• “bir tür somataform bozuklukluk ” olarak nitelendirildiğinden, tüylü şeftali fobisi veyahut pazartesi sendromu gibi kulağa naif gelen ancak kontrolden çıktığında kişinin tüm hayatını alt üst eden beter hastalık.

    bu satırları okuyan bir hipokondriyakın öncelikle yapması gereken şey, kendisine kısaca “hipo” olarak hitap edilecek olunmasına alınmamasıdır. bu entry’i döşeyen parmaklar da can, haliyle üşengeçlikler yaşanıyor. yine de çok içerleyen olursa gönlünü almak için bir şeyler ısmarlayabilirim.

    hipokondriazis genellikle tek başına ortaya çıkıp da “kimse yokken ben buradaydım ulan!” diyen bir rahatsızlık değildir. freud ekolüne ve psikanalizlerine karşının taksisi edasıyla uzaktan bakan biriyim. dolayısıyla hastalık hastalığı, baba figürüyle özdeşleştirilen virüslerin çocukluktaki iktidar sahibi teyze kimliğine selam çakmasına işaret ediyor falansa bilemeyeceğim. ben kendi bildiklerimi okuyacak ve yazacağım.

    genellikle başka hastalıkların yancısı konumunda başladığı kariyerinde, biti kanlandıkça daha çok ses çıkartarak zirveye oynar. bu süreçte en çok desteği anksiyete bozukluklarından görür. kaygılı, evhamlı biriyseniz, başınıza dert olan bir karamsarlığınız ve korkularınız varsa, bunların hepsini aynı potada eritip geliştirerek tıbbi açıdan dikkat çekecek bir kaygı bozukluğuna çevirmiş olabilirsiniz. sıradan anksiyete bozukluğu kişiye belirli durumlardan kaçarak görece huzur bulabileceği ufak boşluklar verir. insaflıdır yani. oysa hastalık hastalığı kontrolden çıktığında sizin için güvenli bir an, güvenli bir yer yoktur. yorganınızın altında huzurlu cenin pozisyonu almışken dahi beyin hücreleriniz silinmekte, kemikleriniz erimekte, her yanınızda tümörler çıkmaktadır. kaçacak hiçbir yer yoktur, belirtiler sabittir. aynaya baktığınızda ölen birinin yüzüdür gördüğünüz. hatta helvanızı döke saça yiyecek uzak akrabaları düşünürsünüz.

    elbette hipolar bu noktaya transit gelmezler. sinsice artan ve henüz adı konulmayan evhamlılık halinin de etkisiyle hastalık konusuna daha hassas olurlar ve farkına dahi varmadan hastalıklar hakkında öğrendiklerini zihinlerindeki büyük panoya asmaya başlarlar. yakın çevredeki insanların hastalıkları hipoların korkularını tetikleyen şey olabilir. öte yandan bu rahatsızlığın tüm şiddetiyle açığa çıkmasına yol açan en önemli etkenlerden biri medyadır. hipoların en çok korktukları hastalıklar medyanın en sevdiği hastalıklardır. çiçeği burnunda bir hipo medyanın özellikle kanseri ne kadar çok sevdiğini dehşet içerisinde, faltaşı gibi açılmış gözlerle fark eder. zira kanserle ilgili haberler kendilerini okuturlar ve istenen dramatik etkiyi yaratırlar. özellikle kanserle mücadele eden birinin öyküsü anlatılıyorsa iş iyice çığrından çıkar. siz hiç kalp yetmezliğinden hayatını kaybeden birinin hastalığının detaylarından bahsedildiğini gördünüz mü? “bir süredir kalp yetmezliği tedavisi gördüğü bildirilen...” der geçer ipneler. lakin söz konusu hastalık kanser olunca, doktora ne zaman gidildiği, tedavinin nasıl sonuç vermediği, nasıl metastaz yaptığı, hastanın ne biçim de acılar çektiği anlatılır. sağlık sayfalarında “uyarı” adı altında sıradan rahatsızlıklar feci hastalıklara bağlanır. hiponun gerçek cehennemi ise internettir. sürekli olarak aratılan belirtiler olabilecek en kötü hastalıklara bağlanır. hipokondriazisin yarattığı panik ve “yolun sonundayım” hissi yüzünden kişi bildiği tüm kötü hastalıkların teşhisini kendisine koyar. internet, halsizlik ve ateşi doğrudan lösemiye bağlayan, 20 yaşındaki insanları kolon kanseri olduklarına ikna eden ilim irfan yuvası sitelerle doludur ve bunlar hipoya pek yardımcı olmazlar.

