• "hi fi" olayı kadar goygoy ve woo kaldıran çok az konu var.

    768 khz sample rate'te çalabildiği için x marka model dac'ın "daha iyi" olduğunu iddia eden audofil gördüm.
    adam sampling teorisini, nyquist'i hayatında duymamış "768 khz 44100'den daha iyidir" diyor.

    bunun daha "audiophile grade kablo" geyiği var ki evlere şenlik.

    işin doğrusu şu arkadaşlar:

    1-tüketici seviyesi dac'lar bile, dijital olarak sample edilmiş bir sinyali yeterli sadakatle tekrar reconstruct etme becerisine 20 yıldır falan sahip.

    2-bir dac'ın "transparan" yani sadakatle dijitale çevrilmiş analog sinyali tekrar yaratabilirliği ile ilgili şüphe varsa, testini yapmak çok basit. loopback kayıt zinciri kurarsınız, dac'tan çıkan analog sinyali, tekrar dijitize edersiniz, hatta mümkünse aynı cihazda edersiniz (aletin outputunu inputa geri takar, kaydedersiniz da>ad yaparsınız ) - bunu da atıyorum 30 kere yaparsınız - ve 1nci nesil ile 30ncu nesil arasında fark duyabiliyor musunuz bakarsınız.
    bunu da mümkünse "blind test" yani kör test olarak yaparsınız. bi arkadaşınız dosyaları isimlendirir, size söylemez, siz de hangisi 1nci nesil hangisi 30ncu nesil anlamaya çalışırsınız. istatistiki olarak (mesela 20 denemede) 18-19 kez doğru tahmin edebilirseniz, dersiniz ki bu dac transparan değil.
    10 kere doğruysa zaten rastgeleyle aynıdır, fark yoktur.

    spoiler: bu testi defalarca yaptılar, tutarlı olarak dac'ların sebep olduğu degradasyonu duyabilen çıkmadı.

    ölçebildiğiniz fark, duyabildiğiniz fark değil.

    3-hi-fi olarak satılan cihazların ölçülebilir özellikleri nihaidir. subjektif yorumlar (sıcak - samimi tizler, baslarda hızlı tepkiler vs gibi hifi dergisi yorumları) geçersizdir.

    eğer bir fark ölçemiyorsanız, fark duyamıyorsunuz. "ben duyuyorum ağa" diyenlere itibar etmeyiniz. insan kulağı yanılmaya aşırı müsait. gördüğünüz şey, beklentiniz duyuyorum sandığınız şeyi muazzam etkiliyor.
    ölçüm cihazları (frekans analizi yapan program/cihazlar, osiloskop vs gibi sinyali ölçen cihazlar) kulaklarımızdan kat be kat daha hassas.

    4-stereo playback, muzik için yeterlidir. çünkü sahnede çalan "orkestra" imajı oluşturmak içindir. stereo 2 tane hoparlörden ses çıkarmaktadır evet, ama orada sağdan sola doğru bir spektrum oluşturmaktadır.

    yani gitar sadece sol hoparlörden, davul sadece sağ hoparlörden gelse bile vokal her iki hoparlörden eşit miktarda geliyorsa o ses size "ortadan" geliyormuş gibi duyulur. phantom image diye bir şey vardır.

    kulaklıkta stereo imaj tam sag ve soldur ama hoparlörde sol hoparlörden çıkan ses odada sağa sola çarptıktan sonra sağ kulağa biraz gecikmeli de olsa erişir ve zaten sanki o orkestra karşınızdaymışçasına çevresel olarak duyarsınız.

    sacd gibi formatlarda 5.1 miksler yok mudur? vardır mutlaka. burada miksi seyirciyi karşıya değil, müziği oluşturan elementlerin tam ortasına oturtmak gibi bir imaj yaratılmaya çalışır produktörler.

    yani davulcu karşında, gitarcı arkanda, piyanist solunda, basçı sağında gibi..

    ancak bu formatta üretilen müzik çok azdır, o yüzden dinleyeceğiniz müziğin 99.9999999% stereo olacağını varsayarak stereo sistem kurmanızda sakınca yoktur.

    benim evdeki sistem mesela 2 kule + 1 center kanal - zira film vs izlerken diyalogun orta kanaldan gelmesini tercih ediyorum phantom image yerine.

