• mig-29 ile burun buruna gelmez. çünkü mig29 daha ne olduğunu anlamadan patlayacaktır.

    zaten amacı da mig-29 ile burun buruna gelmek değildir. mig-29 havada f-35 ararken, mig-29ların bulunduğu havaalanını bombalayacak bir uçaktır.

    alamamamız türkiye için büyük kayıptır, ama en nihayetinde bir anti'si yapılacaktır.

    edit: bunları konunun uzmanları yüz kere yazdı bu başlığa ama, hala daha mig-29ların daha üstün olduğunu falan yazan oluyor. dayanamadım tekrarladım.
  • --- alıntı ---
    dünyanın en gelişmiş savaş uçağı
    --- alıntı ---

    dünyanın en gelişmiş savaş uçagı degildir. abd nin muttefiklerine! yüksek fiyattan kakalamak istedigi ortalama bir uçaktır. dunyanın en gelişmisi olsa zaten diger ulkelere, hele hele türkiyeye hiç satmaz.
  • bizim açımızdan gayet üzücü bir şekilde yoluna devam eden tayyare.

    elbette üzücü lafını uçağın kaderi için kullanmadım. f-35 projesi yığınla soruna rağmen devam ediyor. üzücü lafımın kullanmaktaki amacım bizim f-35 hikayemizin de bir türlü sevdiceğine kavuşamayan fakir çiftçi içerikli, yanık türküler, arabeskler ile dolu bir ferdi tayfur melodramı kıvamına gelmesi.

    f-35.net'i karıştırırken gözümden kaçan şu haberi gördüm.

    biz ki projeye 2002 yılında adım atan bir ülkeyiz. elin polonya'sı ise 2014 yılında karga tulumba projeye atlayan, sovyetlerden kalma döküntüleri değiştirmek için gidip f-35'e yığınla para dökmeyi göze alan bir ülke. gelgelelim bizim müthiş! dış politika hamlelerimiz sayesinde bugün polonya'ya hakkında; "the f-35 will give poland a more advanced air force than some major nato allies " diye bir başlık f-35'in resmi sitesinde atılabiliyor...!!!

    yani ne desem bilemiyorum. ne kadar projenin bazı taraflarına uyuz olsam da bu durum bana çok dokunuyor.

    ama buyrun gençler, geldiğimiz noktada tarihi boyunca ya nordik kabileler ya da ruslar tarafından sürekli işgal edilmekten kurtulamayan polonya gibi bir ülke için yukarıdaki başlık atılıyor, "major bir nato müttefiği" olan türkiye'ye alenen nispet yapılıyor, belki o da yetmeyecek bizim hakkımız olan uçaklar bu adamlara verilecek çünkü bizim 1-2 sene içinde teslim almamız gereken 24 adet uçak şu anda hala üretim aşamasında ve 31 ocak 2020'de polonya'ya 32 adet uçağın satışı onaylandı. biz hala burada çok lazımmış gibi yok hilafetmiş, alfabeymiş gibi abuk sabuk gündemlere boğulurken resmen 100 sene önceki sultan osman+reşadiye olayı tekrarlanıyor, hakkımız elimizden alınıyor!!! ee ne demişler tarih tekerürden ibarettir...

    bu arada birazda mutlaka gelir aşağıya birkaç tane su-57'ci, mmu'cu ve e biyerden başlamak lazım'cı tayfa. onlar için de müthiş bir haberim var. bu haberi okurken bir düşünün lütfen sizin bel bağladıklarınız bu haberde bahsedilen şeyi yapabilecek mi acaba?

    bizim uçakları alamamamız sonucu bölgedeki "en güçlü" hava kuvvetine sahip olan israil, f-35 sistemi ile ortak çalışabilecek bir özel kuvvetler birimi hazırlıyormuş. olayın özünde f-35'lerin yerdeki kara birliklerine gerçek zamanlı bilgi aktarma kabiliyetini kullanmak var. sadece bu haber sanırım f-35'in ne biçim bir makine olduğuna ve potansiyelinin nerelere varabileceğine güzel bir örnek. eksikliklerine, sorunlarına ve bazı sakıncalarına rağmen bu projeden vazgeçmemeli, f-35'i elimizde kaçırmamalıyız. ahirete yatırım yapmaktan fırsat bulabilsek de bu işlere de azıcık vakit ayırsak keşke...
  • daha önce yazdığım şu entry'de türk hava kuvvetleri'nin f-35 uçağını envanterine sokarak 5. nesil jet uçağı çağına hızla geçiş yapması gerektiğini savunmuştum. (bkz: #96777565)

    <<peki türk hava kuvvetleri bu uçaktan edinmeli mi ? kesinlikle, evet. neden ? yukarıda paradigma değişikliği demiştim. f-35 askeri havacılıkta yeni bir devrin başlangıcını temsil ediyor. türk hava kuvvetleri 1980'lerin sonunda f-16'ya geçerek yeni bir çağa adım atmıştı. hava kuvvetleri'nden emekli subay/astsubay tanığınız varsa sorun, f-100 ve f-104 zamanında yapılan tayyarecilik nasıldı, f-16 geldikten sonra hava kuvvetleri tepeden tırnağa nasıl dönüştü size anlatsınlar. eğer f-35 alımı gerçekleşirse hava kuvvetlerimiz için yeni bir çağ başlayacak. ancak bu alım tüm hava gücünün f-35'e göre tasarlanması yerine belli sayıda f-35 alımı ile sınırlı olmalı. çünkü uçağın görev planlaması ve lojistik sistemi bizim gibi ülkeler için son derece riskli. en fazla iki filo yani toplam 50 uçakla 5. nesil jet uçağına geçiş, f-4'lerden boşalacak filoya yunanistan'ın mirage 2000 ile yaptığı gibi jas-39 gripen alınması, kendi 5. nesil uçağımızı yapmaya son sürat devam etmek en akılcı yaklaşım.

    amerikalılar'ın stratejik kankası ingiltere'nin f-35 almasına rağmen kendi projesi tempest'i geliştirmesi çok anlamlı.>>

    f-35 gösteri pilotu kristin "boe" wolfe tarafından yapılan walkaround (uçuşa çıkmadan önce pilot tarafından uçağın uçuaş elverişli olup olmadığını anlamak için uçak çevresinde yapılan tur demektir. harici kontrol de denir.) ile bazı sistemleri tanıtılmış.

    bir pilot olarak dikkatimi çekenler :

    - pilotun da belirttiği gibi uçağın üzerinde perçin ve teknisyenlerin sistemlere erişmesini sağlayan panellerin bulunmayışı. uçağın radar izini düşürmek için perçin kullanılmamış. teknisyenlerin bakım için uçakta erişim sağlayacakları bölümler mutlaka mevcuttur ama bunlar da aynı şekilde radar izi vermeyecek şekilde tasarlanmış.

