• hayvanın önüne et attıktan sonra, bir tuşa beş saniye basılı tutarak hayvan ehlileştirilebilen oyun. ulan ubisoft casuallıktan öleceksin be!. şu oyunu merakla bekleyenlere allah akıl fikir versin yemin ediyorum. lan far cry 4 deki shangri-la bölümlerinin aynısı işte görmüyor musunuz!

    ayıp olmasın diye taş balta, mızrak koymuşlar o kadar, harita aç, outpost bas ana görev yap bu kadar işte oyun. insan bir kalkan, sapan gibi o dönemdeki silahları ekler biraz yeni animasyon kasar iki oyun serinde* * de aynı şeyi yapıyorsun ayıptır be!

    lanet firma şöyle adam gibi mod desteği getirse oyunlarına belki, bir nebze istediğimiz yenilikler gelecek farklı oyun oynadığımızı hissedeceğiz ama yok işte onu da yapmıyor, benim yayınladığım yavan oyunu oynayacaksınız diyor pezevenkler.

    bak bak ubi yeni oyun fikri sana komisyonumu isterim bir ara:

    far cry roman age (mızrak yerine kısa kılıç koy adamın eline)
    far cry medieval (kılıcı biraz uzat)
    far cry imperial (kılıcı kaldır arkbeküs koy, ucunda süngü olsun)
    far cry wwı (bu biraz zor olabilir)
    far cry ww2 (herkes ekmeğini yedi sen eksik mi kalıcan?)
    far cry modern warfare (bu en kolayı)
    far cry black ops (köpek falan ekle)
    far cry space ( gökyüzünü siyaha boyayacaksın burada)
    .
    .
    .
    .
  • milattan önce on bin civarında, merkezi avrupa'daki oros adlı bir vadide geçen ve üç farklı kabilenin çarpışmasına odaklanmış ubisoft oyunu.

    şahsıma çok keyifli anlar yaşatsa da, harcadığı potansiyeli ile kanımca efsane olabilecekken kestane olmuştur.

    öyküye göre, buzul çağı'nın sona ermesi oros vadisi'nin sert ve soğuk iklimli kuzey kayalıklarında yaşayan (neanderthal) udam kabilesini vuruyor ve onları oros'un wenja kabilesi tarafından kontrol edilen orta kesimine doğru göçe zorluyor. mağlup ettikleri savaşçıların etleriyle beslenen* udam'lar neanderthal yapıları gereği iri ve etkileyici savaşçılar olduklarından, kendilerine göre nispeten cılız ama çevik wenja'ların (ki avcılıklarıyla ünlüler) topraklarını ellerinden alıyorlar. katliamdan kaçan wenja'ların peşinde haddinden fazla güneye indiklerinde, oros'un tarıma elverişli sulak güney topraklarında yaşayan ve sonsuz ateş kaynağı olarak gördükleri güneşe tapınan izila kabilesiyle kafa kafaya geliyorlar. iki ateş arasında kalan wenja'lar, hayatta kalabilmek için kabile yapılanmalarını terk edip bireysel olarak oros'un dört bir yanına kaçıp saklanmak zorunda kalıyorlar.

    oyun tam bu noktada başlıyor ve oros vadisinin hemen dışında avlanmakta olan bir wenja takımının cevval avcısı takkar suretinde, kontrolü size bırakıyor. gelişen olaylar nedeniyle av takımından ayrı düşen takkar, geri tırmanamayacağı bir uçurumdan aşağı uçuyor ve yolu onu mağaralardan geçirerek oros vadisi'ne ulaştırıyor. önce, bir baskından taze kurtulmuş ve akli dengesini kaybetmek üzere olan wenja kızı sayla, sonra da kurt postlu korkutucu şaman tensay ile karşılaşan takkar; tensay'ın ona (bir klasik olarak) "seçilmiş kişi" olduğunu söyleyip içirdiği uyarıcı karışımlarla kendinden geçiyor ve bir baykuşun zihnine girerek oros semalarında geziniyor (game of thrones'taki warg hadisesi). kendine geldiğinde, tensay artık onun "seçilmiş" olduğuna emin olduğunu ve oros'un vahşi hayvanlarına hükmederek wenja'ları eski görkemine kavuşturacak olan beastmaster olduğunu söylüyor. takkar, oluşturacağı yeni wenja topluluğunu güçlendirmek için her biri farklı bir beceride uzmanlaşmış ancak udam dehşetiyle oros'un farklı yerlerine dağılmış wenja zanaatkârlarını (favorim "jayma the huntress") aramaya koyuluyor.

