• yapılan genetik araştırmalar gösteriyor ki, bugün kürt diye tabir edilen insanlar genetik olarak hurriler ile aynı kökten geliyorlar. öte yandan aynı şeyi kürtçe için söyleyemeyiz. kürtçe, hint-aryan ve/veya iran kavimlerinin (belki medler) hurrilerin yaşadığı bu bölgeye saldırmaları sonucu anadoluya giriyor ve hurriceyi silip, yerleşiyor. öte yandan yine yapılan araştırmalar gösteriyor ki, bu hint-aryan işgali bir toplu yerleşme şeklinde değil sadece elit bir sınıfın yönetimi ele geçirmesi şeklinde olmuş. zira genetik olarak kürtler'in gen yapısında hint-aryan kökene dair bir iz çıkmıyor. yani baskın, yönetici bir sınıf hurriler'in dilini değiştirmiş ama toplu bir yerleşme olmadığı için genetik yapıya bir etkileri olmamış. al sana sistematik kültür soykırımı.

    http://www.blackwell-synergy.com/….2001.057004308.x

    "... no sign of the postulated indo-european (aryan) invasion (1200 b.c.) is detected by our genetic analysis. it is concluded that this invasion, if occurred, had a relatively few invaders in comparison to the already settled populations, i.e. anatolian hittite and hurrian groups (older than 2000 b.c.). ..."

    çeviri: "kürtler üzerinde yapılan genetik araştırmalar gösteriyor ki, hint-avrupa kavimlerinin bu bölgeye yapmış oldukları saldırının/isgalinin kürtlerin genetik yapısı üzerinde minimal etkisi olmuştur. yerleşik nüfusa (hurriler veya hititler) göre işgalicilerin (kürtler*) nüfusu az olmalıdır."

    yani bugünkü kürtler hint-avrupa kökenli bir dil olan kürtçeyi konusalar da, genetik olarak kürt değiller.

    (bkz: hadi buyur)
    (bkz: asimilasyon)
    (bkz: tu kaka)
  • kültürleri ve dilleri iran'dan veya kuzey kafkasyadan göçen az sayıda kürt tarafından hunharca yok edilmiş ve asimile edilmiş insanlar. asimilasyonu engellemek için terör örgütü kurup kurmadıkları ise bilinmiyor. yazık olmuş hurriceye. hurrilere tekrardan hurrice öğretilmesi ve asimilatör* faşistler tarafından bu insanlara öğretilen kürtçenin unutturulmasını teklif ediyorum.

    (bkz: kültür soykırımı)
    (bkz: hadi buyur)

    ha bu arada, nasıl unuturum ? (bkz: aslını inkar eden haramzadedir/#10652796)

    not:
    bu entryde yüksek oranda ironi yapılmıştır.
  • mö 1400'den bir hurri melodisi kil tablette yazılı kalmış biri de onu icra etmiş: https://youtu.be/qpxn2vxpmlc
  • hititler döneminde anadolu yarımadasının güneyinde luviler, paflagonya bölgesinde palalar ve diğer bölgelerde arzava, kizzuvatna ve ahhiyava krallıkları bulunuyordu. bu devletlerden başka hurriler ve mitanniler de aynı dönemde güneydoğu anadolu’da özgün uygarlıklar yaratmışlardır. hurrilere ilk önce m.ö. 3. binin sonlarında mardin dolaylarında rastlanmaktadır. urkis şehrinde bir tapınağın kurulması ile ilgili belge şimdi louvre müzesindedir. tunçtan bir aslan heykelciğinin koruduğu bir taş levha üzerine arkaik çivi yazısı ile kazınan yazıt m.ö. 2300 yıllarına aittir. hurriler önceleri m.ö. 2. binin ilk yarısında kısa yaşamlı küçük beylikler kurmuşlardır. daha sonra m.ö. 1500-1250 arasında hurriler tarafından kurulan mitanni devleti o dönemde yakın doğu’nun mısır’dan sonra gelen ikinci büyük gücü olmuştur. mitanni kralları aynı dönemde hüküm süren mısır kralları ile mektuplaştıklarından bu dönem hakkında oldukça fazla bilgi edinmek mümkündür.

    hurrilerin başlıca merkezleri urfa, diyarbakır, mardin ve kerkük arasındaki bölgede kalan tell feheriye, tell brak, şagar ve bazar gibi kentlerdir. mitanni devletinin kralları hint-ari kökenli idiler. hindistan’a giden bazı hint-ari boylarının iran yaylası üzerinden güneydoğu anadolu’ya geldikleri ve yerli halk olan hurrilerle kaynaştıkları tahmin edilmektedir. mitannilerin at yetiştirme konusunda oldukça bilgili oldukları anlaşılmaktadır. boğazköy’de bulunan hititçe yazılmış dört tablette atların yetiştirilmesi hususundaki bilgilerin bir mitannili tarafından kaleme alındığı bildirilmekte ve hititçe çevirideki bazı teknik terimler sanskritçe dilinde verilmektedir. oldukça kısa süren bir egemenlik döneminden sonra hitit kralı şuppiluliuma tarafından son verilen mitanni devleti hattuşa’ya bağlı bir eyalet haline getirildi. fakat hurrilerin etkisi yörede yoğun bir şekilde devam etti.
    kaynak:http://www.arkeolog.org/…loji/tarihoncesi/hurri.htm
  • nedense sözlükte herkesin bir atıp tuttuğu kavim olmuş. eski bir halk yeni bir halkla özdeşleştirilmeye çalışılmasın, bilim insanından bilgisayar başında ahkam kesen işsizine kadar herkes bir şeyler söyler. alın madem okuyun, bir hayrımız dokunsun. el emeğidir alın teridir. aklı başında okuyucuya armağandır.