    - motor ve uçuş kontrol yüzeylerinin (dikey ve yatay stabilizenin) büyüklüğü. 40.000 lb thrust veren bir motor ve geniş kontrol yüzeyleri yüksek manevra yeteneği demek. pilot bahsetmiyor ama f-35'in hidrolik sistemi de farklı. ehas denilen bir sistem kullanılıyor. diğer uçaklarda boydan boya kat eden hidrolik boruları yerine her yüzeyde hidrolik basıncı üreten motorlar var. hidrolik arızası hem pilot için tehlikeli hem de teknisyen için pis bir iştir. bu sayede uçağın ağırlığı azalmış, arızalara da daha kolay müdahale edilebiliyor.

    - makineli top namlusunun kapaklı olması. yine radar izini düşürmek için 25 mm çapındaki topun namlusu ateş etmeden önce açılıyor. atışın ardından geri kapanıyor.

    - distributed aperture system, uçağın gövdesine yerleştirilmiş altı adet kameradan alınan görüntü pilota veriliyor. saat 6 yönünden yani tam arkanızdan yaklaşan uçağı kolunuzda biri yoksa görmek imkansıza yakındır. bu sistem ile pilot uçağın etrafında 360 derecelik görüşe kavuşuyor. videodaki pilot taktik açıdan fazla kullanılmadığını söylüyor lakin önemli bir özellik olduğunu düşünüyorum. das sisteminin ne işe yaradığını anlatan video.

    f-35 test pilotu tony wilson da das'tan bahsediyor.
    (bkz: sensor fusion)

    - f-35 ve meşhur pilot kaskı. her pilot için özel olarak üretilen kask, pilota ihtiyacı olan bilgi akışını sağlarken göz bebeklerinin çapını ölçerek vizörüne yansıtacağı veriyi doğal görüş açısından görmesini sağlıyor.

    daha konsept aşamasında bu uçağın paydaşı olan hava kuvvetlerimiz, umarım en kısa zamanda f-35 uçağını envanterine katar ve 5. nesil jet çağını uzaktan izlemez.

    edit: video ilavesi.
  • ruslarin basarili bir operasyonla alinmasini engelledigi ucak.
  • bence mpt-76’i biraz daha gelistirsek piyade tufegi ile bile avlatabiliriz bu ucagi.

    sozluk iyice cop oldu, adam siha ile gen 5 ucagi dusurebilecegini dusunuyor, dusunmekle kalmayip bunu diger insanlarla paylasiyor.
  • çorbaya döndürmeyin şu başlığı.

    bugünkü tartışmanın startını veren makaleyi okudum. ecnebilerde, özellikle askeri projeler sözkonusu ise bu tip makaleleler aslında perde arkasında çekişen fikirlerin kamuoyu önüne atılıp destek toplanması amacıyla yaz(d)ılır. yani yazarın amacı f-35 karşıtı lobinin elinin güçlenmesini sağlamak.

    f-35 projesinin şundan biraz koy, ondan biraz doldur, dur yanlar boş kaldı hadi şunları da ekle mantığında gittiği, uçağın performansının zaten beklenilen seviyede olmadığı, a-10 ve f-16'lar karşısında yapılan denemelerde amaçlanan seviyelere ulaşmadığı zaten çok önceleri sızan bilgiler. ayrıca lojistik sisteminde yaşanan sorunlar amerikan kongresi'nin ve savunma bakanlığı'nın resmi raporlarına dahi yansıyan ve kamuoyunca bilinen sorunlar. projeye üye ülkelerin siber güvenlik endişeleri ve lojistik sisteme amerika'nın bu denli hakim olmasına yönelik itirazlarını ve diğer sorunları uçak hakkında yazdığım önceki entry'lerime de bahsetmiştim zaten.

    peki nedir f-35 projesini hala devam ettiren motivasyon?

    yanıt çok basit; harcanan kaynağı (yani para, işgücü) yakmaktan çekinmek ve savunma devi imajını yıkmamak . f-35 için şu ana dek harcanan kaynaklar müthiş. bir anda bir köşeye atılamayacak kadar para döküldü projeye (bkz: too big to fail). amerikalı bu harcamayı bir yerden çıkarmaya çalışıyor. hep söylüyorum f-35 projesini özel kılan bir detay şu ki sadece amerika'nın değil birkaç farklı ülkenin de işin başından beri hem mali hem de iş gücü açısından projeye dahil olması. amerika şu anda projeyi kestim, kapadım diyemez çünkü işin ucunda bu ülkelere olan borcu var ve bu ülkeler amerika'dan uçak bekliyor. herkes gariban değil, f-35'in en büyük 2. ortağı ingiltere sırf f-35 projesi için kendi uçak geliştirme programlarını erteledi, iptal etti. ingilizler gibi özellikle askeri havacılıkta önde gelen, spitfire gibi bir efsaneyi yaratan ve askeri havacılık konusunda yerli üretime yönelik tutkulu bir bağlılığı olan bir ülkeye: "ya tommy proje sıçtı, maliyet götümüze girdi, kusura bakma." diyemezsin. ingiltere zaten zamanında f-4'ler konusunda kendisini kazık yemiş gibi hisseden bir ülke olduğundan büyük kriz çıkar hem içinde hem de amerika'ya karşı dışarıda. adamların imajı derin bir yara alır ve kolay kolay benzer projelere girişmezler ortak olarak.

    işte bu maliyet çıkana dek bu uçak bir hale yola konmak zorunda. bakın hep diyorum, sürece bakarsak benzer bir durum f-104'ler de ortaya çıktı. gerçi f-104 lokal bir projeydi, amerikalılar kendi içlerinde tasarladılar ama yolun sonuna gelindiğinde us air force dansöz gibi kıvırıp "uçak istediğimiz gibi olmadı, biz küçük ve kıvrak sovyet jetleri ile kapışacak etkili bir fighter istedik siz bize roket gibi hızlanan ama dönemeyen bir uçak yaptınız!" dedi ve üretim bandında olan uçakları almayacağını söyledi. e üretici ne yaptı? soktu amerikan hükümetini devreye, proje maliyeti çıkana dek eldeki uçakları sovyet korkusundan titreyen avrupa'ya iteledi geçti.

    neden?

