• günümüz batı dünyası tarafından ultimus romanorum yani son romalı olarak da anılan, batı roma imparatorluğu generali; popüler kültür açısından underrated tarihi kişilik. öyle ya, dönemini anlatan iki tane koskoca total war yapımı olduğu halde birinde bile az da olsa kendisini görmek nasip olmadı.

    kendisi, scythia (dönem için göçmen cermen kabilelerinin yurt tuttukları kuzey karadeniz bölgesi) kökenli flavius gaudentius'un ve adı bilinmeyen, romalı bir soylu hanımın oğlu olarak durostorum'da (bugünkü silistre'de) dünyaya geldi. doğum tarihinin, imparatorluk'un kesin şekilde doğu ve batı olarak ikiye bölündüğü 395'ten önce olduğu kesin gibidir (muhtemelen 391) zira imparatorluk bölündüğünde babası ve sonradan da kendisi batı roma ordusuna hizmet etmeyi seçmiştir. vikipedi'ye göre aetius doğduğunda, babası "taşra milis kıtaları kumandanı" idi. latince rütbe referansı verilmediği için bu ünvanın tam olarak nerede görevli hangi birliğe tekabül ettiğini bilmemiz mümkün değil.

    ismi yunanca "kartal" anlamındaki "aetos" kelimesinden gelir ve "kartaloğlu/kartalsoylu" demektir*; kelimenin kendisine isim olarak verilmiş latince varyantı aetius'un günümüz italyancasındaki bozulmuş şekli olan ezio (etzio olarak okunur) hâlâ bir erkek ismi olarak kullanılagelmektedir.

    imparatorluk bölündüğünde bilinmeyen bir nedenden dolayı batı ordusu'nda görev almayı seçen babası gaudentius'un izinden giden aetius da, çocukluğunun sonlarına doğru orduya girdi. muhtemelen babasının ismi sayesinde, kısa süre içerisinde başkentte imparator honorius'u koruyan saray muhafızı kıtalarında görev yapmaya başladı.

    gençliğinin erken dönemi, batı roma'nın giderek güçten düşerken doğu roma'nın giderek parıldadığı bir kaos zamanında geçti. yarı-vandal yarı-romalı başkomutan flavius stilicho, vesayetine almış olduğu imparator honorius aracılığıyla batı'yı, kavimler göçü'nün giderek artan istilalarına karşı elinde tutmaya çalışıyordu.

    imparatorluğun asli unsuru latin halkı orduya asırlar boyunca giderek daha da azalan sayıda yazılagelmekte olduğu için, mevcudu azalan orduyu dolgunlaştırabilmek adına geçmiş imparatorlar barbar* halkları (genellikle cermen ve frank yoğunluklu olmak üzere) askere almaya başlamıştı. kısa süre içerisinde askeri meziyetleri fazla olan barbarlar orduda yükselerek, zaten büyük konstantin'den beri ordu-güdümlü bir imparatorluğa dönüşmüş olan devleti tamamen etkileri altına almıştı. özellikle imparatorlar yönetimde zayıfsa, yüksek mevkilerdeki barbar komutanlar ellerindeki askeri güç sayesinde impatorluk'u taht arkasından rahatça yönetebiliyorlardı. başkomutan flavius stilicho da imparator honorius'un başına bizzat merhum babası büyük theodosius tarafından vasi olarak atanmış, böyle bir komutandı.

    400-408 arasında, göçer kavimlerin istila girişimleri giderek şiddetlendi. 401'de vizigot kralı alaric italya'ya girdi ve stilicho tarafından püskürtüldü, yunanistan dağlarına kadar kovalandı. 403'te, devasa ordusuyla bu kez ostrogot radagais alpleri geçerek italya'ya girdi ve yine stilicho tarafından püskürtüldü. 406'da ordunun parlayan genç yıldızlarından aetius, başkomutan stilicho tarafından alaric'le olan gerilimi azaltmak için diplomatik rehine takası kapsamında muhtemelen vizigot theodoric'e karşılık olarak (roma'nın üstünlüğü yani stilicho'nun gücü burada bile bellidir, genç bir subaya karşılık genç bir prens alır) gönderildi, 407'de vizigotlar hakkında edindiği yığınla tecrübeyle geri döndü.

    408'de alaric'in hükmü altındaki vizigotları asker kıtlığı sebebiyle federe birlik şeklinde batı ordusu'na dahil etmek isteyen stilicho, imparator honorius'un ve varlığını imparatorluk döneminde artık şeklen sürdürmekte olan senato'nun vetosuyla karşılaştı. roma'nın bir kişiye hukuki olarak uygulayabileceği en ağır yaptırımlardan birine maruz kalarak devlet düşmanı ilan edildi ve canını kurtarmak için bir katolik kilisesine sığınmak zorunda kaldı. stilicho'nun gücünü kaybetmesi; iç dengede imparator'un vasisinden kurtulması ve senato'nun atayageldiği bürokratlarla onu yönetebilmek adına güç kazanması, dış dengede ise batı seferlerinde ancak stilicho'nun durdurabildiği alaric'in başıboş kalacak olması demekti. ancak imparator bunu ya anlamadı ya da önemsemedi ve resmi af vaadiyle kandırtarak kiliseden çıkarttırdığı stilicho'yu, kilisenin hemen dışında ikinci bir resmi emirle idam ettirdi. oluşan güç boşluğunu kullanmayı ise senato'ya ve senato güdümündeki komutanlara bıraktı.

    alaric bu durumu affetmedi ve 408-410 arası, geri çekilmek için giderek artan taleplerle batı roma'ya yüklendiği üç büyük sefer düzenledi. 408 seferinde senato'dan yüklü vergiye ek olarak aetius'u tekrar rehine istediyse de (imparator honorius devlet işleriyle genellikle pek ilgilenmiyordu) genç asker, devletin başındaki başka bir göçer tehdidi olan hunlara rehine olarak gönderildiği için (romalılara da aetius'a karşılık attila gönderilmişti) vizigot kralı'nın bu talebi reddedilmek zorunda kalındı. çünkü aetius imparatorluk sınırları içinde olsa, devlet alaric'i reddedebilecek durumda değildi. 409 seferinde alaric, imparatorluğa güvenilir bataklıklarla çevrili liman şehri ravenna'dan hükmettiği ve roma şehrinin akıbetini çok da umursamadığı için, kendisini talepleri konusunda ciddiye almayan imparator honorius'a baskı kurmak adına roma senatosu'yla anlaşıp roma'da kukla bir imparator seçtirdi. bu hakareti, honorius hâlâ taleplerini kabul edecek kadar ciddiye almayınca ve seçtirdiği kukla imparator da kendini bir şey sanmaya başlayınca; iyice sinirlenen vizigot kralı, 410 seferinde roma şehrini işgal etti.

    aetius 409'da veya 410'da, tıpkı vizigotların yanında geçirdiği zamanlarda olduğu gibi, hunlar hakkında edindiği deneyimlerle başkent ravenna'ya geri döndü. bu rehinelik zamanlarının ona en büyük katkıları; ileride düşmanı olarak yüzleşeceği bu iki halkla ilgili birinci elden malumat elde edebilmek ve yüksek mevkilerdeki kişilere kendini sevdirerek önemli bağlantılar kurabilmek olmuştu. başarılı iki rehinelik (ve dolayısıyla casusluk) dönemi geçirmiş olduğu için birliğinde rütbe terfisi almış olması muhtemel.