    m.ö. üçüncü bin yılın ortalarından itibaren mezopotamya’da, daha yoğun olarak ise yukarı dicle, kuzey mezopotamya ve yine dicle’nin doğu bölgelerinde görülmeye başlanan hurriler, eski yakındoğu’nun en karakteristik halklarından biridir. 18. ve 19. yüzyılda mezopotamya’da yapılan arkeolojik araştırmalar sırasında, bu coğrafyada yaşayan farklı kavimlerin kimlikleri, genel olarak -tabi çivi yazılı dillerinden çözülmesiyle beraber- bu çivi yazılı metinlerin filolojik açıdan analiz edilmeleriyle belirlenmiş ve ortaya çıkarılmıştı. hurriler’in keşfi de bu filolojik tespitler sırasında gerçekleştirilmiştir.

    19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında araştırmacılar ninive (koyuncuk) çivi yazılı metinlerinde sami veya sümerce olmayan şahıs adlarına rastlamışlar, hem mezopotamya’da farklı yerlerde geçen ve birbirine benzeyen isimlerden (nuzi’de “hur-rum”, hana’da “hur-ri”.) hem de özellikle mısır’da tel-amarna arşivlerinden yola çıkarak, ki burada isim “hurruhe, hurwuhe” olarak geçer, halkın ismine “hurri” demiştir.

    hurrilerin bir kavim olarak mezopotamya’da var olduklarını yaklaşık olarak 1650’li yıllara dek yalnızca metinlerde geçen bazı şahıs adlarından, tanrı, kral ve kent isimlerinden öğrenebiliyoruz. 2250’li yıllardan başlayarak, akad çağı’nda (2250-2150), mezopotamya’da nuzi, nippur, dilbat, tel-brak, çagar bazar, haface, tel-asmar (eşnunna), anadolu’da boğazköy ve mısır’da amarna’da ele geçirilen metinlerde görülen şahıs, tanrı, kral ve ülke isimleri, mezopotamya’da hurri varlığını en az üçüncü binyılın ortalarına dek götürüyor. hurriler ile ilişkili bulunan metinlerde tupki-aşum, tişpak-kum, puttim-atal, hauşpim-kibi, kiklip-ulme gibi şahıs isimleri; şimurrum, marhaşi, tukriş, urkiş, nawar, karhar, rimuş gibi krallık isimleri ve tişpak, kumarbi, teşup, şauşka, şimeki gibi hurrice tanrı isimlerine rastlanmıştır.

    mezopotamya’nın sümer sonrası ilk döneminde, oldukça erken sayılabilecek akad devrinde hurrice isimlerin bu denli sık görülmesi, hatta hurrili kralların, hurrice isim taşıyan hurri krallıklarına hükmetmesi, bu halkın mezopotamya’da ne kadar yoğun ve güçlü olduklarının bir göstergesidir. hurriler’in mezopotamya’ya tam olarak ne zaman geldikleri konusunda kesin bir fikir birliği yoktur. zira ne zaman ve nereden geldikleri konusunda kesin yargıya ulaşabileceğimiz bir sağlam bir ipucu da yoktur. ancak yazılı belgelerde isimlerinin geçmesi dolayısıyla, en azından üçüncü binyılın ortalarından itibaren, bu coğrafyada yoğun olarak var oldukları sonucuna ulaşabiliriz.

    bununla birlikte, hurriler’in anadolu’da hatti ve hitit kültürlerini, özellikle din bakımından çok fazla etkilediğini, hem kendi kültürlerini, hem de mezopotamya uygarlıklarından aldıkları kültür öğelerini anadolu’ya yoğun şekilde taşıdıklarını biliyoruz. bu geniş çaplı ve güçlü etkiden yola çıkarak, hurriler’in mezopotamya geçmişi konusunda bazı yorumlar yapılabilir. bir kavmin, göç ile geldiği ve yaşamını devam ettirdiği coğrafyanın kültürünü benimsemesi, hatta gittiği başka yerlere kendi kültürüyle birlikte, etkilendiği kültürün unsurlarını da yeni coğrafyaya aktararak içselleştirmesi için çok uzun bir zaman gerekir. dolayısıyla hurriler mezopotamya’da uzun yıllar kalmış olmalıdırlar ki, buranın kültürünü hem benimsesinler, hem de anadolu’ya aktarabilsinler.

    hurriler mezopotamya’daa muhtemelen nüfus bakımından da azımsanacak bir yoğunlukta değillerdi. özellikle kabaca 2300-2100 arasına tarihlenen akad devri metinlerinde hurri isimlerine çok sık rastlandığını düşünürsek ve metinlere konu olan bu isimlerin hurri toplumunun yalnızca küçük, aktif ve aristokrat bir kesimini yansıttığını var sayarsak, hurri nüfusunun epey fazla olduğu sonucuna varabiliriz. lakin elbette sami ve henüz yeni yeni sindirilmekte olan sümerli nüfustan fazla değillerdi. yukarıda sözü edilen krallıkların tarihleri veya nitelikleriyle ilgili çivi yazılı metinler bilgi vermiyor. fakat hurriler’in, dilleri kafkas dil grubuna dâhil olduğu için kafkas asıllı olduklarını hatırlayarak, özellikle yukarı dicle, zağroslar’ın batısı ve kuzey mezopotamya’da kafkas halklarına özgü “beylik, derebeylik” şeklindeki küçük krallıklar sistemini yaşattıklarını, bu krallıkların da etki alanı dar, birlik oluşturmayan dağınık nitelikte olduklarını düşünebiliriz.