    çünkü savunma sanayi, özellikle havacılık sanayisi amerika için elzem sanayilerden biri ve müthiş bir şekilde amerikan devletince destekleniyor. dolayısıyla bu şirketlerin yaşaması için amerikalılar herşeyi yapar.

    f-35 olayının özü de bu. evet herkes biliyor uçağın durumunu. şöyle düşünün üzerine harika bir sos dökülmüş kıymalı makarnayı herkes sever. ama hem sosa hem kıymaya hem de makarnaya tuz atmazsanız bu yemek yenmesi zor bir hale gelir. işte f-35 tam da bu yemektir, yani tuzsuz bir makarna. görünüşü harikadır ama yavandır, yenmesi zordur.

    makalede odaklanılan şey uçağı ferrari'ye benzetip: "günlük kullanımda ferrari kullanmazsınız e o zaman f-35'i neden kullanalım, maliyeti kol gibi zaten." demek ama bu hatalı bir yaklaşım. çünkü askeri projelerde, özellikle proje seri üretime girmişse ve askeriyeye verilmişse, maliyeti "çok fazla" düşünmek hatalı kararlara neden olur. çünkü zaten proje aşamasında belli seviyede masrafa "tamam" denilmiştir, işletme maliyetleri konusunda detaylı analizler yapılmıştır ve bugün çalıştırırken ortaya çıkan maliyet sizin için sürpriz değildir. f-35'in en üst seviye (new york borsacısı ağzıyla "high end") bir uçak olduğu doğru. e ama o zaman bu makaleyi yazana sormak isterim kardeşim senin adamlar bu uçağı tasarlarken bunun masrafından haberleri yok muydu, bu uçağı alıp sıradan günlük eğitim görevine çıkmayacaklarını, aylarca süren harbe hazırlık eğitimlerinde 4 x eğitim bombası yükleyip atış alanına bunları atıp dönmeyeceklerini hesap etmediler mi diye?

    adamın şikayet ettiği ve f-16 ile karşılaştırdığı şeyin temeli şu; sizin bir askeri hava gücünüz var ve yıllık yapmanız gereken sıradan işler var. örnek vereyim filolar her pilotun yeteneklerini koruması için harbe hazırlık eğitimi denen bir eğitim programı uygular ve bu programı her sene tekrarlar. bu eğitimde pilotlar aylık belli bir saatte uçuş gerçekleştirmek ve eğitim programında yazanları yapmak zorundadır. bundan başka filolara verilen periyodik görevler icra edilir, misal devriye görevine gitmek gibi. bunun dışında tatbikatlar olur, nato çapında ortak görevlere gidilir. filoya yeni atanan çömezlerin eğitimleri yapılır falan. işte adamın burada ferrari vs. daily mission'dan kastettiği bu. yani diyor ki sen bu uçağı alıp sırf eğitim için uçurursan, pilotun harbe hazırlığı için uçurursan ya da orada devriye yapayım burada tur atayım diye uçurursan zarar ediyorsun. bu işler için f-16 benzeri hafif ama yeterli bir tayyare lazım diyor. koskoca f-35'i rutin işler için kullanmayalım pahalıya geliyor demek istiyor.

    diyor da boşa diyor. f-35 projesinin en başını biliyorum ben. o zaman projenin çıkış noktası gerçekten de f-16'nın yerini alacak bir projeydi. fakat adamlar buna odaklanacaklarına f-22 işini öne çektiler ve f-35 ondan sonra teknolojik bir çorba projesi haline gelmeye başladı.

    bakın f-22 çok ayrı bir platform. bu uçak ortalarda görünmüyor, lafı edilmiyor pek diye uçağa kutsal bir uçak, aziz seviyesinde bir ayrıcalığı var kafasına girmiş bazı arkadaşlar. hayır öyle değil, f-22 uçağı f-35'e geçişte önemli bir adım. stealth teknolojisinin f-117'den sonra pratiğe dökülen en gelişmiş modeli ve bir ara basamak. bu uçağın da çok ciddi teknik sorunları oldu ve bu sorunlar ile aşırı maliyeti üretimini ve satışını engelledi. f-22 projesi amerika'nın kendi içinde çevirdiği bir proje dolayısıyla adamlar zararı sineye çektiler ve uçakları belli bir seviyede kesip f-35'e yöneldiler. f-22'nin tek avantajı belli görevlere odaklanmış bir tayyare olması. yani f-35 gibi mutfakta şef, yatakta ilah, işyerinde süpermen olması şeklinde tasarlanan bir uçak değil. sınırları ve amaçları belli.

    f-35'in sorunu ise herşeyi yapmaya çalışan bir uçak olması. multirole diye siksok bir kavram çıkardılar sonra da uçak oldu çorba. askeri havacılıkta ne yazık ki f-35 seviyesinde bir multirole pek gerçekçi bir yaklaşım sayılmaz bence ve amerikalılar bunu en pahalı yoldan öğreniyor. yani f-35 hava-yer görevinde bir a-10 performansı veremez, hava-havada f-16 olamaz. amerikalılar bunu biliyor ve bu nedenle aşırı elektronik kabiliyetler ve gelişmiş mühimmatlar ile bu sorunları aşmaya çalıştılar ama olmadı. artık bu gizlenemez bir durum

    başlık altında nedense f-35b muhabbeti yapılmış bir entry'de, ona da gelelim. jump jet kavramı yani dikine inip kalkan uçak şeysi soğuk savaşın orijinal fikirlerinden biri. jetler devreye girip deniz havacılığında kullanılmaya başlandığında iniş kalkışı rahatlatmak için büyük uçak gemilerine, pahalı uçak fırlatma sistemlerine falan gerek duyuldu çünkü uçakları uçurmak için bu seviyede yatırım gerekliydi. bu durumda artan deniz havacılığı maliyeti oldu. sonra amerikalılar ve ingilizler dikine kalkan uçak yapalım, gemi maliyeti azalır dediler ama ortaya çıkan uçak (bkz: harrier) oldu. yalnız uçağın en kötü tarafı dikey havalanması için gerekli mekanik tesisatın uçağın çoğunu kaplaması ve (bunların) taşıyabileceği faydalı yükü ve harekat menzilini kısıtlaması oldu ki bu amerikalıların pek hoşuna giden bir durum olmadı ve klasik uçak gemisi konseptine devam ettiler. bahsettiğim entry'de adı geçen yak-38 ve yak-41 uçakları batının harrier uçağına sovyetlerin verdiği cevaptır, ilk prototipleri yak-36'dır ve canavar falan değillerdir. klasik bir soğuk savaş zihniyeti olan: "onlarda varsa benzeri bizde de olacak lan" anlayışının ürünü uçaklardır ve sovyet donanmasında hizmete giren yak-38 (nato kod adı ile forger) öyle ahım şahım bir performans sergilememiştir. bu uçaklar hakkında yazılan en güzel kitap yefim gordon'ın yazdığı şu kitap olup tasarım ve kullanımla ilgili detaylı bilgileri okumanız mümkündür.

