• aşkı ve bağlılığı, bir hastalıktan ayırdeden şefkatle birlikte, göğsümüze narince bırakan almódovar filmi.

    gelelim notlara*

    filmin içindeki sessiz film, charles bukowski'nin 15cm adlı kısa öyküsünden ziyadesiyle esinlenilerek yazılmış. tutkularına ve egosuna yenik düşen aşık, sevgilisinin tenini, o uykudayken (izni olmadan) fethetmek istiyor ve bu arzusu onun ölümüne yol açıyor... tıpkı benigno'nun alicia'yı uykusundayken sahiplenmesi gibi.. alegorik olarak, benigno bu kısa filmi 'seyretmeden' önce alicia'nın bedenine sahip olmamıştır. yani en azından bunun uzun zamandır devam ettiğine dair bir belirti yok. bu olaydan sonra, tıpkı kısa filmdeki adam gibi, kendi sonuna doğru bir adım atmış olur. benigno, 'normal' sayılabilecek cinsel dürtülerine yenik düşmüş, 'rızası' olmadan 'bağımlı' olduğu kadının tenine girmiş, -bir şekilde, dolaylı da olsa- ve bu, benigno'nun ölümüne yol açmıştır. aslında benigno'nun davranışlarındaki hastalık, bencillik ve rıza arasında gidip gelmektedir. örneğin, alicia'nın evine gidip rahatlıkla bir eşyasını çalması ve alicia'ya yakalanması... bunlar da bir tecavüzdür. burada rahatsızlık verici bir durum var. benigno'nun, yakalandıktan sonra evden çıkışı da oldukça rahat ve kendine güveni olan bir tavır taşımaktadır. zira komada iken alicia ile konuşması da aynı rahatlığı taşımaktadır. hiçbir 'onaylanma' olmadığı halde,benigno, alicia ile konuşmaya devam etmektedir. bu inat, aşkın güçlendirdiği bir onaylanma güdüsünden kaynaklanır. bengino, alicia'nın onu onaylayacağını `umud` etmektedir.

    bütün bunların yanında marco, aynı şekilde uyuyan lydia ile konuşamaz. çünkü içsel olarak bunun yanlış birşey olduğunu düşünmektedir. yanlıştır, çünkü o ölüdür. yanlıştır, belki de lydia onu dinlemek istemiyordur?! bu sonuncusu üzerine birşey söylemek gerekirse, benigno bu ihtimali hiç düşünmemiştir. ona doğal gelen konuşma, bir rahatsızlık da olabilirdi. yani alicia eğer etrafında olan bitenin farkındaysa, belki de yanında başka birinin olmasını istiyordur? ama benigno, kördür ve yalnızdır. bu körlüğe neden de bilincini tamamiyle kuşatan bir bağımlılık'tan başka birşey değildir.

    zaten, bu yüzden intahar etmiştir benigno.

    bunların dışında benigno karakterinde yanlış birşey var. o da, yetiştirilme tarzına göre benigno'nun çok konuşkan bir çocuk olmaması gerektiği. bu konuda yanılıyor da olabilirim. ancak, girişkenliği ve konuşkan, kolay iletişim kuran benigno karakteri, kendi yalnızlığı ile tezat oluşturuyor. normalde bu kadar rahat konuşabilen bir insanın, bu kadar yalnız olmaması gerekiyor. tabii bunun cevabı da benigno'nun, annesinin ölümüne dek, hayatının tamamını onunla geçirmesi olarak veriliyor. alicia ile tanıştıktan sonra da bütün hayatı onunla şekilleniyor.

    bütün bu düşüncelerin ortaya çıkmasına sebep, normalde kabullenilemeyecek bir hasta ilişkisi olmasından, benigno'yu hasta biri gibi görmemizdir. filmdeki ustalık, bunun bir hastalık 'olmayabileceğini', asıl hasta olanın belki de bu düzeyde bir bağlılığı hastalık olarak gören çevredeki diğer bireylerin olabileceğini, gayet sade bir şekilde anlatabilmesi. sizin duygularınızın ve davranışlarınızın 'doğru' ve 'kabullenilebilir' olduğuna çevrenizde gezinen ve tuvalete bıraktığı anıttan (benigno, alicia'nın evinden çıkarken telefonda konuşan sekreter), falancanın organının büyüklüğünden (lydia ve alicia'nın hastabakıcıları), filancanın ibnelik ihtimalinden bahseden (alicia'nın babası ve başhekim) kişiler mi karar verecek? bu duyarlılık düzeyindeki insanlar mı...

