• mantık çalışırken aristoteles'in yanlışlarını bulup aristoteles'e olan büyük sevgisinden "lan bunlar kesin benim yanlışlarımdır" diyerek bu işi george boole'a bırakmasaydı şimdi boolean değişkeni yerine leibnizian değişken tanımlardık. leibniz şans eseri bulmamıştır bunları. çağının en büyük zekasıydı. zaten matematikçiler "leibniz matematikte 10 boole gücündedir" derler.
  • hayatı boyunca hiç evlenmemiş matematikçi.

    bertrand russel, sorgulayan denemeler adlı kitabında "insanlar ne ölçüde rasyonel olabilir?" sorusunu incelerken, kendi fikirlerini ortaya koymak için leibniz hakkında anlatılan bir anekdotdan faydalanır: "leibniz son yıllarında bir muhabire yaşamında yalnız bir kere, o da elli yaşındayken, bir bayana evlenme teklif ettiğini anlatmış; sonra da şunu eklemiş: "şükürler olsun ki düşünmek için zaman istedi. bu bana da düşünme fırsatı verdi ve teklifimi geri aldım." davranışının çok rasyonel olduğu kuşku götürmez; ancak beğendiğimi söyleyemem."
  • müzik ve sayılar arasında bir analoji kurmuştur:'müzikten aldığımız zevk,aslında bilinçdışı şekilde saymaktan dolayı aldığımız zevktir.müzik,bilinçdışı aritmetikten başka bir şey değildir.'
  • bence en büyük metakozmolojik soruyu sormuştur kendisi: “neden hiçbir şey yerine bir şeyler var?”
  • newton'la ilişkisinde ve tartışmalarında, her yeni edindiğim bilgide kafamı karıştıran ademoğlu. şimdi efendim bi kere ben newton'dan hiç hazetmem. bu da ne demekse.. yani hepimizin sınıfında newton gibi bir tip olsa, eminim ki hepimiz ondan nefret edecektik. notlarını paylaşmayan, bi soru sorduğunuzda cevaplamak istemeyen mırın kırın eden tipler gelsin gözünüzün önüne.. he işte bak newton o tiptir. hani sınavdan önce bir şey sorarsınız da "abi orayı ben de bilmiyorum, çalışmadım" deyip sonra 100ü gömer... örnekleri çoğaltabiliriz de..
    neyse efendim, bir kere şöyle bir gerçek veri var ki elimizde; 17. yüzyılda eşzamanlı yapılan keşiflerin %92sinde anlaşmazlıklar ortaya çıkmış. kaldı ki kalkülüs muhabbeti zaten hiç yoktan varolmuş bir şey de değil, bunun fermat'ı var descartes'i var, var oğlu var. burda bence değişik olan bu iki çok farklı karakterde adamın farklı farklı yönlerden gelip aynı sonuca varmaları -ki bence çok hoş.
    efendim diğer arkadaşlarımın da bellirttiği gibi(arkadaşlarıma katılıyorum); leibniz büyük adam. bi kere tarihte kendisine aristotales'ten bu yana en kapsamlı düşünür demiş abilerimiz. (kim demiş dersen yamulmuyorsam huxley ) doğru da demiş zira leibniz abimiz; iktisat, tarih, biyoloji, yer, gök, aşk :p, ilahiyat, hukuk (ki zaten hukuk diplomalı) gibi konularda epeyce ilgiliymiş. e haliyle hepsini birleştirip "birleşmiş bir bilgi sistemi" oluşturma gibi düşünceleri olması da doğal. -hani okulda derler ya bu diğer dersleri neden alıyosunuz projenizde kullanasınız diye yoksa kredi doldurmak için değil- yani bu açıdan baktığımızda leibniz'in kalkülüsü simgeler kullanılarak yapılan herhangi bir hesaplama. leibniz burda insan davranışlarını idrak etmeye kadar gidebilcek bir sistemden bahsediyor kendince.