    şimdi f-35b yani dikine inip kalkabilen model bir "marine" uçağı. bu uçağa neden ihtiyaç olduğunu anlamanız için marine nedir, ne iş yapar konusuna bakmalısınız. marine gücü denizaşırı harekat kabiliyetine sahip, saldırı odaklı ülkelerin askeri gücü. yani piyadeyi gemilere doldurup düşman üzerine salıyorsunuz. e adam gemide, anakaradan binlerce km uzakta. kendisine destek olarak gelecek uçak da yok, e napıyor kendi uçağını yanında götürüyor. olay bu. f-35b'de bu marine'lerin yanına aldığı uçak. klasik f-35'e göre faydalı yük taşıma kabiliyeti azaltılmış ve harekat alanı dar bir uçak çünkü dikey iniş-kalkış mekanizması bu iki özelliğini sınırlayacak kadar büyük. yani klasik bir f-35a ile bir f-35b performans konusunda kıyaslanamaz çünkü f-35b, f-35a'nın light versiyonu gibi birşey. yani elektronik kabiliyetler temelde aynı fakat uçak geometrisi nedeniyle f-35b daha düşük performanslı.

    bize f-35b alma fikri kimden, neden çıktı bilmiyorum ama işler bozulmadan önce bu yönde bir niyet vardı. fakat f-35b alıp ege'ye, akdeniz'e uçak gemisi olarak çıkmayı da derinlemesine incelemek, değerlendirmek lazım çünkü karadan konuşlu üslerle ve havadan yakıt ikmali kabiliyeti ile denizde hava üstünlüğü kurmak buralarda bir f-35b filosu dolandırmaktan çok daha güvenli ve ucuz gibi. neyse konuyu uzatmamak adına burda kesiyorum çünkü bu f-35b işi çok karmaşık bir durum, derin analizler lazım.

    neticeye gelelim. f-35 kötü bir uçak mı? kesinlikle değil. askeri havacılık teknolojisinin geldiği en son nokta ve yerinde kullanıldığında çok etkili bir makine. potansiyeli çok fazla. ancak bu uçağı klasik mühimmat yükleyip teröristler üzerine bomba atmaya göndermeniz ya da günlük 2 saat eğitim uçurmanız uçağı bir parça boşuna kullanmak oluyor. çünkü uçak bu tip görevler için "aşırı gelişmiş" bir platform. bu uçağı çok daha özel durumlarda kullanmalısınız. mesela israil uçağı yerde nokta operasyonu yapan özel kuvvetlerini destek amaçlı kullandı ve uçak havadan aldığı gerçek zamanlı görüntüleri yerdeki özel kuvvetler askerlerine anlık aktarıp askerlerine inanılmaz bir görsel istihbarat sağladı. şimdi bu seviyede bir uçağa "eeeh bok gibi" demeniz yanlış olur. fayda/maliyet olayı yani olay, klasik. bu açıdan bakarsanız 1 metre zırh kalınlığı olan bir tank da tasarlayıp günümüzdeki hiçbir tanksavar merminin/füzenin delemeyeceği bir silah yapabilirsiniz ama elinizde 1000 tonluk kıpırdaması çok zor, su gibi yakıt yakan bir makine olur. işte olay bu. amerikalılar fayda/maliyet analizi yapıyor yani ama aklınız başınıza yeni mi geldi be kardeşim diyorum yani.

    ve hep dediğim gibi umarım bu proje lehimize sonuçlanır ve uğrunda para ve emek döktüğümüz f-35'lerimizi (tüm sorunlarına rağmen) alabiliriz. unutmayın ki hala projede olsaydık ülkeye önemli bir bilgi ve tecrübe transferi olacaktı f-35 projesi aracılığı ile.
  • daha önce yazdığım entrylerde f-35'in askeri havacılığa getirdiği yenilikleri özetlemeye çalıştım.

    uçaktan beklenen yeneteneklerin artması ile birlikte performans ve mühendisliğe ilişkin sorunların çıkması kaçınılmazdı.

    bilgi yerine kanaatin egemen olduğu post-truth türkiyesinde, yine ulaşabildiğim bilgileri kullanarak bir havacı gözüyle f-35 uçağının eksik ve iyileştirilmesi gereken yönlerini aktarmak istiyorum.

    geçen yıl defensenews sitesinin elde ettiği dokümana göre f-35 program ofisi ile pentagon arasında yapılan görüşmelerde uçakta tespit edilen ve cat-1 yani 1. kategori anlamına gelen, uçuş emniyeti ve/veya uçağın göreve hazır olma durumunu*, üretimin devamlılığını etkileyen, acilen çözülmesi gereken kusurlar* sıralanmış.

    toplam 13 tane olan bu kusurların ne anlama geldiğini ve alınacak aksiyonları açıklamaya çalıştım. entrynin sonunda ise çok tartışılan alis sistemine ilişkin de bazı bilgilere yer verdim.

    birinci kategori sorunlar:

    1- b ve c modellerinde sesüstü hızlarda karşılaşılan radar dalgalarını yansıtan kaplama ve yapısal elemanlarının hasarlanması sorunu : bu modeller süpersonik hızda belli bir süreden fazla uçarsa kuyruk bölümündeki özel kaplamanın*ve kuyrukta yer alan antenlerin hasar gördüğü anlaşılmış. abd silahlı kuvvetleri bu modellerde ses hızının üstünde kalınacak süreye ilişkin sınırlama getirmiş. üretici firma ve program ofisi ise bu sorunun sadece sıradışı durumlarda yaşandığını ileri sürmüş.

    2- yine b ve c modellerinde yüksek hücum açılı manevralarda uçağın kontrol kaybı yaşadığı anlaşılmış. agresif manevra gerektiren füzeden kaçınma ve hava muharebesi yani dog fight sırasında ortaya çıkabilecek bu sorun son derece tehlikeli. program yetkilileri bu sorunu yazılım düzeltmesi ve pilot eğitimi ile gidereceklerini belirtmiş.

    3- pilot mahallinin yani kokpitin basınçlandırma sistemindeki dalgalanmalar. pilotların bir kısmının burun ve sinüslerinde ağrı çekmelerine neden olmuş. uçağın basınçlandırmasını kontrol etmek için üretici fima basınç regülatöründe bazı değişiklikler yapmış.

