• enteresan durumlara neden olan efsanevi oyundur. aşağıdaki olaylar, bir geyik muhabbeti sırasında bir arkadaş tarafından anlatılmıştır*.

    olay 1

    toplam 5 arkadaş, askerden yeni dönmüş bir arkadaşları ile lan game den multiplayer takılıyorlar. oyun daha yeni çıkmış, acayip bir kitlesi var ve bütün cafelerde bu oyun oynanıyor. daha counter strike çıkmamış. crossfire haritasında herkes oyuna kaptırmış kendisini, önüne geleni kesiyor, havaya uçuruyor, kurşuna diziyor. herkesin kulağında kulaklık var ama hepsininde bir kulağı diğerlerini duymak için takılmamış durumda.. bu sırada oyunculardan birisi bağırıyor " ahmet kaç el bombası attılar". askerden yeni gelmiş olan arkadaş, mouse bırakıyor, kulaklığı fırlatıyor kafasından ve cafeden koşarak dışarıya çıkıyor.

    adam askerliğini diyarbakır da ilçelerden birinde yapmış.tabi olaydan sonra oyun oynamak mümkün değil, adamla kafa bulmak için hep birlikte içmeye gidiyorlar.

    olay 2

    aynı arkadaş grubu başka bir gün başka bir cafede gene aynı şekilde takılıyorlar. harita gene aynı.. oyun 4-5 saat devam ediyor, hepsinin beyni kaynamak üzere, çaylar gidiyor kahveler geliyor, sigara üstü sigara yakılıyor. orada oynanan oyunun en çok öldüren adamını, en çok öldüren 2. adamı kovalıyor. birinci ağzında sigara, dumanı gözünü yakarken hem ölmemek ve üstünlüğü 2. ye kaptırmamak için hem de yeni silahlar ve cephane bulabilmek için kaçıyor.. sonunda 2. yi birisi öldürüyor, adamda bu arada cephaneye ulaşıyor. haritayı hatırlamayanlar için ufak bir hatırlatma, ortada meydan, kenarlarda binalar odalar ve balkonlar var. birincinin ulaştığı cephanelerde güney kanadındaki balkonda. adam cephanesizlikten ve arkasındaki adamdan kurtulmanın ve sigara dumanının gözünü yakmasından dolayı ağzındaki sigarayı alıyor ve sanki gerçekten balkondaymış gibi ekranının camına fırlatıyor balkondan atarmışcasına. bütün arkadaşları bu durumu görüyor ve hep birlikte kopuyorlar.

    bu olaylar half life ın ilk çıktığı zamanlarda internet cafelerde 5 kişiden fazla bir grupla bu oyunu oynamayanlar üzerinde çok etki bıramayacak olaylar aslında ama bu olayları duyduğunda beğeneceğini düşündüğüm oldukça fazla yazar var, o yüzden aktarıldılar.
  • filmi çekilse gişede deli gibi iş yapacak efsane oyun. gordon freemanı da tabii ki hulki cevizoğlu oynamalı.
  • milliyet gazetesi yazarı ece temelkuranın "gümüşhaneli çocuklar ve high-life" adlı yazsında bahsettiği oyun..nedendir bilinmez yurdum insanının oyunun ismini "haf layf" demek yerine "haylayf" diye telaffuz etmesi buna sebep olmuştur.yazarın yorumu ise dikkat çekicidir "gümüşhaneli çocuklar internet kafede high life yani yüksek yaşam adlı oyunu oynuyorlar yani hiç ulaşamayacakları hayatı..

    edit: zamanında kaynak göstermeden yazmışız, nihayet aradım buldum. *,*.
    http://i51.tinypic.com/2qsyyk9.jpg
  • 1998 yılına kadar first person shooter denildiğinde akla elde silah karşıdan gelen anlamsız şekillere çata çuta ateş ederek ilerlemek gelirdi. o yıla kadar pek isim yapmamış şirket valve tarafından geliştirilen half life, bir ilerlemeli shooter oyunudur. kapakta a'ya benzeyen bir işaret, ön planda da elinde levye tutan kalın çerçeve gözlüklü, daha sonradan adının hev suit olduğunu öğrendiğimiz bir giysi giymiş bir eleman vardır. "allah mısın lan sen" edasıyla bakıp ardından oyunu yüklemiştik.

    oyundan çok bir film gibi başlardı, bir teleferik içerisinde idiniz. silahsız bir şekilde sağa sola bakıyordunuz. teleferik yer yer duruyor, tepedeki tesisat yer yer değişiyor ve siz de bu düzenlemeleri bekliyordunuz. oyunun yapımcılarının isimleri de sağda solda belirip kayboluyordu, alttansa işvelikten oldukça uzak bir hanım kızımız "ne olduğunuza dair" bilgiler veriyordu.