    alaric roma'da fazla kalmadı; roma'yı almasının fazla bir etki yaratmadığını gördüğünde, imparatorluk'un tahıl ambarı durumundaki afrika eyaletlerini ele geçirmek maksadıyla ordusunu italya'nın güneyine yöneltti. bataklıklarla dolu bölge ikliminde salgın hastalıklar kendisinin ve ordusunun yakasını bırakmadı ve hastalanan yüce kral, bir süre sonra öldü. "roma fatihi" liderlerini defneden vizigotlar, alaric'in kayınbiraderi athawulf'un komutasında galya'ya doğru yola çıktılar.

    alaric fırtınası sonrası sükunet yaşayan imparatorluk, kifayetsiz imparator honorius'un yeni gözdesi komutan generidus'un güdümünde, bu kez de giderek büyüyen hun tehdidiyle ilgilenmeye başladı. generidus, hunların en aktif olduğu bugünkü arnavutluk ve güney macaristan bölgesindeki birliklerin komutasını bizzat kendisi üstlendi. 414'te, honorius'un kız kardeşi galla placidia'yı da diplomatik bir evlilikle yeni vizigot kralı athawulf'la evlendirdi.

    415'te vizigot kralı athawulf, vizigotlar arası iç hizipleşmeler sonucu suikasta kurban giderek eşi placidia'yı dul bıraktı. placidia, 417'de honorius tarafından, bu kez bir romalı komutan olan yükselişteki yıldız constantius'la evlenmeye zorlandı. theodosius hanedanına böylelikle damat olarak giren constantius, bu evlilikle yönetimde giderek güç kazanmaya başladı ve 419'da oğulları valentinianus'un da doğumuyla, imparatorluk'un yönetiminde de facto en yetkili kişi haline geldi. 421'de, resmi olarak honorius'a eş-imparator* olarak atandı ve honorius'un öldüğü 423'te, constantius the third sanıyla imparator* olarak tahta geçti. büyük theodosius'un kızıyla evli olsa da bizatihi şekilde doğrudan onun soyundan gelmediği için, imparatorluğunu tanımakta çekimser davranan doğu roma'ya karşı sefer hazırlıkları içindeyken, 7 aylık bir imparator olarak öldü.

    constantius'un yükselişi, muktedir bir romalı subayın nerelere kadar yükselebileceğini göstermesi açısından önem taşır. ileriki tarihlerde, onun yolunu takip eden farklı subaylar da olacaktı.

    honorius'un ölümü, batı tahtında theodosius hanedanı'ndan kimsenin kalmamış olması demekti. dönemin patricius'u castinus, merhum imparatorun açtığı yükseliş yolundan hemen ilerlemeye kalktı ve mülki idarenin başındaki ioannes'i, saray muhafız kıtaları komutanı aetius'un da açık desteğiyle batı roma imparatoru* ilan etti. doğu imparatoru ikinci theodosius (ismi, ünlü istanbul surlarına verilen imparator) bu durumu kendi hanedanına hakaret olarak kabul etti ve imparatorluk'un iki yarısı arasında savaş rüzgârları esmeye başladı. theodosius, placidia'nın oğlu valentinianus'u önce kendi kızıyla* nişanladığını ilan etti ve sonra da müstakbel damadını batı roma tahtına eş-imparator* olarak atadı. 424'te, durumun kendileri için artık iyice kötüleşmekte olduğunu gören ioannes ve castinus, eski rehineleri aetius'u askeri destek elde etmek amacıyla hunlara elçi olarak gönderdi. aetius'un hunlar arasında elde ettiği önemli bağlantıları resmi olarak ilk kez kullanacağı an gelmişti.

    aetius tuna'nın kuzey civarındaki, hunların merkez ordugahı'na giderek o sıralardaki hun hakanı olan rugila'yla görüştü. rugila, aynı zamanda attila ve bleda'nın amcası oluyordu. askeri destek için vaatler sundu, yüksek ücretler önerdi ve kaynaklarda 60.000 olduğu iddia edilen (sayı çoğu tarihçiye göre asılsızdır, muhtemelen taş çatlasa 10.000 kişilik bir kuvvetti; 451'deki büyük galya muharebesine bile en fazla 30.000 civarı hun'un yürüdüğü iddia ediliyor) "devasa" bir hun kuvvetinin* başında (böylelikle bir dux bellorum** haline de gelmişti) geri dönüş yoluna çıktı.

    aetius anlaşma için uzaklardayken, doğu roma ordusu bugünkü selanik üzerinden ilerleyerek aquileia'ya ulaştı. 425'te başkent ravenna'daki garnizonlar artan baskı karşısında, doğu tarafından "gaspçı" ilan edilmiş imparatorları ioannes'e ihanet etti ve onu elleri kesik şekilde doğu roma ordusuna teslim ettiler. sakatlanmış şekliyle aquileia'ya getirilen ioannes, halkın önünde hem teşhir hem de rezil edilerek öldürüldü. doğu ordusunun etkisi ve roma senatosu'nun yetkisiyle, dul placidia'nın oğlu eş imparator valentinianus imparator* ilan edildi. üç gün sonra, aetius komutasındaki hun birlikleriyle bölgeye yetişti ancak çok geç kaldığını gördü. imparatoru katledilmiş, vasisi castinus ise sürgüne gönderilmişti.

    aetius yine de yılmadı. emrindeki hun kuvvetinin kendisine verdiği yetkiye dayanarak, doğu roma ordusuna kafa tuttu ve "savaşmamak için" (bu da aetius'un emrindeki hun kuvvetinden ne kadar çekinildiğini ve onun da bunu bildiğini gösterir) bebek imparatorun vesayetini (hem de resmi "imparatorluk naibesi"* ünvanıyla) üstlenmiş dul annesi placidia'yla pazarlığa oturdu. kaybedilmiş bir dava için hunlara vaatler ve ücretler önermişti; ödemeyi yapacak olan "gaspçı" imparator toprağın altında, vasisi ise sürgünde idi ancak iktisatları yağma akınlarına dayanan hunlar (hele bir de aquileia'ya kadar gelmişken) bunu dinlemezlerdi. placidia gücü daha eline yeni geçirmişken yeni bir savaş riskini göze al(a)madı ve hunlar için aetius'un vermiş olduğu bütün sözleri (muhtemelen adam başı yağma yerine geçecek dolgun ücretlerin yanı sıra kuzey macaristan ve batı avusturya düzlüklerinin hunlara terk edilmesi) yerine getirdi. sabık komutan aetius'u da, galya ordularına komutan atayarak "ödüllendirdi".

    imparatorluk'un bundan sonraki yaklaşık 30 yılı, galla placidia ve flavius aetius arasındaki güç çatışmaları ve hizipleşmeler ile şekillenecekti.