    5-hi-fi bir sistemin en önemli özelliği düşük distortion'dır. yani orjinal analog sinyalde (ses dalgası) var olmayan sinyallerin tekrar üretim esnasında yaratılması. çok kaba bir benzetme ile kopyalama hatası gibi düşünebiliriz.

    burada üreticilerin ölçümlerine güvenmek çok zor. zira adam ölçerken kaç voltta ölçtü, nasıl bir test sinyalinde ölçtü detayını bulmak zordur.

    1 volt 1 khz test tone'da belki total harmonic distortion adı verilen bozulmalar belki -116 dbfs'te oluşmaya başlıyordur (duyamazsın) ama sen müzik dinlerken belki o distortionlar -60 dbfs seviyesinde oluşuyor (şarkı biterken fade out olurken veya klasik müzikte çok sessiz pasajlarda duyulur hale gelebilir)

    ancak mevzu bu minik distortion'lara gelmeden zaten en büyük distortion (yani sinyalin aslına olan sadakatini bozma) zaten odadan kaynaklıdır. hoparlörlerin 100% transparan olduğunu varsaysak bile içinde oturduğunuz oda anekoik değilse (tam sessiz oda) zaten membran titrediği anda oda sesi distort ediyor. bazı frekansları yutuyor, bazılarını ekstra şişiriyor.

    ikincisi "lambalı amfi" hadisesi - lambalar sese distortion kattıkları için kanaatimce hi-fi değildirler. zira sadakati bozmaktadırlar. ama lambalı amfilerin ses kattıgı compression ve satürasyonu, sesi daha yogun daha dolgun duymamızı sağlayacak harmonikleri ekleyerek insana daha güzel gelen bir ses sağlarlar.

    6-plakların sesi daha iyi değil.
    aksine plaklar hem frekans aralığı hem de noise floor olarak cd'lerden daha düşük kalitedir.
    cd'lerin dinamik aralığı 96 db'dir.
    plakların 70 db civarıdır. yani plakların dip gürültüsü (sss sesi)cdlere kıyasla daha fazladır.
    ayrıca cd'ler 20hz 20000 hz arasında sinyal taşıyabilir
    plaklar 50hz altını ve 16khz üstünü sağlıklı bir şekilde taşıyamaz.

    plakların "daha güzel" gelmesinin sebebi format değil, müziğin plaklardaki daha sınırlayıcı özellikler sebebiyle farklı mikslenerek daha dinamik , sıkıştırılmamış bir şekilde yayınlanmasıdır. bunu "abanılmamış" diye algılayabilirsiniz.
    olay formatta değil yani. plak için yapılan miksi cd'ye bassanız daha da temiz daha geniş frekans aralığında dinlersiniz.

    ha plakların güzel yanı ne? albüm formatı, kapak kartoneti, albüm olarak dinlemeye zorlaması (skip etmek zor) gibi müziği daha çok takdir etmeyi sağlayan bir format olması. yoksa "hifi" açısından dijitalden daha iyi değil.

    özetle size kayıtların üretim aşamasını iyi bilen birisi olarak tavsiyem:

    odanızın akustiğini kontrol altına alın. akustik düzenleme nasıl yapılır, temel yansıma azaltma yöntemleri nedir bunu öğrenin, müzik dinleyeceğiniz odadaki yansımaları ve distortionları minimize etmeniz herhangi bir cihaz alımından kat be kat daha cok dönüşü olacak bir harekettir.

    2ncisi hoparlörlerinizi mümkünse 3 yollu (bas-mid-tiz) almaya çalışın. subwoofer'a gerek yok. sub'ların disko ve sinema harici pek bir yeri yok diye düşünüyorum zaten. 30hz dediğin şeyi öküz gibi açmadıkça duymazsın, duyduğun noktada da zaten karnında göğsünde oluşan hava basıncından uguldama oluyordur. evde olacak iş değil yani.