    hurriler akad döneminden sonra da mezopotamya çivi yazılı metinlerinde görülmüştür. akad döneminin bitişi ile başlayan son sümer siyasal varlığı üçüncü ur hanedanlığı (2050-1950) zamanında da yukarıda bahsettiğimiz gibi hurrice şahıs, tanrı, kral ve ülke-krallık isimlerine rastlanır. hatta khorsabad kral listesinde hurrice isim taşıyan asur kralları vardır ki bu, hurrilerin asur döneminde de bu coğrafyada etkin rol oynadıklarının bir göstergesidir. asur ticaret kolonileri çağı’nda da hurriler hem mezopotamya’da hem de anadolu’da görülmektedir. bu çağ hurriler’in anadolu’daki varlığından bahsedebileceğimiz ilk çağdır. kültepe/kaneş metinlerinde yaklaşık elli kadar hurrice şahıs ismi tespit edilmiştir. ayrıca anadolu’nun ilk siyasi nitelikli kaynaklarından olan “mama kralı anum-hirbi’nin kaneş kralı warşama’ya gönderdiği mektup”tan yola çıkarak, mama kralı olarak geçen anum-hirbi’nin hurrice bir isim olduğu düşünülmektedir. bu bilgi, anadolu’da koloni çağı’na kadar dayanan bir hurri siyasi varlığını göstermektedir. hurriler belli ki bugünkü maraş dolaylarıyla birleştirilen mama bölgesinde de etkindiler ve burada kralı hurili olan bir krallık vardı. fakat bu bilgilere dayanarak hurriler’in bu dönemde anadolu’da yoğun bir kültürel ve siyasi etkiye sahip olduğunu, nüfuslarının burada yüksek olduğunu söylemek mümkün değildir. hurriler söz konusu çağda kuzey suriye ve güney-güneydoğu anadolu’da varlıklarını belli etseler de, henüz hurrileşmiş diyebileceğimiz bir gölge söz konusu değildi.

    hurriler muhtemelen ticaret amacıyla anadolu’ya girmişlerdi ve bu krallık bu amacın bir ürünüydü. bazı soylular önemli bazı ticari bölgelerde siyasal güç edinmişlerdi ve küçük kent devletleri, krallıklar kurmuşlardı. belki de, hali hazırda var olan bu küçük krallıklarda yönetimi ele geçirmişlerdi. anadolu’daki erken hurri siyasi varlığında en iyi örnek mama krallığı’dır.

    kemal balkan ve onun önermelerini kabul eden birçok bilim insanı, anum-hirbi’nin mektubuna ve bu ismin hurrice olmasına dayanarak, mama’nın bir hurri krallığı olduğu kanaatindedirler. ancak krallığın hurriliği konusunda kesin bir yargıya varmak güçtür. zira anadolu’nun bu dönemi için her hangi bir krallığı etnik kökenini belirlemek neredeyse olanaksızdır. bu konuda araştırmacılara fikir veren tek şey krallıkların veya kralların isimleridir. üzerinde konuştuğumuz mama krallığı’nın bildiğimiz tek kralının ismi anum-hirbi de hurrice’dir. ancak bu bilgiye dayanarak krallığın etnik kökeni, nüfus ve demografik yapısı, kültürü ve başka unsurlar hakkında kesin yargılar elde etmek ne yazık ki mümkün görünmüyor.

    hurriler, ikinci binyılın başlarında kültepe çağında anadolu’da görüldükten sonra, mezopotamya’da isin-larsa dönemi’nde (1960-1735) de görülmeye devam ettiler. bu döneme tarihlenen çivi yazılı tabletlere göre hurriler, urşu (urfa?) ve haşşum adlı iki krallık yönetiyordu. hurriler ardından eski babil dönemi’nde (1800-1500) de görüldü. özellikle hammurabi döneminde (1728-1686) hurriler, çoğunlukla mari çivi yazılı metinlerinde görülmektedir. bu belgelerin çoğunlukla dinsel içerikli olması, hurriler’in sami kültürüne olan etkilerini yansıtmaktadır. ayrıca urşum, azuhirum, lullu gibi krallık/ülke isimleri de bu çağda da siyasi etkinliklerinin devam ettiğini gösterir.

