• miguel de unamunonun sel yayıncılıktan yayınlanan toplumsal düzene, burjuvazi toplumuna ve biçimci insanlara karşı eleştirilerinin yer aldığı kitabı
  • "benim için, şimdi sonsuzdur, sonsuzsa durmadan değişir, akar, erir. hayatsa şu andır. geçip gittiğinde artık ölmüştür. ama her yeni anda sil baştan başlayamazsın. ölmüş olana göre yargılamak zorundasın. tıpkı bir bataklık gibi... daha en başından umutsuz. bir öykü, bir resim biraz merak uyandırabilir ama yeterince değil, yeterince değil. şu andan başka hiç bir şey gerçek değil ama ben yüzyılların ağırlığı altında boğulduğumu hissediyorum. tıpkı şimdi yaptığım gibi, bir zamanlar, yüzyıl önce bir kız yaşıyordu. şimdiyse ölü. ben şimdiyim ama biliyorum, bende göçüp gideceğim. zirvedeki o an, ani bir parıltı gelir ve seni alıp götürür, sonrası süregelen bataklık. ama ben ölmek istemiyorum."

    ağustos,1950
    (bkz: sylvia plath)
  • " hiç vaktim olmayıp içimde de öylesine bir telaş bulunduğundan bir şey yazıp çıkaramıyorum. bütün günüm boş olup sabahsı tedirginliğim öğleye kadar varlığımda büyüyerek akşama yorgun düşebilse, o zaman belki uyuyabilirdim. ama şimdiki durumda söz konusu tedirginliğe kala kala akşamın alacakaranlığından bir tek saat kalıyor ve bu saatte tedirginlik şöyle bir güçlenir gibi oluyorsa da üzerine bastırılıp çökertiliyor derken, geceyi yararsız ve ziyankâr eşeleyip duruyor. uzun süre katlanabilecek miyim? katlanmamın yararı olacak mı? sonra, gereken zamanı ele geçirebilecek miyim? ''

    günlükler 17 ekim 1911 - f.kafka
  • temmuz 1950 - 1953

    "bir ümit hissinin içimi doldurduğu zamanlar olur, sanki orada, zihnimin dış yüzeyinin altında, anlaşılmayı bekleyen şeyler varmış gibi. hani bir isim tam dilinizin ucuna gelir de bir türlü söyleyemezsiniz, işte bu da o aynı kışkırtıcı his. insanları düşündüğümde hissederim bunu, bir yirmilik diş çekilirken insanın aklına geliveren evrime dair izlerde, artık o alıştığı şekilde posalı şeyler yemesi gerekmeyen çene kemiklerinin daralmasında; insan vücudundaki tüylerin dökülüp giderek azalmasında; insan gözünün yirminci yüzyılın iyi baskılı, süratli, renkli devinimine ayak uydurmasında… muğlak ve bulanık, türümüzün uzatmalı ergenlik çağını; doğum, evlilik ve ölüm törenlerini; modern çağlara ayak uyduran bütün o ilkel, barbar ayinleri gözümün önüne getirdiğimde içime bu his doğar. hani neredeyse, yabani saflığın en iyi olduğunu düşünürüm nedensizce.

    ah, orada beni bekleyen bir şeyler var. belki bir gün ansızın bir aydınlanma yaşarım ve bu acayip gülünç şakanın öte yanını görürüm.

    işte o zaman ben de gülerim.
    işte o zaman hayatın ne olduğunu anlarım."

    sylvia plath, günlükler
  • 28 ocak

    "senin için savaşırım, çalarım, yalan söylerim demek kolay olurdu; kendimi iliklerime kadar tüketecek tutkuya fazlasıyla sahibim ve erkekler için savaşmak bir sebepten, kadınlar erkekler uğruna savaşır. kriz anında şöyle demek kolay: ayağa kalkıp senin yanında olacağım. ama saçma idealizmim ve mükemmeliyetçiliğimle, yapacağım şey de benim için en zoru: inanıyorum ki seninle oturup seni doyurur ve melek olduğumuz, melekler büyüttüğümüz (ki cennetteki melekler bunu asla yapamazlar) ve ikimiz birlikte dünya kendini ve kendi ışığını sevdirdiğimiz o harikulade, nadir anları masalarla dolu diyarlarda, sandalye ve lahana krallıklarında seninle birlikte beklerdim. öylece oturur, okur, yazar ve dişlerimi fırçalardım, bilirdim ki, içinde bir yerlerde ateşi, kılıcı ve çarpıcı gücüyle bir meleğin, benim türümde bir meleğin tohumları var. kadınların ne için yaratıldığını, neden bu kadar yavaş anlıyorum ki ben? beni dürtükleyip nisanda açan lale soğanları gibi tomurcuklanıyorlar içimde."

    (bkz: sylvia plath), kasım 1955 - nisan 1956
  • -bir elma ile ifade bulan insan! devinimsiz bir elmayla! eger bana, yani bir yazara, bir saire kendimi bir elmayla anlatmam gerektigi soylenseydi oturup asagilanmis bir halde aglardim.
    (bkz: miguel de unamuno)
  • -koylu neden dogayi hissetmez bilir misiniz? o etrafini algilamayacak kadar doganin icindedir, onunla kavgaya tutusur, onunla yasar ama ona tapmaz. gunesin dogusunu ve batisini turistlere birakin. koylunun yasaminda her sey siradandir, yani etrafindaki hicbir sey ona ilginc gelmez. eger koylu bir seye hayransa o koy degil, kenttir. tanri ona bir makine olarak gozukur, yol kenarindaki bir kavak olarak degil.
    (bkz: miguel de unamuno)
  • (bkz: stefan zweig)

    -biz başlangıçta zevk alıyoruz, bu yüzden de tatmin olup yoruluyoruz; kadınsa sonradan zevk alıyor çünkü hayal gücü yok. kadınlar geriye doğru yaşar, erkeklerse ileriye doğru, bu yüzden kadınların belleği çoğunlukla erkeklerinkinden daha iyidir.

    -çeşitli işler yaptım. bir sürü şey okudum. böylece dünyayı kendimden uzaklaştırıyorum. insanı aptala çevirmekten başka işe yaramayan biitimsiz tartışmalar yok. konuşursam yalnızca açıklığa kavuşturmak için yapıyorum bunu, yalnızca bu nedenden. rolland’dan mektup aldım, her zamanki gibi iyilik dolu ve berrak.

    -sabah paris’te istasyona gittim. bir kentin uyanması hep harika bir görünüm olarak gelmistir bana, yüz binlerce insanın görünmez inlerinden sokaklara dökülmesi. bir kentin harekete geçmesi müthiş güzel bir şey, bir lokomotifin yürümeye başlaması gibi, tekerleğin ilk dönüşü ağır, yavaş ve inleyerek olur, sonra hızlanır, birden normal hıza erişir, gidişin ritmi hızlı ve dolu doludur ki insan onu içinden hissetmez bile. insanların tertemiz yıkanmış sokaklara kasırgaya tutulmuş gib dökülmeleri ne çarpıcıdır; yine de her insan, karmaşaya benzeyen ama aslında tasarlanmış bir düzen olan şeyden daha görkemli bir şey yoktur, tıpkı tiyatroda halkın itiş kakış dolaştığı bir sahne gibi, aslında orada da her hareket görünmeyen yönetmen tarafından en anlamlı biçiimde tasarlanmıştır.
hesabın var mı? giriş yap