    hipokondriazis doktora gidip güvence alınarak aşılabilen bir rahatsızlık değildir. sadece gerekli testleri yaparak, hipoya sağlıklı olduğunu bildiren doktor umursamazlıkla suçlanır. tam teşekküllü testler yapılsa dahi hiponun acısı dinmez. zira zihni hastalıktan hastalığa atlar. hiponun mantığıyla birlikte hipokondriazis de gelişir, daima daha ikna edici ve daha korkutucu argümanların geliştirilmesine neden olur. hastalık kişinin bildiklerini kişinin kendisine karşı kullanarak şüpheyi arttırır ve kişisel telkin ihtimalinin üzerine napalm döker. kişi hastalık listesi bittiğinde başa dönerek başlangıçta teşhis edilemeyen “eski hastalıklarını” yeniden incelemeye alır.

    her ne kadar mızmızlanmayı sevseler ve sağlıklı, gürbüz insanların keyiflerini kaçırsalar da, hipolar şımarıklığın etkisiyle sızlanıp duran dertsiz tasasız insanlar değildir. hasta olduklarına inandıklarından dolayı dehşet ve korku içerisindedirler. burada dehşet sözcüğüyle kastedilen normal insanların tutarlı endişesi değildir. bir hipo her gün kendisine yeniden ölümcül bir hastalığın teşhisini koyar ve her gün yeniden yıkılır. o kadar pis bir stres biner ki kişi strese bağlı fiziksel rahatsızlıkları da deneyimlemeye başlar. bu durum hasta olduğuna dair inancını iyice arttırır. panik ve bitkinlik hissi içerisinde hastalığından başka hiçbir şey düşünemez, güzel kadınlara/erkeklere baktığında otobüs durağına baktığında hissettiklerini hisseder. planlar yapamaz, gelecekten beklediği tek şey ölmemiş olmaktır. onlarca haberle dolu bir gazete sayfasına ilk bakışında hastalıkla ilgili bir haberi seçebilir. ilerleyen safhalarda hipo kendisine ömür biçer ve sevdiği bilgisayar oyununun devamının iki sene sonra çıkacağını öğrendiğinde o tarihe kadar hastalığı yüzünden ölmüş olacağını düşünerek kederlenir. çevresindekiler evham yaptığını söylerek konuyu geçiştirmek konusunda azami bir gayret gösterirler. hakikaten de evlat olsa çekilmez hastalık hastalığının pençesine düşenler. ancak onların da ilgi çekmek gibi bir dertleri yoktur aslında, sadece yaşamak isterler.

    başka hastalıkların arkasından ortaya çıkan hipokondriazis, yeni yeteneklere şans vermekten de geri kalmaz. hastalık hastalığının majör depresyona dönüşmesi ve hatta intihara yol açması olasıdır. kişi dalgalar halinde yaşadığı travmatik düşüncelerin yol açtığı tükenmişlik yüzünden, sonunda kaybetmeyi en çok korktuğu şeyden yani hayatından vazgeçerek kontrolü ele almak isteyebilir.

    hipokondriazisin tedavisi çok aşamalı, uzun süreli olarak planlanmalı ve altında, üstünde, sağında-solunda balık istifi halinde yatan diğer rahatsızlıklarla birlikte ele alınmalıdır. hiponun fiziksel şikayetleri de ilgili uzmanlarca dikkate alınmalıdır. sorun b12 eksikliği ve hatta yan etki olarak anksiyete yapan bir ilaç kaynaklı dahi olabilir.

    ayrıca buradan tüm hipo dostlara bir çift sözüm olacak: nasıl ki karaciğer hastalarına alkol, kalp hastalarına nargile yasaksa, sizlere de google’da hastalık isimlerini ve belirtilerini aratmak yasak arkadaşlar. doktor falan değilim, kendi söküğünü dikemeyen terziyim ama o kadar da kesin konuşuyorum.
  • benim için artık boku çıkmıştır bunun.
    kulağım çınlasa kbb,
    koluma krampt girse nöroloji,
    sivilcem çıksa dermatoloji,
    ve götüme bok dar gelse üroloji.. (yok lan hiç ürolojiye gitmedim)

    hele ki bu domuz gribi çıktı.. resmen boku yedim.. ne biryere dokunabiliyorum ne kalabalık ortamlara girebiliyorum.. girsem de fena gerginim.