    başta her şey normal. bir üsse gelmiştiniz adı black mesa olan. bir deneye giriyor ve yanlışlıkla bir teleport kapısı açıyordunuz. bu sayede evrenin uzak bir tarafından xen gezegeninden ne kadar yaratık, in cin, sabri sarıoğlu vs. varsa dünyaya getiriyor, üste ne kadar bilim adamı varsa ölmesine neden oluyordunuz.

    ilk başlarda yaratık kesme ile başlamıştı olaylar. bir uzaylı istilası olarak düşündü buraya kadar gelen her oyuncu. oyun tek ama devâsa bir harita olarak tasarlandığından ara sıra çıkan loading ekranları bize doğru yolda olduğumuzu anlattı her daim.

    daha sonra karşımızda sat komanları gördük. "yaşasın kurtulduk, insan lan bunlar" derken heriflerin hayvan gibi makinelilerle bizi süzgece çevirmeye çalıştıklarını fark ettik. anlamıştık ki emir büyük yerden idi. üs, "içindekilerle" birlikte yok edilmeliydi.

    oldukça uzun bir oynanış süresi vardı. birçok bölümden sonra olay dünyanın dışına taşınıyor, bir ara xen gezegenine giderek dünyaya yapılan bu istilanın sorumlusunu bulmaya çalışıyorduk. gerçi bu bölümler daha çok mariovari atlamalı zıplamalı abidik gubidik eylemlerden oluşuyor, oyunun havasını bozuyordu.

    senaryo ilerledikçe nefesler kesiliyor ve anlıyorduk ki combine denen bir istila ordusu zavallı gezegen xen'i çok beğenmiş, kaynaklarını istila etmiş ve buradaki halkı da "dönüştürerek" dünyaya göndermişti.

    oyunun sonunda combine'ın, xen gezegenindeki dönüşümlerden sorumlu üyesi nihilanth adlı yaratıkla bir boss kapışması yapıyorduk. deforme olmuş bir cenin gibi bir şeydi, yalnız 10 katlı bir apartman büyüklüğünde olduğundan biraz(?) sıkıntı çekiyorduk, şerefsiz canavar ara sıra teleport topları atıyordu üzerimize ve o mekâna gelene kadar bir sürü canavar kesmek zorunda kaldığımız odacıklara ışınlanıyorduk bu yüzden, uğraş dur ondan sonra amk aq. en sonunda beyninden içeri roket atarak işini bitiriyor ve karşımızda g man denen kolakravat bir adamla baş başa kalıyorduk gören de iş görüşmesi sanır. anlıyorduk ki bu bir yanılsama. çünkü zamanın olmadığı yerlerde bile olabiliyordu bu g man. bizim senseyimiz gibi bir şeydi.

    yarım bırakılan senaryo source grafik motoru ile birleşerek half life 2 şeklinde devam etmiştir. episode 3'ü beklemekteyiz.
  • yeni speedrun dünya rekoru kırılmış: https://www.youtube.com/watch?v=vti5hm7gvgy&hd=1

    önceki rekor 29 dakika 41 saniye iken bu sefer 9 dakika geliştirerek 20.41 yapmış elemanlar. video açıklamasında da 4 yıldır uğraşıyoruz buna demişler. mal mısınız birader.
  • cd-key'i nedense hala aklimda olan oyun. 2900-72239-6562
    ilk 97' gameshow sayisinda screenshot'ini gordugum anda epey heyecanlandirmisti. daha sonra pc gamer'in cd'de verdigi gameplay teaser'ini izleyip agzimin acik kaldigini hatirliyorum. o teaser'i da bir turlu bulamadim sonra. beta versiyonu ciktigi gibi edinmistik ve 8 mb ram'den dolayi "not enough memory" alinca sinirden kendimi siktim. neyseki arkadastan ram odunc almistim da oyle bitirebilmistim. epik oyun.
  • hiç unutamıyorum.

    yine bir yaz tatili. çocukluktan beri arkadaşım olan bir elemanla takılıyoruz. sıkılmışız. ne yapsak. hadi lan. gidip bi oyun bakalım bari. gidiyoruz 5 blok ötede caddenin karşısındaki cd dükkanına. adam bize half-life'ı öneriyor. kapak fotoğrafından birşey anlayan hak getire. turuncumsu kirli bir zemin üzerinde lambda işareti, half-life yazısı falan. arkasındaki tanıtım görselleri zaten herhangi bir oyununki gibi sıradan reklam sözleriyle kaplanmış.

    gidip kuruyoruz. malum transit yolculukta bünyeye inceden bir gerilim geliyor. sonra uzunca bir süre sersem sikin mahsulü gibi orada burada dolanıp prof'lara akıl danışıyoruz.