    aetius, ioannes'in imparatorluğuna açık destek vermesiyle adını lekelemişti. ortakları gibi idam veya sürgün cezasına çarptırıl(a)mamasının tek nedeni, binlerce süvarilik bir hun kuvvetini arkasına almış olmasıydı. oğlunun iktidarı için mücadele eden imparatorluk naibesi galla placidia, yaptıkları için onu cezalandıramasa da gözden düşürmeyi ve galya orduları komutanlığına atayarak başkent ravenna'dan uzaklaştırabilmeyi başarmıştı. yine de, ilerleyen zamanlarda yaptıklarıyla aetius'u ve sahip olduğu gücün nelere kadir olabileceğini hiç aklından çıkarmamış görünüyor.

    son 150 yıldır, imparatorluk'u güçlü komutanların perde arkasından yönetmesi ve yeri geldiğinde de tahtı önce eş-imparator*, sonra da imparator* olarak devralmaları* artık alışılagelmiş bir şeydi. placidia da, gücünü kıramadığı aetius'un devletteki ağırlığını dengelemek için kendi gözdesi olarak seçtiği flavius felix'i güçlendirmeye koyuldu. felix 425'de başkomutan olarak italya orduları'nın yönetimini aldı ve naibe placidia'nın koruyucusu haline geldi. güçlenir güçlenmez, devletin diğer kudretli komutanları aetius ve afrika genel valisi bonifatius'la güç savaşına girişti. nasıl ki aetius hun destekli bir dux bellorum** ise bonifatius da vandal destekli bir dux bellorum** idi; vandal kavmi reisinin kızıyla* evlenmiş ve "çeyiz olarak" cermenlerden kurulu şahsi bir askeri güç* elde etmişti. taht davasında ioannes'e destek vermeyi reddetmişti ancak güçlenirse felix'in ayağını kaydırabilirdi. "hun destekli" aetius da zaten olağan şüpheliydi.

    426'da komutan aetius, hun yoldaşlarını* da yanında getirerek galya'da ordusunun başına geçti. görevi, (406'da kendisine karşılık ravenna'da rehine kaldığı düşünülen) kralları theodoric the visigoth'un emrinde kuzeyden akdeniz'e inmeye çalışan vizigotlar'ı engellemekti. theodoric narbonne eyaletinin başkenti arles'i kuşatmıştı ve aetius ilk iş olarak kuşatmayı kırdı, vizigotları yurt tuttukları aquitania'ya kadar geri kovaladı. arles muharebesi'nde hun süvarileri ilk kez batı'da etkinliklerini gösterdiler ve roma'nın düşmanlarına korku salmaya başladılar.

    427'de bonifatius çocuk imparatora karşı (çok yüksek ihtimalle aetius'un kışkırtmaları sonucu) isyan etti, başkomutan felix onu bastırmak için birlikler gönderdiyse de kuvvetleri başarısız oldu. böylelikle felix'ten ziyade, kendisine de tavsiyeler veren aetius'un sözünü dinlemeye meyletmiş naibe placidia; bonifatius'u ihanetle suçladı. bonifatius da buna karşılık kendisine yardım etmesi için, evlilik yoluyla hısımları olan ve bugünkü ispanya'da yurt tutmuş vandal kavmini "denize düşen yılana sarılır" mantığıyla afrika'ya davet etti. vandallar için bu, arayıp da bulamadıkları nimetti çünkü afrika eyaleti roma'nın tahıl ambarı olarak bilinirdi. karaya çıktıklarında ise bonifatius'un naibe placidia'yla barıştığını ve onlara artık ihtiyaç kalmadığını öğrendiler ve isyan çıkardılar. aetius'un kendi gibi bonifatius'un da kulağına fısıldadığını öğrenen placidia; bonifatius'u azletmek yerine ona genel vali olarak vandal isyanıyla ilgilenmesini emretmiş, onu patricius olarak atamış ve yandaşı haline getirmişti.

    428'de komutan aetius, kralları chlodio önderliğinde ren nehri bölgesindeki topraklarını genişletmek isteyen salia frankları'yla çarpıştı ve frankların elinden yurtluklarının bir kısmını geri aldı. galya uzun yıllardır, taht için devletine sancak açan komutanlar haricinde, roma adına çarpışan bu kadar etkin bir komutan görmemişti. ağır ve sıkı saflar halinde göğüs göğse çarpışmaya alışık cermenlere ve franklara karşı, hunların vur-kaç, örs-çekiç ve çevir-yok et taktikleri inanılmaz etkinlik gösteriyordu.

    429'da aetius başarılarına karşılık terfi aldı ve naibe placidia'nın artık güçten düşmeye başlayan gözdesi felix'in ardından, imparatorluk'un ikinci en büyük komutanı haline geldi (üçüncü bonifatius'tu). 430'da, vizigotlar bir kez daha arles'e saldırmayı denediler ve aetius onları bir kez daha püskürtmeyi başardı. bu başarısının ardından aetius; placidia'nın komutanları tarafından üzerine kurulan baskıyı kırmak için, başkomutan felix'in kendisine komplo kurduğunu öne sürerek ona karşı harekete geçti. hızlı ve beklenmedik şekilde ravenna'da felix'i, eşini ve yandaşlarını öldürttü. tek hamlede naibe placidia'yı koruyucusundan yoksun bırakmıştı ve yükselişi artık önlenemez görünüyordu, orduda sahip olduğu en yüksek rütbeli komutan kıdemiyle batı roma orduları başkomutanı olması gerekiyordu. ancak placidia onu başkomutan olarak atamak yerine, bir atlatma göreviyle bugünkü avusturya'ya gönderdi. aetius 431'e kadar tuna boylarında hareketlilik gösteren kavimlere karşı imparatorluk otoritesini yeniden sağlamakla ilgilendi.

    431'de, afrika'daki vandal isyanı önlenemez hale ulaştı. vandallar, genel vali ve patricius bonifatius'u kuzey afrika'dan kovmayı başardılar. imparatorluk'un tahıl ambarı olan eyalet, hırslı komutanların güç savaşları yüzünden elden çıkmış oldu. bonifatius, naibe placidia tarafından italya'ya geri çağrıldı. komutan aetius da galya'ya geri dönerek frankların ve suevlerin* isyanlarını bastırdı.