    bazı yerleri klişe olsa da oyunun senaryosu, dönem hakkında yapılmış sağlam araştırmalara dayanıyor ve üzerine emek harcandığını hissettiriyor. her şeyden önce oyun için ön hint avrupa dili, bir dilbilimci tarafında yeniden yaratılmış. oyundaki tüm karakterler istisnasız olarak kendi kabilerinin ağızı ile (udam'lar daha kaba, wenja'lar ekseriyetle korkak, izila'lar daha kibirli) bu dili konuşuyor ve oyun size replikleri, seçtiğiniz başlangıç dilindeki altyazılarla gösteriyor. her kabile için inançları, doğayla olan ilişkileri, hayatta kalma çabaları, yerleşimleri ve savaşımları için özgün kültürler yaratılmış. örneğin, udam yerleşimleri ürkütücü olması için çeşitli hayvan kemiklerinden korkuluklara ve üzerinde yer yer sineklerin gezindiği, kanla sıvanmış keskin kayalardan çeperlere sahipken izila yerleşimleri sıcak iklime uyum sağlamak için tamamen sazlardan, kamışlardan ve kütüklerden inşa edilmiş binalara sahip. wenja'lar ise takkar'ın önderliğinde, hayatta kalma korkularını vurgularcasına mağaralardan ve derme çatma deri çadırlardan oluşan bir köy inşa etmekteler. tüm bunların yer aldığı hikayenin anlatıcısı ise elbette kurt şaman tensay ve her yeni bölüm başlangıcında, kendi mağarasının duvarına kazımakta olduğu beastmaster efsanesi'ni senaryodaki kritik sahneler eşliğinde anlatmaya devam ediyor.

    buraya kadar her şey çok güzel görünüyor değil mi? gerçekten far cry primal, takkar'ı devraldığınız andan itibaren yukardaki detaylarla ve etkileyici bir giriş yapan hikayesiyle oyuncuyu içine çeken bir yapıya sahip. kendinizi ubisoft'un medar-ı iftiharı dunia engine ile tasarlanmış oros'ta, el değmemiş vahşi güzelliği sizi çarpan doğanın ortasında ve hayatta kalmaya çalışan insanların arasında buluyorsunuz. gereken malzemeleri toplayıp da yapımına girişmezseniz hiçbir aletiniz, avlanmazsanız karnınızı doyurabilecek yemeğiniz yok; aynı zamanda yaralarınızı sağaltmak için de ilgili şifalı bitkileri toplamak zorundasınız. yırtıcı hayvanların mesken edindikleri bölgeleri var ve oralarda dikkatsizce dolaşırsanız size saldırmaktan çekinmiyorlar, öte yandan gücünüz yetiyorsa hayatta kalma becerilerinizi konuşturarak krizi fırsata çevirmek ve size saldıran hayvanın etinden postundan yararlanabilmek de sizin elinizde. ruhların el verdiği bir beastmaster olarak, bu hayvanları yemleyip evcilleştirmeyi de tercih edebilirsiniz. bütün bunlar çok etkileyici... ta ki her ubisoft oyunu gibi ilk yarım saatten sonra rutine bağlayana ve bu oyunu daha önceden oynadığınız hissine kapılana kadar.

    gerçekten de, eğer far cry serisinin yeni nesil oyunlarından herhangi birini, özellikle de far cry 4'ü daha önce oynamışsanız far cry primal da size oynanış açısından zerre farklı gelmeyecektir. ubisoft'un paragözlülüğü yüzünden mahvettiği tüm oyun serilerinde olduğu gibi far cry primal da, kendinden önceki oyunun (ki far cry 4 olur) üzerine skin giydirilmiş ve ilgili skin'in gerekliliklerine göre de azıcık değiştirilmiş halinden başka bir oyun değil. hatta ubisoft bu sefer tembelliği bile abartmış ve 4'ün geçtiği kurgusal ülke kyrat'ın haritasını birebir alarak oros haline getirmiş. 4'teki the golden path direnişçilerinin köyü olan banapur, bu oyunda takkar'ın wenja direnişini örgütlediği kabile köyü haline gelmiş. aynı şekilde 4'ün antagonisti olan pagan min'in kalesinin olduğu konum da, bu oyunun antagonisti olan udam önderi ull'ün mekanı olmuş.

