• cumhuriyet kurulurken oynadığı kritik rol olmasaydı bugün 100. yılını kutladığımız cumhuriyet ne halde olurdu düşüncesi bile insanı ürkütüyor. siyasal islamcılar onu atatürk'ün karşısında konumlandıramadığı için hep kazım karabekir'i atatürk'e alternatif olarak koymaya çalışmıştır.

    atatürk'ü en iyi anlamış olan silah arkadaşı, yoldaşıdır. dindar kişiliğine rağmen laik cumhuriyetin en ideal yönetim şekli olduğunu ve atatürk'ün şahsi ihtiraslarından dolayı tek adam olmadığını kavrayabilen onun seviyesindeki tek kurmaydır. "tarikatlar haçlıların anadoludaki ileri karakollarıdır" sözünden iyi bir içgörüye sahip kişiliği olduğunu anlayabilirsiniz.

    fevzi paşa jakoben ve radikal bir kişiliği olmamasına rağmen oldukça rasyonel bir adamdı. cumhuriyet için atatürk dışında bir çözüm göremedi. atatürk'ün tek adamlığı ve kurucu önderliğini gerekli gördüğü için onaylamıştır. tepeden inme bir devrim dışında anadolu cehaletinin asla aydınlanamayacağının farkındaydı. atatürk, ismet paşa ve fevzi paşa'nın rasyonel zekaları görüldüğü gibi diğer silah arkadaşlarının üzerindeydi.

    malesef kazım karabekir, rauf orbay, refet bele, ali fuat cebesoy gibi diğer önemli kurtuluş savaşı kahramanları tıpkı enver paşa gibi çok duygusal ve içgörüsü düşük askerlerdi. düşünün ki rauf orbay biz padişahın ekmeğini yedik ona ihanet edemeyiz diyebilecek kadar artık duygusallığın da ötesinde bir adamdı.

    atatürk'e muhalif olan diğer silah arkadaşları anadolu cehaletini ve türkiye'nin içinde bulunduğu durumu fazla hafife almışlardır. ikinci grup ve terakkiperver cumhuriyet fırkası eğer atatürk'ü alt edebilmiş olsalardı tıpkı iran'da olduğu gibi "dini inançlarına saygılı oldukları" molla ve ruhbanların kulu ve tebası olan anadolu halkının gazabına uğrayacaklardı. atatürk'ün muhalifleri atatürk tarafından tasfiye edilmeseydi zaten radikal dinci unsurlar tarafından tasfiye edilerek türkiye cumhuriyeti daha 10. yılını göremeden afganistan gibi bir islam devletine dönüştürülecekti. adnan menderes'in 1950'li yıllarda "siz isterseniz hilafeti ve saltanatı geri getirirsiniz" sözü boşuna söylenmiş bir söz değildir. mareşal fevzi paşa kurtuluş savaşı sona erdikten sonra anadolu topraklarının geleceğini tıpkı atatürk gibi okumuştur.

    mareşal fevzi çakmak eğer atatürk'ün liderliğini onaylamayıp, diğer arkadaşları gibi davranmış olsaydı bugün cumhuriyet tarihi bambaşka yazılıyor olabilirdi.

    atatürk'ün gerçek yol arkadaşı olan mareşal fevzi çakmak'ın cumhuriyetin 100. yılında ruhu şad olsun.
  • -gazi'nin, mareşal fevzi çakmak'a duyduğu sevgi-

    köşkte benim de bulunduğum bir gece yemeğinde atatürk'e soruldu:

    - paşam, sayın mareşal'e neden bu kadar büyük sevgi büyük hürmet ve yakınlık gösterirsiniz. askerlik bilgisi bakımından mı, yoksa bizim bilmediğimiz daha başka mühim meziyetleri bakımından mı?

    atatürk geçirdiği eski müşkül günlerin hatıralarını yüzünde belirten düşünceli bir ifadeden sonra heyecanla konuşmaya başladı:

    ''maruz kaldığımız ağır mağlubiyet ve işgal felaketinde bu mağlubiyeti hissiz bir alakasızlıkla kabul etmeyi hazmedemedim ve içimden taşan bir isyan ve vatanseverlik duygusuyla mücadeleye karar vererek devrin sadrazamı ferit paşa*'dan bir mülakat istedim. ferit paşa beni kabul etti. kendisine:

    - paşam ben bu mağlubiyeti aciz kuzu gibi kabul edemiyorum ve bu devletin de böyle göçüp tarihten silinmesini bir türlü hazmedemiyorum. mücadeleye girip memleketimizi kurtarmamız için çalışmamız lazımdır.

    diye kanaat ve fikirlerimi anlattım. ferit paşa yarım gülerek:

    - ilahi paşam, biz her bakımdan mağlup olmuş bir devletiz. ingiliz donanmasının memleketimize uzanan topları neredeyse köprüyü yalıyor. neyle, neyimizle ve nasıl mücadele edeceğiz anlayamıyorum.

    dedikten sonra:

    - ben sizin bu karar ve fikirlerinizi padişahımıza arz ederim. ondan alacağım cevabı da size bildiririm, diye ilave etti.

    ben bir münakaşaya girmeden pekala deyip ferit paşa'dan ayrıldım. sonra benim fikirlerimi padişah vahdettin'e arz etmiş. padişah da genelkurmay başkanı cevat paşa ile görüşmemi istemiş. o zaman genelkurmay başkanlığı beyazıt meydan kapısının sık tarafında ve merkez kumandanlığı da sağ tarafında iki küçük kasr(saray yavrusu) halinde bulunan binalarda idi.

    ben ferit paşa'dan bu malumatı alıca doğruca genelkurmay başkanı cevat paşa'ya giderek padişahın arzuları üzerine kendileriyle görüşmek istediğimi bildirdim. buyursun deyip beni kabul etti.

    ben ferit paşa'ya söylediklerimi aynı şekilde cevat paşa'ya da anlatırken ikinci reis olan fevzi paşa(çakmak) da içeriye girip yanımıza oturdu ve beni selamladıktan sonra dinlemeye başladı. cevat paşa beni dinledi. sonra da bana şu cevabı verdi:

    - paşam fikirleriniz güzel. fakat biz tam işgale uğramış mağlup bir devletiz. bu halimizle sizin bu büyük tasavvurlarınız nasıl ve neyle mümkün olabilir. bunu bilemiyorum.

    cevat paşa'nın oturduğu makam odasının pencereleri fevkalade büyük ve genişti. ben:

    - paşa şu büyük pencere camının ölçüsünde bir beyaz kağıtla yine o ölçüde bir türkiye haritası getirmelerini emreder misin? dedim.

    beyaz kağıtla türkiye haritasını getirdiler. haritayı pencere camına tutarak üstüne de beyaz kağıdı kenarlarından yapıştırttım. dışarıdan gelen güneş ışığıyla kağıdın altındaki harita gayet rahat görünüyordu. o suretle ben kağıdın üzerine haritadaki türkiye hudutlarının tamamını çizdim ve istanbul'un bulunduğu yere de bir nokta koydum. sonra cemal paşa'ya dönerek:

    - paşam, işte sizin işgal altında dediğiniz vatan sahamız yalnız bu noktadan ibarettir. üst tarafı kağıtta gördüğünüz gibi geniş satıh(saha) tamamen boş, serbest ve bakirdir. biz bu geniş satıhla şu noktayı kurtaracağız, diye istanbul'u gösterdim.

    fevzi paşa olduğu yerden gözyaşlarını silerek fırladı ve boynuma sarılarak bana:

    - aziz paşam, bütün varlığımla ve tam olan imanımla sizinle beraberim. bu kutsi düşüncelerinizi tatbike vakit kaybetmeden derhal başlayınız. allah bizimle beraberdir, dedi.

    o anda orada en katı kalpleri bile dondurabilecek bir hava esti ki cevat paşa da:

    - allah muvaffak etsin.

    demekten başka bir şey söyleyemedi.

    işte ben, fevzi paşa'dan aldığım azm-ü iman(azim ve iman) cesaretimi milli mücadele'nin sonuna kadar bir zaaf ve tereddüde yer vermeden yaşattım. ve müşterek mesaimizle de allah'a şükür büyük zafer tahakkuk etti. işte fevzi paşa, ölçüsüz ve eşsiz bir kahraman ve büyük bir iradeye sahip bir vatanseverdir. kendilerine gösterdiğim sevgi ve hürmet de bedava değildir'' dedi.

    mahmut baler

    ''mahmut baler, ''bal mahmut-baldan damlalar'', tercüman gazetesi, yıl:20, sayı:6882, 5 mart 1981, s.2
    baldan damlalar 3 ve hatıralarım, kervan yayınları, istanbul 1982, s.69-71
  • ülkenin kurulmasında kilit rol oynayan askerlerden biridir.