    3ncüsü giriş seviyesi bir dac ile üst seviye bir dac arasında kat be kat fiyat farkı olmasına rağmen müzik dinlemek için giriş seviyesi ile üst seviye arasında fark yoktur. ikisi de 44100hz ve 16bit sinyali aslına sadık bir şekilde analog sinyale çevirmeye yeterli teknolojiye sahiptir.

    amfiniz de hoparlörünüzü doğru besliyorsa tamamsınız.

    son olarak muzik kaynağınızın cd kalitesi olması yeterlidir. hdtracks'taki 24 bit 96khz muzikleri satın almanız gereksizdir. düşük kalite mp3 sıkıştırması özellikle tizlerde duyulabilir etkilere sebep olur ama 320kbs mp3 dahi standart pop müzik için fazlasıyla transparan bir formattır. spotify premium'daki "high quality" yeterli bir kalitedir. tidal vs gibi şeyler sıkıştırmayı kayıpsız yaptığı için tercih edilebilir ama çok da şeyetmeye gerek yok.
  • üst edit: bir arkadaşın da belirttiği üzere stereo bir kayıt tekniğidir. alan kayıtları da yapılmakta ve gayet keyifle dinlenmektedir. bu icracının ve dinleyicinin seçimine ve keyfine kalmış bir seçenektir. bununla ilgili bir itiraz yok. burada "müzik stereo dinlenir" derken anlatılmak istenen, dinleme ekipmanıdır. o çevresel alan kayıtların da işin dinleme noktasına geldiğinde stereo sistemlere yani iki hoparlörlü ve çok kanallı yapılara uygun olarak optimize edilir. o kayıtlar surround sistemlerde dinlemek için değillerdir, o kayıtlar stereo sistemlerde dinlenmek için optimize edilmiş alan kayıtlarıdır. saygılar sevgiler.

    madem konu “kulaklık tavsiye edenlere gülüp geçin” ekseninde avam önerilere geldi konuyu bir miktar “hacim dinletisi” açısından ele almakta fayda var;

    en temel başlangıç, ayağımızı bastığımız ilk yer her şey bu bilgi üzerinden şekillenecek. “müzik stereo dinlenir.” tekrar ediyorum, amacınız home cinema değilse, surround bir ses peşinde değilseniz ki bu sinema için istenilen bir olgudur. “müzik her zaman stereo dinlenir.” -üst edite dikkat: üretilir değil, stereo dinlenir-

    bunun nedeni insan fizyolojisi gereği iki kulağımız olması ve sesleri iki kanaldan alabiliyor olmamızdır. neden bunu söyledik şunun için, stereo yapılarda hoparlörler bünyesindeki wooferlar ile alt frekans sesler duyulur. home cinema gibi ayrı bir subwoofer kullanılmaz… tabi keyif sizin, para sizin, sanane lan ben alt frekanslarla üretilen hacmin her yeri doldurmasını ve tüm detayları kaybetmeyi seviyorum diyebilirsiniz ama genel olarak hi-fi müzik sistemlerini konuşuyorsak subwooferiniz olmaz.

    diyaframdan falan da birşey duymazsınız. diyafram bir işitme organı değildir. hissettiğiniz şey muhtemelen dinlediğiniz hacmi çok fazla ve çok güçlü alt frekanslarla doldurduğunuzdan ses dalgalarının basınç gücüdür. saç tellerinizde, çok yakınlaşırsanız teninizde, cam pencere gibi yerlerde bızzzt bızzzt diye ses çıkaran (elbette bu sesleri kulağınızla duyduğunuz) basınç gücüdür. bundan keyif alıyor olabilirsiniz o biraz sonra geleceğim üzere dinlediğiniz müzik türü ile de doğrudan alakalıdır, ama hi-fi başlığı altında bunun doğru olduğunu iddia edemezsiniz. neden?

