• 2004 yılının başları üniversite' ye yeni girmişim, elime bi yerden bi ses kaydı geçti. kayıtta aşık mahzuni şerif doğaçlama türkü okuyor. dönemin siyasetçisi erbakan 'a taşlamalar döşüyordu.. arka planda da bi kaç ses. ortamda muhabbet ediyorlar çalıp söylüyorlar ama seslerin hiç birini tanımıyorum. ancak içlerinden biri “ferhan şensoy yoldaymış geliyor” gibi bi şey diyor.. tabi ben hemen uyandım. gözlerim büyüdü. o zamanlar mahzuni baba nın ferhan şensoy ile bi bağı olduğunu bilmiyordum. ferhan şensoy u görmek istedim, bi kan bi doku, bi mahzuni muhabbeti yeterdi bana. 18 yaşındayım. cahilim. kalktım gittim ferhan şensoy un beyoğlu' ndaki ses tiyatrosuna. daha önce de bi kaç kez önünden geçmiş ferhangi şeyler afişini görmüştüm. aşinaydım. biraz yaşın verdiği cahil cesareti biraz da aşık mahzuni hayranlığının gazı ile girdim pasaja. tiyatronun önünde durdum. kapı kapalı. kimseler yok. ertesi gün bi daha. bu sefer kapıda biletçi bi abla.

    ben: ferhan şensoy ile görüşebilir miyim?
    biletçi: ne için?
    ben: yani kendisi ile konuşmak istiyorum.
    biletçi: kendisi burada yok.

    dedi sert bi tavırla. ne yapacağımı ne edeceğimi bilemedim, gardım düştü resmen, gerisin geri eve döndüm. bi kaç hafta sonra tekrar gittim. oyunu varmış o gün de. bu sefer kapı açıktı ve kapıda bi adam duruyordu biletlere bakıyordu gelenlere merhaba diyordu. yanına gittim,

    -merhaba ferhan şensoy burada mı?

    adam, ”gerizekalı mısın içeride oyunu var on dakika sonra” diyen gözlerle bana evet dedi. o an sorduğum sorunun salaklığını anlamıştım ama nafile..haklıydı. ne diyeceğimi bilemedim, dışarı çıktım önce sola, sonra sağa döndüm ve gittim. uzun bi süre uğramadım. ama gidecek, ferhan şensoy ile konuşacaktım, mahzuni şerif konuşacaktık be, çay içip mahzuni şerif konuşacaktık lan.

    evde konuşmalar yapıyordum kapıdaki adam oluyordum, biletçi kız oluyordum saçma sapan sorular sorup mükemmel cevaplar veriyordum. kendi kendime konuşmalarımın sonucunda, evde deli damgası yemeden tek hamlede ikisini de yere serecek o efsanevi konuşmamı hazırladım, yaklaşık 30 saniye süren bir tirad.
    kadıköy'den karaköy vapuruna bindim, yürüyerek beyoğlu'na çıktım. en sevdiğim yollardan biri bu.. halen bile. yürürken aklımdan da tiradımı tekrar ediyorum. ezber önemli. ben matematiği bile ezberleyerek geçmişim.
    girdim halep pasajı 'ından içeri. kapı açık. o kıl kapıda duran adam da orda, gittim yanına derin bi nefes aldım ve hayatımdaki ilk tiradımı attım.
    adam ben konuştukça hiç tepki vermiyordu. konuşmam bitince de

    -tamam ben senin numaranı alayım ferhan bey dilerse arar. dedi.

    o zamanda cep telefonunu yeni almıştım. daha henüz kimse ile konuşmamış kimseyi çaldırıp kapatmamıştım. numaramı verdim. adımı söyledim yazmadı. ancak numaramın yanına aşık mahzuni şerif yazdı.

    ertesi gün okula gittim yemekhanede yemek sırası bekliyordum birden telefon çaldı. bütün yemekhaneyi susturdum. susun lan susun ferhan şensoy arıyor. numaramı tek bilen o!