    4- gece görüş gözlüğünde yaşanan yeşil renk parlama. uçak gemisinde konuşlu pilotlar gece inişlerinde gece görüş gözlüğünde yaşanan yeşil renk parlamasını raporlamışlar.

    5- uçağın radarının deniz üzerinde arama modunda pilota kısıtlı bir görüş alanı sunması. radarın su üstü performansı abd donanmasının beklentilerini karşılayamamış.

    6- uçağın elektrik ihtiyacı için kullanılan bataryalarının çok soğuk havalarda uyarı vermesi. bu sorunun bataryalardan değil yazılım kaynaklı olduğu tespit edilmiş.

    7- a ve b modellerinde tekerin patlaması durumunda dağılan parçaların hidrolik sistemine zarar vermesi. üretici c modelinde bu problemi gidermiş. ancak a ve b modelleri için henüz bir çözüm getirememiş.

    8- dikey iniş kalkış yapan b modelinin 90 fahrenheit yani 32 santigrat sıcaklığın üzerindeki havalarda zaman zaman yeterli itiş gücünü sağlayamaması. üretici bu sorunu yazılım güncellemesi ile aşabileceğini belirtmiş.

    diğer dört kusur ise uçağın operasyonel testleri yani teslim edildiği ülkelerin hava kuvvetlerinde uçarken bulunan maddeler. şu anda yılda 98 uçak üretilmekte. 2021 yılından itibaren full rate production yani tam kapasiteyle üretim aşamasında yılda 160 uçağın fabrikadan çıkması planlanıyor. kalan dört maddenin düzeltilmesinin uçağın tam kapasite ile üretime başlamasına yetişmeyeceği bildirilmiş.

    bu yıl çıkan bir başka haberde söz konusu 13 teknik kusurdan beş tanesinin kapatıldığını yani giderildiğini, beş tanesinin daha düşük kategoriye indirgendiği, üç kusurun ise devam etmekte olduğu buna karşın dört adet daha 1. kategori sorun tespit edildiği bildirilmiş.

    alis sistemi ile ilgili de iki madde var. bunların ilki alis yazılımının zaman zaman uçağın arızalı ya da değişim gerektiren parçaları hakkında yanlış uyarı vermesi. teknisyenler uçağı incelediklerinde herhangi bir soun olmadığını, yazılımın hatalı mesaj verdiğini görmüşler.

    bir diğer ve bizi de en çok ilgilendiren sorun : alis yazılımının bulut tabanlı olması ve dolayısıyla uçağın yabancı kullanıcıları için operasyonel güvenlik riski taşıması.

    açılımı autonomic logistics and information system olan bu yazılım harekat, uçuş planlama, bakım, tedarik zinciri, eğitim ve teknik veri sağlamaya kadar geniş bir kapsamda kullanılıyor.

    uçak üzerindeki yazılım ile topladığı verileri abd'deki lockheed martin sunucularına yolluyor. bu, defense intelligence agency'de çalışan bir analistin bilgisayarının başında sizin f-35 filonuzun faaliyet durumunu, pilotlarınızın harbe hazırlık durumunu, uçağı hangi etkinlikte kullanabildiklerini, bu uçakla yaptığınız her uçuşu saniyesi saniyesine bilmesi demek.

    sözgelimi, yunanistan ile şu anda yaşadığımız gerginlikte, abd ile anlaşmazlığa düşersek elimizdeki f-35 uçaklarının pompa, civata vs gibi yedek parça uyarısı verip uçamaması demek. haydi bir şekilde uçurmayı başardık uçağın performansında ve yeteneklerinde düşme riski demek.

    bunun abd dışındaki kullanıcılar için ortaya çıkardığı risklerin dile getirildiği, hatta iki ülkenin eğer veri egemenliği / data sovereignty sağlanmazsa abd'yi programdan çekilmekle tehdit ettiği haberleri çıkmıştı. bu ülkelerin norveç ve italya olduğu söylentisi çıkmıştı.

    bu yüzden alis sistemine üye ülkelerin yolladıkları verileri bir filtreden geçirip hassas verilerini koruyabilecekleri firewall eklenmiş ve adına "alis sovereign data management system" denmişti. şu anda israil, ingiltere, norveç ve italya'nın bu yazılımı kullandıkları biliniyor.

    türkiye'nin s-400 hava savunma sistemi alması ise veri güvenliği konusunda yeni endişeleri tetiklemiş.

    alis konusunda ilk itirazın 2013 yılında avustralya'dan geldiği, avustralya hava kuvvetleri'nin de veri gizliliğini sağlamak için çalışma yaptığı biliniyor.

    norveç ve italya'nın abd'deki eglin hava üssü'nde kurulan yazılım laboratuvarında veri trafiği konusunda çalışma yaptıkları açıklanmış.

    alis yazılımının riskleri ve eksiklerinden dolayı odin* (operational data ıntegrated network) denilen yeni bir yazılıma geçilmesi planlanıyor. odin'in amacının uçakların uçuşa hazırlık durumunu artırmak, bakım personelinin iş yükünü azaltmak, yazılım güncellemeleri gerektiğinde daha çabuk olabilmek olarak açıklanmış.

    odin yazılımının ilk olarak 2020 yılı sonunda uçaklara yüklenmesi ve 2022 yılında operasyonel hale gelmesi planlanıyor.

    aslında bunlar hizmete ilk kez giren her uçağın yaşadığı olağan problemler. çünkü daha önce hiçbir 5. nesil jet uçağı bu kadar fazla sayıda ve farklı kullanıcıda hizmete girmedi. medyada fetö'nün kumpasına uğrayan eski hava kuvvetleri mensuplarımızın bir kısmının f-35 uçağına şiddetle karşı olduklarını görüyorum.

    f-35, askeri havacılıkta yeniliği temsil ediyor. bu yüzden hava gücünü planlarken f-35 uçağının tek başına her şeye gücü yeten bir uçak olmadığını, yeni hizmete giren her uçak gibi handikapları bulunduğunu akılda tutmakta fayda var. nitekim abd hava kuvvetleri de f-35 sayısını artırırken elindeki 4. nesil uçakları 5. nesil teknolojisine yaklaştırmak için modernizasyon çalışmaları yapıyor. (bkz: f-16 block 70 viper/@vecihi hurkus)

    şu an için en ideal çözümün, 5. nesil uçakların gelişimi devam ederken, eldeki filoyu güncel teknolojiler ile güçlendirip, 4. nesil ve 5. nesil uçakların birlikte görev yapmalarını sağlayacak konseptler geliştirmek olduğunu düşünüyorum.

    eski hava kuvvetleri komutanı h. ibrahim fırtına'nın en son yayınladığı alçalmadan yükselenler kitabında abd ambargosu sonrası yerli silah sanayimizi kapatmanın pişmanlığını ve aynı şeyi tekrar yaşamamak için aselsan ve havelsan ile başlayıp bugünlere gelen süreci birinci ağızdan okuyabilirsiniz.

    milli muharip uçağımızın hizmete girmesi, kendi ürettiğimiz teknoloji ile kendi semalarımızda uçacağımız günlerin en kısa zamanda gelmesi dileğiyle...
  • durumu arapsaçı olan uçak.

