59 entry daha
  • hifi olayına girecekseniz şu önem sırasını dikkate almanızı tavsiye ederim:

    oda > hoparlör > amfi > dac > player(kaynak dosya) > kablo

    şimdi buradaki mantık şu:

    hi-fi yani aslına sadık bir şekilde kaynağı tekrar yaratmak, reproduce etmek istiyorsak, orijinal sinyali en çok distort edenden, en az distort edene yani bozana doğru iyileştirme yapmamız lazım.

    oda bir sinyali en cok distort edendir, bozandır. buradaki distort catırtı patırtı manasında değil, hoparlörden gelen sinyalin bozulmadan havada titreşmesi manasında.
    odadaki yansımalar havadaki titreşen frekansların birbirine girmesine ve bazı frekansların faz iptali sebebiyle hiç duyulamaması bazılarının da üst üste gelmesi sebebiyle abartmasına sebep olur. (bkz: comb filtering) yansımaları ne kadar kontrol altına alabilirsek o kadar iyi.

    sonra hoparlör. bu da voltajın havayı ittirme enerjisine dönüştüğü yer. ne kadar lineer bir cevap veriyorsa o kadar iyi. ancak "lineer olmasın, dümdüz olmasın, ben biraz kulağa hoş gelen bir ses istiyorum" da denebilir. burada "yeterli transparanlık" sonrasında istenen duyuma göre bişey seçilebilir, basları daha güçlü veren tercih ediliyodur, tizleri yumuşak ediliyordur vs. burada dinleyicinin tercihi, dinlediği tarz, volüm vs hep etken.
    mesela ben rock severim, çok tiz hoparlör istemem, ziller kafa ütüler, yorar.
    ama klasik müzik dinleyen adam kemanların flütlerin tizlerini de duymak ister, daha tiz karakter ister vs.

    sonra dac'tan gelen voltaj bilgisini doğru bir şekilde artırıp hoparlöre yollayabilen amfi. burada "sesi satüre etsin ekstra harmonik eklesin" diye lambalı seçilebilir ama lambalı amfiler harmonik eklese de transientları biraz yumuşatır. tercih meselesi, ben transistörlü ve sinyali renklendirmeyen transparan amfi seviyorum.

    sonra dijital analog çevirici. çok abartmaya gerek yok, lynx hilo gibi 10 yıllık cihazlar halen mastering esnasında kullanılabilecek kadar iyi. hatta şu testi incelerseniz 15 yıllık creative ses kartının bile fazlasıyla yeterli oldugu görülebilir. öyle chord'lara falan para gömmeye gerek yok.

    sonra kaynak dosya veya plakçalar cd çalar neyse. az noise, transparan oldugu sürece ok. plakçalarda iğneden ziyade motorun stabilitesi bence muhim. hafiften pitch shift olabiliyor ucuz yollu olanlarda. wow efekt (her dönüşte bi wow wow wow yapıyor ufaktan farkedilen) oluşuyor. motor stabilitesi bana göre iğneden daha önemli. burada fikir ayrılıkları var da çok şeyedemiycem.

    dijitalse spotify/apple muzik yüksek kalite. 160 kbit aşağısı artık kulakla fark edilir derecede tizlerde kayba sebep oluyor. 192 ve üstü genel olarak transparan. spotify high quality 320 kbit ogg - muzik için yeterli. flac vs de kullanılabilir ama pratikte farkı yok.

    en son da kablo. yangın cıkarmasın, voltaj kaybı yaşatmasın, radyo çekmesin yeter.

    edit: ilk maddede "yansımaları kontrol altına almak" deyip bırakmışım da kastettiğim odadaki yansıma yapan alanların yansımalarını engelleyecek önlemler almak.
    yani akustik paneller, bass trap dediğimiz düşük frekans sesleri yutacak sogurma panelleri kullanmak. bunlar duvara çarpan sesin odaya geri yansıtılmasını azaltacak araçlardır. odanın içindeki "eko" dediğimiz sesi azaltırlar, böylece hoparlörden çıkan ses minimal bozulmaya uğrar.

    müzik produktorleri akustik düzenlemesi yapılmış odalarda miks-master yaptıkları için bu problemlerin ancak kayıt aşamasındaki hallerini düzeltebilirler. ancak ses hoparlörden cıktıktan sonraki ortam için bir önlem alamazlar. araba farklı, benim salon farklı senin salon farklı. adam ne bilsin bluetooth hoparlörde mi calıcaksın muziği 3 yollu kule hoparlörde mi yoksa barda mı.

    (bkz: akustik düzenleme) yapmanız muzik keyfini en çok artıracak şeylerin başında gelir.
16 entry daha
hesabın var mı? giriş yap