    her ne kadar resmi bir evrak vs olmasa da vefatı sebebiyle, nakşibendi tarikatı tarafından binlerce kişi ve onların tekbiri ile uğurlanması, kendisinin tarikat tarafından yetiştirilmiş olduğunu göstermektedir. sadece yetişmekle kalmayıp, tarikatla bağı son derece güçlü, aynı zamanda sözü geçen biri olmuştur. nitekim, gayri resmi yazışma, dönemin kişilerinden aktaranlara göre, tarikat şeyhleri ile beraber, kurma subayların bir kısmı, kendisine gelip, devletin başına mustafa kemal atatürk yerine kendisinin geçmesi gerektiğini söylemişler, tavsiye etmişlerdir. ancak, fevzi çakmak, tarikata bu kadar bağlı olmasına ve tarikat içinde sevilmesine rağmen, mustafa kemal atatürk'e karşı herhangi bir harekette bulunmayı bırakın, onun reis-i cumhur olması gerektiğini, onu destekleyeceğini, diğer düşüncelerden uzak durmaları gerektiğini tembih etmiştir. yakın tarihte, anı olarak geçen bu aktarımlar ile beraber, vuku bulan olaylara bakıldığında, gerçekliğinin doğru olma payı yüksek gözükmektedir. aynı zamanda, tsk içinde tarikatların, adam yerleştirme, tsk komutasını ele geçirme gibi emellerinin feto ile değil, cumhuriyet tarihi öncesine dayandığını görmek, anlamak gerekir. ülke içinde, tarikatların cirit attığı düşünülürse, tsk içinde bu yapılanmaların hala söz konusu olduğunu düşünmemek için herhangi bir neden yoktur.

    fevzi çakmak'ın, ileri görüşlülüğü, kendisini destekleyen tarikatlar ve bir takım subaylar üzerinde sahip olduğu sözü geçen adam insiyatifiyle, ülkedeki birçok şeyi değiştirmiştir. mustafa kemal atatürk ile ilişkisinde ki saygı unsurlarının sebeplerinden biri de fevzi çakmak'ın sahip olduğu poziyondan olduğunu düşünmek yanlış olmaz.

    aynı zamanda, fevzi çakmak'ın vefatı sonrasında çok değil 2-3 yıl içinde, ülke siyasetinde sağ - aşırı sağ görüşün patlak vermesi, tsk içinde, sağ'a yakın subayların siyasi erklerle yükseltilmek istenmesi de tesadüf değildir. her ne kadar pek fark edilmese de türkiye cumhuriyeti'nin tarikatlarla sarılmasının, hoyratça sağa sola savrulmasının önüne uzun bir süre geçmiştir.
  • birkaç yıl önce eyüp sultan'daki kabri yenilenince, eski kabrinin mermer parçalarının sağa sola rast gele atılmış olduğuna şahit olmuştum. türkiye cumhuriyeti'nin ilk genelkurmay başkanının ve milli mücadele'nin en önemli isimlerinden birinin kırık "fevzi çak" yazan mezar kitabesi çamurlu ve hüzünlü bir şekilde kabirlerin orta yerinde ve kısmen toprağa gömülmüş duruyordu. ismet paşa'nın anıtkabir içre görkemli ve steril kabri yanında fevzi paşa'ya lâyık görülen bu tablo içimi parçalamıştı. ki hâlâ hatırladıkça parçalanır. fevzi paşa'yı öyle çok sevdiğimden değil; devletin paşaya revâ gördüğü bu rezil ayrımdan...
  • kendisi 12 ocak 1944'de emekli edilir. rivayetlere göre, alman yanlısı olduğu bahanesiyle ama yaşa haddi gerekçesiyle yapılır bu işlem. 1945 yılında, harbiye'nin 100. kuruluş yıldönümü törenlerine, bütün emekli subaylar çağrıldığı halde en yüksek rütbeli emekli subay çağrılmaz. bunda bir kasıt vardır çünkü ertesi gün gazeteleri görünce okuldan yetişenler arasında adı bile zikredilmemiştir. nişantaşı sağlık yurdu'nda ölüm döşeğindeyken kendisini ziyarete gelen ismet inönü'yü kabul etmez. büyük taarruz'un savaş planlarını hazırlayan bu ünlü kumandan, o gönül kırıklığı ile ölür. ayrıca mustafa kemal'i enver paşa'nın onu kurşuna dizme kararına karşı savunmuş ve kurtarmış, ismet paşa'nın sakarya savaşı'nda hatalı davranması sebebiyle tbmm'de yapılan bir konuşmada ismet inönü'yü yüce divan'a vermeye, hatta idama göndermeye bile çalışmışlar ve yine bunu fevzi çakmak paşa önlemiştir.
    10 nisan 1950'de ölmüştür. atatürk'ün bir vasiyetinde kendisinden sonra fevzi çakmak'ın cumhurbaşkanı olmasını istemiştir. bu inönü'yü sevmemesinden değil, inönü'nün riski sevmeyen, mücadeleden kaçan bir kişilik olmasından kaynaklanmaktadır. buna mukabil, sözlük yazarlarından r7'nin bildirdiği üzere ise, yukarda vermiş olduğum bilgiye istinaden, "evet, ataturk kendisinden sonra fevzi cakmak'ın cumhurbaskani olmasini istemektedir ancak bunun nedeni inonu'nun riskten kacan yapisi degil diplomatik yetenegine ragmen ulkede ileri gelen pek cok sivil yonetici ve burokratla surtusme yasamis olmasidir. iddia odur ki ataturk un mali prensi celal bayar la olan mucadelesinde, bizzat gazi tarafindan kalemi kirilmistir zaten.."
  • nazım hikmet'in suçsuz yere 12 yıl hapis yatmasına neden olan iki kişi var:
    1) içişişleri bakanı şükrü kaya,
    2) genelkurmay başkanı fevzi çakmak.