    #87000328 numaralı entry'de arkadaşımız kafasına takılan soruları sormuş. dilim döndüğünce ve çok karışık olmadan anlatayım.

    türkiye'ye f-35'leri vermek istememelerinin temel nedeni israil. f-35'in ortadoğu'daki müşterileri yalnızca türk hava kuvvetleri ile israil hava kuvvetleri. f-35 kötü bir uçak değil (abartıldığı kadar da mükemmel bir uçak olmadığını da biliyoruz ama elbette bu aşamada bu ifade sadece benim kendi fikrim. çünkü amerikalı silah şirketlerinin inanılmaz lobileri var ve ürettikleri silahların tüm kötü yönlerini milyon tane farklı şekilde halının altına süpürülebiliyorlar.) aksine büyük teknolojik yenilikler getiren ve askeri havacılıkta farklı bir sayfa açacak bir neslin öncüsü. dolayısıyla israil potansiyeli bu kadar yüksek olan bir savaş uçağının kendisinden başka, siyasi açıdan tamamen güvenilmez, hangi kutba yaklaştığı belli olmayan, dış politikada amacının ne olduğu anlaşılamayan ve eski stratejik ortaklıklarını, "enteresan bir şekilde", tamamen iç politikaya endeksli mantıkla bir çırpıda silmeye potansiyel olarak hazır görünen başka bir ülkenin elinde olmasını kabullenemiyor. bizim pek alışkın olmadığımız bir husustur etraflıca yapılan tehdit değerlendirmeleri ama özellikle israil gibi kafayı holokost depremi sonrası iyice askerileşmekle kırmış olan, etrafındaki her olumsuz durumu doğrudan varlığına yönelik tehdit olarak algılayan ve kuruluş temelinde aşırı dinci unsurların yoğun olduğu bir ülkeyseniz o zaman en olmadık durumları bile hesaba katmak zorunda olduğunuzu hissedersiniz. o nedenle ileride oluşabilecek akdeniz merkezli ciddi bir türkiye-israil çıkar krizinde elindeki sopanın aynısına sahip olan bir başka ülke ile karşılaşmaktan çekiniyor israilliler. bu noktada da s-400 denen psikopat makinenin etkisi devreye giriyor.

    (kamuoyunda bilinen şekliyle) s-300 ile başlayan, s-400 ile devam eden ve yakın bir gelecekte s-500 ile süreceği belli olan inanılmaz bir hava savunma sistemi familyasının f-35 gibi bir uçakla birleştirildiğinde, bu iki silaha aynı anda sahip bir ülkenin elini fena halde kuvetlendireceği çok açık. sovyet doktrini sayesinde ruslar soğuk savaş içindeki yıllarda inanılmaz bir savunma (füze) teknolojisi geliştirdiler. bakmayın siz yapılan karşı propagandaya, neredeyse tüm donanmasını, silahları füze olacak şekilde bir doktrine göre inşa eden bir ülkeden bahsediyoruz. şu anda s-400 hava savunması anlamında israil'i, amerika'yı feci seviyede tehdit eden, endişelendiren, potansiyeli çok yüksek bir sistem. dolayısıyla türkiye'nin politik güvenilmezliği, rusların sovyet döneminden kalma hissiyatlarını açığa çıkarıp açıktan açığa suriye üzerinden verdikleri: "ortadoğu'yu size bırakıp güneybatı kanadımı açıkta bırakmam." çıkışları ve bu minvalde iran ve türkiye'yi desteklemelerinin doğal bir neticesi f-35 krizi.

    radar izi meselesi de şöyle; en basit şekliyle anlatırsak bir hava savunma sistemi düşman uçağının çeşitli özelliklerini tanıyıp ona göre "ayarlanmaya" ihtiyaç duyar. stealth özellikli bir uçak bile radarda tamamen görünmez olmaz çünkü en nihayetinde kütlesi bunun olmasını bir yerde engeller. sadece uçağın izi yani radardaki yansıması çok küçük görünür, mesela bir kuş kadar. yani f-35 gibi stealth özelliği çok kuvvetli olan bir uçağın bile biraz gelişmiş bir askeri radarda izi görülür. önemli olan askeri radarın bu izi tehdit olarak algılayıp silahlarını hedef tayin ettiği ize yöneltmesidir. operasyonel anlamda f-35'in s-400 ile şu ana dek karşılaştığını düşündüğümüz tek nokta suriye bölgesi. gelgelelim israilliler f-35'lerin tam izi belli olmasın diye sürekli uçaklara askeri radarları yanıltıcı radar reflektörleri takıp uçuruyor. dolayısıyla rus s-400 radarları (muhtemelen henüz) bir türlü f-35'in full stealth durumundaki radar izini ayıramıyor. işte olayın özü de burada ortaya çıkıyor. siz eğer s-400'e sahip bir ülkeye f-35 satarsanız o zaman o ülkede bu iki silahı birbirine karşı mutlaka deneyecektir çünkü iki silahın da kapasitelerinin anlaşılması lazım. burada amerika, türkiye güvenilmez ortak olduğundan, aslında israil'in de gazlamasıyla teslim alınacak s-400'lere karşı yapılacak eğitimler sonucunda elde edilecek f-35'in radar izi bilgisini ruslara verebiliriz diye krizi çıkartıyor. elbette bu durum askeri açıdan doğal bir risk ama aynı anda ekonomik anlamda daha büyük bir sorun çünkü henüz f-35'in ekmeğini tam yiyemedi amerika. uçak inanılmaz bir maliyete ulaştı ama sunduğu potansiyel kafayı çalıştıran çoğu devlet için hala çok değerli yani bu sağılacak çok müşteri var demek. ayrıca dünyada ulaşılamayan sır yok. bir gün gelecek f-35'in de tüm sırları çözülecek ama o ana dek uçaktan maksimum kar sağlamak isteyen bir ticari girişim de var işin içinde. dolayısıyla atıyorum belki ruslar 5 sene sonra çözecek uçağı ama o 5 senede amerika çılgın kar yapacak sattığı uçaklardan.