    -alo! ben ferhan şensoy. mahzuni şerif için perşembe akşamı saat sekizde şarabi 'de olacağım. isterseniz oraya gelirsiniz.

    dedi ve kapattı. arkadaşlarım diz çöktüğümü görüp kolumdan tutup beni ayağa kaldırdılar. şoktaydım.
    okuldan eve nasıl gittim hatırlamıyorum.
    o gece sabaha kadar uyumadım. o an anladım, insan mutlu olduğu anlarını anlatacak birini arıyor yanında. bu yazıyı da bu hisle yazıyorum.

    sabah oldu, erkenden kalkıp gittim beyoğlu’ na. erkenden. o gün akşama kadar kaç çay içtim bilmiyorum. alkolle aram yok sigara kullanmıyordum. sakinleşmek için başka yöntem bulamıyorum da.
    ama iyi ki bulamıyorum, o heyecanı yaşamak, kalbinin ağzında attığını hissetmek muhteşemmiş. yaşım 30 oldu hala ararım o heyecanı. şöyle düşünün; aşık olduğunuz kişinin ilk elini tutuşunun bi üstü, sizi öptüğü anın bi tık altı. böyle bi heyecan ile gezdim 10 saat beyoğlu sokaklarında.
    gezdim ancak şarabi nedir kimdir bilmiyordum.. şarabi yi buldum, öğrendim. içeri girdim, çıktım. saatin sekiz olmasını bekliyorum. bi aşağı yürüyorum bi yukarı, tavaf ettim koca taksimi. gezi parkından galatasaray lisesine kadar yürüyorum sonra tekrar gezi parkının önüne geliyorum yetmiyor galatasaray lisesini de geçip tünel e yürüyorum, zaman geçmiyor ben de tünelden aşağı karaköy’ e inip tekrar beyoğlu’ na çıkıyorum. yaşım genç lan yorulmuyorum.

    saat sekiz olmadan şarabi deydim. garsonlar hemen yanıma geldiler içeri girip ferhan şensoy a doğru yürüdüğümü görünce. çünkü en arkanın iki önünde oturmuş sağında solunda kimse yok önünde bi kağıt parçası bi şeyler yazıp sigara içiyordu.
    ferhan şensoy a geldim, mahzuni şerif için dedim. biraz bekledim ve yanına gitmem için gerekli vizeyi ferhan abi başını sallayarak verdi. öyle ya o artık ferhan abi..

    garsonlar sandalyemi çektiler ferhan şensoy’ un karşısına oturttular, ferhan abi ile garsonlar bir saniye kadar göz göze geldiler ve ikisinden de hiç bi ses çıkmadı, garson gitti ferhan abi gözünü garsondan alıp benim gözlerimin içine dikti. nisan ayının ilk haftaları olduğunu hatırlıyorum. hava sıcak olmasına rağmen ferhan abi bana baktığında buz kestim. iki elim birbirini tutmuş sıkıyordu.

    -ne içersin?
    --su

    kafasını benden kaldırıp hiç bi şey demeden yanımıza gelen garsona iki şarap dedi.
    iki beyaz şarap geldi. içtim. çok küçükken cemde dedemin dizinin dibinde içmiş olduğum bade gibiydi.

    sende hayranı mısın mahzuni’ nin dedi. evet dedim. benden ne istiyorsun dedi,
    mahzun’ yi çok sevdiğimi ama onu hiç görmediğimi söyledim. arkadaşlarımla ondan konuşamıyor, oturup birlikte onu dinleyemiyorduk. ben köyden geldim köyde herkes seviyor ama burada kimse bilmiyor dedim. köyde dedemle amcamla yaşadıkları hikayeleri anlattım. güldü, gözleri doldu, purosunu yaktı söndü yine yaktı, bi kadeh şarabı yeni bitirmiştim ki ikişer tane daha söyledi. o an anladım benim de bitirmemi beklemiş kendi şarabını çoktan bitiren ferhan abi.

    ben susunca da o mahzuni ile nasıl tanıştığını anlattı, anlattı. ağlaya ağlaya dinledim. şu an buraya yazamayacağım “bira” hikayesini dinlerken de hem ağlıyor hem gülüyordum. çok esprili, çok hazır cevapmış mahzuni. bunu ilk defa o gün orada duyuyordum mesela.