    çünkü zahmet edip iki satır okusaydınız bu başlık altında da 500 kere paylaşıldığını göreceğiniz üzere hi-fi tamamen “yüksek sadakate” dayalı bir şeydir. yani enstrümanların doğal seslerine, akustik yapılarına en sadık kalacak biçimde esasen çaldığı renge en yakın olacak şekilde duyma sevdasıdır. ve hiçbir müzik aleti en alt frekansları veren kontrafagot veya timpaniler de dahil olmak üzere böyle sağı solu, saçınızı titretecek biçimde güçlü basınç üretmezler. doğal akustik yapıları başkadır. bu “diyaframdan” artık nasıl olacaksa diyafram; veya başka bir organınızla duyabileceğiniz frekanslar iguana veya komodo ejderhası gibi bir sürüngen değilseniz sadece elektronik müzik ile oluşturulmuş elektronik baslar ile mümkündür. hah zurnanın zort dediği yere şimdi geldik…

    dinlediğiniz müzik türü!

    en önemli noktalardan birisi budur. çünkü esasen akustik müzik aletlerinin seslerine en sadık kalmak için oluşan bu hi-fi sevdası tam olarak akustik müzik dinleyicilerine hitap eder, ki kimler bunlar?

    jazz, blues, akustik canlı müzik kayıtları, klasik müzik elbette, 70ler 80lerde üretilmiş “hafif müzik” diye tabir edilen dönemin popüler müziği, rock, metal, enstrümantal, soul, latin müzikleri gibi müzik aletlerinin ve vokallerin kendi seslerini doğrudan duyabileceğiniz müzik türleridir.

    elektronik müzik dedik mi? elektronik olarak kaydedilen günümüz popüler müziğinden bahsettik mi hayır? bu tarz müzikler için hi-fi sese ihtiyacınız yoktur. bunları basit d class dijital amfilerle hatta yukarıda bir kerkenezin bahsettiği gibi subwoofer içeren bir home cinema ile bile dinleyebilirsiniz. ama dinlediğiniz şeyin bu başlık altında konuşulmasının anlamı yoktur.

    yazının özeti… alın o subwooferlarınızı da… üstüne oturun,
    belki sağına soluna darbuka gibi vurarak daha akustik bir ses elde edersiniz çünkü, hem kendi tarzınızda dinlemek isterseniz alttan vuracağından ötürü “diyaframdan” duymanız da daha kolay olur.
  • her ne kadar hacim dinletisi anlamında yüksek fiyatlara ulaşsa da, neye benzediğini merak edip ucundan girmek istediğinizde astronomik yatırımlar yapmadan da keyfini sürebileceğiniz hobidir. bundan sonra özellikle bu ve benzer başlıklar altında müziksever dostlarıma küçük tavsiyelerde bulunacağım;

    kaliteli müzik dinlemek istiyorsunuz ancak yeterli bütçeniz olmadığını mı düşünüyorsunuz? gelin bir kaç tavsiye ile işin "en azından kulaklıkla" rengini değiştirelim;

    * kaynak;
    hi-fi kavramının hoparlör ve oda akustiği (ki ikisi de bu entry'nin konusu değildir) parametreleri ile birlikte en önemli parametresi kaynaktır. bu entryde bu işi ekonomik olarak çözmek için gerekli tavsiyelerde bulunacağımdan esasen plak ve cd gibi esas olarak analog (plaklar için) ve çok yüksek çözünürlüklü dijital ses (cd için) den ziyade daha kolay edinilebilir ve sürdürülebilir internet stream kaynakları konuşmamız gerekir.

    çoğumuzun müzik kaynağı bildiğiniz üzere "spotify". her ne kadar hi-fi spotify'ın yakın zamanda aktifleşeceği şirket tarafından açıklansa da tarih itibarı ile ilk olarak bu kaynağı terk etmemiz gerekmekte. spotify size çamur gibi kalitede bir müzik sunar, burada kaybettiklerinizi geri kazanmak imkansız olacağından "hi-fi" dan bahsediyorsak eğer bu kaynağı kullanmamamız doğru olur. spoti yerine sizlere yine aşağı yukarı aynı fiyatlarda hizmet veren "tidal" ve "deezer" uygulamalarını tavsiye ederim. her iki uygulama da ülkemizde hi-fi kalitede hizmet verebilmektedir. imkanınız tedarik ve kullanım şansınız varsa "qobuz" bu servislerin en kalitelisidir. ancak hem ülkemizde kullanım sorunları hem de ücretlendirme politikası olarak biraz daha üst noktadadır.