    432'de aetius, senato tarafından konsül seçildi. olağan şartlar altında, başkomutan olarak da atanması gerekiyordu. italya'ya dönen bonifatius ise net başarısızlığı yüzünden azledilmek yerine naibe placidia tarafından hem tekrar patricius ilan edildi hem de rütbe terfisi alarak aetius'tan sonraki en kıdemli komutan haline geldi. böylelikle placidia, aetius'a karşı yeni gözdesini oyuna sokmuş oluyordu. bir sonraki hamle olarak, muhtemelen aetius'un ebediyen ortadan kaldırılması ve bonifatius'un başkomutan ilan edilmesi gelecekti.

    muhtemel akıbetini sezen aetius, naibe placidia'ya karşı isyan etti ve emrindeki birliklerle galya'dan italya'ya yürüdü. bonifatius'la başkent ravenna yakınlarındaki rimini'de karşı karşıya geldi. muharebeyi aetius kaybetti ve macaristan'da yurt tutan hunlara kaçtı. çarpışmada bonifatius da ölümcül şekilde yaralanmıştı ve yaraları yüzünden birkaç ay sonra öldü. naibe placidia, bonifatius'un oğlu sebastianus'u babasının mevkisine getirdi. aetius bir kez daha hun hakanı rugila'dan askeri destek alarak ravenna'ya yürüdü. sebastianus ona karşı koyamadı ve naibe placidia da aetius'a tüm eski haklarını geri vermek ve ayrıca onu başkomutan ilan etmek zorunda kaldı. başkomutanlığı söke söke alan aetius ilk iş olarak sebastianus'u sürgün etti, bonifatius'un mülklerine el koydu ve dul eşi beremud kızı pelagia'yı ikinci karısı olarak aldı. amacı bonifatius'un vandal hısımlığını ve o hısımlıktan gelen askeri çeyizi de (şahsi vandal birliği*) ele geçirmekti.

    naibe placidia'nın gücünü böylece kırmış olan başkomutan aetius, tüm gücü kendi elinde topladı ve 433'ten 450'ye imparatorluk'un de facto tek yöneticisi oldu. yönetimini devraldığı imparatorluk; göçer kavimlerin ve asi komutanların isyanlarıyla sürekli çalkalanan, son olarak tahıl ambarı afrika eyaletini de kaybetmiş ve bir başka göçer kavim olan hunların askeri desteğiyle zorla ayakta durabilen bir haldeydi. bunlar batı roma'nın çöküş günleriydi ve şimdi "tek adam" haline gelmiş aetius'un elindeki büyük gücün büyük sorumluluğuyla batı'yı elinde tutması gerekiyordu.

    433'ten itibaren artık imparatorluk'ta sözü geçer tek adam haline gelen aetius, 435'ten itibaren daimi rakibi imparatorluk naibesi galla placidia'nın ve oğlu çocuk imparator valentinianus'un "vâsisi" olarak anılmaya başlandı. aynı zamanda galya'daki istilacı göçmen kavimlerin hareketlilikleriyle de ilgilenmeyi sürdürüyordu. 436'da isyan eden burgund kralı gunther'i, galya ordusu komutanı avitus'la birlikte bastırdı; gunther 437'de tekrar isyan edince kavminin başkenti borbetomagus'a (bugünkü worms) emrindeki hun federe birliklerini gönderdi.

    bundan 7 yıl önce yani 430'da, hun hakanı rugila'nın batı beyi oktar; burgundlar üzerine düzenlediği bir seferde başarısız olmuş ve emrindeki tüm kuvvetlerle birlikte katledilmişti. o günden beri beylerinin intikamı için fırsat kollayan hunlar, aetius'un sefer emriyle aradıkları fırsatı buldular. borbetomagus muharebesi'nde hem burgundların başkentini başlarına yıktılar, hem kralları gunther'i katlettiler hem de tarihçilere göre 20.000 burgund öldürdüler. katliam, zamanı için o kadar etkili oldu ki cermen halk efsanelerine kadar yansıdı ve nibelungen destanı oluştu. aetius böylelikle hunları, kendi intikamları aracılığıyla batı roma'nın yararına kullanmış oldu. avrupa'da hunlara karşı duyulan korku ve nefret büyük artış gösterdi.

    aynı yıl başkomutan aetius, yardımcısı litorius'la beraber armorica bölgesinde (bugünkü kuzeybatı fransa) isyan eden bagauda'ların isyanını bastırdı. ikinci kez konsüllüğe seçildi ve çocuk imparator valentinianus'u, doğu roma tahtında hüküm süren theodosius hanedanı'na daha sıkı şekilde bağlamak için (ioannes'in batı tahtını "gasp etmesine" karşılık) yıllar önce ayarlanmış evliliği gerçekleştirdi. artık 18 yaşına girmiş genç imparator valentinianus, kendisinin batı tahtındaki hakkını o daha bebekken destekleyen ve onu kızıyla nişanlayan doğu roma imparatoru theodosius'un söz konusu kızı licinia eudoxia ile evlendi. düğünde doğu roma tarafından aetius’a gözdağı verir şekilde, genç imparatorun artık herhangi birinin naipliğine veya vesayetine ihtiyacı kalmadığı ilan edildi. böylelikle doğu roma, theodosius hanedanı’nın imparatorluk tahtı üzerindeki hükümranlık haklarını gözetmeye devam ettiğini vurgulamış oluyordu.

    439'un sonlarına kadar başkomutan aetius, giderek hararetlenen galya'daydı. cermen kökenli bir kavim olan süevler* de isyan eden diğer kavimlere katılmıştı ve "kronik asi" vizigotlarla birlikte eyaletin durumu giderek kötüleşiyordu. aetius bir yandan süev seferini sürdürürken diğer yandan da vizigotlara karşı 438'de önemli bir savaş kazandı ancak vizigotlar 439'da aetius'un yardımcısı litorius'u, emrindeki hun federe birlikleriyle birlikte başkentleri tolosa'nın (bugünkü toulouse) kuşatılmasında imha ettiler. aetius daha sonra bölgeye gelerek vizigotları kesin yenilgiye uğrattı ve onları anlaşmaya zorladı. durumu toparladıysa da hun birliklerinin yok edilmesi, yıllardır batı roma'nın dostu olan ve aetius'un arkasını defalarca kollamış hunlarla aetius'un ve dolayısıyla batı roma'nın arasının açılmasına sebep oldu.

    artık hun desteğinden yoksun kalan aetius, impatorluk topraklarını elde tutabilmek için farklı bir strateji izlemeye koyuldu. savaşlarda mağlup ettiği ve isyanlarını bastırdığı kavimlerle, federelik anlaşması imzalamaya ve onları batı roma toprakları içerisinde iskân etmeye başladı. anlaşmaya göre kendilerine yurtluk verilen kavimler, iç işlerinde serbest ama dış işlerinde batı roma'ya bağımlı olacak ve yurtluklarının (hem kendileri hem de batı roma için) savunmasını üstleneceklerdi. bu strateji kapsamında; bellerini hunların büktüğü burgundlardan geriye kalanları bugünkü savoy'a, alan kavmini de merkezleri bugünkü orleans olmak üzere bilhassa asi bagaude'nin armorica'daki yerleşimleri boyuna iskân etti. batı roma'ya karşı mağlup konumları yüzünden kavimlerin aetius'a fazlaca karşı koyabilme şansları yoktu; başkomutan bu durumu temel alarak galya'nın huzurunu, düşmanı düşmana kırdırmak suretiyle sağlamaya çalışıyordu.

    448'e kadar imparatorluk bu şekilde batı'da can çekişmeye devam etti. başkomutanı aetius elinden geleni yapmasına rağmen, artık hun desteğinden de mahrum kalmış olduğu için her yere yetişemiyordu. diğer yandan başkent ravenna'da da imparator valentinianus ve annesi galla placidia, yeni gelinleri eudoxia'yla birlikte başkomutana karşı yeni bir hizip oluşturmakla meşgullerdi. muhtemelen güçlenmek için aetius'un kendi işlerine yarayacak ufak bir başarısızlığını bekliyorlardı.