    o zamanlar yazmış olduğu “kiralık oyun” için ferhan şensoy, akşam dokuzda da okan bayülgen ile sözleşmiş. ben, kalkmam gerektiğini anlıyorum. "hayır, sen otur" diyor, oturuyorum. okan bayülgen ferhan şensoy un yanına oturuyor, birlikte geldiği özgü namal da benim yanıma oturuyor.
    karşımda ferhan şensoy, yanımda özgü namal sağ çaprazımda da okan bayülgen.
    şaraplar mahzuni şerif için kalkıyor.

    ferhan abi beni okan bayülgen ile tanıştırırken
    okan bayülgen ne gariptir ki beni hatırlıyor. ekşi sözlük zaga zirvesi nde ayaküstü muhabbetimizden dolayı. ekşi sözlük’ ten konuşuyoruz. ferhan abi ben internetten hiç anlamam “sikerim ekşi sözlüğü” dedikten sonra ferhan şensoy kararı ile internet mevzumuz kapanıyor. gülüyoruz. galiba sarhoş olduk.

    ferhan abi, okan bayülgen’ e daha önce kiralık oyun için erkek rolü oynayacak bi kız aradığını orta oyuncularda özge isimli biri olduğunu, onu bu rol için düşündüğü okan’ dan da bulmasını istediğini anlatıyor. özgü namal bu olanları ilk defa orada duyuyor. kahkahalar atıyor.
    okan bayülgen de "abi onun adı özge değil özgü" diyince hem gerçek ismini öğrenmek hem de kiralık oyunda oynar mısın diye sormak için okan bayülgen, ferhan abi ile özgü namal a bi buluşma ayarlıyor.
    buluşma dediğim de özgü namal şarabi’ ye geliyor.. arkasında da bi ton gazeteci. ferhan abi tabi deliriyor. anlatırken bile sinirleniyor. “bana gelmez bunlar özge’ ye neden gelsin” diye anlam veremedikçe daha da delirdim diyor. dayanamamış sormuş “kızım sen kötü bi şey mi yaptın” nedir bu herifler ?
    özgü namal “kötü bi şey yapmadımhocam kurtlar vadisinde oynadım” diyince o zamanların meşhur dizisi kurtlar vadisini zorla izletmişler ferhan şensoy a . üçü birden komedi dizisi izler gibi izlemişler. gülmekten o kocaman gözlerinden yaşlar akan özgü namalın beni evime kadar bırakması ile son buldu gece. budur ol hikaye.
  • 2010 yili, bursa leman kultur
    oturmus arkadaslarla demleniyoruz. ben ankara’dan gelmisim. hemen yanimizdaki masada ferhan sensoy, baykal kent’in de oldugu kalabalik bir grup var. leman’in mudavimi butun ekip megerse.

    dedim benim ferhan sensoy ile bir anim olmali, ne yapayim ne edeyim diye dusunuyorum. konusuyoruz falan. garson bizi duyup “abi sakin fotograf isteme, cok sinirleniyor, basar kufuru” deyince dedim eyvallah. kalktim tuvalete gittim.

    pisuvardayim, iste kucuk abdest bozuyorum, kafam bi’ milyon. odaklanmisim yaptigim ise. biraz sonra gayri ihtiyari kafami sola cevirdim: ferhan sensoy yanimdaki pisuvarda! ben ona donup bakinca o da artik herhalde gayri ihtiyari donup bana bakiyor. yuzumde tahmin edebileceginiz bir siritisla girizgahi yaptim-
    - abi naber?
    + iyi aslanim, senden naber?
    - iyilik abi, seni gordum daha iyi oldum bugun.
    + eyvalllah kocum.
    - abi senle bir anim olsun istedim, fotograf cekmek istedim ama biliyorum fotograf cektirmeyi sevmedigini
    + sevmiyorum tabi .mina koyim. yolda yururken her onune gelen seni durdurup fotograf cektirirse sen de sevmezsin .mina koyim. hayatimizi s.kiyorlar boyle boyle. ne ozel hayat birakiyorlar ne bisey!
    - dogrudur abi, ben o yuzden senle animi fotograf karesine degil hafizama isledim simdi
    + hah iste boyle aslanim. bak simdi, senle ben cis arkadasiolduk simdi. bundan daha iyi bir ani mi olur .mina koyim? sen yarin-birgun “ferhan sensoy benim cis arkadasimdir” diye konussan buna itiraz mi edecegim? sonuna kadar cis arkadasiyiz seninle
    - eyvallah abi, bu yuzden seviyoruz seni.