    * dac (digital to analog converter);
    bilgisayarınız, laptopunuz, telefonunuz hatta televizyonunuzda kullanılan "dac" çipleri ucuz, kalitesiz yongalardır. bu nedenle dijital veriyi sese çevirirken veri kaybı yaşatırlar. burada uygun fiyatlı küçük bir hile yapacağız, "asus xonar u3(~300 tl)", "dragonfly black (~800 tl)veya daha da iyisi red(~2000 tl)", "lg hifi plus - lg afd-1200(~150tl)" gibi (fiio gibi harika markalar da var bu alanda) 150-2000 lira bandındaki bir rakamla edinebileceğimiz bir usb (otg kablo ile telefonunuzda da kullanabilirsiniz) dac cihazı temin edeceksiniz. bu çerçevede benim kişisel olarak tavsiyem bang olufsen desteği ile piyasaya sürülen ve şu anda 150 tl'lik fiyatı ile nerede ise bedava olan lg'nin sizi çok mutlu edeceği yönünde.

    * kulaklık;
    burada iki çift laf etmek lazım, konforunuza düşkünseniz "on ear" modelleri tercih edebilirsiniz. buna karşın ses kalitesine daha fazla önem veriyorsanız "in ear" modeller kulağınızın içinde daha yakından yayın yaptığından daha başarılı olacaktır. kulaklıklarda armatür sürücüler detaylı, üst düzey ses almak isteyen, audiophile müzikseverlerin yönelmesi gereken sürücü türüdür.

    büyük olasılıkla bugüne kadar dinlemiş olduğunuz, dinamik sürücülü kulaklıklar aynen hoparlörler gibi çalışırlar. hava basıncını yükselterek kulağınıza yakın mesafeden kuvvetli etki bırakarak daha güçlü bass efekti verirler. ancak bu durum orta ve yüksek frekans aralıklarındaki seslerin bu güçle sönümlenerek seslerin birbiri içerisine girmesine ve tabiri caiz ise çamurlaşmasına neden olurlar. adeta kulağınızın içinde bir woofer var gibi çalışırlar.

    buna karşın armatür sürücülerde kompakt yapıları nedeni ile hoperlör ataleti daha düşüktür, böylece daha net, daha detaylı ses alabilirsiniz. buna karşın daha az ses verirler. bu handikapın giderilmesi için iki veya daha fazla sürücü kullanılır ve farklı frekans aralıkları bu sürücülere farklı yollarla iletilirler. bu tip kulaklıklarda kulağınızda wooferi, tweeter, midleri olan adeta üst düzey bir ses sitemi var gibi olur.

    iyi bir armatür sürücülü kulak içi kulaklığın yaşatacağı müzik tecrübesini herhangi başka bir sistemle alamazsınız.

    on ear modelleri tercih edecek arkadaşların önünde grado, sennheiser, beyerdynamic modelleri gibi çok geniş seçenekler var. bu tip on ear modellerde özellikle yüksek empedanslı modellerde bir kulaklık amfisi kullanma ihtiyacınız doğacaktır. benim kişisel tavsiyem çözümün daha kolay sürülebilir, çok çok daha ekonomik ve çok sayıda armatür sürücüsü bulunan chi-fi harikaları "kz" gibi markaların in ear modelleridir. bu tip bir kulaklığı örneğin (kz as10) 600 tl altında bir bedelle (güncel kur ile 70$ altında) temin edebilirsiniz ve gerçekten bu rakam için inanılmaz kaliteli bir ses elde edersiniz.

    göreceğiniz gibi aylık 30 tl (bkz: tidal) stream servisi + 150 tl (bkz: lg afd-1200) ve kabaca 600 tl (bkz: kz as10) bedelle toplamda 1000 tl altında bir bütçe ile günümüzde harika bir müzik kalitesi elde edebilir ve bugüne kadar neden bu işe bütçe ayırmadığınıza pişman olarak hi-fi dünyasına giriş yapabilirsiniz.