    445'te attila, kardeşi bleda'yı muhtemelen öldürterek hunların tek hakanı oldu. son 50 yıldır uygulanagelen "doğu roma'yı baskı altında tut, batı roma'yla iyi anlaş" şeklinde özetlenebilecek hun stratejisi, son birkaç yıldaki olayların da etkisiyle onun zamanında değişmeye başladı. attila, stratejisini artık "roma'nın hangi kanadı zayıfsa orayı vur" şeklinde değiştirmeye başladı. bu da, zaten sürekli hun akınlarıyla uğraşmakta olan doğu roma için pek bir şeyin değişmeyeceği anlamına gelse de, batı roma için hun tehdidinin artması demek oluyordu.

    446'da ispanya tamamen batı roma'nın elinden çıktı, buna rağmen aetius üçüncü kez konsüllüğe seçildi. 448'de başkomutan aetius, armorica'daki çetelerinin isyanına kesin olarak son verince bagaudae önderi eudoxius firar edip attila'nın himayesine sığındı. muhtemelen kendisi de galya'ya saldırmayı düşünen attila'yı, bu düşüncesi konusunda kışkırtmaya başladı. aetius durumu dengelemek adına 449'da attila'ya anlaşmak için elçi, özel işleri için romalı bir sekreter ve eğlenmesi için cüce bir soytarı göndermek de dahil olmak üzere tüm yolları denedi. muhtemelen attila'nın topyekün bir saldırısına o an için karşı koyamayacak gücü olduğunu düşünüyordu. attila elçiyi ağırladı, sekreteri kabul etti ve soytarıyı da aetius'a geri gönderdi. görünürde sefer düşüncesinden vazgeçmiş gibi dursa da, aslında batı roma'ya saldırmak için savaş açabileceği güçlü bir neden aramaya başladığı kesin gibiydi.

    başkomutan olarak aetius, batı'yı hun hakanı'na karşı savunmakla görevliydi. attila'nın sefere çıkma ihtimali, avrupa'da genel olarak isyan halindeki göçmen kavimlerin bile büyük oranda durgunlaşmasına sebep oldu. aetius oluşan bu durgun atmosferden istifade ederek bir yandan hun hakanı'nı olabildiğince geciktirmeye, diğer yandan da batı'yı vakti geldiğinde savunabilmek için (federelik anlaşmaları gereği imparatorluk'a destek sözleri olan) kavimleri örgütlemeye çalıştı. batı roma'nın giderek zayıflayan gücü ve attila'nın gazabının olası etkileri (burgundların başına gelenler hâlâ hatırlanıyordu) karşısında, federe kavimlerin silahaltına gelmek istememeleri olağan bir durumdu.

    aetius 450 yılını galya'da, federe kavimlerin topraklarını dolaşarak ve emrindeki imparatorluk kuvvetlerini olası saldırıda doğrudan hedef olmayacak güney galya şehirlerine yığarak geçirdi. kuzey afrika elden çıkalı çok oluyordu, macaristan ve avusturya toprakları senelerdir yardımlarına karşılık olarak hunların elindeydi, son olarak da ispanya'nın kaybedilmesiyle başkomutan'ın elinde italya orduları'ndan başka güvenebileceği yegâne birlikler olarak sadece federe kavimlerin orduları ve paralı askerler kalıyordu. birkaç yıl önce komutanlıktan galya genel valiliği'ne terfi etmiş avitus'un kral theodoric the visigoth'la olan iyi ilişkileri sayesinde, vizigotları teorik olarak imparatorluk saflarına çekmeyi başardı. burgundlar, alanlar ve kendi yurtluklarına hangi kabilenin hükmedeceği konusunda ripuar franklarıyla iç savaşa girişen salia frankları da aetius'un çağrısına cevap verdiler. bu arada attila da aynı kavimlere elçiler yolluyor; seferinin onlar üzerine değil de sadece roma üzerine olacağı konusunda teminatlar veriyor, kendi yanında yer alırlarsa savaş sonrası kazanılacak topraklardan onlara yurtluklar vaat ediyordu. batı roma'ya yolladığı elçilerse seferin, salia frankları'na karşı hunlardan yardım isteyen ripuar frankları'na destek amaçlı olacağını söylüyordu.

    attila'ya istediği geçerli savaş sebebini, imparator valentinianus'un kız kardeşi honoria verdi. ravenna sarayı'nda sefa âlemlerine düşkünlüğü ve bir hanedan hanımefendisine yakışmayacak şekilde sevgililerinin çokluğuyla bilinen honoria, ağabeyi imparator tarafından kendisine komplo kurduğuna yönelik kanıtlar üzerine yaşlı bir senatörle evlendirilmek istendi. durumdan kurtulmak isteyen honoria da, attila'ya bir mektup yazarak onunla evlenmek istediğini belirtti ve nişan alameti olarak şahsi yüzüğünü gönderdi. yaptığı duyulunca başkentte kıyametin kopmuş olması muhtemeldir; çünkü beklenenden daha erken başlayacak bir hun seferi, başkomutan'ın gücünü kırmak isteyen imparator ve destekçileri tarafından bile istenmiyordu. nitekim honoria valentinianus'un emriyle tutuklanarak tecrit altına alındı ama ok yaydan artık çıkmıştı. attila'nın honoria'yı eş olarak memnuniyetle kabul ettiğini ve imparator'dan çeyiz olarak da galya'yı (o tarihte imparatorluk'un kalan topraklarının yarısına denk geliyordu) istediğini belirten mektubu, 450'nin sonlarında başkent ravenna'ya ulaştı. imparator da kendisine kalan son hamleyi yaparak attila'nın taleplerini reddetti ve ona meşru savaş bahanesini sağlamış oldu. beklenen büyük savaşın vakti gelmişti.

    büyük theodosius'un kızı, imparatorluk'un eski naibesi ve gücü her daim elinde tutmaya çalışan galla placidia'nın ömrü; beklenen büyük savaşı görmeye yetmedi. 450 yılının kasım ayının sonunda, gençliğinden itibaren imparatorluk'un tarihine bir şekilde damgasını vurmuş bu hırslı kişilik; roma'da öldü ve ravenna'da kendisi için hazırlattığı mozolesine defnedilemedi.

    tarihçilere göre ordusunu kış sonuna kadar hazırlamış olan attila, 451'in şubat ayında büyük seferine çıktı. hunlardan ve onlara bağlı kavimlerden oluşan yaklaşık 80.000 kişilik ordu, tuna nehri boyunca galya'ya yürüdü. placidia'nın da ölmesiyle en büyük desteğinden mahrum kalan imparator valentinianus'a bir başka darbe de başkomutanı aetius'tan geldi. aetius kış sonunda, başkomutanlık makamı olan milano'dan savaş için güney galya'ya geçerken yanında sadece roma imparatorlarının bizzat sefere çıkarken götürebileceği schola birliklerini ve bazı palatini kıtalarını da götürdü. adı, geçmişte theodosius hanedanı'na karşı bir kez darbe girişimiyle lekelenmiş olan ve nihai hedefinin daima imparatorluk tacı olduğu düşünülen başkomutan'ın bu hareketi, imparator'la aralarındaki soğuk savaşın son köprülerinin de atılması demek oluyordu. aetius elindeki gücün akıbetini galya seferine bağlamıştı.