    yine aynı bakış açısıyla belirtmeden geçemeyeceğim: boğa ölünce gelenek, matador ölünce trajedi oluyor... ben bunu anlayamıyorum, anlayamayacağım, üzgünüm. (bu eleştiri filme değildir yanlış anlaşılmasın:)

    son olarak filmin sonunda alicia'nın dans hocasının marco'ya söyledikleri üzerine düşündüm... gerçekten 'karmaşık mıydı?'... karmaşıklıktan kastı neydi? ne demek istedi...
    sanırım kadının, karmaşıklık olarak gördüğü şey nesnelliklerdi. bunca yıl olan olaylar, ilişkiler... curcuna. yahut, dansla bağlantılı olarak, hareketlerin birbirine bağlanması, düzen, uyumluluk, çalışma... acaba o da mı yanılıyor diye düşündüm. evet kadının marco'ya söylediklerini 'doğru diye' belleyemedim. herşey, ancak yalın ve açık bir duyguyla anlaşılabilir. bu duyguyu taşımıyorsa insan, ortada hareketler toplamından başka birşey yoktur zaten... bütün o hareketler, olaylar... evet sana da katılmıyorum sayın bale hocası!

    güzel bir görüntü... filmin son anlarında alicia, marco'ya oyun sırasında arkadan bakarken kamera koridordan her ikisini çekmektedir ve ekranda bir yazı belirir marco et alicia ... aradaki aşkı çok güzel bir şekilde belirtmiş. ayrıca sanırım sinema dili açısından bir başlangıç duygusu veriyor. zaten film bitiyor, aşk başlıyor... harikulade.
  • 2001 yili ispanyol yapimi bir drama... yonetmeni pedro almodovar...

    oyuncular: javier camara, dar$o grandinetti, leonor watling, rosario flores, geraldine chaplin*...

    hikayesi: yazar marko ile (adamin i$i ulke ulke gezip turistik rehber hazirlamak) hastabakici benigno arasindaki dostluk -- ki bu dostluk, her ikisinin ya$amindaki kadinin bitkisel hayatta olmalari ile geli$iyor... yazarin sevgilisi ünlü bir torero (bir gosteri sonrasi bitkisel hayata giriyor), digerininki ise balerin (trafik kazasi sonrasi bitkisel hayata giriyor)...

    izlememi$ (izleyecek) olanlar icin konunun detaylarina girmemek gerekmekte... soyleyebilirim ki, insanlarin yalnizligi... masumiyetleri... bu yalnizliklarin hangi noktalara ula$ip dibe vuru$lar ya$attigini birebir irdeleyen bir film...

    unutmadan, muzikler de alberto iglesiasa ait... keman sevenlere duyurulur*
  • (bkz: la havle vela)
  • "sanıyoruz ki aşkın konusu,bir bedene kapatılmış,önümüzde yatan bir varlıktır.ne yazık ki,bu,varlığın mekan ve zaman içinde işgal ettiği ve edeceği her noktanın uzantısıdır.şu yer ile, şu saatte temasını sağlayamazsak,ona sahip olamayız; oysa her noktasına dokunamıyoruz."

    filmin kahramanı tam da proust’un belirttiği bu sözü doğrularcasına "aşk" ı bulmuştur, zamanda ve mekanda hatta kızın kullandığı eşyalarda(toka) bile aşkı yaşamak söz konusudur. üstelik bu aşkın öznesi dört yıldır komada olan bir kızdır ve kahramanımız bu komada olan kıza bakan erkek hastabakıcısıdır. aşık olduğu bu kızla normal bir insan gibi konuşmakta, onun hiçbir fiziksel problemi yokmuş gibi davranmaktadır. bence burada almodovar aşkın ancak iki özne ile olabileceğini dolayısıyla fiziksel ya da başka bir zorluğun sevilen kişinin özne olması gerçeğini değiştirmemesinin altını çiziyor. nitekim diğer iki kişinin( matador kadın ile gazeteci-yazarın) aşkında bir dengesizlik, bir tamamlanamamışlık var. tam işler düzelecekken(ki düzeleceği yer olarak ilk aşkın geçtiği mekan hastane seçilmiştir) matador kadının ölmesiyle sona erer, bu sona erişin sonunda, eksikliğin nedenini; matador kadının eski aşkından vazgeçememesi olarak gösterir bize almodovar. yani ikinci aşk güçsüzdür… esas aşk ise o kadar güçlüdür ki, hastabakıcı adeta kızla hayat bulmaktadır yani aslında "sadece bitkisel hayat yaşayan kız" hayat vermektedir. biyolojideki adıyla "cohabitation(birlikte yaşam)" dır sözkonusu olan.
    üstelik burada kavramı tersyüz eder almodovar; ölü olana hayat verici fonksiyonu yükler, dominant olan besleyici değil resesif olan besleyicidir filmde. bu paradoks, resesif olanın aşık olmasıyla aşılmıştır. aslında "aşk" tır hayat veren.
    almodovar bütün bunları olağanüstü bir müziğin eşliğinde pina bausch’un kareografisiyle bize bir güzel anlatır. film insanın içini burkan bir sonla biter, aslında son sahnede sadece film biter, aşk ise devam eder.
  • filmin bir yerinde benigno şöyle der : "mucizelere inanmalısın , bir gün gerçekten bir mucize olur ama inanmadığın için farkına varamazsın". konusuyla, oyuncularıyla, müzikleriyle mucizevi bir filmdir.
  • eski filmlerinde oynamis olan kadinlari da nefis bir müzik esliginde gösterdigi sinema saheseri. sessiz sinemaya atifta bulunarak anne baskisindaki bir erkegin, kadinin görkemi karsisinda kendini nasil ufalaniyor hissetigini ve zayif bir aninda askla harmanlanmis bedensel istegi ugruna kendisini nasil yok edebilecegini anlatiyor. almodovar'in en mükemmel yapiti. bir tiyatroda tam bir görsel sölenle basliyor ve bitiyor. baslangiçta temsil edilen oyun zaten iki kadinin dramlari hakkinda güzel bir ipucu veriyor.
  • ---spoiler vardır orasında burasında muhtemelen, ateşle yaklaşmayın---