    newton ise -yukarıda bahsettiğim kötü özelliklerini unutmayın, yumuşamayın- kalkülüs fizik problemlerinde fayda sağlamak adına fizikçilerin donanımına eklenecek bir kalkülüs hayal etmiştir.
    şimdi newton leibniz'e yaptığın çirkeflik şu kanımca: (newton'a açık mektup)
    sevgili newton,
    iyisin hoşsun, yapmışsın bir şey, e hadi korktun sakladın abicim. bu leibniz de sana mektup atmış, sormuş bişiler, sen de ona cevap atmışsın. tamam. sonra leibniz keşfini yayımladığında auuuuuuuvvvvv. ama ben ona mektup attım yazdım orda. e hani bakıyoruz adam sana sormuş ama sen ona kalkülüs hakkında bi cacık söylememişsin? ne auuuv? ne? pis çirkef ya. bi kere ukalasın arkadaşım sonradan demişsin gerçekten çalınmış olmasının sebebi o kadar sürede bu kadar ilerlemesine inanmadığımdır demişsin. o ne iş? kaldı ki zaten bu adam sen ona mektup yazmışsın çat diye yayımlamamış bunu? senin gibi 40 yıl beklemese de yine bi 9-10 yıl beklemiş düşünmüş tartmış adam. utan be kendinden saçına ak düşmüş hala "ama ya beni beğenmezlerse :(((" diye düşünüyosun.. gerçi ben de böyle işkembeden sallıyorum ama o zamanın şartlarıyla da düşünürsek sen de haklısın be newton. zaten sonra bütün aleme ayarı vermişsin yayınlarınla siktir et. et de leibniz'e de yoktan yüklenmişsin adamım. kaldı ki zaten bütün dünya hala leibniz'in yöntemini kullanıyor be ya. senin gösterimini sana tapan ingilizler inat edip kullandılar da noldu? bakın daha kolayı var dediler dediler inanmadı onlar bak noldu? adamlar en az bi yüzyıl geride kaldılar..
    sevgiler, saygılar,
    bir dost.
    sonuç: bir başka yazar arkadaşımın da belirttiği gibi leibniz kalkülüsü newton'dan bi yirmi yıl sonra bulmuş, ama ondan yine bir yirmi yıl önce yayımlamıştır. bi şey buldun mu da bunu ilan etmezsen, gelir de senden sonra başkası ilan ederse, kusura bakma ama bu çevrelerde kabul görmezmiş o devirde. -hala da öyledir heral-
    zaman geçtikçe newton arkasının da sağlam olması (hakkını yemeyelim diğer çalışmalarının da etkisi var :p) ile giderek yükselmiştir. ama leibniz zamanla düşmüş ve öldüğünde bi çok projesi gerçekleşmemiş, dostu kalmamıştır. newton'un parlayan ışığında yitip gitmiş bir yıldız: leibniz. yakında sinemalarda ehe mehe.
    final: seni seviyorum leibniz :(
  • askin ve asiklarin filozofudur bana gore.. beni ( 'a priori' ) en iyi anlatan aciklayan filozoftur ayni zamanda.. ben leibnizi anlatirken birakalim leibniz de beni anlatsin.. o'na gore a priori, aklin bilgisi, aklin dogrusudur.. anligin dogruca kendisinden elde ettigi bilgiler diye tanimlar ve olumsuz tanimlamasi yapar bu dogrular/bilgiler icin...karsitlari, bizi zorda birakir, celiskiye dusurur.. baska turlusu olasi degildir.. tanrisal akla bagli bilgilerdir..