    hurriler eski babil çağında daha önceye nazaran daha geniş bir yayılma içine girmişlerdi. hurriler’den bahseden ve hurrice unsurlar barındıran belgelerin yayılmasından yola çıkarak, kuzey suriye, doğu akdeniz ve hatta mısır gibi bölgelere de yayıldıkları söylenebilir. bugünkü hatay yakınlarındaki alalah (tel-açana) yerleşiminde yoğun bir hurri iskânı vardı. burası özellikle hititler ile ilişki kurdukları ve çivi yazısının hititçe’ye uyarlanmasına katkıda bulundukları yer olması dolayısıyla da önemlidir. bunun yanında doğu akdeniz hurriler’in yayılma gösterdikleri, yerleştikleri ve kültürel değer ürettikleri çok özel bir coğrafya olmuştur. doğu akdeniz ile özleşen ibraniler ve filistinliler (pelestler)’den önce buraya yerleşen hurriler, gelecek halklara kendilerinden birçok kültürel miras bırakmıştır. ayrıca hurriler bu dönemde bazı araştırmacılara göre mısır’a da geçmiş ve burada siyasi bir takım faaliyetlerde bulunmuştur. mısır’ın 18. hanedanlık çağında suriye ve filistin bölgesi artık büyük ölçüde bir hurri ülkesi olmuştu. bundan da destek alarak, m.ö. 1650 ile 1540 yılları arasında mısır’ı işgal eden “hyksos” hanedanının hurri kökenli olduğu veya en azından işgalcileri mısır’a girmeye zorlayan gücün hurriler olduğu ileri sürülmüştür.

    bütün bunlardan öyle anlaşılıyor ki, hurriler akad çağı’nda ve üçüncü ur sülalesi zamanında dicle nehrinin doğusundaki zağros dağları bölgesinden mezopotamya’ya doğru sızmaya başlamışlardı. daha sonra asur ticaret kolonileri çağı’nda anadolu’da görülmeye başladılar. eski babil ve özellikle hammurabi zamanında ise kuzey suriye, doğu akdeniz ve anadolu’da da görünür şekilde yayıldılar. m.ö 1600’lü yıllara gelindiğinde hurriler, mezopotamya, suriye, filistin, doğu akdeniz, anadolu ve mısır dâhil olmak üzere, eski yakındoğu’nun çok büyük bir kısmına yayılmıştı.

    hurriler’in eski yakındoğu’daki yayılmaları, 1700’lü yıllardan başlayarak birden bire arttı ve hızlandı. bu hızlanma özellikle anadolu’da ve yakındoğu’nun farklı bölgelerinde hem kültürel hem de siyasi yönden daha görünür hale gelmelerini sağladı. nüfustaki artışın ve yayılmadaki hızlanmanın sebebi tam olarak bilinmiyor. görüş ayrılıkları olsa da, çoğu araştırmacı bu durumu zağroslar’a baskı yapan ve kafkaslar üzerinden yakındoğu’nun geneline devam eden “asya göçlerine” bağlamıştır. bu göçler, yaklaşık olarak 2000’li yıllarda başladığı kabul edilen ve hint – avrupa kökenli grupların sebep olduğu büyük bir göç hareketidir. mezopotamya’da hammurabi ve asur kralı ı. şamşi-adad sonrası dönemde, yaklaşık iki yüzyıl süren bir karanlık dönem, yani çivi yazılı belgelerin son derece az ve yetersiz kaldığı bir evre yaşanmıştır. işte bu dönem de asya göçlerine bağlanmıştır. yapılan bazı arkeolojik araştırmalarda nuzi ve çevresindeki yerleşmelerde (nuzi’de üçüncü ve ikinci tabakalarda) yangın ve yıkım izlerine rastlanmıştır. bu da bir “istila” ihtimalini düşündürmüştür. işte bu olası göç hareketi tam olarak mitanniler’e bağlanmaktadır. mitanni ismini kendilerine daha sonra verdiğimiz bu hint–ari kökenli kavim, muhtemelen yavaş bir şekilde sürekli göç halinde olan kafkas dolaylarındaki hurriler’i de önlerine katarak hızlı ve yoğun bir göç hareketine sebep olmuşlardı. hatta bazı araştırmacılar, zağros bölgesinde yaşayan ve babil sonrası yönetimi ele geçiren kas halkının da mitanni ve hurri baskısıyla mezopotamya’ya sızdığını düşünmüştür.

    bu varsayımların yanında, hurri ve kas göçlerine sebep olan asya göçmenlerinin, hint-ari kökenli olduklarını filolojik tespitlerden de anlayabiliyoruz. kral isimleri, şahıs isimleri, bazı tanrı adları, ülke adları ne sami ne sümer, ne de kafkas kökenlidir. belirgin şekilde hint-avrupa, hatta daha yoğun olarak hint dillerine yakındır ve kesin bağları vardır. ayrıca bazı arkeolojik araştırmalarda, zağroslar, doğu anadolu, nuzi ve hatta alalah gibi merkezlerde yeni ve hint-ari üslubunda bir seramik türünün varlığını kanıtlamıştır.

    bütün bu bulgular ve tartışmalar bir yana, hurriler gerçekten m.ö ikinci binyılın ortalarında özellikle mezopotamya, kuzey suriye ve güney ve güneydoğu anadolu’da kesif bir iskân halindeydiler. mezopotamya’da kerkük (arappha) ve nuzi’de (yorgan tepe) bulunan çivi yazılı metinlerde yer alan şahıs isimlerinin çoğu hurrice’dir. halka mensup insanlar, soylular, prens ve prensesler, hatta köleler bile hurrice isim taşımaktadırlar. hatta hurrice isim alan sami kökenli krallar da vardı. ayrıca hurriler ile alakaları olmadığı halde, akadça metinlerde birçok hurrice sözcük bulunması, yerli dilin hurrice olduğunu akla getirmektedir. nitekim hem buradan, hem de kral ve soylu isimlerinin de hurrice olmasından yola çıkarak bu bölgede (nuzi, kerkük, tel-feheriye) hurri nüfusunun samiler’e oranla daha fazla olduğunu düşünebiliriz. bu ve bunun gibi başka durumlar da, hurri nüfusunun aslında bizim tahmin ettiğimizden çok daha fazla olabileceğini düşündürmektedir.