    f-22 olayını karıştırmayın. o uçak çok enteresan bir platform ve farklı bir hikaye. kronikleşmiş sorunları bir türlü aşılamayan bir uçak ve benim fikrime göre f-35 öncesinde f-35 teknolojisine geçiş için üretilen bir test bed, bir ara dönem uçağı gibi bir şey. amerikan askeri havacılık tarihine bakarsanız benzer uçakları görürsünüz zaten. f-35 ise dibine kadar, evveliyatı dahil tamamen ticari bir ürün ve mümkün olduğunca fazla satılması, maksimum kar edilmesi için en başından beri farklı bir ticari zeka pazarlanmaya çalışılan bir uçak. dolayısıyla ikisine aynı gözle bakmanız yanlış olur. ayrıca amerika yeri geldiğinde f-22'leri de parasını verene çatır çatır satar çünkü eminim ki şu anda bir yerlerde xf-36, xf-40 vb. diyerek serinin bir sonraki aşamasını tasarlamaya başlamışlardır ve bu projeler için hem f-22'lerin satışından gelecek paraya hem de bu uçağı kullanacak potansiyel müşterilerden akacak dataya ihtiyaç duyarlar.

    bu tip silahlar mevzubahis olduğunda çok dikkatli hareket etmek lazım. işin içine para ve güç girince her anlaşma iptal edilebilir, her ortaklık sona erdirilebilir, her türlü kriz çıkartılabilir. önemli olan nokta ise şu, türkiye ne yapmak istiyor? yani hem batının nimetlerinden faydalanıp hem de işine gelince doğu'ya göz kırpan bir ülke olmak mümkün değil, hayatın doğal akışına, dünya düzenine aykırı bu. bu noktada 1919-1938 türk dış politikasının çok ciddi değerlendirilmesi lazım. benzer askeri ve siyasi bloklaşmalar o dönemde de vardı, yeni yükselen bir sovyetler birliği (şimdiki rusya diye düşünün), doğal kaynak ve siyasi güç peşindeki son derece saldırgan bir almanya-italya (amerika-israil), emperyalizmden vazgeçemeyen ingiltere-fransa (şimdi de aynılar) aradaki diğer çerez devletler... ve elbette ekonomisi o zamanda da sallantıda olan ama tüm bu güç paylaşımının odağındaki türkiye. bir fark görüyor musunuz? elbette hayır. işte tarih tekerrürden ibarettir lafının canlı hali. işte böyle bir durumda artık pratikte yıpranmış, sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilmesi mümkün olmayan, uygulamada çökmüş ütopik siyasi doktirinler (bkz: siyasal islam) üzerinden maceralara girmek kesinlikle doğru değil. yapılacak şeyler dünya gerçeklerini kabullenen, akılcı, mantıklı hamleler ve bu hamlelerin odağında olması gereken tek prensip de; yurtta barış dünyada barış. unutmayın kendi sınırlarınızı korumaya kimse birşey diyemez ama elin ecnebisi kendi silahıyla, hiç kimseye beleşten age of empire oynatmaz... yok öyle bir dünya.
  • tek motoru olan uçak.

    ekşi'nin gündemi malum. şu anda süregelen linçten ve diğer bayık konulardan hariç adam gibi bir şeyler okumak istiyorsanız buyrun. konuyla ilgili diğer yazdıklarım ise şöyle:
    #71946774
    #76863814
    #87003607
    #89006452

    f-35 konusunda 25 nisan'da çok ilginç bir inceleme raporu yayımlandı. raporu yayımlayan kuruluş u.s. government accountability office (gao) diye bir kurum. resmi bir yer değil ama amerikan politikasını yönlendirmede çok etkili olan, amerikalı siyasilerin ve askerlerin laflarını çokça dinledikleri "gayrı resmi politika belirleme" kuruluşlarından biri. dolayısıyla yayımladıkları raporlarda resmi bir nitelik olmasa da amerikan askeri politikalarının eksikliklerini, yanlışlıklarını 3. bir göz olarak dışarıdan görüp ona göre düzeltici işlemleri sıraladıklarından dikkate alınacaklarından emin olabiliriz.

    yayımladıkları bu rapor tek değil. f-35 projesi hakkında daha önce yayımladıkları onlarca rapor mevcut. bu tip projelerdeki son durumları ahaber, sabah vs vs yandaş medyadan ya da sürekli demagoji yapan siyasilerden takip etmeyi sevmiyorsanız o halde bu gibi kaynakları veya havacılıkla ilgili ciddi kaynakları izlemelisiniz ki en doğru bakış açısına sahip olabilesiniz.

    rapora gelelim. açıkçası nereden başlayacağımı bilmiyorum anlatacak çok şey var ama gireceğim bir noktadan. şimdi raporun odaklandığı nokta şu; f-35 projesinin gelmiş olduğu noktadaki lojistik sorunlar ve bu sorunların hem projeye hem de mevcut f-35 filosuna olan etkileri. bu çok önemli bir konu çünkü askeri uçakların faal olmasını sağlayan lojistik zinciri çok önemli. bu lojistik zinciri içinde en önemli noktalardan biri de uçakların uçmasını sağlayacak olan yedek parçaların üretimi, tedariği, depolanması ve gerekli yerlere iletilmesi. işte yayımlanan bu rapor f-35'i destekleyen lojistik zinciri içindeki mevcut durumun aslında ne kadar feci bir halde olduğunu, halihazırda üretilmiş olan 350'den fazla amerikan f-35 uçağının lojistik yönden ne gibi sıkıntılar içinde olduğunu anlatıyor. elbette bu durumu anlatırken bizde yapıldığı gibi sorunları saklamak yerine doğrudan açık açık yazarak anlatıyor. ben raporun çoğunu okudum, önemli yerlerini de işaretledim. oralardan yürüyüp hem mevcut durumu hem de f-35'i aldıktan sonra ileride türkiye'nin nelerle karşılaşabileceğini tartışacağım.

    raporun işaret ettiği ilk önemli nokta mevcut yedek parça sıkıntıları yüzünden amerikan f-35 filosunun ciddi şekilde yerde beklemek zorunda kalması ve yedek parça ağında yaşanan sorunlar. durumu anlayabilmek için önce f-35 lojistik sistemini (bkz: global supply chain) anlamak lazım. hedeflenen lojistik sisteme göre projenin lojistik kanadının temelinde amerika kontrolünde bir sistem yatıyor. hem amerika'daki hem de dünyanın diğer ülkelerindeki tüm yedek parça üreticileri f-35 lojistik ağı içine alınıyor ve 4 farklı depoloma sistemiyle yedek parçalar kaydedilip ihtiyaç duyulan yerlere gönderiliyor. bu yapı içinde birinci önemli basamak global spares package denilen bir nevi toptan parça stoğu.