    attila'nın ordusu, bahar başında ren nehri'ni aştı ve galya'ya girdi. ordu ikiye ayrıldı ve kuzey kolu bugünkü kuzey fransa şehirlerini düşürüp paris önlerinde, orta fransa'yı alarak gelmiş olan güney koluyla buluştu. ulaştıkları her şehirde hıristiyan ruhbanları tarafından durdurulmaya çalışıldılar, sefer boyunca hunlara bir şekilde karşı koyan bu kişilerin çoğu sonrasında aziz ve azize ilan edildi. paris kısa süre kuşatıldıysa da seine nehri üzerindeki müstahkem konumu yüzünden düşürülemedi. hunlar oradan; aetius tarafından orleans'ta iskân edilmiş alan kavminin kralı sangiban'ın, şehir kapılarını açacağı vaadi üzerine güneye döndüler. ancak sangiban'ın ihaneti bir şekilde batı roma tarafından duyulunca alan kralı, sadakatini aetius'a tekrar kanıtlamak için başkomutan'ın yanına firar etti ve attila kapıları açılmayan alan şehrini kuşatmaya aldı. orleans'tan sonraki muhtemel hedef güney galya'da bir krallıkları olan vizigot kavminin başkenti toulouse'tu ve o vakte kadar, ne aetius'tan ne de müttefiklerinden herhangi bir ses çıkmıştı.

    orleans haziran ayının ortasında düştü ve yağmalanırken batı roma ordusu, müttefikleriyle beraber şehrin güneyine ulaştı. aetius kış başından beri ordusunu arles'te toplamakla meşguldü ve daha önce teorik olarak kendisine söz vermiş olsalar da savaşa kendi yanında katılıp katılmayacağı son ana kadar belli olmayan vizigotları, ancak attila sınırlarına dayanınca saflarına pratik olarak dahil olmaya ikna edebilmişti. ordu baharın sonunda kuzeye yürümüş ve toulouse'ta kralları theodoric komutasındaki müttefikleriyle birleşip, 70.000 küsür mevcutla kendilerine ihanet eden sangiban'ın şehri orleans'a hareket etmişti. dört aydır galya'dan yağmaladığı tüm ganimetlerle birlikte hantallaşmış hun ordusunu orleans'ı yağmalarken yakalamayı başardılar. attila o vakte kadar aldığı ganimetleri kaybetmemek için, ordusunu yağması neredeyse tamamlanmış orleans'tan çıkardı ve peşinde batı roma kuvvetleriyle kuzeye doğru çekilmeye başladı. bir hafta boyunca; istilanın ilk aşamasında ikiye ayrılan ordunun kuzey kolu tarafından ele geçirilmiş troyes üzerinden chalons-sur-marne (latince adıyla catalaunum) kentine doğru geri çekildi. attila ordusunun ganimet gibi ağırlıklarını catalaunum'a yığdı ve şehrin güneyindeki ovaların doğusunda savaş düzeni aldı. aetius'un birlikleri de ovanın batısında düzene girdi.

    daha sonra tarihçiler tarafından "kadim dünyanın en büyük meydan muharebesi" olarak anılacak catalaunum ovaları savaşı; yaz gün dönümünde, 21 haziran 451 günü yapıldı. müttefikleriyle birlikte zamanı için gerçekten devasa mevcutlu (tarihçiler rakamları abarta abarta göklere çıkarmayı pek severler) batı roma ve hun orduları, gece çökene kadar birbirlerinin güçlerini kırmaya çalıştılar. charles oman'a göre savaş, süvarilerin ağırlıklı rol oynadığı ancak şiddetli piyade çarpışmalarının da yaşandığı bir muharebe şeklinde seyretti. hava tamamen karardığında; batı roma saflarında, tekrar ihanet edemesin diye merkezde mevzilendirilmiş sangiban ve alanları öldürülmüş, sağ kanatta; kralları theodoric çarpışırken öldürülmüş vizigotlar tuttukları sırttan geri çekilmeye başlamış ve kendisi sol kanadı yöneten başkomutan aetius da merkezden sonra kendi tuttuğu sol kanadı da kaybetmiş vaziyette vizigotların karargâhına sığınmış haldeydi. hun saflarında da attila; her biri farklı kavimlerden oluşan kanatlarını, ordusunun arabalarla çevrelediği* merkezinde toplamış ve gücü kırılan batı roma kuvvetlerinden nihai bir saldırı beklemeye başlamıştı. o saldırı hiç gelmedi. gün ağardığında, attila imparatorluk kuvvetlerinin geri çekildiğini gördü.

    başkomutan aetius, çoğu tarihçiye göre nihai saldırı emrini bilerek vermemiştir ve daha sonra ravenna'da attila'yı "kıstırmışken" yok etmediği için çok suçlanmıştır. savaşta öldürülen theodoric'in oğlu thorismund'un, babasının intikamını almak için wagenburg'a saldırmaya çok hevesli olduğu ancak başkomutan aetius tarafından, babasının tahtını kardeşlerinden önce devralabilmesi için krallıklarının başkenti toulouse'a geri dönmeye ikna edildiği söylenir. aetius savaşın son aşamasında attila'nın merkezini yok edebilecek güçte miydi asla tam olarak bilemeyiz (savaşın başlangıcındaki ve bitişindeki roma kuvvetlerinin yerleşkeleri kıyaslandığında muhtemelen değildi) ancak o yıla kadar batı'yı hep attila'yı ötekileştirerek elde tuttuğu düşünülürse, hun hakanı olmadığında kendisine de gerek kalmayacağını düşünmüş olması olasılıklar dahilindedir. nihayetinde, batı'yı tek bir ordu halinde ancak onlara ortak bir düşman sağlayarak toplayabildiği açıktır.

    savaş sonrası başkomutan'ın yandaşları, sonucun "emsalsiz bir roma zaferi" olduğunu ilan ettiler ancak aetius başkent ravenna'ya döndüğünde; çalkantılı yaşamı yüzünden artık iyiden iyiye vehim* olmuş imparator ve yandaşları tarafından kuşkularla karşılandı. aetius attila'nın yenildiğini iddia ediyordu ki bu galya istilasının sona ermesi açısından siyaseten doğru nitelikteydi ancak attila yok edilememiş, hatta aldığı ganimetlerini bile yitirmeden (iktisatları yağma ganimetlerine dayanan hunlar için seferin başarılı olduğu açıktır) macaristan'a geri dönmeyi başarabilmişti. ancak yenilmezlik ününü de kesin bir zafer kazanamayarak zedeledi ki bu durum romalıların kara propagandaları için elverişliydi.