    hurrilerin yayılışları yalnızca bu değindiğimiz yerlerle sınırlı kalmamıştır. mezopotamya’da zaten çok yoğun şekilde yerleşmiş olan hurriler, kuzey suriye, filistin, doğu akdeniz ve mısır gibi coğrafyalarda da, metinlerde kendilerinden sık sık bahsettirecek ölçüde yayılmışlardı. hatta yalnızca kendilerinden bahsettirmekle kalmamışlar, bizzat kendileri, tanrılarından, dinlerinden, gelenek ve kültürlerinden bahsetmeye ve bulundukları coğrafyayı bu konularda etkilemeye başlamışlardı. nitekim doğu akdeniz’de kurulan küçük hurri beyliklerinde, doğrudan hurrice yazılmış metinlere de rastlandığını biliyoruz.

    hurriler’in mezopotamya’daki bu inanılmaz yayılması ve nüfus yoğunluğu, bazı bilim insanlarını uzun zamandır kabul edilen görüşlerden ayrılma yoluna itmiştir. en çok konuşulan bazı görüşlere göre; hurriler yaklaşık 1850-1600 yılları arasındaki dönemde önceden yerleştikleri saptanan bölgelerin yanı sıra, yakındoğu’nun her yanında daha önceki göç dalgalarına nazaran daha büyük bir iskân hareketine girişmiştir. bu durumun da, genellikle kabul gören “halkların hareketi” olgusunu destekliyor olması son derece kuşkuludur. yazılı belgelerin coğrafi yayılımı, üçüncü binyıla göre bu dönemde daha geniştir. o sırada yaşanan önemli bir gelişme de muhtemelen, hurrice edebiyatın gelişmesi dâhil, hurrice’nin yazılarda daha çok kullanılması, ayrıca hurri mitolojisi’ni sistemli bir şekilde oluşturulması ve onlara daha sık göndermeler yapılmasıdır. tüm bunlarla birlikte, halkların hareketinden çok, hurriler’de okur-yazarlık artışı ve sosyalleşmenin artması ve hızlanması, siyasi otoritede daha faal hale gelmeleri gibi unsurlar, belgelerin yoğunluklarına, dağılımlarına ve nüfuslarının artmış gibi görünmesine ışık tutabilir. ayrıca hurriler’in kadim kült merkezlerinden bazıları kuzeybatı iran ve kuzey mezopotamya’da yer alıyordu. ve hurri dilinde dicle ve diyala nehirlerine kendilerine özgü bir ad verilirdi. diğer bir deyişle, anladığımız kadarıyla hurriler’in bu bölgeyle ilişkileri tarih öncesi döneme de dayanıyor olabilir. onları daha kuzeyden ya da doğudan göç etmiş bir halk olarak görmek zorunda olmayabiliriz.

    kendi başına bağımsız, kendi kaynaklarına dayalı ve tutarlı, yeterli ve tam bir hurri siyasi tarihinden bahsetmek oldukça zordur ve hatta mümkün değildir. olayların yeniden kurgulanması daima komşu halkların yazılı belgeleri aracılığıyla yapılmaktadır. hurriler’in yakındoğu’da nüfus ve kültür açısından bu denli yoğun bir etkiye sahip olmasına karşın, bir devlet kuramamış olmaları, şüphesiz bu coğrafyadaki büyük güçlerin buna engel olmalarıyla alakalıdır. hurriler muhtemelen merkezi bir krallık, bir devlet kurmaya kalkıştıkları, buna yaklaştıkları her seferde, ya asur, ya hitit, ya mısır, ya da babil engellerine takıldılar. nitekim en sonunda siyasi birliği kuranlar da, hurri halkının üzerine kurulmuş hint-ari kökenli mitanni devleti oldu. genel olarak m.ö 1600’den önceki hurri tarihi tamamen belirsizdir. yukarıda bahsettiğimiz gibi bu tarihten önceki olaylar ile ilgili bilgimiz yoktur. ulaşabildiğimiz tek şey birçok şahıs, tanrı, kral ve ülke ismidir. ki bu da, bize sadece hurriler’in yakındoğu’da yoğun olarak yaşadıklarını, kültürlerini aktardıklarını ve aralıklı olarak da küçük ölçekte krallıklara hükmettiklerini düşündürebilir. fakat yine de hurri siyasi tarihi hakkında en azından fikirler edinebileceğimiz nitelikte bazı ufak bilgilere ulaşabiliyoruz. örneğin kuzey suriye’deki tel-mozan’a yerleştirilen ve hitit metinlerinden tanrı kumarbi’nin kutsal kenti olarak bildiğimiz ve ayrıca akad ve asur metinlerinden de tanıdığımız urkiş kenti veya devleti, muhtemelen güçlü bir hurri siyasi merkeziydi.