    tüm far cry oyunlarında olduğu gibi, esas oğlanımızla yaptığınız her şey, ilk yarım saatten sonra fazlasıyla çizgisel bir hal almakta. tüm görevler, "a noktasından veya npc'sinden b noktasına gidip oyunun geçtiği ortamın silahlarıyla 'tek başınıza' savaşmak ve nihayetinde de görevin gerektirdiği interaksiyonu gerçekleştirmek" üzerine. hikayeye göre fraksiyonunuzun (wenja kabilesi) tutsaklarını tek tek kurtarıp kabileyi yeniden de kursanız, kurduğunuz kabilenin efsanesi de olsanız; evcilleştirdiğiniz hayvanlarınız ve gerektiğinde warg'ladığınız baykuşunuz haricinizde bir yoldaşınız yok. küçük düşman çeteleriyle tek başınıza kapıştığınız gibi yeri geldiğinde ağır şekilde korunan düşman karakollarına ve kalelerine de tek başınıza dalıyorsunuz. "köyden adam toplayayım da bana destek olsunlar" veya "bir savaşçı kurtarmıştım, nerede o ve eğittiği savaşçıları?" ya da "şu bizim jayma'nın avcıları olsa da çatışmaya bir okçu desteği sağlasa" gibi şeyler düşünmenizin oyunda bir karşılığı yok. kurtardığınız veya irtibata geçtiğiniz tüm npc'ler, sadece o anki görevinizin devamı için tasarlanmış karton karakterlerden ibaretler, "-mış gibi yapmak" üzerine kodlanmış birer dijital drama aktörü suretindeler. aynı durum düşman npc'leri ve kabileleri için de geçerli. mesela ben, oyun gereği avcılığıyla ve dolayısıyla gizlilik becerileriyle ünlü ancak bir yandan doğa üstü güçlerden de el almış bir wenja avcısıysam; düşmanlara bodoslama dalmak yerine zekice tasarlanmış npc'lere baskı ve şantaj yaparak görevlerimi yapabilmeyi, aynı middle earth shadow of mordor'da olduğu kendi kukla npc'mi düşman kabilesi safları içerisinde yükseltebilmeyi ve emeğimin sonucunu alabileceğim o kritik anda nihai hamlemi yapabilmeyi de beklerdim ancak dediğim gibi, ubisoft'tan bahsediyoruz. anlattığım konseptin benzeri bir oynanışa sahip assassin's creed serisinin, yaşadığı hissiyatını başarıyla veren ortamları ve npc'leri bile aynı firmanın elinden çıkmış olmasına rağmen far cry serisinde yok.

    başlangıçta sizi içine çeken senaryo dahi, üç kabilenin birbirine girişini anlatıyor görünse de aslında savaşan sadece sizsiniz; hatta takkar ortalığı karıştırmasa bu kabileler, yabanda birbirlerine denk gelen av çeteleri haricinde gayet mutlu mesut yaşamlarına devam ediyorlar. her aksiyonu tek başınıza yapa yapa kazandığınız skill'lerinizle, bir süre sonra oyunun olmanızı istediği "ultimate wenja" haline geliyorsunuz ve "bir orduya bedel komando" klişesinin oros'taki sureti oluyorsunuz. neolitik devrim'in şafağında, insanların hayvanlardan yaşam şekli ve hayatta kalma yöntemleri olarak henüz pek de farklılaşmadığı o günleri anlatan bu oyunun; o devrin temel "birey ölür, sürü yaşar" mekaniğini oynanışa yansıtmasını bekliyorsunuz ancak böyle düşünüyor olmanızın da oynanışta bir karşılığı yok. ubisoft'un yine ve yeniden, skin'ini giydirmek istediği dönemin far cry mekaniklerine uyan ve dolayısıyla da kendi işine gelen parçalarını alarak, aynı temcit pilavını ısıtıp ısıtıp farklı soslarla yeniden önünüze sürdüğünü fark ediyorsunuz.

    far cry primal işte bu nitelikleriyle muazzam potansiyelini ucuza kaçıp heba etmiş ve gözümde efsane olabilecekken kestane olmuş bir oyundur şahsım için. oynanır, oynanırken de eğlenilir ancak kesinlikle diğer ubisoft yapımları olan far cry 3 ve assassin's creed 2 gibi "kendi alanında efsane" oyunlardan biri değildir.
  • ubisoft'un ürünü olduğu için pek sallamıyorum da, hakkındaki youtube yorumu gülümsetmiştir.