    ali fuat cebesoy'ın anılarında yazdığına göre* nâzım hikmet'i, atatürk ve mareşal fevzi çakmak'a "komünist" diyerek ispiyonlayan kişi şükrü kaya'dır. bu ispiyonlamalara atatürk pek kulak asmıyorsa da çakmak fena çakıyor! hatta mustafa kemal, nazım hikmet mevzusunda doğrudan doğruya şükrü kaya'yı suçlayıp müşiri de (yani mareşal fevzi çakmak'ı) kendisine uydurduğunu, dahası ikili oynayarak fevzi çakmak'ı etki altında bıraktığını söylemiş: "dikkat et. bu senin işindir.. bana kurtar diyorsun, gidiyorsun mareşal'e de yakala diyorsun bu adamı"

    nitekim nazım da farkındadır kendisini mahkum eden "başlıca amilin" kim olduğunun. gerçi mahkumiyetinin başlarında 1938-41 arasında biraz da öz dayısı (dayı paşa) eski garp cephesi komutanı korgeneral, sonradan bakan ali fuat cebesoy'a inanıp güvenerek kendisinin affedileceğini umut etmiş çaresizce. bu umutlarının boşa olduğunu çok ama çok geç farketmiş. hapisliğinin dokuzuncu yıldönümünde bursa cezaevi'nden karısına yazdığı mektup'ta mareşal fevzi çakmak'a işaret ediyor:

    --- piraye'ye ---
    hakkımda, gazetelerde çıkan bir iki yazıyı, sanki okumamış gibi, umursamazlıkla karşıladım. ben kendimin, her namuslu insan gibi yurtsever ve halkını sever olduğumu bilirken, bu hususta vicdanım rahatken, birkaç müfteri - bermutad - yalan kusmuşlar umrumda değil. yirmi sene sonra, elli sene sonra, birçoğunun adını bile unutacak türk milleti, halbuki bu millet var oldukça, yeryüzünde türkçem konuşuldukça, ben bu dilin ve bu halkın en namuslu şiirlerini yazmış insan olarak yaşayacağım. sen üzülme.

    bak, yalnız bir habere, bir dedikoduya şaştım. cumhuriyet gazetesi ankara gazetesinden naklen yazdı, mareşal bana selam yollamış, affımı müjdelemiş. şaştım, diyorum, hayır daha doğrusu kahkahayı atasım geldi. dokuz yıldan beri kanunsuz, haksız yere hapislerde sürünmemde başlıca amil olan bir insan bana selam göndermeye cesaret edebilir mi, farzımuhal o böyle bir selam göndermeye kalksa ben onun selamını - her şeyi bırak - sırf seni ve çocuklarımı dokuz yıldır yetim yaşattığı için - kabul eder miyim? her ne hal ise. bu yılın modası da böyle diyelim ve geçelim. bütün bunları üzülmeyesin diye yazıyorum. sen benim üzüldüğümü sanır üzülürsün, ben üzülmüyorum, hatta farkında bile olmuyorum. son ve ilk sözüm yaşasın türk milleti, yurdum, namuslu insanlarım ve bahtiyarlığa layık dünyam'dır.
    --- 8 şubat 1947 ---