    yine suriye’deki halpa (halep) ve alalah (tel-açana) kentleri de hurriler’in önemli duraklarındandı. bu iki önemli kent aynı zamanda urkiş, urşu ve haşşum ile birlikte hurri siyasi gücünün merkezlerindendi. hitit kralları i. hattuşili ve i. murşili devrine tarihlenen eski hititçe çok sayıda çivi yazılı metin, bu iki büyük kralın hurriler ile yaptığı mücadeleler ile doludur ve halpa kenti burada çok önemli bir yere sahiptir. ayrıca halpa ve alalah’tan çıkartılan çivi yazılı metinlerde şahıs adlarının neredeyse yarısından fazlasının hurrice oluşu, bu bölgeye olan yayılmalarının niteliğini de gözler önüne serer.

    hitit devleti’nin kurulması sırasında doğu ve güneydoğu anadolu’daki hurri varlığı, muhtemelen tahmin edilenden çok daha fazlaydı. urşu’nun i. hattuşili tarafından kuşatılmasıyla ilgili akadca bir metin, hurriler’in askeri, stratejik ve lojistik yönden ve silah teknolojisi açısından hititler’den daha üstün olduğunu ortaya koymaktadır. i. hatuşili’nin hitit devleti’nin siyasi ve ekonomik çıkarlarını ve geleceğini kuzey suriye’nin kontrolünde görmesi sebebiyle çıktığı halpa seferinde ve ardından gerçekleştirdiği urşu kuşatması’nda epey zorlandığı ve hurriler ile uğraşmak zorunda kaldığı anlaşılmaktadır. urşu kuşatması metni adı verilen metinde mancınık gibi üstün hurri silahlarından, hitit komutanlarının yetersizliğinden ve hurrili generallerin cesaret ve başarılarından bahsedilmiş, alınan başarısızlık üzerine hattuşili’nin askerlere ve komutanlara çok kızdığı anlatılmıştır. bu belgeden ve örneğin halpa’nın girişinin devler ile çevirili olduğundan, hurriler’in insan yiyen yamyamlar olduğundan bahseden yamyamlar metni gibi metinlerden anlaşıldığı kadarıyla, hititli askerler ve komutanlar hurriler’den ve onların savaşçılıklarından korkuyorlardı.

    bu korkunun başka sebepleri de vardı. zira hitit yönetimi yalnızca komşu ülkelerdeki hurri varlığıyla mücadele etmiyordu. hurriler bu dönemde tam anlamıyla anadolu’nun içlerinde dek yayılmışlar ve burada ciddi tehlike oluşturan bir güç haline gelmişlerdi. nitekim i. hattuşili’nin yıllıklarından anadolu’nun bir süre için geniş çaplı bir hurri istilasına maruz kaldığının anlıyoruz. hattuşili bu yıllıklarda “bana yalnızca hattuşaş kaldı.” dediğine göre hurri kuvvetleri devletin merkezinde kadar ilerlemişti. görünüşe bakılırsa, başarılı seferlere rağmen kuzey suriye’deki hurri gücü tam anlamıyla bastırılamamıştı. dolayısıyla bu bölgeye defalarca sefer yapmak gerekecekti. ki zaten bu, bir süre sonra hitit dış politikasının en karakteristik özelliği haline gelmiştir. kuzey suriye’ye sefer düzenlemek ve buradaki kentleri zapt etmek bir gelenek haline gelmişti. i. hattuşili’den sonra tahta geçen babil fatihi i. murşili de halpa’ya sefer düzenlemiş ve bu sırada hurriler ile mücadele etmişti. ancak murşili, hantili tarafından katledilince anadolu’da hurri etkinliğinin önünde bir engel kalmadı. hantili hurriler’e karşı savaşırken eşini ve oğullarını kaybetti. hantili’yi öldürerek tahtından indiren zidanta devrinde de durum pek farklı değildi. görünüşe bakılırsa hitit devleti bu dönemde, yani gasıp krallar döneminde epey zayıflamıştı. hurriler kuzey suriye’de halpa’ya tekrar hâkim oldular ve kuzeyde, kilikia’da daha etkin görünmeye başladılar. bazı araştırmacıların tahminine göre çukurova, kilikia yani kizzuwatna bölgesinde hurriler bir devlet kurmuşlardı.

    kuşkusuz kizzuwatna, alalah ve halpa, daha sonra da mitanni devleti, hitit devleti’nin dış politikaları ve geleceği konusunda büyük bir engel oluşturuyordu. ancak hurriler’in anadolu içlerinde askeri ve siyasi tehlike teşkil etmeleri ii. tuthaliya devrinde son buldu. zira tuthaliya halpa’yı zapt etmiş, kuzey suriye’de hitit hâkimiyetini kesin olarak tesis etmişti. daha sonra, hurri unsuru üzerine hâkimiyet sürdüren mitanni devleti de i. şuppiluliuma tarafından ortadan kaldırılmıştı. böylece hurriler, anadolu için siyasi bir tehlike olmaktan çıktılar.

    hurrilerin kültür tarihi bakımından eski yakındoğu’daki etkinlikleri ve etkileri dikkat çekicidir. hurriler mezopotamya kökenli sami ve sümer kültür değerlerini benimsemişlerdi. ayrıca bu kültürlere kendilerinden de çok fazla değer kattıkları ortadadır. suriye ve filistin’de de son derece etkin olan hurriler, bu kültürlerden de beslenmiştir. yayıldıkları alanın büyük, nüfuslarının yoğun olması sebebiyle hurriler mezopotamya, anadolu, kafkaslar, suriye, doğu akdeniz ve mısır arasında bir kültür sentezi oluşturmuş, bu ortak kültür öğelerini de yakındoğu’ya yayan biricik toplum olmuştur. etkileri şüphesiz bu saydığımız coğrafyalar ile sınırlı kalmamıştı. girit’te minos uygarlığı’na, hellas’ta miken-akha uygarlığı’na ve fenike kültürüne, dolayısıyla hellen kolonilerine ve italya’ya bile kültür etkileri yayılmıştı.