    deleuze'un tanimiyla felsefe kavram yaratma sanatiysa eger, leibniz bu sanatin en iyi icracisidir.. leibniz icin askin ve asiklarin, sevipte sevilmeyenlerin filozofudur diyerek baslamistik aciklayalim..

    asiksinizdir ama asik olunanin aski degilsinizdir.. bu katlanilamaz duruma leibnizin yeter neden ilkesi ile katlanmaya calisirsiniz.. bu ilke bize varolan herseyin, gerceklesen her olayin bir varolus nedeni oldugunu gosterir.. soyle soyler: hicbir varlik hicbir olay onun neden boyle oldugunu neden baska turlu olamadigini belirleyen yeterli bir neden olmaksizin varolamaz, velev ki bu nedenleri biz bilmiyor olalim.. leibniz sadece soylemekle kalmaz varolan herseyi onceden bilebilecegimiz bilmemizi saglayacak bir formul, bir dil, bir bilim bulmak icin calismalar yapar.. bu oyle bir sey olmalidir ki insan, karsisina cikacak her sorunu sanki bir matematik problemi cozermiscesine kesin bir sekilde cozebilmelidir.. hatta kendisini bulamasada bu formulasyona isim bile koymustur: caracteristique generale..

    platonik askimizin getirdigi acilara, bu ilke ile katlanmaya calisiriz demistik.. katlanmaya calisiriz zira bu ilke bize sunuda gostermektedir.. tum gelecek dusuncelerimiz ve algilamalarimiz, basimiza gelecek olan her sey, onceki dusuncelerimizin ve algilarimizin sonucudur.. yani hayatimi bir bir, bir araya getirip bir formul olusturabilseydim yaptiklarim yapacaklarimin teminati olacagindan bir ceylana asik olacagim ve ona erisemeyecegim ortaya dokulebilecektir.. belkide bundan sonra olabilecekleri onceden gorebilecek, ve, ve ....

    ancak leibniz bu noktada devreye girerek bana soyle diyecektir: ''tanri her zaman net bir sekilde en iyiyi secse de bu daha az yetkin olanin gerceklesmesini yada olasi olmasini engellemez.. cunku onun gerceklesmesini engelleyen sey olasi olmayisi degil yetkin olmayidisir.. yani karsiti olasi olan sey zorunlu degildir..'' burada yeniden ceylanimiza donelim.. evet ben her bir boku yemis olabilirim, zekamda yeterince kivrak olmayabilir, entellektuelligim de kafi gelmeyebilir cok cok tipsiz de olabilirim ama asik olunanin aski olamama durumumun karsiti (asik olunanin da asik olabilmesi) olasi oldugundan onun aski olamama durumum zorunlu degildir.. yani durum ne kadar karamsar ne kadar guc gorunsede , platonik ask durumum ortadan kaldirilabilecek gucluklerdendir..

    leibniz'e gore birinde ozel olani tumune genel kilabilen yalnizca tanridir.. bu ayni zamanda, tanri'nin birini de bize ozel kilabilecegi dusuncesini vermektedir.. yani yukarida bahsettigimiz ve kendimize bir cikar yol bulmayi umdugumuz, ortadan kaldirmayi dusundugumuz gucluk icin eyleme gecme dusuncesi verecektir.. leibnizin dusunceleri isiginda soyle diyecegiz.. istedigim eylem ozunde iyidir cunku bir devlet buyugunun istegi yerine getirilip uc cocuk yapilacaktir.. o halde tanri bu eyleme izin verecektir.. velev ki istedigim eylem kotu olsun tanri istemese de yine izin verebilir cunku belki de daha buyuk bir iyilik dogabilecektir.. (ornegin, anakin skywalker'in jedi egitimi almasi ve sonrasinda cocuklarinin gucun karanlik tarafini yenilgiye ugratmalari)

    yine o'na gore ''tanrinin en buyuk amaci, ruhlarin mutlulugudur.. ama bu mutlulugu genel duzenin elverdigi olcude gerceklestirir.. ve efendilerin en iyisi olan tanri yalnizca dogru yonelim bekler..'' bizi dogru yola koymaz ama bize dogru olan yolu gosterir, onemli olan sadece dikkatlice bakabilmek, vermis oldugu zekayi kullanabilmektir..

    ceylanimiza ulasabilmek icin en az onun kadar kosabilmeli yani kendimizi gelistirmeliyizdir.. zaten cizgisel devinimi ilk tanimlayan kisi olarak bize sunu da soylemektedir: hersey erdemini yada gucunu kullandigi zaman yani eylemde bulundugu zaman iyiye dogru degisir.. gercek mutluluga varmanin tek yolu da gelisimdir...

