• her kış kar yağarken, pencereden dışarı dalar ve çocukluğumu özlerim. o eski kışlardan aklımda babaannem, üstünde kestane kebabları yaptığı ve ıslak çoraplarımın kurutulduğu sobası ve birde zihnime kazınmış abdest suyunu ısıttığı güğümü kalmış... az önce sözlükte gezerken tesadüfen rastladım bu başlığa. geçmişe özlem dolu göz yaşlarımı silip kaldığım yerden devam edeyim.

    sobalı evde büyüyen çocuksanız, güğümü bilmeyeniniz yoktur. genelde bir damacana suyu alabilecek kadar büyük diye hatırlıyorum. belki de o zamanlar ben çok küçüktüm ama işte ortalama o ölçülerdeydi. dar boğazlı, kendinden kapaklı, ibrik gibi su dökme yeri bulunan, metal, soba veya açık ateş üstü su ısıtıcısı...

    bir resimle de örnek gösterelim: http://4.bp.blogspot.com/…dllmsjvvhc/s400/gugum.jpg

    ama bunun bizdeki adı hiç bir zaman güğüm değildi. o bizim için ıprık*tı. çünkü babaannemin dili öyle dönüyor, öyle söyleyebiliyordu.

    bir gün bu ıprık öğle namazına yakın bir gün evdeki ağlama sesleri ile birlikte çoğalmış, sobanın üstünde 3'erli 3'erli getirilip ısıtılır olmuştu. ufaktık dedik ya işte o zamanlar, anlamadık tabii en başlarda neler olup bittiğini.

    çok seneler sonra farkına vardım. o ıprıklar babaannem için son fazifelerini yerine getirmek için bir araya toplanmışlardı. onlar bile seviyorlardı onu. babaannemin cenaze namazı için gelen misafirlerin abdest sularını ısıtıyorlardı.

    hiç, bir nesneye ne kadar anlam yükleyebileceğinizi, onu ne kadar kutsal görebileceğinizi düşündünüz mü? işte o gün bugündür, benim için en kutsal su ısıtıcılarıdır ıprıklar!

    beni köyümün ıprıklarında yıkasınlar!
  • anneannemde var diye ne dalga geçmiştim ya bunlardan üretiyorlar mı artık diye.iki gün sonra evde kombi bozulunca saçları yıkamak için ananeeeeğğ diye ayaklarım kıçıma vura vura koşmuştum.demek ki neymiş.güğüm canmış.
  • bir nevi ketılın* ilk hali. soba üzerinde duranı.
  • sobanın kankası ve evde her daim sıcak su bulunmasına sebebiyet veren kap. he bir de yeri geldiğinde çocukken darbuka niyetine ters çevrilip çalınan, parçalara eşlik edilen enstrümandır.
  • bazı edebi eserlerde "meme" yerine kullanılan ifade.
  • gereksiz değilmiş, bi gece ansızın anladım. ilacıymış bozulmuş kombinin. sobada durduğu gibi olmadı, ocakta tuhaf. ama en azından saçlar için kurtarıcı oldu. bambaşka bişeydi soba değil mi, gürül gürül yansaydı şimdi, yanına kedi gibi kıvrılmak vardı, tavanda yanışın oynayan gölgelerini izlemek vardı..
  • eskiden sobanın üstüne evin sahibesi tarafından ev sahibi kocaya verilen subliminal mesaj. süblimleşme adına verilen bu mesaj, güğüm üzerinden olur ve bu çok amaçlı bir materyal; dedeler ve nineler abdest ala dursun oğullar ve gelinlerin güğüm ile ilişikleri başkaydı. güğüm sevişmedir, güğüm birleşmedir. eskiden yoktu öyle tepelerden akan bir su sağanağı, bir küvet ve jakuzi. güğüm cenabet kalmamak için ehemmiyeti çok fazla bir şeydi. soba o zamanlar çok amaçlıydı. şimdi öyle mi? evin her yanını sarmış ahtapot gibi petekler, yan yana gelmeyen ev ahalisi. ve eskilerin fısıltılı olan tutkulu sevişmesi, şimdilerde sönük bir heyecan. diri ama sönük. engellerin kışkırtıcı bir tarafı var ve o taraf şimdilerde modernizm ile oldu paraf.

    güğüm sadece güğüm değil siyasi ve sosyolojik bir yakın tarihtir.

    büyüklerin sevişmesi bile mücadele istiyordu.
  • cucumber (ingilizce salatalık) sözcüğüyle etimolojik olarak akrabadır.

    şöyle ki:

    yunanca kukumi: su kabağı, susak.
    latince su kabağı (susak): cucurbita.
    salatalık: cucumis sativus.
    ilk güğümler muhtemelen su kabağından yapılmış; kukumi türkçe'ye güğüm şeklinde geçmiş.
  • en az cia ajanlarının kgb ajanlarını kovaladığı kalabalık pazarlar kadar ortadoğulu bir şey.
  • dünyada yapılmış, yapılabilecek en gerizekalı kapak tasarımına sahip, sıvı kabı. koni biçimindedir ama ters durur. şöyle "lök" diye oturmaz yerine. madem oturmayacak yerine, neden koni biçiminde diye düşünür insan. bu yaşıma kadar, süs olarak kenarda duranları hariç kapağı sağlam olanına denk gelmedim ben bunların. hep kırıktır ve ters bir şekilde durur üstünde. yalnız ilginçtir, o zaman tam oturur kapak.

    hamiş: kapak dediğin "lök" diye oturmalı yerine.
hesabın var mı? giriş yap