battuta, son olarak da keşiş imparator diye birinden bahsediyor. bu söz ettiği kişi, kuvvetle muhtemel 1328 senesinde tahttan indirilen ve manastır inzivasına çekilmeye zorlanan ikinci andronikos'tan başkası değil. eskinin imparatoru ve şimdinin keşişi olan ve manastıra kapandıktan sonra george* ismini alan imparatordan şu sözlerle bahsetmiş büyük gezgin:

    "bu hükümdar, devletini ve mülkünü oğluna bırakmış, kendisini ibadete adamak suretiyle şehir dışında denize nazır bir manastıra çekilmiştir. bir gün maiyetimdeki rum rehber ile şehri gezerken onu yayan gördük. sırtında mish, kafasında keçe bir külah vardı. bembeyaz ve upuzun bir sakalı, uzun ve koyu renkli bir asası vardı. yüzü, ibadet eseri bir ışıkla aydınlıktı. boynunda koca bir tespih vardı. yanımdaki rehber vasıtasıyla bana "beyt-i makdis'e giren elini, kutsal kaya'da, kumame kilisesi'nde ve beytüllahim'de gezen ayaklarını öpeyim" derken bir yandan da eliyle ellerim ve ayaklarımı sıvazlıyordu. bu şehirde yaşayan hıristiyanların, kendi dinlerine mensup olmasa dahi, kutsal belledikleri mekanlarda gezen kişilere dair tavırları ve inançları beni çokça hayrete sevk etmiştir!"

    tercümeden mi kaynaklı bilemiyorum ama eserinin dili biraz ağır olsa da hakikaten ilginizi çekmeyi başarabilirse hızla akıp gidiyor. bindiği gemiler ve gezdiği saraylarla alakalı çok ilginç tasvirler yaptığı kısımlar da var, cengiz han'dan "melûn tatar komutan tingiz" adıyla* bahsetmesi de var, sri lanka'da oldukça ürktüğü uçan sülük böcekleri macerası da var. naçizâne bir tavsiye olarak imkanınız varsa bu döneminin çılgın gezgininin seyahatnamesini muhakkak okuyun derim.
  • eğer seyahatnamede anlattıkları doğruysa seyahatleri boyunca her gittiği şehirde başka bir kadınla evlenip gerdeğe giren gezgin. adam sürekli "hanımı bir önceki şehirde bırakmıştım, bu yüzden bu şehirde yeniden evlendim, düğün dernekten sonra gerdeğe girdim" diye anlatıp duruyor.

    henüz seyahatnamesinin yarısına gelebildim ama adam farklı milletlerden farklı kadınlarla 15 defa filan evlendi.
hesabın var mı? giriş yap