    spontan gelisen arkadasligimiz mesanelerimizin bosalmasiyla bitiyor ve herkes yoluna gidiyor.

    herhangi bir zamanda, herhangi bir yerde bu hikayeyi anlatip “ferhan sensoy benim cis arkadasimdir” deseydim ve bunu ferhan agabeye sorsalardi, dogrulayacagindan hic suphe etmedim.

    simdi, dunyanin bir ucundan sabah uyaninca okudugum ilk haber. ferhan sensoy aramizdan ayrilmis. cis arkadasim aramizdan ayrilmis. cok uzgunum.
    gule gule denmez her gidene… buyuk ustad, gorusmek uzere.
  • şu an popüler kültür' e ait ne yapıyor da para kazanıyor çok merak ediyorum doğrusu?

    reklam da mı oynamış?
    klip mi çekmiş kaset mi çıkarmış? (bilen bilir kendisi çok da güzel şarkı sözü yazar)
    20 lik sevgilisi mi varmış?
    beyoğlu ' nda paparazzilere mi yakalanmış (haftanın üç günü beyoğlu ' nda yaşamasına rağmen)
    yoksa güneşlenirken mi görüntülenmiş?
    tayyip' in elini mi öpmüş?

    ne yapmış lan bu adam popüler olarak?

    git bak anadolu' da tiyatro turnesinde şu an.
    git bak bodrum' da bir köyde kitabını yazıyor şu an.

    siktir git bak bi.
  • yıllar önce oynadığı oyunlarda çekilişle sahneye bir seyirci alırdı kendisi bilen bilir. bir çekilişte çıkan şanslı seyirci de bendim. beni sahneye çağırdı ve dedi ki; "normalde bu bölümü oynayan başka bi kadın oyuncu vardı ama başka bir sahnede sakatlandı. bu sahneyi siz oynayacaksınız." ben de elbette dedim sevinerek lakin hevesim kursağımda kaldı. çünkü bu hemen atlayarak kabul edişime güldü büyük usta. bana küçük bi latife yaptığını söyleyip, kitap hediye ederek yerime gönderdi. ben teşekkür edip tam yerime geçerken birisi atlayıp "her çekilişinde de hatun denk geliyo, nası oluyorsa?" dedi.
    usta dayanamayıp döndü ve "ara sıra senin gibi dalyaraklar da denk geliyo." dedi.
  • bu gece kadiköy'de ckm'de ferhangi şeyler oyununu çokuncu kez seyrettiğimiz üstad.

    oyunu yarıda terk eden kimseyi görmedim.
    oyun bitiminde ise bütün salon ayakta alkışladı.
    o telefon anonsu bütün oyunlardan önce yapılmaktadır(yaklaşık 10 senedir.)
    tiyatroyu götünüzde izlemek yerine evinizde oturup televizyon izleyin, etraf osuruk kokmaz hiç olmazsa.
  • dünya artık eski dünya değil. kış uykusu'nu sinemada izlediğimde salonda 3 kişiydik. hem de gösteriminin 2. günü cumartesi günü. bir hafta sonra kalktı sinemadan zaten. türkiye'nin ortalama üstü diye nitelendirilen tiplerinin yaşadığı bir semtte yaşıyorum. sinemalarda gösterime girmeden önce avrupa'nın en prestijli sinema ödülünü kazanmış bu filme toplam 3 kişi geldi. tarihe not düşülsün bu. bir arkadaşım bu filme gitmek için 3 kişilik sinema bileti almış. sonunda tek başına izlemiş yine filmi.

    neyse sonra ne oldu, ferhan şensoy'un tiyatrolarına da yüzeysel tipler gitmeye başladı. bir insanın başına gelebilecek en büyük felaket bu olsa gerek. kime neyi anlatıyorsun ki? daha adamlar kendi vasatlıklarının farkında değiller, gelmişler bir gösteri peşinden ferhan şensoy'un bütün kariyerini sakız gibi çiğniyorlar. bu kadar basit mi yahu?
  • komik değil diyenlerin muhtemelen atalay demirciye katıla katıla güldüğü usta.