    attila; imparator'un ve yandaşlarının kuşkularını doğru çıkarırcasına, gücünün kırılmadığını gösterircesine 452'nin başında italya seferi'ne çıktı. resmi sebep honoria'yla olan evlilik akdinin yerine getirilmemesi ve bu yüzden de attila'nın "nişanlısını" almaya bizzat geliyor olması idi. catalaunum'da kurabildiği kırılgan ittifakın destek güçlerinden yoksun aetius'un elinde, hun hakanı'nı durdurmaya yetecek kadar asker yoktu. son muharebede galya ordularının hatırı sayılır kısmı ve aetius'un şahsi inisatifiyle sahaya sürdüğü merkezi italya birlikleri'nin (scholae ve palatini) bir kısmı kaybedilmişti. elde kalan birlikler de sadece önemli şehirlerin savunmasına ayrılabilmişti. bahar başında attila ordusuyla, kuzey italya'yı doğal bir set olarak koruyan alp dağları'nı aştı ve padus ovası'na indi. bataklıklarla çevrili olduğundan ele geçirilemez durumdaki başkent ravenna'ya yaklaşmaya bile tenezzül etmeden, imparatorluk'un kuzey italya şehirlerini yağmalamaya başladı. aquileia, milano, pavia ve rimini gibi önemli şehirler birer birer ele geçirilip yağmalandı. ravenna'ya karşı bir tehdit olmasa da imparator valentinianus ve saray erkânı roma'ya kaçtılar. başkomutan aetius, yaz ilerledikçe padus ovası'ndan güneye doğru dönen attila'nın; imparatorluğun (roma'yı içinde barındırdığı için) gerçek kalbi olan orta italya ovasına inmesini engelleyebilmek için, ovayı koruyan appenin dağları'nın kilit noktası bologna'da son direniş için hazırlandı. son bir çaba olarak, ateşkes için attila'ya aralarında dönemin roma piskoposu yani papa'nın da olduğu, yüksek yetkili üç kişiyi elçi olarak gönderdi.

    batı roma heyeti, hun hakanı'na üç şeyi hatırlatarak seferinden vazgeçmesini istedi. hun ordusu ikmal sıkıntısı içindeydi, sıcak ve hastalıklı italya yazında başı salgın hastalıklarla dertteydi ve herkes alaric'in başına ne geldiğini hâlâ hatırlıyordu, ayrıca doğu roma imparatoru markianos hunların merkez karargâhlarının bulunduğu macaristan bölgesine karşı bir sefer düzenletmişti. bu şartlar altında italya'yı ele geçirmesi hakan'a bir fayda sağlamazdı, hem batı romalılar düşürülen şehirlerden yağmalanan ganimetlere ek olarak seferden vazgeçilmesi için yüklü bir fidye ödemeyi de taahhüt ediyorlardı ancak bunun için attila, honoria üzerindeki evlilik iddiasından vazgeçmeliydi. italya'da hızı kesilmeye yüz tutan ve macaristan'daki seferle birlikte çift taraftan sıkıştırılmış olan hun hakanı, seferinden vazgeçti. hun ordusu, kendilerine taahhüt edilen fidyeyi de alarak geldikleri yoldan yurtluklarına geri döndüler. bu olay batı dünyasında öyle bir şekilde lanse edildi ki heyetin başında bile olmamasına rağmen papa'nın, tanrı'nın kırbacı attila'yı, olağanüstü semavi güçleriyle korkutup kaçırttığı anlatıldı durdu. bu efsanelerden roma katolik kilisesi doğrudan dünyevi güç devşirmeye başladı. nasıl ki aetius "galya kahramanı" olduysa, papa birinci leo da "italya kahramanı" oldu. papa'nın bu rolü, 455'de vandal kralı geiserich'i italya seferi'nden vazgeçirmesiyle daha da pekişecekti.

    452'nin sonu ve 453 yılı, imparatorluk'ta giderek gerilen bir siyasi ortamda geçti. imparator valentinianus; başkomutan aetius'un resmen olmasa da fiilen imparator* gibi görülmesinden, catalaunum'dan beri eş-imparator* ilan edilmesi gerektiği dedikodularından, ordunun alenen onu desteklemesinden ve kendisinin italya seferi sırasında ravenna'dan roma'ya kaçtığının incelikle hatırlatılmasından rahatsızdı. roma'da olmasını; devlet içinde egemen güç kimse, gücü ondan kendilerine almak için komplo kurmaya her daim hazır olan roma senatosu'yla aetius'a karşı bir hizip oluşturmaya çalıştırarak değerlendiriyordu. tam o günlerde aetius korkulan hamlelerinden birini daha yaptı; oğlu gaudentius'u, imparator'un kendi kızı placidia'yla evlendirmek istedi. böylelikle, geçmişte saray muhafız komutanı olarak hanedana karşı desteklediği ioannes'in önüne koyulan "theodosius hanedanı'ndan olmama" gerekçesini aşmış olacaktı. muhtemelen hiç beklenmeyen ani bir olay olmasa, söz konusu evlilik gayet rahatça da gerçekleşebilirdi ancak 453'ün mart ayında, hun hakanı attila kendi düğün gecesinde öldü.

    güç dengesinin karşı ağırlığı olarak kullanabileceği attila gibi bir hun hakanı'nın olmaması, artık flavius aetius'a da bir ihtiyaç kalmadığı anlamına geliyordu. ezeli rakibinin ölümü, başkomutan'ın da güçten düşüşünün başlangıcı oldu (bkz: kendini ötekine göre tanımlamak). oğlu gaudentius için tasarladığı hanedan evliliği "talebi" reddedildi. tekrar ravenna'ya dönen imparator'un, saraydaki ve senato'daki yandaşları güç kazanmaya başladılar. daha sonra birbirlerini yiyecekleri kesindi ama önce birleşerek aetius'un başını yiyeceklerdi. başkomutan için beklenen akıbet, beklenmeyecek kadar ani şekilde 454'ün eylül ayında geldi. ravenna sarayı'nda imparator ve maiyetiyle mali bir görüşme yapmakta olan başkomutan flavius aetius; imparator valentinianus tarafından, görüşmeyle alakasız şekilde haşmetmeablarının o güne kadarki tüm şüpheleriyle suçlanmaya başladı; kendisini savunmaya fırsat bile verilmeden bizzat imparator ve saray başmihmandarı hadım heraclius tarafından üst üste darbelerle bıçaklanarak öldürüldü. izleyen maiyetten kimse elini bile kaldırmadı. büyük komutan, bu başlıkta da belirtildiği gibi gözünü çok yükseklere dikmiş ancak ayağına takılan küçük taşlardan dolayı düşmüştü. bedeninin roma'ya götürülüp oradaki stilicho lahdi'ne defnedildiği düşünülmektedir.