    bu durumu anlattığım nörolog arkadaşım (ki orospu çocuğunun önde gidenidir)
    -dirty olm korkularında yüzleşmelisin.. dedi.
    ulan yüzleş de nasıl yüzleş? gidip köpek bokuna burnumumu sokayım? otobüste herkese sarılıp öpeyim mi, arka sokaklarda götümü mü siktireyim amınakoyum lan ben,napayım?
    verdiğin akla bak.aklını sikiyim

    her insanın normal hayatında yaşadığı küçük sorunlar beni bu yılı çıkaramıyacağıma inandırsa da.. bu hastalığa sahip olduğumdan beri ( 2008-2009) içimde başka bir insan yaşıyor. uzaktan kumandayı götüne sokan dedeler yok mu? yani onlara bile hak verir oldum "kim bilir ne geliyor akıllarına hor görme" diyorum.
    bu arada götüme birşey sokmadığımı belirtmek isterim.

    bacak bacak üstüne atıyorum, bacağıma krampt giriyor. ne kadar normal değil mi?
    hayırişte ! bence o kadar normal değil!
    "hay amınıskym nörolojik olmasın lan? lan olm başımda ağrıdı geçen.. " binbir tribe giriyorum.

    resmen içimde başka bir adam var artık..lan yoksa şizoya elementary'den giriş mi yapıyorum.. bak yine oldu, canlı örneğiydi.

    edit: doktora tezi yazarken nasıl kaçsam diye urettiğim bir bahaneymiş. sıkıntı yok, büyünce geçiyor, 4 yıldır hastaneye 1-2 kere ugradım sanırım ;)
  • hipokondriyazis (hastalık hastalığı)

    hipokondriyazis ilk kez tıp bilgini hipokrat tarafından bulunan bir psikyatrik hastalıktır. türkçeleşmiş ismiyle hastalık hastalığı olarak açıklanabilen bu psikyatrik bozukluk bir diğer anlamıyla saplantı durumu olarak da açıklanabilir. hipokondriyazis ismini, kaburgaların altındaki bölge yani latince olarak hypochondrium dan almıştır.

    hipokondriyazis hastaları, ismi gibi genellikle karın bölgelerinden şikayetleri ile dikkat çekerler. karın ağrısı, batma hissi, gerilme ve bulantı gibi belirtiler hipokondriyazis hastalarının en çok telafuz ettikleri şikayetlerdir. hastalığın teşhisinin oldukça zor olması nedeniyle kişi şikayetlerine göre yönlendirilerek gerekli tıbbi test ve muayenelerden geçirilir. ancak yapılan tüm bu testler hipokondriyazis hastalarında genellikle metabolik yada fiziksel hiçbir olumsuzluk olmadığını gösterir. tüm bu gerçek sonuçlara rağmen hipokondriyazis hastaları halen hasta olduklarına inanarak hekimin yanından mutsuz ayrılırlar. çoğu zaman muayene olduğu hekimi yetersiz buldukları gerekçesiyle başka hekimlere de başvurarak sorunlarına çözüm ararlar. ancak çıkan sonuç yine aynıdır ve hipokondriyazis hastasını memnun etmez.

    hasta test sonuçlarına rağmen hala hastalık kaygısı yaşar ve varolan ağrıları artış gösterebilir. bu şikayetler etrafındaki insanların dikkatlerini çekebilecek kadar yoğundur.

    hipokondriyazis hastaları genellikle tedavisi mümkün olmayan bir hastalığın pençesine düştüklerine yada sadece kendilerinde görülen özel bir hastalığının varlığına inanırlar. hipokondriyazis hastaları ya sadece bir hastalığın kendilerinde görüldüğüne yada birçok hastalığın birleşerek vücutlarını harap ettiğine inanırlar. kişinin sosyal ve iş hayatı hastalık nedeniyle bozulmalara uğrar. sürekli yakınan hasta iş ve özel yaşamında mutsuz olmaya başlar. artık etrafındaki insanlar kişinin ağrılarını, rahatsızlıklarını dinlemekten sıkılmışlardır. hipokondriyazis'lı bir hastayla konuşulabilecek en önemli konu hastalıklardır ve kendisiyle ilgili şikayetlerinin dinlenilip ilgilenilmesi oldukça hoşuna gider. kişi hastalıklarına karşı zayıf, ancak araştırmacı ve ilgi bekler tarzda sıklıkla kendini anlatma ihtiyacı duyar. bilgili hipokondriyazis hastaları öğrediklerini hekimi ile yarıştırmayı sever. sağlıklı bireyler için oldukça basit bir karın gerginliği hipokondriyazis hastaları için ihmal edilmemesi gereken önemli bir bulgudur.