    (bkz: atalay demirci)
  • bir tane kız arkadaşım vardı, sene bundan çok öncesi. beyoğlu o zaman beyoğlu; kadıköy eşrafı olarak eğlenceyi orada buluyoruz. mojo var, hayal kahvesi var, babylon var. düşünün asmalı o zamanlar rezaletti, sonra iyi oldu, şimdi yine rezalet.

    o kadar eski yani.

    "gel" dedi, "ses tiyatrosu'na gidelim, bilet buluruz nasılsa". gittik ufak ve güzel bir rakı masası sonrası. bilet de bulduk.

    oyunu izlerken içinde bulunduğum durumu şöyle anlatmalıyım egosuzca: ben 14 yaşına kadar iç anadolu'da siktir edilmiş bir kentte yaşadım. orada ufkumu genişleten ne varsa ulaşılmaz duygusu içime işlemiş.

    "ferhan şensoy ya, 15 metre ötemde. beklediğimden iyi" diye düşünüyorum. o gün çokça eğleniliyor.

    ertesi gün kitap arayışı başlıyor. o zamanlar e-ticaret yok. mainstream dağıtıcılarda bulunamıyorsa sahaf dolaşılacak. kadıköy'ün içinden geçiyorum resmen. akşamında 6 kitap oluyor elimde. bir tanesi imzalı hatta.

    okudukça coşuyorum, varlığımı hissediyorum, kendim oluyorum.

    zaman geçiyor. yıl 2008, 30 mart. o kadar iyi hatırlıyorum ki. moda'da oturuyorum. karşıdaki işe 3 vesait ile ulaşıyor, gece 11-12 gibi 120 ile eve dönüyorum. metrobüs yok o zamanlar. otobüsler evim olmuş. bir gün manager diyor ki "hadi erken çıkın". saat öğleden sonra 4. o gün şımarıklık yapayım diyorum ve çift katlı otobüse biniyorum mecidiyeköy'den. çift bilet , pahalı; olsun. derdim oturmak. çünkü yeni almışım "kalemimin sapını gülle donattım"ı. belediyenin orada iner, yürürüm diyorum moda'ya.

    aynen öyle oluyor. bahariye'ye kadar geliyorum. yokuşu çıkarken solda halk eğitim merkezi var. bu ara hangi oyunlar var diye panosuna bakıyorum bir süre. aynı gün "ferhangi şeyler" varmış. içeri giriyorum, bilet kalmamış.

    elimde kitap, sırtımda şirket laptopu çıkıyorum. çıkışta solda mantıcı, onun yanında pastane var. elimde kitap sallanırken kafamı bir çeviriyorum. pastanede ferhan şensoy birşeyler yazıyor.

    beni görüyor, elimdeki kitabı.

    biliyorum ki sevmez hayran safsatasını. "afiyet olsun" diyebiliyorum. kafasını sallıyor. bence ferhan şensoy beni en çok o anda seviyor.

    daha sonra 3 kere daha izliyorum "ferhangi şeyler"i. hiç imzaya kalmıyorum. hiç istemiyorum o adamın elini sıkmayı.

    o adam bahariye'de, o anda kalsın istiyorum.

    yıllar geçiyor, o adam ölüyor. evimde onca kitabı, korsan aldığım tiyatro oyunları. aklımda idolüm, şekillendiricim, yastık ucum.

    benim babam kanser, son evre. diğer babam öldü geçenlerde. diyorum.