    almodovar’ın konuş onunla’sı annem hakkında her şey’in bittiği yerde başlıyor; aynı perde pina bausch’un café müller isimli performansına açılır. iki kadın, gözleri kapalı ve kolları ileri doğru uzanmış bir halde tahta masa ve sandalyelerle dolu bir sahnede, uyurgezer gibi yalpalayarak müziğe doğru hareket ederken (henry purcell’in the fairy queen’i), bir adam da önlerine çıkan engelleri, onlar çarpmadan kenara çeker. seyirciler arasında marco (dario grandinetti) ile benigno (javier cámara) yan yana oturmaktadır ancak henüz birbirlerini tanımamaktadırlar. performanstan çok etkilenen marco ağlamaya başlar, benigno yanında oturan adamın ağladığını görür, belki de cesaret edemediğinden, bir şey söylemez ama ertesi gün bunu hastanede alicia’ya (leonor watling) anlatacaktır. marco ile benigno, marco’nun boğa güreşçisi sevgilisi lydia (rosario flores), bir karşılaşma sırasında aldığı yaralar sonucu komaya girip benigno’nun çalıştığı hastaneye getirildiğinde tekrar karşılaşacaklardır. benigno hastanede, bir trafik kazası sonucu dört senedir komada olan bale öğrencisi, alica’nın bakımından sorumludur.