    flavius aetius, temelleri çoktan dağılmaya yüz tutmuş ve kendisini içten içe yiyip bitirmekte olan bir imparatorluk'a başkomutanlık ve 30 yıl boyunca da de facto yöneticilik yapmıştı. vizigot kralı alaric'ten, gerçek gücün tahtlarında rahatsız şekilde oturan imparatorlarda değil onları tahtın arkasındaki gölgelerden yöneten başarılı komutanlarda olduğunu; hun hakanı rugila'dan da güç kazanmak için yeri geldiğinde yazılı tarihten bile daha eski çatışmaların (tarım devriminin yerleşiklerine karşı ovaların göçerleri) etkilerini destekleyerek kullanmayı öğrenmişti. flavius stilicho ve constantius the third gibi seleflerinin yükselişlerini ve düşüşlerini iyi incelemiş, onların güçlü özelliklerini kendisine almış (ordunun barbarizasyonu) ve kusurlarından (theodosius hanedanı'ndan olmama) sakınmaya çalışmıştı. başarılı bir komutandı ve siyasetçiliği komutanlığından da iyiydi, askeriyede başarılı ancak siyasetten anlamayan nice yetkin komutanları harcamış olan imperium romanum'u da bu özellikleri sayesinde ayakta tutabilmişti. güç dengesi kavramının inceliklerini hareketlerine uygulayarak makamına ve gücüne tutunabilmişti ki bu uzun yıllardır hiçbir romalı devlet adamının yetkin şekilde yapamadığı bir şeydi. yükselmek için; saray içinde imparatora karşı bürokratları, saray dışında imparatorlukçulara karşı cumhuriyetçi senatörleri, sahada ise içleri geçmiş latin subaylara karşı savaş ateşiyle yanan barbar comes'leri desteklemişti. süevlerin* kraliyet ailesinden gelmekte olan flavius ricimer'i ordu saflarına katan ve yetiştiren kendisiydi. gücü eline alınca da, merkezde imparator ile saray bürokratları, imparatorcularla cumhuriyetçiler; sahada da latinler ile barbarlar arasındaki dengeyi sağlamış, korumuş ve gözetmişti. ona ultimus romanorum yani son romalı sıfatını kazandıran şeyler, işte bu nitelikleriydi. güçten düşüşü ise; kudretini borçlu olduğu dengenin tüm ağırlıklarını değiştirebilecek yegâne kişi (imparator) olmak isterken, güç dengesinin karşı ağırlığının elinde olmayan şekilde yok olması ve siyaset oyunlarında kartların onun aleyhine olacak şekilde yeniden dağıtılması ile oldu.

    aetius'un öldürülmesi, geç imparatorluk tarihindeki kırılmalardan birini oluşturdu. her şeyden önce imparator valentinianus; suikastı önünü arkasını çok düşünmeden gerçekleştirdiği ve başkomutan'ın yokluğunda oluşacak güç boşluğunu nasıl dolduracağını planlamadığı için, batı roma'da yıllar yılı sürecek iç kavgalar başladı. katli gerçekleştirenlerden, başta mihmandar heraclius olmak üzere, diğer devlet görevlilerine vaat ettiği ödülleri vermemesi yüzünden bu kişiler ordu içindeki aetius destekçileriyle (ordunun tamamı 30 yıldır aetius'un elindeydi ve komuta kademesinin büyük çoğunluğu onun yanında görev yapmış subaylardan oluşuyordu) birleşerek bir saha denetlemesinde imparator'a suikast düzenlediler. kimse onu savunmak için kılını bile kıpırdatmadı. flavius ricimer'in 456'daki yükselişine kadar (ki o da belirtildiği gibi aetius'un adamıydı) güç savaşları bastırılamadı. halefleri, aetius'un 30 yıl elde tutabildiği imparatorluğu onun kadar bile elde tutamadılar. batı roma imparatorluğu, onun ölümünden 22 sene sonra, hükümdarlık hakları cermenlere devredilmek suretiyle yıkıldı. elden çıkan italya toprakları, flavius belisarius’un yüz yıl sonraki batı seferlerine kadar geri alınamadı.

    in memoriam*

    edit: yazım ve imla, anlatım bozuklukları.
  • hun hakanı attila'nın amansız düşmanı romalı komutan (396-454). moesia'da doğmuştur. babası süvariler komutanı gaudentius'tur. gençliğini önce got kralı alaric sonra da hun kralı rua'nın yanında rehin olarak geçirmiş bu sırada attila ile tanışmış ve dost olmuştur. rehinliğinin bir diğer faydası ise hem gotlar hem de hunlar hakkında daha sonra savaşlarda kullanacağı çok değerli bilgiler edinmesi olmuştur. roma'ya döndükten sonra gerek istilacı germenler gerek roma tahtına gözünü diken komutanlarla yıllarca savaşmıştır. zaman içinde batı roma imparatorluğunun birinci adamı ve tahtın ardındaki gerçek güç haline gelir. kariyerinin dönüm noktasını galyayı istila eden attila ve hunları emrindeki roma-vizigot ordusuyla durdurduğu 452 tarihli catalaunum muharebesinde yaşar. attila'nın 453 tarihinde ölmesinden bir yıl sonra gücünü kıskanan imparator üçüncü valentinianus aetius'u öldürtür. kendisine "son romalı" adı takılmıştır.
  • (390-454) flavius, aşağı tuna kıyısındaki durustorum (silistre) doğumlu, batı roma imparatorluğu başkumandanı. vizigot kralı alarich'in ve hunların yanında rehine olarak bulundu, zaman zaman attila ile dostluk kurdu. catalaunum ovasında ona karşı savaştı. aetius ve hunlar olmaksızın batı roma imparatorluğunun 425 ila 454 yıllarında yıkılmamış olması söz konusu bile olamaz.attila'nın ölümünden bir yıl sonra, bizzat imparator valentinian iii tarafından öldürüldü.

    kaynak; tanrının kırbacı attila cilt 2, thomas mielke, sf; 961. eser roman niteliğinde ama yazar tüm önemli karakterleri tarihsel belgelere dayandırmış..
  • roma'nın attilaya karşılık hunlara verdiği rehinedir. son derece disiplinli ve zekidir. hunlar gibi cesur ve savaşçı, romalılar gibi yetenekli bir hatiptir.
    kendisi başkomutanlık mevkiine kadar yükselmiş lakin pekçok defa direkten dönmüştür. attila ile zaman zaman dost olmuş, zaman zamansa karşı karşıya gelmiştir.
    falsosu şudur ki, gözünün fazla hırs bürümüştür. güçlü olacağım derken daima yükseklere bakmış sonunda ayağına takılan taşlardan düşmüştür.
  • tarih konusundaki yazılarıyla sözlüğü muazzam bir şekilde aydınlatan, bir o kadar da nezaket sahibi olan yazar.
  • sözlükte gerçekten bir şeyleri "anlatabilmek" için yazan birkaç yazardan birisi. girdilerine denk geldiğimde uzun dahi olsa sıkılmadan okutabiliyor kendisini. sözlükte yazma hevesi hiç kaçmaz umarım.
  • ağır yatılıdır. öyle böyle değil.
    hoş gelmiş.
  • medeniyetler tarihi konusunda okunacak kaliteli yazılara sahip yazar.
  • dün tavla oynadık kendisiyle. 5-4 kayıkayıverdi bana. bi de çay kitledi. afiyet bal şeker olsun. gadasını tırtıkladığım... olaydı da bi de çikolatalı açma vereydim abime.

    sedet yönetimine tepkisi hususunda doğrusuyla yanlışıyla arkasındayım. ola ki flavius da uçurulursa arpad gibi, beni de alın götürün lan. kırman yatılı dayanışması mod on... hadi bakalım.

    edit: doyumsuz ibne. 5-3 kaymış.
  • az önce codex cumanicus'tan bir dua metni okuyarak "kıpçak hayaleti miyiz lan biz?" şeklindeki soruma: "adamlar ave diye selam veriyorlar daha ne olsun" diye karşılık veren badim. pantheonumuzun lokisi, severek izliyoruz...
hesabın var mı? giriş yap