• yüksek lisans tezim için röportaj teklifimi geri çevirmemiş ve beni evinde ağırlamış istanbul beyefendisi, sinema tarihçisi, insan gibi insan. yaklaşık bir saatlik görüşmemizde asistanıyla birlikte o yaşına rağmen beni kapıda karşılamış ve uğurlamıştı. kayıt cihazını açtım ve başladı konuşmaya, o konuşurken ben beyoğlu'ndaki ilk sinema gösterimini onunla birlikte izliyor, büyük yangında yanan ve kopyaları olmayan binlerce türk filmi için onunla birlikte üzülüyordum. cihangir'de bir apartman katında az biraz denizi gören odasında o konuşurken bir yandan da odasını hafızama kazımaya çalıyordum; alelade bir oda değil türk sinema tarihi müzesiydi; afişler, kitaplar, plaketler, film setlerinden fotoğraflar, türkan şoray, fatma girik, tarık akan, ayhan ışık ve daha niceleri odanın her tarafındaydılar. zaman dursun da şurada biraz daha kalayım diye iç geçiriyordum. röportaj bittiğinde teşekkürlerimi sunup müsaade istedim, "müsaade sizin, ben teşekkür ederim" dedi, bunun diyen insan giovanni'ydi, sevdiklerinin demesiyle co. duyduğum saygı ve sevginin sessizliğiyle kapıya doğru yönelirken odanın bir köşesine yığılmış çoğu siyah beyaz binlerce fotoğraf gözüme çarptı; hepsi tarih niteliğinde film setlerinden fotoğraflardı. eğilip bir tanesini aldım elime; türkan şoray'ın bir filminden kamera arkası fotoğrafı, dedim hocam bunlar çok kıymetli fotoğraflar, düzenlenip müzede sergilense keşke, o kapının önünde hayatım boyunca unutmayacağım sözüyle uğurladı beni: hayatta böyle şeylere önem vermedim ben, çünkü hayat dediğin şey o kadar da önemli değil.

    uğurlar olsun giovanni.
  • babalardan biri daha ölmüş, türkiye'nin ilk ve tek vampir avcısı, sigaradan sararmış da olsa ak sakallı dede, bilim kurgu düşkünü, kapı açıcı, yol gösterici, sıçramalı kurgusuyla şimendifer anlatıcı, tarih gibi bi insan.

    eminim başta yekta kopan olmak üzere ömür gediğinden ahmet ümitine, elif şafağına hepsi önemliydi vs bi şeyler gevelemişlerdir. evet, o kadar o önemliydi amk, doğru demişler.

    ama ben de bire bir tanışmıştım, bir şeyler paylaşmıştım, hayatımda hikâyesi vardı, yol gösterendi ve üzüldüm.

    bi de şeye daha üzüldüm. ekşi sözlük var ya mesela. girdim buna gece, takip ettiğim birkaç kişiden öğrendim dede ölmüş, sonra bir iki tıkladım, popülerlere baktım:

    giovanni dede öldüğü gün en popüler başlıklar şunlar:
    "sözlükçülerin karayolundaki hız rekorları"
    "175 cm'den kısa erkeklerin yaşama nedeni"
    "kötülük gördüğü kişiden intikam almayan insan"
    "arda turan"
    "zeki yakışıklı kültürlü ve namaz kılan erkek"

    adı sözlük olan bi yer instagram olmuş, feyzbuk olmuş adeta, scognamillo dede ilk sayfada bile yok, gerisine bakmadım zaten. yani işte, kafalar böyle, ülke böyle ne yapacaksın? bu sikiklerle ben ne konuşayım necronomicon muhafaza giovanni hoca, nasıl çekeceğiz bilmiyorum. sineye sanırım. genç işte diye, kim bilir ne derdi vardır diye... kader diye diye belli ki.