    caykovski esliginde eserleri okunmamali yada aglamak goze alinmalidir.. bu kadar sevipte sevilmeyenlerin dostu iyilikler krali biri bile olurken yapayalniz olmus, durumumuza halimize yanmamamiz gerektigini bu dunyanin mumkun dunyalarin en guzeli oldugunu bir daha gostermistir..

    bu caylak yazarimizda, bir mumkunun bir baska mumkunle bir arada mumkun olmasini ceylanina verdigi leibniz kitabindan beklemektedir..

    keske her candide ruhlu muhendislerin yaninda bir pangloss olabilseydi.. candide ruhlu muhendisler seni cok ozluyor, ruhun sad olsun..
  • dunyada olagelen herseyin bir "raison suffisante" i (mantikli sebep gibi bisey) oldunu savunan buyuzden de olabilcek dunyalarin en iyisinde yasadigimizi söyleyen ve bu soylemiyle voltaire in fena sekilde tepkisini ceken hatta candide adli kitapta pangloss karakteri altinda dolayli yoldan dalga gecilen alman filozof ve matematikci
  • monadoloji si felsefe tarihinin en iyi metinlerinden biridir. spinozanin tek tozunu alip sonsuz sayida toz yaparak descartes in sorunlarini asmaya calismistir. panteizm den spiritualism e gecmistir spinoza yi izlerken. spinoza konusunda tavri ilginctir; sonradan hic tanimadigini iddia etse de ethica daha yazilirken okuma firsatini bulmustur. newton la cekismesi ise fizikte de mutlak uzay ve zaman konusunda devam eder. uzamsal olmayan monadlarin olusturdugu cisimlerin iliskileri ve ozellikleri uzayi belirlemektedir (bkz: monadoloji). tarihte ilk relationalist uzay kavrami ortaya koydugu soylenebilir. mutlak uzaya karsi cikmasinin asil nedeni ise yeter sebep ilkesi takintisindan kaynaklanmaktadir. newton a tanri evreni neden bu noktada yaratti sorusunu sorar ki bunun herhangi bir cevabi yoktur. cunku her bir noktasi birbiriyle ozdes olan uzay da tanrinin evreni su an oldugu yer degil baska bir yerde yaratmamasi icin hic neden yoktur. ama tanri burayi secmistir ve bunun bir sebebi olmalidir. sorun ortacagda da sorun olan ozdeslerin ayrilmazligi sorunudur. tumuyle ozdes olan iki seyi birbirinden ayirt etmek nasil mumkun olacaktir? bazilari mekan demektedir ki sorun bu durumda da uzayin birbirinden farkli olmayan noktalari nasil olurda tum ozellikleri ayni olan ozdes leri ayirmada ise yarar sorununa donmektedir. vs. vs.
  • voltaire hayatı boyunca matematikten anladı mı aceba leibniz'e laf söylüyor, voltaire ne dediğini kendisi bile bilmiyordu ki.bir micromegas yaratıyordu, kendisini bile alaşağı ediyordu.voltaire hayatı boyunca hep daha fazlasını arzulayan birisi olduğu için onu değil olanaklı dünyaların en iyisine koymak, voltaire sen bizim allahımızsın desek bile memnun edemezdik.bir diğeri için jean jacques rousseau.
  • çikolata gibi adam

    kendisi "mümkün dünyaların en iyisi"nin burası olduğu düşüncesinden dolayı her şeye olumlu bakma eğiliminde imiş. hatta bu yüzden bir kitabı okurken katılmadığı düşüncelerden ziyade beğendiklerine odaklanırmış. ayrıca john locke'a yazmış olduğu bir eleştiriyi locke ölünce yayınlamaktan vazgeçmiş, kendisini savunamaz diye. sevimli, munis velhasıl, okurken de hissediyor insan. fakat yalnız ölmesi de koyuyor insana.
hesabın var mı? giriş yap