    ''pre order now for an exclusive grenade launcher attachment to your spear''
  • adamlar resmen oyun için yeni 2 tane dil oluşturmuşlar.

    kentucky üniversitesinden andrew byrd isimli dil profesörü arkadaşın önderliğinde yeni dil yaratmışlar.
    ubisoft'dan mail geldiği zaman spam'mi lan bu, taşak mı geçiyolar bizimle filan demiş bu prof abi, sonra araştırınca gerçekten ubisoft'da çalışan bi elemandan geldiğini görmüş filan sonra başlamışlar.

    wenja ve izila olmak üzere 2 ayrı dil oluşturulmuş:

    wenja ön hint avrupa dili olarak da geçen ingilizcesi proto-indo european olan dilmiş. ingilizce ispanyolca ve hintçe nin kaynak diliymiş.

    izila ise yine aynı proto-indo european kullanıyor ama farklı bir şekilde konuşuyorlar. ana karakterimiz takkar wenja dilini kullandığı için, izila dilini anlamıyor, dolayısıyla izila konuşulduğu zaman altyazı yok oyunda dikkat ettiyseniz.

    helal olsun demekten başka bir şey kalmıyor bize de.

    oyunda bizim halktan birinin yanına gidince, "verpati takkar" diyip duruyo adamlar, heralde wellcome takkar gibi bir şey demek istiyor.
  • yırtıcı hayvanlar size saldıracağı zaman, sizin evcilleştirdiğiniz hayvan atlayıp sizi koruyor ya hani? o an bir götüm kalkıyor inanılır gibi değil.
  • taş ve sopalarla maymun kılıklı düşmanlarınıza saldırdığınız oyun. serinin en iyisi olarak gösterilen far cry 3 bile beni çok sıkmıştı fakat bu oyunda aşırı eğlendim. yeni başlayanlar için yardımcı olmak adına eğitilebilen vahşi hayvanları biraz anlatmak istiyorum. (yıldız ile işaretli olanlar görev yapmadan alınmıyor.)

    dhole: daima sürüyle dolaşan bir köpek. çok iyi gizlenir fakat hızlı veya güçlü değildir. öldürdüğünüz düşmanların üstünü arayıp eşyalarını size getirir. (3/10)

    rare dhole: üstteki köpeğin siyah olanıdır. tek farkı biraz daha güçlü ve ateşe karşı dayanıklı. (3/10)

    wolf: bildiğimiz kurt. birini öldürdükten sonra uluyarak etraftakileri uyarır. haritada daha fazla yer gösterir. (4/10)

    white wolf: kurt sürüsünün lideri. biraz daha güçlü olması dışında bir numarası yok. (4/10)

    rare stripe wolf: kurtların çizgili olanı. diğer kurtlara göre daha zor bulunur. ateşe dayanıklıdır. ısırığı beyaz kurttan biraz daha güçlüdür. (5/10)

    jaguar: hızlı koşar ve çok sessizdir. hiç kimse fark etmeden düşmanları öldürür. ısırığı çok da güçlü değil. (4/10)

    rare black jaguar: jaguarın daha zor bulunanı. ateşe karşı dayanıklı. (5/10)

    leopard: etraftaki hayvanları gösterir. jaguar kadar sessiz değil. pek bir özelliği yok. (3/10)

    cave lion: mavi gözlü çok şirin bir hayvan. güçlü sayılır ve etraftaki düşmanları işaretler. (6/10)

    rare black lion: mağara aslanının zor bulunanı ve ateşe dayanıklı olanı. mağara aslanından hiçbir farkı yok. (6/10)

    badger: oyunun en manyak hayvanı olabilir. yeri geldiğinde bir outpostu tek başına ele geçirebilir. kılıç dişli kaplan dahil tüm hayvanlar kendisinden korkar ve geri çekilir. kendisini bir defalığına canlandırma özelliğine sahiptir. çok küçük olduğu için zor fark edilir. fakat gece ormanda gezerken güvende hissettirecek bir hayvan değildir. (7/10)

    brown bear: çevredeki kaynakları toplar. savaşlarda tüm ilgiyi üstüne çeker. güçlü olmasına rağmen çok hantal olduğu için pek işime yaradığı söylenemez. (5/10)

    sabretooth tiger: sırtına binebilirsiniz. ormanda yanınıza yaklaşan hayvanları kaçırması için bir hırlaması yeter. öldürdüğünüz düşmanları yer. ağzına alıp ordan oraya taşır. ısırığı çok güçlüdür. birçok yere tırmanır. çok çeviktir. (9/10)

    cave bear: benim için kahverengi ayıdan çok farkı yok. (6/10)

    *great scar bear: hantal olmasına ve çok dikkat çekmesine rağmen yıkamayacağı kimse yok. kullanmaktan çok keyif aldım. (8/10)

    *bloodfang sabretooth: normal sabretooth'un daha güçlüsü. karşısında hiç kimse duramaz. daha iyisi yok. (10/10)

    *snowblood wolf: normal kurdun çok daha güçlüsü, daha sessizi. çok vahşi bir görüntüsü var ve kullanması çok zevkli. (6/10)
  • 18 saat sonunda ve %37 tamamlama oranıyla senaryo kısmını bitirdiğim oyundur.

    itiraf edeyim, ön yargılıydım. aylar önce oynanış videolarını filan da görünce dlc olarak gördüm, bir de üzerine o fiyatla çıkınca... (150 tl ne amk?)