    saygılar sevgiler.
  • hifi olayına girecekseniz şu önem sırasını dikkate almanızı tavsiye ederim:

    oda > hoparlör > amfi > dac > player(kaynak dosya) > kablo

    şimdi buradaki mantık şu:

    hi-fi yani aslına sadık bir şekilde kaynağı tekrar yaratmak, reproduce etmek istiyorsak, orijinal sinyali en çok distort edenden, en az distort edene yani bozana doğru iyileştirme yapmamız lazım.

    oda bir sinyali en cok distort edendir, bozandır. buradaki distort catırtı patırtı manasında değil, hoparlörden gelen sinyalin bozulmadan havada titreşmesi manasında.
    odadaki yansımalar havadaki titreşen frekansların birbirine girmesine ve bazı frekansların faz iptali sebebiyle hiç duyulamaması bazılarının da üst üste gelmesi sebebiyle abartmasına sebep olur. (bkz: comb filtering) yansımaları ne kadar kontrol altına alabilirsek o kadar iyi.

    sonra hoparlör. bu da voltajın havayı ittirme enerjisine dönüştüğü yer. ne kadar lineer bir cevap veriyorsa o kadar iyi. ancak "lineer olmasın, dümdüz olmasın, ben biraz kulağa hoş gelen bir ses istiyorum" da denebilir. burada "yeterli transparanlık" sonrasında istenen duyuma göre bişey seçilebilir, basları daha güçlü veren tercih ediliyodur, tizleri yumuşak ediliyordur vs. burada dinleyicinin tercihi, dinlediği tarz, volüm vs hep etken.
    mesela ben rock severim, çok tiz hoparlör istemem, ziller kafa ütüler, yorar.
    ama klasik müzik dinleyen adam kemanların flütlerin tizlerini de duymak ister, daha tiz karakter ister vs.

    sonra dac'tan gelen voltaj bilgisini doğru bir şekilde artırıp hoparlöre yollayabilen amfi. burada "sesi satüre etsin ekstra harmonik eklesin" diye lambalı seçilebilir ama lambalı amfiler harmonik eklese de transientları biraz yumuşatır. tercih meselesi, ben transistörlü ve sinyali renklendirmeyen transparan amfi seviyorum.

    sonra dijital analog çevirici. çok abartmaya gerek yok, lynx hilo gibi 10 yıllık cihazlar halen mastering esnasında kullanılabilecek kadar iyi. hatta şu testi incelerseniz 15 yıllık creative ses kartının bile fazlasıyla yeterli oldugu görülebilir. öyle chord'lara falan para gömmeye gerek yok.

    sonra kaynak dosya veya plakçalar cd çalar neyse. az noise, transparan oldugu sürece ok. plakçalarda iğneden ziyade motorun stabilitesi bence muhim. hafiften pitch shift olabiliyor ucuz yollu olanlarda. wow efekt (her dönüşte bi wow wow wow yapıyor ufaktan farkedilen) oluşuyor. motor stabilitesi bana göre iğneden daha önemli. burada fikir ayrılıkları var da çok şeyedemiycem.

    dijitalse spotify/apple muzik yüksek kalite. 160 kbit aşağısı artık kulakla fark edilir derecede tizlerde kayba sebep oluyor. 192 ve üstü genel olarak transparan. spotify high quality 320 kbit ogg - muzik için yeterli. flac vs de kullanılabilir ama pratikte farkı yok.

    en son da kablo. yangın cıkarmasın, voltaj kaybı yaşatmasın, radyo çekmesin yeter.

    edit: ilk maddede "yansımaları kontrol altına almak" deyip bırakmışım da kastettiğim odadaki yansıma yapan alanların yansımalarını engelleyecek önlemler almak.
    yani akustik paneller, bass trap dediğimiz düşük frekans sesleri yutacak sogurma panelleri kullanmak. bunlar duvara çarpan sesin odaya geri yansıtılmasını azaltacak araçlardır. odanın içindeki "eko" dediğimiz sesi azaltırlar, böylece hoparlörden çıkan ses minimal bozulmaya uğrar.

    müzik produktorleri akustik düzenlemesi yapılmış odalarda miks-master yaptıkları için bu problemlerin ancak kayıt aşamasındaki hallerini düzeltebilirler. ancak ses hoparlörden cıktıktan sonraki ortam için bir önlem alamazlar. araba farklı, benim salon farklı senin salon farklı. adam ne bilsin bluetooth hoparlörde mi calıcaksın muziği 3 yollu kule hoparlörde mi yoksa barda mı.