    hipokondriyazis hastaları vücudunda meydana gelen değişimleri sürekli incelerler. hastalık bedensel duyumları güçlü olan kişilerde daha sık görülür. bazen kişi yaşadığı olumsuz durumlardan kaçışı hipokondriyazisde bulur. ilgiye ve sevgiye aç olan kişiler, var olmayan hastalıkların arkasına saklanarak bir şekilde başkalarının ilgi odağı olmayı, yaşadığı sevgi açlıklarını doyurabileceklerini düşünürler. hastalıkları ile mücadele eden, zorluklarla yaşayan bir bireye diğer insanların daha az yükleneceklerine inanırlar.

    hastalığın sıklıkla görüldüğü bir diğer grup ise depresif yada anksiyete bozukluğu yaşayan kişilerdir. hipokondriyazis bu hastalıklara ek olarak kişide aynı anda görülebilir. hipokondriyazis hastalığı ile ilgili olarak uzmanlar, bilinçdışı suçluluk duygusu ile hipokondriyazis'in bağdaştırılabileneceğine dikkat çekiyorlar. uzmanlara göre hipokondriyazis'in psikodinamik olarak farklı açıklamaları bulunuyor. açıklamalara göre hipokondriyazis hastaları; başkalarına karşı hissettikleri öfkelerini, düşmanca düşüncelerini içlerine atarak, bunları fiziksel yakınmalara dönüştürebilme ve etrafındaki insanların gösterdikleri yardım ve ilginin yetersiz olduğu gerekçesiyle geri çevirme biçimindedir.

    hipokondriyazis ciddi bir sağlık sorunudur. bu hastalığa sahip bireyler kendilerinde varolduğunu sandıkları hastalıklarına bir isim bulabilmek için neredeyse hastanenin bütün servislerini ziyaret ederek yardım isterler. küçük bir rahatsızlık için hiç gereği olmayan birçok test yaptırıp, gereksiz yere ilaç kullanmaları hastalığın diğer kötü yanıdır. kişi bu testlere tabi tutuldukça hastalığını kendi gözünde daha da büyütebileceği gibi gereksiz yere milli servete de zarar verir. hastalığın teşhisi kolay değildir. hipokondriyazis hastası kendinde varolduğuna inandığı hastalığına o kadar inanmıştır ki etrafındaki insanları da kolaylıkla inandırabilir.

    hastalığın tedavisi, hastanın genel durumunun en iyi şekilde değerlendirilmesinden sonra düzenlenir. genellikle hipokondriyazis hastalığına sahip kişilerin detaylı inceleme sonucunda başka psikyatrik sorunlarının da olduğu görülür. depresyon, panik atak ve anksiyete bozukluğu gibi psikyatrik hastalıklar, hipokondriyazis ile birlikte sık görülen hastalıklardır. hipokondriyazis hastalarına hekim önerisine göre psikoterapi ve ilaç tedavisi uygulanabilir. psikoterapilerde hasta içine dönük yaşadığı için tek kişilik seanslar yerine genellikle toplu seanslar tercih edilir. bu terapiler hastanın sosyal ilişkilerini düzenlerken, içinde sakladığı dünyasını başkalarıyla paylaşmasına yardımcı olur.
  • gidebileceği son noktayı da şu şekilde açıklayayım: * *

    bir hastalıkla ilgili 'uzun süre hiç bir belirti göstermeden ilerleyebilir' şeklinde bir bilgi edinilir. (zira düzenli olarak hastalıklarla ilgili araştırmalar yapılır.) sonra kafada bir ampul yanar. ama amaaa... bende de hiç bir belirti yok. yoksaaa!! ciddi bir korku panik anları yaşanır. kalp küt küt atamaya başlar. acaba hastalık ne kadar ilerlemiştir. hemen doktora gitmeliyim diye düşünülür. ama asıl işin en zor kısmına geliyorum, peki bu durumda şikayetimizi soran doktora ne denir? muayene etmeye ve testlere doktor insanı nasıl ikna edilir? hadi bakalımmm!

