• konusu guzel, ilginc ve politik acidan onemli bir film ama bunlar bir filmi, film olarak basyapit yapmaya yetmiyorlar. elbette boyle filmlerin artmasi, hatta standart olarak filmlerin bu tarzda olmasini isterim (su anda ne kadar rezil durumda oldugumuzu bu endustrinin adinin entertainment endustrisi olmasindan anlayabiliriz, cekilen her yuz filmin doksani ici bos salak konularla ilgili oluyor) ama suriyeli gelin'in senaryosunu cok etkileyici bulmadim. bir kere cok fazla karakter var, her biri basina yeterince zaman harcanamadigi icin insan pek umursamiyor ikili iliskilerinin durumunu. hapishanden cikmis babaya sempati duysak da o bile cok tek boyutlu kalmis, hele cocuguyla baristi mi barismadi mi mucadelesi pek derinden etkilemiyor. benim gercekten ilgimi ceken tek karakter kocasinin baskisina boyun egmeyen gelinin ablasiydi.

    hani bu tur cok karakterli film birsuru var ortalikta ama bir de bunlar fantastik iki sey daha denemisler: ilki, hikayenin sozde merkezinde olan gelin hic deginilmeyen tek karakter neredyse, yani hicbirsey bilmiyoruz. o yuzden de oyle bir daha donemeyecegi topragina sulugozlu bakislar atmasi beni duygulandiracagi yerde, "bir an once bitsin su sahne de hikayeye donelim" diye rahatsiz etti. ikincisi, bircok karakterin gelisiminde kullanilan senaryo ogeleri hicbri yere baglanmiyor, bu konuda bir caba dahi sarfedilmemis. buna kotu demiyorum direkt olarak, sadece daha once pek gormemistim. yani alavare dalavare isler cevirdigi hissine kapildigimiz erkek kardesin o telefon gorusmeleri filan havada kalmis, ayni seyler birkac baska karakter icin de gecerli. normal de bir sorun yaratmayabilir de, bu kadar karakterli bir filmde her gosterdigin sahne baska birinden caldigin bir sahne oluyor, o yuzden madem bir yere baglanmayacak, senaryoyu ilerleten baska sekillerde anlatirsin o karakterin ne mal oldugunu, sirf karaktere harcayagin zamani da baska biri ustunde daha verimli kullanirsin.

    velhasili kelam, ilginc bir konu ama oyle agir ve etkileyici bir film veya hafif senaryo kesitleriyle politik dokundurmalar yaparak bize guzel bir resim cizen doyurucu bir film degil.
  • israil işgali altındaki golan tepeleri'nde yaşayanlar vatansızdır, bu kimliklerinde 'undefined' olarak gösterilir. suriye'ye giderlerse bir daha geri dönemeyeceklerdir. bu film de golan'daki bir köyde yaşayan ve bu hapishaneden kurtulmaya can atan ama her biri çok renkli ve güçlü karakterlerden oluşan ailesini de bir daha göremeyecek olmanın üzüntüsünün içinde ağır bastığı mona'yı ve ailesini anlatıyor. film, *düğün gününde geçiyor; mona, şam'da yaşayan ve daha önce hiç görmediği kuzeniyle evlenecektir ve bunun için sekiz yıl önce bir rusla evlendiği için toplumdan aforoz edilen abisi bile ailesini toplayıp köye geri dönmüştür.