    filmdeki tüm karakterlerin ortak yönü yalnız olmalarıdır bir bakıma: psikiyatr, benigno’ya sorunun ne olduğunu sorduğunda alacağı cevap, “sanırım yalnızlık” olacaktır; marco iki ayrı yerde iki kadına yalnız olduğunu söyler, ancak ne benigno’da ne de marco’da yalnız olduklarını söylediklerinde duygusal bir dalgalanma görülmez, sanki onlar sadece bir gerçeği dile getiriyorlardır. alicia ve lydia da yalnızdır, alicia’nın bale hocası katerina da, alicia’nın babasının, benigno’nun da evinin olduğu apartmanın kapıcısının da yalnız olduğu gibi. marco ve benigno, yalnızlıklarından sıyrılma imkanı bulduklarında, hayatlarına bir kadın girdiğinde, “hareket”lenirler: marco, lydia’yla tanışmadan önceki sevgilisini uyuşturucu alışkanlığından kurtarmak için madrid’den uzak tutmaya çalışır, madrid bu alışkanlıkların kaynağıdır çünkü sevgilisi için; birlikte pek çok ülkeyi dolaşırlar ve marco bu yolculuklar sırasında gittikleri ülkelerle ilgili seyahat rehberleri yazar; lydia’yla da birlikte onun boğa güreşi müsabakalarının organize edildiği şehirlere gider. benigno da alicia kaza geçirmeden önce onunla ayaküstü yaptığı bir konuşmada öğrendiklerinin üstüne (alicia’nın devam ettiği bale okulu benigno’nun evinin karşısındadır, benigno alicia’yı ilk defa orada görür), alicia’nın ilgi alanlarını benimser; sinematek’te sessiz filmleri izler, modern dans gösterilerini takip eder ve bakıcısı olduktan sonra da izlediği filmleri ve gösterileri alicia’ya anlatır. marco ve benigno’nun hayatlarındaki kadınlar gizemlidir hep, çok net görünmezler sanki, buna karşılık bu kadınlarla olan erkeklerin işlevi de filmin açılışındaki performansta rol alan adamınkiyle aynı gibidir, kadınların önlerine çıkan engelleri, onlar çarpmadan uzaklaştırırlar; marco eski sevgilisini kötü alışkanlıklarından kurtarmak için onu hep madrid dışında tutar ve bu yolculukları işlevsel bir şeye de dönüştürür, seyahat kitapları yazar, ve bu yolculukların devamını sağlar; lydia ile birlikteyken de lydia’nın henüz taze olan ayrılığının ağırlığına dayanmasını kolaylaştıracaktır (lydia sonunda eski sevgilisine dönme kararı verir ama bunu marco’ya söyleyemeden boğa güreşi sırasında yaralanır ve komaya girer). benigno ise 20 yıl boyunca annesine bakarken annesinin tüm zaruri ihtiyaçlarıyla ilgilenmenin yanında onun hep güzel görünmesi için saçlarını ve makyajını yapacak, manikürünü de ihmal etmeyecektir, tıpkı alicia’ya baktığı dört sene boyunca, uyandığında alicia’nın şaşırmaması için, onun hep geldiği günkü gibi olmasına özen göstermesi gibi. zaten benigno, alicia’yla konuşuyor olmasını acayip bulan marco’ya şöyle der: “kadın beyni esrar dolu bir evrendir. onların ne zaman neyi anlayacağını bilemeyiz, sen de git toreronla konuş, anlayacaktır seni, konuş onunla”.

    hastanelerde zaman farklı ilerler, ki farklı ilerleyen zamanın içinde, gayet pozitivist ve vefalı âşıklar olan marco ve el niño (lydia’nın marco’dan önceki matador sevgilisi), lydia’yi hiç yalnız bırakmazlar, onun kendilerini duyamayacağını düşünerek suskun bir kabullenişle, kutsal bir yeri ziyaret eder gibi sadece orada bulunmakla yetinirler. ki bu yeterli olmaz ve bir süre sonra lydia ölür. oysa benigno tamamen kurmaca olan ilişkisinde, film içindeki sessiz filmdeki küçülen âşığın sevgilisin içinde kaybolması gibi, gerçekliğe en yaklaştığı “eylem”den sonra (ki bu “eylem” alışılagelmiş ahlâk kurallarıyla arası iyi olanların midelerini kaldıracaktır kesinlikle) o da kurgusal sevgilisinin ve ilişkisinin içinde yitecektir ama “sevgilisini” hayata döndürerek.
  • tıpkı annem hakkında her şey gibi buruk bir havayla ama umutlu biten, patolojik tiplerin de insan olduğunu vurgulayan ve beni gözümde iki damla yaşla uğurlayan güzel film.
    bu arada kadınlarla deneyimin oldu mu sorusunun cevabı da unutulacak gibi değildi.
    *
  • bir pamuk prenses uyarlaması.
  • beningo, psikopat değildi.. elinde "onun" saç tokasıyla, hayali bir aşkı yaşadı belki, birçok çiftten daha iyi anlaştıklarını söylerken bahsettiği komadaki bir kadın bile olsa yanılmıyordu aslında.. marco, takıntılı bir aşık değildi.. aradan on yıl geçmiş olsa da dünyadaki en zalimce şeyin insanın aşkından koparılması olduğunu söylüyor, unutmaya çalışsa da sevmeye devam ediyordu.. lydia, kusursuz bir aşk peşinde değildi. şüphenin körüklediği tutkuların peşinde, döngülerden mamül bir seyirdi onun izlediği..

    elimde yarı dolu eski bir çakmak.. bir film değilim, bir filmin sahibi değilim. bu yüzden kendimi çok yönlü sunumlarla sergileyemem. psikopat olmadığımı biliyorum, takıntılı bir aşık da değilim, kusursuzun peşinde de.. ama kanıtlayamam. milyon tane hayal arkadaşın içinden, gerçek olan bir tanesini eski bir çakmakla bağlıyorken ömrüme, hable con ella ile her karşılaşmamda, elimde "onun" çakmağıyla sıkıca tutunuyorum deli olmayışımın tek kanıtına.

    hable con ella, tutkusunu yalnızca kendini inciterek susturanların.. komalarda hayat, uzaklarda gerçeklik arayanların.. ya da sadece benim..
hesabın var mı? giriş yap