    çok doyulmaz, az kayıtlı bi insandı. toprağı bol olsun.

    oha ulan, ikinci sayfaya bakiym dedim, dropbox engellenmiş, şunu bi araştırayım. hay skiym. selametle.
  • italyan ilkokulundan ve italyan lisesinden mezun, levanten bir eski istanbul ailesinden gelen yazar, tarihçi vs.
    istanbul gizemleri adında süper bir kitabı vardır, foucault sarkaci'nda geçen isimleri o kitapta da bulabilirsiniz, ilginç fikirleri vardır. özellikle okültizm tarihinin istanbul'la ilgisini araştırması açısından süperdir.
  • geceye karışıvermiş son beyoğlu kontu.
  • sene 2001
    hayatımın en güzel yılları.
    radyo sinema bölümünde yüksek lisans yapan bir sevgilim vardı. korku filmleriyle ilgili tez yazıyordu. bense ne sinemadan anlıyorum ne de korku filmlerinden.

    dedi ki "giovanni diye bir adam var, randevu aldım birkaç şey soracağım benimle gelir misin?" yaw dedim ben cahil cahil nereye geleyim? olsun, gel birlikte gidelim dedi. kolkola girip gittik, beyoğlu'nda evi arayıp bulduk, kapıyı çaldık.

    kapıyı can yücel kılıklı sigaradan sakalları bıyıkları sararmış cüsseli güzel türkçe konuşan hazret açtı, bizi içeriye buyur etti.

    sevgilim kendisini tanıttı, hazret sorgular gözlerle bana baktı "arkadaşla birlikteyiz" dedim titrek bir sesle. oturttu. sonsuz kitaplar, dergiler, afişler, plaklar vardı. yaşı ve tüm birikimine rağmen kalktı bize kahve yaptı. sevgilimin tüm sorularını yanıtladı, ek bilgilerle destekledi. ben uzun uzun mekanın tadını çıkardım, allahsız çok güzeldi. sonra izin isteyip kalktık, bizi yolculadı.

    sonra sonbahar geldi, sevgilimle ayrıldık, dün gece birden aklıma düştü giovanni. kısa bir google araması yapayım dedim. 4 sene önce vefat ettiğini üzülerek öğrendim.

    inşallah gittiği yerde plakları kitapları uzun sakalları ve sigarasıyla çok mutludur.
  • sinema nedir sorusunun yaşayan cevabıydı kendisi allah rahmet eylesin.
  • samsun sigarasını filtresine kadar içer. kazancı yokuşundaki evinde müthiş bir kütüphanesi vardır.
    türk sinemasında korku ögesinin kullanılmadığını düşünüyor. korku ve dehşetin birbirinden ayrılması gereken kavramlar olduğunu söylüyor. bu iş kan ve çığlık ile olmaz, izleyiciyi korkutmadan önce germek gerekir diyor.
    (bkz: http://zeyneptutuncu.com/giovanni-scognamillo/)
  • türkiye'nin tek vampir avcısı derler... çoğu vampir filminde yer alan bi ihtiyar amca wardır, ona benzetirim ben bunu.
  • turkiye'nin konusunda bir numarali sinema tarihçisi, araştırmacı, eleştirmen, çevirmen, eğitmeniydi. ulkemiz son derece degerli bir entelektuelini kaybetmistir. olumunden hep korktugum bir karakterdi, yolun acik olsun son levanten.
  • "sinema tarihimizin vakanüvisi ve derinlikli analisti, bir beyoğlu tarihçisi, vampirolog, fütürolog, gizembilimci… çelebiliğin, kalenderliğin, tevazunun timsali… uzun yıllar boyunca başlı başına bir sinema okulu vazifesi gören giovanni scognamillo’yu dün (8 ekim) yitirdik. üstadı roll’un 57. sayısında yaptığımız blind-test’le uğurluyoruz…" (giovanni scognamillo’nun ardından: boyutlar boyutlanıyor)
hesabın var mı? giriş yap