    çok hoş mesajlar veriyor (bu yüzden israil konsolosluğu'nun nasıl desteklediği muamma) ve ciddi anlamda bilgilendirici, kişilikler eğlenceli ve inandırıcı, kurgu da çok iyi, özellikle mona'nın ablası karakterini canlandıran oyunu bana çok dikkat çekici geldi. yönetmen eran riklis, film israil-fransa-almanya ortak yapımı, 2004 flanders en iyi senaryo ve izleyici, 2004 locarno izleyici, 2004 montreal fipresci ödüllerini almış.
  • 2004 israil, fransa, almanya yapimi "suriyeli gelin", israil isgali altindaki golan tepesi’nin durzi sakinlerini konu aliyor. savasla ve politikayla konulan sinirlar filmdeki durzi aileyi birbirinden ayirmıs ama koparamamistir. aile’nin kucuk kizi mona evlenecektir ama bu mutlu gunu ailesini görecegi son gün olacaktır. bir kere evlendimi belirsiz uyruk yazili pasaportu iptal edilecek ve o artık suriye’nin bir vatandasi olacaktir. evlilik hazırlıklariyla renklenen suriyeli gelin, komsumuz suriye ile geleneklerimizin ve özellikle dogudaki yasam tarzinin benzerligiyle de izleyiciyi sasirtiyor.
    savas ve siyasetin boldugu yasamlar ve topraklar suriyeli gelin’de genc bir kadinin dugun gununde ornekleniyor. tarihte basarilamayan kulturel ve fiziksel entegrasyon kisilerin hayatlarina indirgenerek anlatiliyor. suriyeli gelin insana dair pek cok öge ile carpici, sade ve sicak bir film.
  • sakin, akıcı, anlatmak istediğini deşmeden ve sökmeden anlatabilmiş dosdoğru ve adam gibi bir film. oyuncular, özellikle de makram khoury olağanüstü. manasız karmaşalar yaratıp sonra da içinden çıkamayan insanoğlunun bir garip öyküsü.
  • kesinlikle bir basyapit. yillardir israil isgali altinda tutulan golan tepeleri'nde yasayan dürziler'in hayatlari bire bir yansimis bu her saniyesi akici filme. tel aviv, goran tepeleri, sam gibi mekanlarda çekimleri yapilan film; suriye ve israil arasinda gerilimin golan tepeleri'nde yasayan siradan bir ailenin basina ördügü çoraplari anlatiyor. israil'in bölgede yasayan suriye yanlisi dürziler'e uyguladigi sindirme politikasini anlatan film, elestiri oklarini ayni zamanda bagnazliga ve yabanci düsmanligi yapan kimi dürziler'e de yöneltmis. israil isbirlikçisi dürziler, israil'in amansiz politkalarinin ödünsüz uygulayacisi memurlar, emir kulu suriyeli askerler, iki arada bir derede kalmis birlesmis milletler görevlileri.. mayinli bölgenin her seyi yansimis beyazperdeye. bu özelligiyle golan tepeleri'nde neer olup bittigini ögrenmek isteyenler için de essiz bir belgesel olma niteleginde film. korkarim ki, türkiyeli izleyiciler için istanbul film festivali yegane sans. kaçirilmamali derim.
  • sinema anlamında bir başarıdan ziyade fark ettirmeye yönelik bir filmmiş gibi değerlendirip başarılı bir film diyebiliriz suriyeli gelin için. onun ötesinde zaten daha önce de çokça şahit olduğumuz ve aslında bizim topraklara da yabancı olmayan (bkz: propaganda) sınırın anlamsızlığı, yaşanan absürdlüklerle vurgulanıyor; karakterlerin üzerinden yüzeysel geçiliyor. neticede film sınırda yaşanan bu anlamsızlığa spielberg'ün the terminal'inde olduğu gibi eğlenceli yaklaşmak yerine olaya hüzünle bakıyor; hangisini alırsanız. onları almazsanız şu olabilir: (bkz: waltz with bashir)
  • film boyunca aklımda angelepoulos filminden bir replik dönüp durdu “insanın evine ulaşması için kaç sınır geçmesi lazım...” yönetmenin de bir angelepoulos sever olduğunu düşünüyorum ki, kitara ya yolculuk ve leyleğin geciken adımı filmleriyle sinemasal olmasa da düşsel birçok yakınlık sezinledim...ortadoğu insanı ne kadar benzer değil mi, düğün gelenekleri, yeniliğe yaklaşımlarındaki yıkılmaz taassup, nihayet kaderlerine sirayet eden coğrafya... birleşmiş milletlerin göstermelik varlığı ve işe yaramazlığı, ailenin tek okumuş ferdi olan “hamit” in olaylara bakış açısındaki farklılık, aynı insanların başka mekanlarda ve başka olanaklar içinde aslında evrilmeye ne kadar da müsait olduğunu gösteriyor, sonra elma metaforu çok hoşuma gitti, yasef in taşıyamayıp yola dağıttığı elmalar golan tepeleri ndeki dürziler değil de ne? ha bir de gelinin ablası emel i çok sevdim...şartlar ne olursa olsun direnmenin ve umudun sonu yok...
  • film kiryat shmona'nın aksine, majdal shams'de yaşayan "undefined" pasaportlu dürzi köyündeki düğünün etrafında dönen olayları anlatan politik dramdır. daha eski entry'lerde filmin konusu fazlasıyla anlatılmş, o yüzden konuyu anlatma gereği duymadan filmde gördüğüm bazı detayları anlatmak istedim bu entry'de. kiryat shmona, büyük ağabey hattem'in ailesiyle kaldıkları otel sahnesinde geçiyor. :)