    (bkz: akustik düzenleme) yapmanız muzik keyfini en çok artıracak şeylerin başında gelir.
  • uzun yıllardan beri kendi çapımda plak ve cd koleksyonu yapan birisi olarak high fidellity kısaca hifi bir müzik sisteminin iyi ve kötü yanlarından bahsetmek istiyorum.

    iyi yanları: gerçekten paraya kıyıp kaliteli hifi bir müzik sistemi aldığınız zaman sevdiğiniz bir albümü bambaşka bir zevk ile dinleyebilme olanağına sahip olmaktasınız. buna örnek vermek gerçekten çok zor, hiç yememiş birisine lüferin lezzetini anlatmak gibi birşey olup ancak dinleyerek anlayabilirsiniz.

    kötü yanları: uyduruk sony, pioneer kenwood vb müzik sisteminde zevk ile dinlediğiniz nice albüm artık aynı zevki vermemeye başlayacaktır. çünkü hifi bir müzik sisteminde iyi kayıtlar mükemmel sonuçlar verirken kaydı sırasında özenilmeyen yada çok eski kayıtlı albümlerde ses kallitesi belirgin bir şekilde çok rezalet çıkmaktadır.

    gerçek bir hifi müzik sistemi çok pahalıdır. yalnızca bir çift giriş seviyesi hifi hoparlör fiyatına tam teşekküllü bir sony müzik seti, dvd player ve ev sinema sistemini topluca satın alabilirsiniz. buna rağmen benim şahsi görüşüme göre hifi bir sistemden aldığınız keyif verdiğiniz her kuruşu hakkettirecek boyutta olacaktır. evli iseniz işiniz zor çünkü karşınızda ikna edilecek bir kişi vardır ve bu kişi doğal olarak bu kadar parayı iki hoparlör bir anfiye vermenizi pek anlamsız bulmaktadır.

    hadi parayı buldunuz hatunu da bir şekilde ikna ettiniz aletleri aldınız, bu sefer evinizi müzik sistemine göre dekore etmeye başlayacaksınız ve çok uçarsanız derin bas seslerin duyulabilmesi için daha geniş bir eve taşınmanız gerekecektir. (bas seslerdeki duyulabilme alt frekansı hoparlörden uzaklığınızla doğru orantılıdır)

    daha çok evde oturacaksınız ve daha az sokağa çıkacaksınız, en azından bu biraz tasarruf sağlasa da sokağa çıktığınızda alacağınız yeni cd’ler tasarruf ettiğiniz paraları çabuk bir biçimde harcamanızı sağlayacaktır.
  • başlığına sürekli "müzik stereo dinlenir çünkü iki kulağımız var" gibi yanlış şeyler yazılan ekşi başlığı.
    a) kayıt edilen müziğin doğuşu stereo değil tek kanal monodur. daha sonradan da çift kanal monoya geçilmiştir. stereo daha yakın tarihli bir kayıt tekniğidir.
    b) iki kulağımız olması stereo duyduğumuz anlamına gelmez insan çevresel duyar. aksi olsa arkadan gelen arabalar sizi ezerdir, yukarıdan gelen uçak sesi ya da gökgürültüsünü anlamazdınız.
    stereo bir kayıt tekniğidir. gereklilik ya da zorunluluk değil.
    orijinale en yakın ses de değildir. tekrar ediyorum insan çevresel duyar.
    pink floyd gibi gruplar konserlerinde sesi buna göre dizayn eder. sacd/dvd audio/ blu ray audio gibi kayıtlar buna uygun yapılır.
    "müzik stereo dinlenir çünkü iki kulağımız var" tanımlaması tıp fakültesinde öğrendiklerimi geçtim sektörde yapılan işleri, ar-ge leri tutup çöpe atmaktır.

    görsel
    görsel
    görsel
    görsel
    görsel
    bu kayıtlar stüdyo kalitesine en yakın "kayıpsız" kayıtlardır ve "stereo" kayıtlardan çok daha fazla aralık barındırırlar.