    acil şifalar diliyorum tüm çekenlere.
  • ölseniz "psikolojiktir o" denilecek rahatsızlıklar bütünü ile karakterize bir nevroz çeşidi. en ufak bir ağrıda, sızıda moraliniz bozulur, aklınıza hemen 'hastalıklar listesi' gelir, belirtileri tarar ve hemen bir hastalıktan şüphelenirsiniz. bir süre "nasılsa psikolojiktir" demeye çalışırsınız, eğer devam ederse doktora gidersiniz, testler yaptırılır röntgenler şunlar bunlar çekilir. fizyolojik hiçbir sorun çıkmaz. bir süre rahatlarsınız. ama sonra tekrar "ya başka bir şey varsa" diye korkarsınız.
    mesela 24 yaşında biri, ciddi bir sorun olmadığı halde gidip beyin mrı, eforlu ekg, ve kalp ekosu çektirmişse ve hâlâ kalbinde/beyninde bir sorun olabileceğini düşünüyorsa bu kişiye kolaylıkla hipokondriyak diyebiliriz.
    günlük hayatı zehir ettiği gibi, bir de şöyle bir kötü yanı vardır ki, cidden fizyolojik bir sorununuz olsa yakınlarınız "psikolojiktir" diyerek önemsemeyeceğinden, bok yoluna gidebilirsiniz yani.
    boş oturmak hastalığı davet eden en büyük faktördür. kendinizi dinleyip yüzbin tane sorun bulmamak için ciddi bir meşgale, düzenli bir hayat gerekir. hayata karışmanız gerekir yani.
  • sevgilimin şu sıralar etkisinde oldugu ve sanırım en sonunda onu öldürüp ikimizi de kurtarmamla sonuclanacak hastalık.
    bazen insan keske bir seyi olsa da boşa gitmese bile diyecek noktalara gelebiliyor.
    boyle degildi eskiden ve nasil oldu hic bilemiyorum.
    bagirdim olmadi, dinledim susmadi, amanin dedim endise eder gibi yaptim daha kotu oldu hemen vazgectim..
    27 yasında check uplara gidiyor.. dalga gecince kızıyor.
    nasıl davranılmasi gerektigini kestiremiyorum,
    ruhum daraldı.
    bacagindaki masa vurugu morlugunu cilt kanseri sanan, oksurunce neden oksuruyorum ya diye supheyle gozlerime bakip ya akciger kanseriysem diyen, iki saatlik aralarla atesine baktirtan ve bakmayinca cok bozulan, oyle olmadigi halde bir gün içerisinde yirmisekiz kere dilim beyazladi mi bi baksana diyen biri bence esek sudan gelinceye kadar dovulmeli diye dusunuyorum ama hemen akabinde uzuluyorum cunku isteyerek yapmadiginin ve rahatsiz oldugunun da inceden farkındayım, işin garibi normal olmadıgının farkinda ama engelleyemiyormuş.
    bazen uyanışları oluyor, sacmalıyorum ya evet geçer herhalde dedikten yaklasık 3sn sonra sanki atesim var dedi gecen gun misal.
    ve yakın zamanda ben kendine gel artık dayanamıyorum diye bagırırken peki tamam... ya bu kirmizi benlerden sende de vardı dimi dedi.
    kafasını duvarlara vurup normale cevirebilsem keske, desarj da olurum bi yandan.
    check up sonucunu bekliyorum doktor bana bir seyin yok desin rahatlayacagim bile dedi, nasil inanayım ki ben sana? gunde yuz kere derece de atesin yok diyor zaten!
    cok zor, cok sıkıcı, cok üzücü...
    gecer umarım.

    yıllar sonra gelen mutlu edit: geçti sayılır.
  • herhangi bir hastalık belirtisi okunduğunda, duyulduğunda ertesi gün bu belirtilerin ortaya çıkması gibi bi versiyonu vardır bunun..bunalıma sokar hastanelik eder adamı..
  • 40 yaşından sonra düzelen hastalık. neticede o yaştan sonra gerçek hastalıklarla tanışılıyor!
  • ilerlemiş vakalarında, "acaba hastalık hastası mıyım?" diyen örneklerine rastlanabilir (bir arkadaşım anlattı).
  • az önce bu başlık altındaki bir entry'yi okudum ve şoka girdim. daha önce de okumuştum aynı entry'yi fakat o zamanlar bu kadar ciddi boyutlarda sorunlu değildim. neyse efendim, o entry'yi facebook'ta paylaştım. altına yazdığım yorumumu da burada paylaşmak istiyorum:

    evet, işte bu mu... ben böyle miyim, bu kadar zayıf mıyım? evet gerçekten sağlık problemi yaşadım ama aslında o kadar mıydı, bitti mi aslında? aslında kanser, tümör, enfeksiyon, kolit, polip...vs yok mu bende? bu sefer haklı mıyım doktora gitmeyi ertelemekte? bu sefer gönül rahatlığı ile ekeyim mi doktoru? bakteri varsa var, seneler sonra mide kanseri mi yapacak beni? yapsın, hodri meydan. yeter be yeter, bu ne böyle ölmeden mezara koydum kendimi, yaşamayı unuttum. tesadüfen okudum ama oha dedim. bir yandan inanılmaz bir rahatlama hissi yaşayarak ağlıyorum çünkü paranoya, anksiyete bozukluğu, panik atak hiçbir zaman yüzde yüz uymadı hislerime... bu uyuyor. yazık bana. zavallı ben. salak ben.
hesabın var mı? giriş yap