    --- spoiler ---

    filmin başındaki sahnede mona ve ablası amal düğün saçı hakkında konuşurlarken zübeyde servet'in ferit el atraş ile oynadığı filmdeki gibi saçı gibi olsun der. bahsettiği film 1973 yapımı zaman ya hob'tur.

    bm irtibat görevlileri arasındaki ayrık ön diş muhabbeti de, filmin senaristi suha arraf'ın yönetmen eran riklis'e yaptığı göndermedir. hoş bir detay olmuş, açıkçası.

    filmin çekimleri, sahnelerin siyasi fikirlere göre biri suriye yanlısı diğeri israil yanlısı olmak üzere iki farklı dürzi köyünde yapıldı. israilli yetkililer gerçek sınırda*, çekime için izin vermediğinden, sınır sahneleri için plato kuruldu.

    beşşar esad'a destek yürüyüşünden sonra marwan ve hammed'in gittikleri tepe "shouting hill"dir. cuma günleri dürzi köylüleri, kapalı sınırın diğer tarafındaki arkadaşlarıyla ve aileleriyle sık sık megafon kullanarak iletişime geçerlerdi. akıllı telefonların yaygınlaşmasından sonra tepe popüleritesini kaybetmiş olsa da hala tepeyi kullananlar vardır.

    köyü ileri gelenlerinin hammed'e oğlunun evliliğinden dolayı baskı kurmaları, hammed'in de oğlu hattem ile konuşmaması hatta yemek sofrasına dahi oturtmaması, yemek hazırlama sahnesinde dürzi kadınların rus gelini aşağılamaları izlerken rahatsız etmiş olsa da; amal'in kocası amin'e boyun eğmemesi güzeldi.
    --- spoiler ---

    entry'yi mona'nın evden çıkarken söylenen elveda ağıtıyla bitiriyorum.
  • film israil’in 1981’de ilhak ettiği golan tepelerinde yer alan kiryat şmona köyünde yaşayan geniş ve sıkıntılı dürzi bir ailenin düğününü anlatır. yönetmen bu aile ve düğün üzerinden israil – suriye arası yaşanan siyasi ve askeri politikaların doğurduğu sosyopolitik sorunlar değinir. bu iki devletin kendi çıkarları ve amaçları yüzünden arada kalan halkın yaşadıklarını metaforlar üzerinden şahit oluruz. filmin isminden başlayarak metaforları netleştirebiliriz, suriyeli gelin teriminin üstünü kazıdığımızda altından isral’in ilhak ettiği toprakların suriye’ye ait olduğu çıkar. yönetmen devletlerin kurduğu sınırı evlilik gibi birleştirici bir hikayesi üzerinden yıkar. devletlerin gerdanlık süsü sınır çizgilerini yıkan suriyeli gelindir(kadındır). golandan suriye’ye gelin giden mona resmiyet üzerinden israil’e bağı kesilerek suriye’de kalıcı olur, hikayenin bu kısmının perde arkasına baktığımızda golan tepelerinin suriye’ye birleşmesi gerektiğinin metaforudur. suriye’ye de göndermeler var ama film daha çok israil tarafını işler. filmin sonuyla iki tarafın kirli politikaları yüzünden suriyeli gelinin arada kalır. iki devlet arası uzlaşma gerçekleşmeyince gelin kaderini kararını kendisi verir. düğün günü kılınmayan nikahına engel olan sınırları gülerek ihlal eder. böylece yönetmen cesur bireylerin, iradesini ortaya koyarak sınırları ortadan kaldırabileceğini gösterir.
  • sıkmadan merakla izletiyor. golan tepeleri hakkında biraz bilginiz varsa filmi izlerken fazla kafanız karışmaz.
hesabın var mı? giriş yap