    hurriler’in suriye-filistin bölgesinde ve kuzey suriye’de siyasi bir güç olarak belirgin bir şekilde görüldüğünü biliyoruz. bunun yanında burada kültürel olarak da son derece canlıydılar. hurriler büyük ihtimalle bugünkü doğu akdeniz bölgesine filistinliler’den (pelestler) de, ibraniler’den de daha önce yerleşmişlerdi. dolayısıyla hem filistinliler’i hem de ibraniler’i kültürel açıdan etkilemişlerdi. hurri-ibrani ilişkilerine en belirgin örnek olarak efsanevi kahraman golyat (goliyat)’ın miğferi koba ve zırhlı gömleği siryon, sözcüklerinin asıllarının hurrice kuwai ve sariyani olduğu gösterilmiştir. kuzey suriye’de alalah’tan çıkarılan birçok tablette hurrice adlar, ay ve gün isimleri ve hurri panteonunun en önemli tanrıları teşup, hepat ve kumarbi isimlerine çok sık rastlanmıştır. bu tanrılar anadolu’da olduğu gibi suriye-filistin bölgesinde de hürmet görüyordu.

    çivi yazılı metinlerde görülen hurri tanrılarını sümerli ve sami benzerleriyle sıralamak gerekirse karşımıza şöyle eşleştirmeler çıkar: kumarbi (hurri) – enlil (sümer) – dagan (sami), teşup-işkur-haddad, şauşka-inanna-iştar, şimeki-utu-şamaş, kusuh-nanna-sin, allani-eseşkigal-allatum.

    ugarit’te (ras-şamra) sıkça rastlanan batı sami dillerinin yanında, çivi yazılı belgelerde hurrice unsurlara ve hurrice yazılmış tabletlere de rastlanmıştır. bunun yanında hurrice-sümerce, hurrice-akadca sözlük niteliğinde olan tabletler de bulunmuştur. ayrıca hurriler muhtemelen alfabe yazısının çivi yazısına uyarlanmasında, yani ugarit çivi yazılı alfabesinin oluşturulmasında ve alalah’ta çivi yazısının hititçe’ye uyarlanmasında da önemli bir rol oynamışlardır.

    asya’nın batısında hurriler’in kültürel etkisi yalnızca suriye ve filistin ile sınırlı değildi. filistin’e kadar yoğun şekilde gelen hurriler’in, mısır’a geçip yerleştiklerinin iddia eden görüşler de mevcuttur. bu görüşe göre mısır’da 18. hanedanlık döneminde yönetimi ele geçiren yabancı hyksos hanedanı, hurriler’in ta kendisidir. ancak bu görüş düzenli ve istikrarlı bir şekilde destekçi görememiş ve bu konuda kesin kanıtlar sunulamamıştır.

    hurriler’in mezopotamya’daki kültür etkileri de bahsetmeye değer niteliktedir. hurriler’in mezopotamya’da görüldüğü ilk çivi yazılı metinlerde, bu halkın burada bazı kültürel değerleriyle birlikte var olduğu görülmüştür. örneğin eşnunna’da bulunan ve içinde hurrice unsurlar gözlenen azı çivi yazılı metinlerde hurri tanrısı tişpak/tuşpak ismi geçmektedir. şartamhari metinleri’nde de bazı hurri tanrı isimlerine rastlanmıştır. kuzey mezopotamya’ya yerleştirilen urkiş krallığı/kenti, birçok metinde hurri tanrısı kumarbi’nin vatanı olarak zikredilmiştir. bunların yanında hurriler ile ilişkilendirilebilen tek arkeolojik malzeme, doğu anadolu, kuzey mezopotamya ve suriye’ye kadar görülen, en iyi örnekleri nuzi ve kirbet kerak’ta bulunan seramik türüdür ve buna genel olarak kirbet kerak seramiği ismi verilmektedir. hurriler’in dilleri ise büyük ihtimalle asya dillerine bağlı ve özellikle bir kafkas dilidir. bugün yalnızca urartu diliyle ilişkilendirilebilmiştir ve zaten urartular’ın hurriler’in devamı olan bir halk olduğu konusunda birleşilmiştir.

    asur ticaret kolonileri çağı’ndan itibaren anadolu’da görülmeye başlanan hurriler, burada da çok büyük bir kültür etkisi bırakmışlardı. hatta yakındoğu’da hurriler’in kültürel olarak en baskın oldukları yer anadolu olmuştur. dolayısıyla hurri kültürünü aslında en iyi anadolu’dan öğrenebiliyoruz. mezopotamya’da çok daha uzun süre kalmalarına rağmen, tanrılarını, dinlerini, kültürlerini, anadolu’daki yaşamlarında daha belirgin bir şekilde hayatta tutabilmişlerdi.