    nazım hikmet hapse atıldıktan 6 ay sonra fevzi çakmak imzasıyla yayımlanarak bütün resmi kurumlara gönderilen -ve 5 yıl önce kadar önce tesadüfen bulunan- gizli bir genelgede nazım hikmet’in 28 yıla mahkum edildiği dava hakkında bilgi verilerek nazım'ın askeri mahkemede orduyu ve donanmayı isyana teşvik suçundan mahkum edilişiyle ne kadar da doğru bir iş yapıldığının ve komünistlere göz açtırılmaması gerektiğinin altı çiziliyor.

    esasında bu gizli genelge, yargılamanın düzmece olduğunun bizzat genel kurmay başkanı fevzi çakmak tarafından ordu eliyle yapılmış bir operasyonu olduğunun itirafıdır. çünkü nazım'ın yargılandığı 1938'deki donanma davası'nda, yargılamayı yapan harp okulu mahkemesi, donanma komutanlığı mahkemesi ve askeri temyiz mahkemesindeki asker hakimlerin tamamının komutanı fevzi çakmak! emir-komuta zincirinin amacı muhalif bir sesi uyduruk bir ihbarla, saçma sapan iddialarla ve de en ufak bir delil olmaksızın içeri atarak susturmaya çalışmaktan ibaret!

    nitekim harp okulu mahkemesi kararının bir yerinde şöyle denmekte:

    «nazım hikmet'in ordu içersinde sosyalizm esaslarının yayılması ve binnetice bir ihtilal hareketi ile memleketin komünist devlet şekline müntehi olması için ordu dahilinde komünizmin ne şekilde yayılacağı hakkında direktiflerini, harp okulunda bu fikir üzerinde diğer mesai arkadaşlarının mevcudiyetine vakıf olduğu ömer deniz'e söylemesinin ve ömer deniz'in ise daha evvel başlayan mesaisi ile aynı fikirleri yine okul arkadaşlarına telkin eylemesinin sabit bulunması, ordu dahilinde sosyalist ·esaslara müstenit ve bunun devletleşmesi olan komünist bir devlet rejimine istihalesini istihdaf eder, orduda bir ihtilal hareketi vücuda getirmek ve arkadaşlarını bu vadide teşvik mahiyetinde görülmüştür.»

    bu kararların altında imzası olan sözümona hakimleri, savcıları ve elbette kendisini hapse tıkan başlıca amil olan fevzi çakmak'ı, şükrü kaya'yı ölene kadar unutmayacaktır nazım hikmet:

    ....

    çoğunun yüzünü unuttum büsbütün;
    yalnız, çok ince, çok uzun bir burundur aklımda kalan,
    halbuki kaç kere karşımda oturup dizildiler.
    bir tek kaygıları vardı, hakkımda hüküm okunurken:
    heybetli olmak.
    değildiler.

    insandan çok eşyaya benziyorlardı:
    duvar saatları gibi ahmak,
    kibirli,
    ve kelepçe, zincir filan gibi hazin ve rezildiler.

    (bkz: dokuzuncu yıldönümü)
    https://www.youtube.com/watch?v=roatr9_upvq
  • kendisinin cumhuriyet tarihindeki tek mareşal olduğu külliyen yanlıştır, yalandır.
    öncelikle mareşallik askeri bir rütbedir. (bkz: rütbe)

    mustafa kemal atatürk'e, sakarya meydan şavaşı'nda gösterdği üstün başarı sebebiyle, tbmm tarafından gazi unvanı ve mareşal rütbesi

    19.09.1921 de;

    mustafa fevzi çakmak'a, başkomutanlık meydan savaşı'nda gösterdiği üstün başarı sebebiyle, tbmm adına başkomutan mareşal gazi mustafa kemal tarafından mareşal rütbesi

    31.08.1922 de verildi.

    mustafa kemal paşa sakarya meydan savaşının stratejisini belirlemiş ve bu savaşta orduya bizzat komuta etmiştir. (kaburgası kırık olmasına rağmen)

    mustafa fevzi çakmak başkomutanlık meydan savaşının kurmay başkanı ve aynı zamamanda bu sırada genelkurmay başkanıdır.