    "üç oyundur aynı şeyler amk" diyenlere yer yer hak versem de çok abartmamak lazım. iyi bir şey yapmışlar, kullanıyor adamlar ard arda. kötüyü tekrar ederlerse, o problem olurdu. motion-capture işi fc3'ten beri kullanılıyor. hatta figürasyonda aynı mo-cap'leri kullanıyorlar. harita aynıymış... eee? harita olarak göstermeseler anlayacaktınız sanki amk. aynı şeyleri kullanıyorlar, tamam. e, zaten "epic stone" gibi bir isimle "yepyeni bir oyun" çıkarmadı adamlar; farcry ulan işte. farcry ismiyle araba yarışı çıkarırlarsa ona çemkirin.

    olumlu yanları:
    - ateşli silah olmaması "sıkar yaa" dedirtmişti ama silahlardan yana bir sıkıntı yok. mızrak favorim.
    - ortam ve grafikler gayet içine çekiyor. her ne kadar ultra ayarlarda oynayamasam da ultra'ya çekip (20 fps'ye düştü) screenshot alınca duvar kağıdı gibi iş çıkıyor aga.
    - ayarlarda "ceset arama", "eşya toplama" animasyonlarını kapatma koymuşlar nihayet; uzun süre oynayınca çok sıkıyordu o birer-ikişer saniye.
    - her bitkinin, eşyanın kendi kapasitesi olması güzel olmuş. tek bir çantaya 150 tane yeşil bitki toplayamıyorsunuz. bitkinin kapasitesi ayrı, taşın-tuşun ayrı.
    - safe-house'lardaki stok sistemi güzel olmuş. operasyona çıkmadan önce teçhizatı doğrultup öyle gidiyoruz baskına; şükela.
    - baykuş iyi mi, kötü mü karar veremedim. baykuş skill'lerine abanırsan, sadece baykuşla karakol alabiliyorsun.
    - hayvan eğitimi olmasa, bu oyun olmazmış. o kadar yaban bir ortam var ki, yancı hayvanınız olmasa 200 metre gidemezsiniz yeminle. "lan n'oluyo" demeden götünüzü kemiriyo kurtlar, panterler. yanınızda bir sabertooth varsa, kurt sürüsü "hımmmııınnaahh" diye üstünüze koşuyor, kaplanınızı görünce "pardon abi, eheh" deyip geri kaçıyo gafiller.

    olumsuz yanları:
    - ceset soyma, yerden bitki-böcük toplama işi fc3'ten beri çileli. ille belli bir açıyla yaklaşmanız gerekiyor malzemeye. hele kamp ateşi yanında bir et almaya çalışırsanız hem eti alıyor, hem silahın ucunu ateşe veriyor. bir de söndürmeye uğraş.
    - kamp ateşi yakma işini çözemedim. közün başına gelip meşalemi uzatıyorum, 5 saniye sonra kamp yanıyo amk; ne iş?
    - hayvanlara binmek güzel de, hayvanla birlikte kafamız dönmüyor? mouse+klavye ile hayvan sürüp bir de ateş etmeye çalışmak, of of of...
    - hayvanınızın sizi takip etmesi güzel. tabi bunun için bazı fizik kuralları yok sayılmış. 100 metre halatla çıktığınız uçurumun tepesinde sizinki bekliyor sizi. ulan demin aşağıdaydın? yol yok, nasıl çıktın? zirvede tüylü gergedanla göz göze gelip, yaveriniz onun gırtlağına çökünce "iyi ki de çıktın kapliş" deyip konuyu uzatmıyorsunuz tabi.

    edit: yan görevler sıkıyormuş. hep aynı hayvan avlama, escort, rehine kurtarma, suikast görevleri. tüm karakolları aldım, hayvancıl görevleri yaptım, yetti.
  • oyunun kapak resminde bir şeyler eksikti. neyse ki tamamlamışlar: http://i.imgur.com/gjnumej.jpg
  • herhangi bir kamp alanında ulu orta sevişen wenjalara denk gelmenizin mümkün olduğu oyun.
    oyuna böyle bir enstantane koymalariyla, savaş sırasında insanların neden üremeye daha meyilli olduklarını düşündürmüştür.
hesabın var mı? giriş yap