    maliye'den geldiği her halinden belli olan g-man'i görüyoruz. ve hiç mi hiç kanımız ısınmıyor kerhaneciye. inanın adam kesin şizofren falan. biz bakınca uzun süre, adam da bize dönüp bakıyor. dikiyor gözlerini. kapı da kilitli. cam da ses yalıtımlı. ne tür bir oyunun çevrildiğini anlamak için elimizden hiçbir şey gelmiyor. bir de hiç kimse bizimle muhatap olmuyor. herkeste bir havalar. neymiş? geç kalmışız yarım saat. neyse efenim gidiyoruz, soyunma odasını buluyoruz. varıyoruz kendi dolabımıza. eh bulması zor değil. herkes bize freeman diye hitap ediyor. tabii ki her fps'de olduğu gibi burada da herkesin dolabını açmaya çalışıp her iki tuvalete de dadanıyoruz.

    neyse efendim malumunuz, test laboratuvarlarına bizi almıyorlar sivil olarak. biz de h.e.v. dedikleri koruyucu giysiyi bulmak üzere geri dönüyoruz. giyer giymez duymaya başladığımız ses ve müzik, bizi o güne kadar tatmadığımız bir yoğunlukla oyun atmosferinin içine hapsediyor.

    daha sonra test chamber'da örneklem kristali tutan taşıyıcıyı lazer şelalesinin içerisine iteliyoruz mit'den mezun olmuş olmanın verdiği üstün akademik birikimimizle.

    ortalık boka bulanıyor. gidip geliyoruz. nefesimiz kesiliyor. ama bir taraftan düşünüyoruz, bunun olacağı belliydi. birşeyler olacaksa burada olacaktı orası kesin. ayılınca anlıyoruz ki kaos ortama hakim olmuş. daha önce retinamızı beğenmeyen retina tarayıcı, kısa devre sonucu retinamıza onay verip bize kapıyı açıyor. ve bir kalp masajına tanık oluyoruz. izliyoruz. bekliyoruz. mutlu sonla sevinip güvenlikçiyi ve einstein'ı yanımıza alalım diyoruz. iki adım sonra devrilmiş bir sütuna takılıp bizi terkediyor her tarafı kireç tutmuş spor düşmanı dostlarımız zıplamaya üşenerek. zaten daha sonra anlıyoruz ki oyunda eklemleri bükülebilen tek kişi biziz.

    neyse efenim, elimize bir levye geçiriyoruz ki, malumunuz bu levye half-life'taki herşeyden hatta nihilanth'tan bile daha meşhurdur. asansör boşluğu merdiveninden yukarı tırmanıp güvenlikçinin karşısındaki zombiye mağlup olmasına şahit oluyoruz. bir iki darbe ile zaten yaralı olduğunu ümit ettiğimiz şey yere yıkılıyor.

    işte oyunun en unutamadığım kısımlarından biri, elimizde bir levyeyle (o zaman silahını almamışız güvenliğin) bir sonraki koridorda karşıdan gelen iki yaratığın bize yaklaşmasını ve kaçacak yerimiz olmadığını farkettiğimiz andır.

    bildiğin korktuk orada. bağırdık. n'apıcaz lan! dedik. geliyorlar dedik. sonra da yanlarından koşarak kaçtık. birkaç darbe yedik. ama ölmedik. ne deneyimdi be.
  • telsizden "forget about freeman. we're pulling back" cümlesini duyan her milletten genç, eminim ki kendi dilinde "ha şööle yarraam. adam olun" demiştir.

    zamanının ötesinde aşmışlığa sahip oyun.
  • kendisinin ve eklentilerinin isimleri ayrı birer şaheser olan başyapıt.

    half-life; hayatı tamamen kendisine ait olamayan gordon freeman'dır, radyoaktif maddelerin yarı yarıya bozunması için gereken süredir.
    opposing force; freeman'a ve xen işgalcilerine karşı gelmesi için gönderilmiş kuvvetin mensubu adrian shephard'dır, newton'un üçüncü hareket kanunudur.
    blue shift; üniformasıyla barney calhoundur, kaynağı yaklaşmakta olan ışığın doppler etkisiyle maviye kaymasıdır.
  • oynadigim en eğlenceli fpsydi. bide thief varki o da sahane.

    edit : 25 gün daha bekleseydim "tam 10 yıl sonra gelen edit" olacaktı. blood ii adlı oyunun yükleme ekranlarından birinde, valve adlı firma kurup half-life adlı bir oyun yapmış kardeşlerimize başarılar. blood ii'nin yanında hiç şansı olmasada fena oyun değil yazar. 2000lerin başında ne biçim entry yazmışım halen bakıp bakıp gülüyorum.

    20 yıl sonra gelen edit: 16 gün daha bekleseydim tam 20 yıl sonra gelen edit olacaktı ama eeeeh... "10 yıl önce ne biçim entry yazmışım halen bakıp bakıp gülüyorum" diyor, bir sıkıntı çıkmazsa 10 yıl sonra görüşmek üzere diyerekten editi tamamlıyorum.
hesabın var mı? giriş yap