    ayrıca hatırlatalım söz konusu patagonya tarihi değildir bizim tarihimizdir*
  • evet bugün vefatının 70. yıl dönümü. vefat ettiği 10 nisan 1950 tarihinde cenazesindeki kalabalık mustafa kemal atatürk hariç bugüne kadar görülmüş en fazla kalabalıktır.

    kendisi mustafa kemal atatürk'e olan bağlılığını hiçbir zaman yitirmemiştir.

    muhafazakar bir yapısı olmasına rağmen dinciler hiçbir zaman sevmediler ve bugün de sevmemektedirler. bunun nedeni kendisinin mustafa kemal atatürk'e olan sevgisi ve bağlılığıydı.

    allah rahmet eylesin.
  • osmanlı devleti'nde harbiye nazırı* iken ankara'ya geçti ve nisan 1920'den ekim 1924'e kadar milletvekilliği yaptı. tbmm'de; milletvekilliğine ek olarak mayıs 1920'de aldığı milli savunma bakanlığı, ocak 1921'de aldığı başbakanlık görevlerini yürütmekteyken ağustos 1921'de bu görevlerine genelkurmay başkanlığını da eklemiştir. ocak 1922'de sade bir milletvekili ve genel kurmay başkanı olarak kurtuluş savaşına odaklanmış, zaferin ardından 31 ağustos 1922'de atatürk'ün tavsiyesi ile tbmm tarafından mareşal ünvanına layık görülmüştür. bir çok kurtuluş savaşı kahramanının aksine doğru bir karar vererek ekim 1924'de askerliği milletvekilliğine tercih etmiş ve milletvekilliğinden istifa etmiştir. aralık 1918'den mayıs 1919'a kadar osmanlı devletinin, ağustos 1921'den ocak 1944'e kadar milli mücadele ve türkiye cumhuriyeti'nin genelkurmay başkanlığı görevini yürütmüştür. 1946'da demokrat parti listesinden bağımsız milletvekili seçilmiş, 1948'de millet partisi'nin kurucuları arasında yer almıştır.

    kendisi ismet inönü'yü pek sevmezdi ancak atatürk'ün ölümünden sonra milli şef'in cumhurbaşkanı olmasını istemeyen grubun tüm ricalarına ve tbmm'de büyük destek göreceğini bildirmelerine karşın aday olmamayı tercih ederek ismet inönü'nün önünü açmıştır. ismet inönü ise 1944'de kendisini yaş haddinden emekli etmiş, 1950'de öldüğünde ise bayrakların yarıya çekilmesine ve yas ilan edilmesine gerek dahi duymamıştır.
  • başlığa fesli kadir'in müritleri musallat olmuş, adamın imanını sorgulamaya başlamışlar. ömrünün on yılını cephelerde geçirmiş, kardeşi mehmed nazif’i çanakkale’de şehit vermiş, imparatorluğun yıkılışına şahit olmuş adamı ibda-c militanlarıyla aynı siyasi ajandaya sahip olmadığı için aforoz etmiş.adamın sizin aklınızdaki siyasi ajandaya uygun şekilde hareket etmemesinin sebebi:

    halifenin kasım 1914’deki cihat-ı ekber ilanına rağmen itilaf kuvvetleri safında çarpışan milyonlarca faslı, cezayirli, senegalli, hint müslümanlını vs. olduğunu bilmesi, arap isyanına şahit olması;bunların sonucunda panislamizmin gerçek hayatta bir karşılığı olmadığına ikna olması olabilir mi?

    çanakkale ve sakarya’da birlikte savaştığı mustafa kemal’in memleketin zararına bir hareket yapmayacağını düşündüğü için “ordunun başı olarak, atacağı ufacık bir adım” tarzı şeylere tenezzül etmemiş olabilir mi?

    “memlekette hakiki müslüman” olarak pazarlanan; şeyhülislam dürrizade abdullah efendi’nin kuva-yı milliyeciler aleyhine yazdığı ölüm fetvasını takvim-i vekayi'de okuduğu, cephedeyken yunan uçaklarından atılan iskilipli atıf’ın da müdahil olduğu türk ordusu karşıtı beyannameleri gördüğü ve şeyh said isyanına tanıklık ettiği için “oluk oluk müslüman kanı akarken” sessiz kalmış olabilir mi?

    kısacası içi boş laf salatalarıyla 70 yıl önce ölmüş adamın imanını engizisyona tabi tutacağınıza, şeyhiniz fesli gibi açık açık haykırın: *
    (bkz: keşke yunan galip gelseydi)
hesabın var mı? giriş yap