    iyilikleriyle hatırlansınlar.
  • 13 ya da 14 yaşındayım. ankara'da tiyatro kovalıyorum ama para çok az.
    ankara üniversitesi dtcf'ye ferhan şensoy gelmiş. bir pazar günü. o zamanlar pazar günleri iki oyun oynanıyor.

    neyse gittim öğrenci bileti alıcam adam paso sordu. 5 dk falan dolandım, baktım ferhan şensoy'un oyunu bitmiş, arka kapının orada sigara içip kitap imzalıyor. göz göze geldik ''noldu?'' der gibi baktı. dedim ''pasom yok bilet alamadım.'' gelsene sen buraya dedi. kaça gidiyosun falan derken sahnenin içinden beni en öne oturttu :)

    kendisine hayran olma sebeplerim çok farklı olsa da, hayatımdaki en güzel anılardan bir tanesidir.
  • 1975 montreal - en iyi yabancı yazar (ce fou de gogol)
    1980 avni dilligil - jüri özel ödülü (şahları da vururlar)
    1981 tiyatro-81 - en iyi erkek oyuncu (eski moda komedya)
    1987 nokta dergisi doruktakiler (muzır müzikal)
    1988 ulvi uraz ödülü (istanbul'u satıyorum)
    1988 sanat kurumu ödülü (istanbul'u satıyorum)
    1989 avni dilligil ödülü (istanbul'u satıyorum)
    1989 ismail dümbüllü ödülü
    1989 nasrettin hoca mizah ödülü
    1989 kültür bakanlığı jüri özel ödülü
    1991 nokta dergisi doruktakiler (kahraman bakkal süpermarkete karşı kitabı ile)
    1993 avni dilligil - en özgün oyun (şu gogol delisi)
    1993 altın objektif ödülü
    1994 ismail dümbüllü ödülü (seyircili seyir defteri ve kırkambar-gece tiyatrosu kabare gösterisi
    1995 kültür bakanlığı - en iyi topluluk
    1997 en başarılı iletişimciler ödülü - en iyi deneme yazarı
    2000 avni dilligil - en iyi yönetmen (fişne pahçesu – çehov lazdur laz kalacaktur)
    2001 avni dilligil - en iyi yazar (sahibinden satılık birinci el ortaoyunu)
    2001 unima geleneksel türk tiyatrosu’na hizmet ödülü
    2002 sanat kurumu - en iyi yazar
    2002 afife jale - muhsin ertuğrul ödülü
    2004 türsak onur ödülü (pardon)
    2004 nokta dergisi doruktakiler
    2005 deneme sahnesi - en iyi erkek oyuncu
    2005 nasrettin hoca altın eşek gülmece ödülü
    2006 mizah üretenler derneği - en iyi senaryo (pardon)
    2007 ismet küntay ödülü - en iyi oyun yazarı (fername)
    2007 altın sayfa son beş yılın en iyi mizah kitabı (elveda ssk)
    2009 ismet küntay ödülleri - en iyi yapım, en iyi yönetmen, en iyi erkek oyuncu
    2009 itü en iyileri seçiyor - en iyi erkek oyuncu ödülü, en iyi tiyatro oyunu ödülü
    2010 yıldız teknik üniversitesi yılın yıldızları-en iyi erkek oyuncu ödülü (fername)
    2011 istanbul mizah tiyatrosu ustalara onur ödülü
    2011 terakki vakfı onur ödülü
    2011 karadeniz vakfı - tiyatro en iyi erkek oyuncu ödülü
    2012 ismet küntay tiyatro ödülleri - en iyi yapım (nasri hoca ve muhalif eşeği)
    2016 tiyatro eleştirmenleri birliği ödülleri - onur ödülü
    21. sadri alışık tiyatro ve sinema oyuncu ödülleri onur ödülü

    sen bu kadar ödül al, 25 tane kitap yaz, 57 tane oyun sahneye koy, 9 tane filmde 10 tane dizide hem senarist ol hem oyna, 50 seneden fazladır üret, sonra bir sözlük yazarı gelip "kıraathane dayısı" diye eleştirsin, vay be!!!
hesabın var mı? giriş yap