    hurri kültür etkisi kültepe çağı’nda başlar. kültepe’de ve kapadokya’da bulunan mühürlerde ay, boğa adam gibi bazı hurri kökenli veya hurriler aracılığı ile mezopotamya’dan anadolu’ya gelmiş motifler görülür. ayrıca mühürlerin genel üslubunda da daha sonra da belirgin şekilde gözlenecek olan hurri-mitanni üslubu göze çarpmaktadır. hurriler hititler ile temasları sırasında din, edebiyat, mitoloji ve başka kültürel konularda anadolu’yu etkilemişlerdi. bu etkileşim sırasında hem kendi kültürlerini anadolu halklarına benimsetmiş, hem de bütün yakındoğu’da yaptıkları gibi anadolu’da da sümer-sami kültürel değerlerinin aktarılmasında en önemli rolü oynamıştır. onlar bir anlamda eski yakındoğu’nun gördüğü en büyük kültür aktarıcısı, katalizördür.

    yazılıkaya’da hitit panteonunun başında yer alan fırtına tanrısı teşup, eşi hepat, dağ üzerinde duran tanrı betimlemeleri, tanrıları başları üzerinde taşıyan boğa adamlar, hurriş ve serriş isimlerini taşıyan kutsal boğa tasvirleri, hurri mitolojisi’nin hitit kültüründe görülen en büyük etkileridendir. ayrıca yazılıkaya’da teşup ve hepat dışındaki diğer on tanrının neredeyse hepsi hurri kökenlidir. ayrıca gılgamış destanı, kumarbi efsanesi, ullukummi şarkısı, hadammu efsanesi, keşşi masalı, urşu muhasarası, gurpanzah destanı gibi mezopotamya ve hurri kökenli edebi metinlerin, hurriler sayesinde hititler’ce tanındığını biliyoruz. bu metinler hurrice, akadca ve hititçe yazılmıştır. ayrıca efsanevi akad kralları sargon ve naram-sin’in seferlerini anlatan şartamhari metinlerinin de anadolu’ya hurriler aracılığıyla geldiğini varsayabiliriz.

    hurriler’in anadolu’da bu denli etkin olmaları hem doğu ve güneydoğu anadolu’da, hem de kizzuwatna adlı bölgede kurdukları siyasi iktidara bağlanmıştır. özellikle kizzuwatna ve burada bulunan lawazantiia/luhuzatiya (elbistan karahöyük) kenti hurri kültürünün ve dininin anadolu’ya yayılmasında çok önemli bir rol oynamıştır. hurrili teşup ve hepat çifti için düzenlenen bayramların kutsal ülkesi kizzuwatna’ydı. hitit kralları bayramlarda bu ülkedeki lawazantiia ve kummanu gibi kentleri ziyaret etmişler ve buralardan kendilerine eş almışlardır. yukarıda bahsettiğimiz bayramlarda kullanılan ritüel ve ayin metinlerinde hurri kökenli güneş tanrısı şimegi, ay tanrıçası kusuh, ve tanrıça şauşka gibi tanrıların isimleri geçmektedir. hitit krallarının hurrili eşler aldıklarını ve hatta hititçe kraliyet isimlerinin yanında hurrice isimler takındıklarını da biliyoruz. ii. tuthaliya’nın tahurwaili, iii. murşili’nin urhi-teşup, iv. tuthaliya’nın taşmi-şarruma gibi hurrice isimleri buna en iyi örnektir.

    not: kürt halkıyla da uzaktan yakından alakası bile yoktur. olsa bile hiçbir şey ifade etmez. ki yoktur. akademide bunun tartışması bile açılmaz. öyle ki hurriler'in kürt halkıyla alakası olmadığını anlatan iki adet makale vardır. başka da yoktur. konu kapanmıştır. m.ö. 3000'li yıllardan beri var olan bir kavmi, hele ki arap veya fars kavramları bile ortada yokken var olan bir kavmi bugün kürt halkıyla veya kürtçeyle bağdaştırmak, ya da kürt topluluklarını "hurriler'i asimile edenler" olarak göstermek kara cehaletten başka bir şey değildir. gerçek bir bilim insanı bu tarz önermenin bilimin en temel ilkesine, mantığa bile aykırı olduğunu ilk bakışta anlar. kafatasçı anlayışın gizli devamı olan bakış açılarına, görüşlere ve sözüm ona bilimsel gen ölçümlerine falan güvenmeyiniz. boştur.
  • anadolu da bilinen iki yerel halktan biri..digeri hatti devletidir ki daha sonra egemenlikleri altina girdikleri hititlere etkileri genis olmustur...hitit dili ve pantheonunu epey etkilemislerdir...
  • mezopotamya da yasamis ve hurrian dilini kullanmis bir irk.
  • hurri sözcüğü babil dilinde mağara anlamına geliyor. doğu anadoluda pekçok mağara var. önemli hurri merkezlerinden biri olan urfa'da mağarada yaşayanlar anlamında kullanılan hurri sözü sonradan bölgedeki diğer halkların da diline geçmiş.
  • doğal sürecin sonunda yok olmuş kültür olabilirmiş.

    bugün bir yaşına daha girdim. adam sanıyor ki kürtler mö1500de geldiler, ama demokrasi ve insan haklarına saygı gösterdiler ve hurriler asimile olmadı ama yaşlılıktan filan kendi kendilerine öldüler.

    olaya bakış bu yöndeyse yapacak birşey yok zaten.
  • atların koşulduğu iki tekerli savaş arabasını ilk kullanan kavim.
hesabın var mı? giriş yap