    "müzik stereo dinlenir çünkü iki kulağımız var" diyenler üzülecek ama ilk high fidelity kayıtlar monoydu.görsel

    edit ; kendi geliri düşük olduğu için tüm dünyayı da öyle sanan, tl nin değeri düşük olduğu için tüm dünyayı da öyle sanan tip de gelmiş.
    bu ekipmanlar pahalı değil, bizim paramız pul.
    özellikle abd de evin bodrumunu, garajını stüdyoya, sinemaya çevirmek orta sınıf hobisi. geçtim kabloyu, profesyonel ekipmanlar ile studyo ya da sinema diyorum.
  • hifi, "high fidelity" yani aslına uygunluk (sadakat) anlamına gelmektedir. bazı teknik açılardan hata payı belirli oranlarin altında olan yani hifi normlarına uygun müzik sistemleri hifi sistemler olarak kabul edilmektedir. hifi normları biraz basit kalınca ve piyasayı hifi cihazlar sarınca daha yüksek bir performans düzeyini ifade etmek için high end ve ultra-fi gibi iki kavram daha geliştirilmiştir. high-end ve ultra-fi kavramları arasındaki farklar net değildir ama ikisi için olabilenin en iyisi tanımı yanlış değildir. böyle bir sistemin fiyatı 100.000 usd yi geçebilir.

    hi-fi sistem kurulumunda için öncelikler şöyledir
    1 – öncelikle iyi ve amacınıza uygun bir hoparlör.
    2 – kaliteli bir ses kaynağı (cd, dvd, tape yada pikap olabilir)
    3 – hoparlör ile uyumlu bir anfilikatör
    4 – sesi taşıyacak kablolar. iyi bir kablo fiyatı 6 usd\metre olursa şaşırmayın.
    5 – parçaların uyumu. uyum olmazsa fiyasko ile sonuçlanabilir.
    6 – odanın akustiği

    ses kalitesi nedir sorusu aslında pek konuşulmamaktadır şudur ki ses kalitesi hoparlörlerden gelen sesin netliği yada berraklığı mı? yoksa gerçeğine yakınlığı mıdır? asıl ses kalitesi gerçeğe yakınlıktır. james boyk "thinking person's guide to stereos" adli makalesinde "bir müzisyen olarak hifi sistemlerin canlı müziğe kıyasla en zayıf oldukları alanın dinamik aralık olduğunu görüyorum" demektedir. bir müzik sisteminde alçak seslerle yüksek sesler arasındaki fark ne kadar büyükse sistem canlı müziğe o kadar yakin ses vermektedir. burada da müzik sisteminin "zorlanması" sonucu yüksek ses veriyormuş hissi yaratması ile gerçekten yüksek ses vermesini karıştırmamak gerekir.

    hi-fi cihazı test ederken ve alırken şunlar yapılmalıdır,
    bas, tiz, seslerin kalitesini aramayın. sadece onlar sizi yanlış yönlendirir
    sadece müziğin ve enstrümanların sesini dinleyin.
    enstrümanların seslerini birbirinden ayırabiliyor olmalısınız
    bir süre sonra müziğin sizi yormaması gerekir.

    günümüzde ses sistemleri tamamen dijital sistemlere kaymaktadır. tüm hifi üreticileri pazardan pay almak için ürünlerini ev sineması yönünde geliştirmektedir.
  • elektronik müzik cihazları icin belirlenmis bir standart. bu standarda dahil olmaları icin thd (total harmonic distortion - toplam harmonik distorsiyon -ilettikleri sesin bozulma miktarı) binde ikiyi gecmemelidir. bu standartın cok altında bir bozulma katsayısı ile calısan cihazlar ise bir üst (en üst) kategori olan high end kapsamına girerler.
  • yüksek sadakat müzik grubunun adını koyarken esinlendiği terim.
  • amerika'da bizim müzik seti dedigimiz seye hi-fi, daha ufak muzik seylerine de stereo diyorlar.
hesabın var mı? giriş yap