    global spares package dediğimiz şeyi ana depo, asıl parça havuzu gibi düşünebilirsiniz. dünyadaki tüm f-35'lerin uçması için gerekli yedek parçaların sisteme ilk girdiği nokta burası. şu andaki durumda bu depo şekli sadece amerika'da bulunuyor ama planlara göre ilerleyen yıllarda amerika'dan başka ingiltere, norveç, hollanda, italya, türkiye, japonya ve avustralya'ya bu "ana depolardan" kurulması planlanıyor. ana depoların asıl amacı sisteme giren yedek parçaları f-35 kullanıcılarından toplanan bilgilere göre sisteme dağıtmak. ancak burada türkiye açısından çok sakıncalı bir yön ortaya çıkıyor.

    global spares package içindeki tüm parçaların sahibi amerikan hükümeti. yani bu deponun ülkenizde kurulmasının bir anlamı yok, eğer parça uçak üzerinde takılı değilse doğrudan amerikan hükümetinin malı. f-35 müşterisi olan ülkeler bu bölüme erişerek kendi parça ihtiyaçlarını koordine edebiliyor ve eksilen parçalar için planlama yapabiliyorlar. gelgelelim bu kısımdan doğrudan parça satın alamıyorsunuz, sadece satın alma hakkına erişebiliyorsunuz! şöyle anlatayım bir markete girdiniz ve evinizdeki biten detarjanın yerine yenisini alacaksınız. market müdür size "hay hay buyrun deterjan reyonuna girebilirsiniz, fiyatlara bakabilir ve deterjanları inceleyebilirsiniz ama satın alamazsınız. ancak istediğiniz deterjanı bana söyleyin ben size vereceğim." diyor. işte bu kısmın olayı da tam olarak bu. ürünü size gösteriyor ama satmıyor. bunun yanında size elinizdeki f-35 filosuyla ve planladığınız uçuş saatiyle orantılı olarak ürün alma hakkı veriyor. yani siz "aa iyi bak yakıt pompası ucuzlamış gidip her uçak için ekstradan 2 tane pompa alayım." ya da " hacım ben yarın savaşa giricem her üründen 5'er tane sar bana" diyemiyorsunuz çünkü filo sayınıza ve uçuş planınıza göre kontenjan verilmiş. bu çok sıkıntılı ve uçak sahibini kısıtlamaya sokan bir nokta. kafanıza göre depo yapamıyorsunuz, paranız olsa bile resmen karneyle parça dağıtımı gibi bir şey oluyor bu durum.

    base spares package denilen seviye ise her üs içinde kurulacak yedek parça deposunu anlatıyor. bu deponun amacı elinizdeki uçakların barış zamanı belli bir süre sorunsuz uçurulması için ilk elden sahip olduğunuz parçaları stoklamak.

    deployment spares package denilen seviye ise eskilerin savaş stoğu olarak da adlandırdığı bir stok seviyesi. bu seviyeyi base seviyeden ayıran durum ise şu, base seviye günlük sıradan uçuş faaliyetini yürütmek için kullanılırken deployment olan savaş halinde sizin uçuşunuzu desteklemek için kullanılan ekstra geniş bir stok ve base'de olmayan bazı parçaları içeriyor.

    bunlardan başka gemide olan f-35'leri idame ettirecek bir seviye daha var ama bizde gemi modeli olmadığından buna bakmaya gerek yok.

    gelelim bu sistem içindeki ikinci ve aslında büyük sıkıntıya. askeri uçaklarla ilgili bilgiler gizlidir. bu uçakların faaliyet durumları, hangi sistemlerinin hangi sıklıkla ne gibi arızalar verdiği, filonuzun faaliyet oranı, arıza giderme süre ortalaması vs. falan askeri değeri olan bilgiler olup diğer ülke ve yabancı kurumlarla paylaşmak sıkıntılıdır. gelgelelim amerika bu global supply chain'den maksimum seviyede yararlanmanız için sizden uçaklarınıza ait tüm faaliyet bilgilerini ve elinizdeki yedek parça stok bilgilerini global f-35 lojistik sistemiyle paylaşmanızı şart koşmakta. bunun askeri açıdan anlamı götünüzü yabancıya açıp göstermek ve al bende bu var demek. bir ülkenin hava kuvvetlerinin belkemiğini oluşturan bir hava silahının faaliyet oranından tutun da yedek parça ihtiyacına kadar olan tüm bilgilerini 3. bir ülkeye aktarılması kadar saçma birşey olamaz ve bu bilgilerin hangi ülkelerle ne seviyede paylaşılacağını bilemezsiniz. bakın f-16'da veya f-4'te bu seviye bir bilgi paylaşımı asla yok ve olmadı. amerika bizim uçakların faaliyetini tüm çıplaklığı ile bilirse kendi hamlelerini ona göre yapıp mesela sizi daha kalitesiz yedek parça ile besleyerek çok daha fazla yedek parça parası alabilir ya da f-35 konuşlanan üslerdeki faaliyet oranlarınızı size düşman olan bir ülkeye vererek düşmanın zayıf olan hangi üs tarafından ülkenize saldıracağını adamlara tarif edebilir. dediğim gibi askeri açıdan tam bir intihar halidir bu seviye bir bilgi paylaşımı ve amerika "eğer böyle bilgi paylaşmazsan yedek parçadan mahrum kalırsın" demektedir.

    rapora dönelim. rapor bu seviyeler arasındaki yedek parça iletişiminin çok kötü olduğunu söylemekte. bu iletişimsizliğin amerika'nın elindeki f-35 filosunu çok kötü etkilediği, parçadan kaynaklı sorunların uçakların hedeflenen görev (görev demek uçağın kalkılan sortisinde yapılması planlanan tüm işlemler. mesela uçak kalksın ve sadece top atışı yaparak geri dönsün diyorsanız uçağı tek bir göreve planlamış oluyorsunuz ama uçak kalksın önce havada hedef tespit etsin, bu hedefleri yere bildirip işaretlesin/izlesin, bunları önlesin, sonra yer hedeflerini bombalasın akabinde top atış eğitimi yapıp dönsün gelsin diyorsanız birden fazla görev planlamış oluyorsunuz.) perfomanslarının çok altında görev yapmalarına neden olduğu vurgulanmış. incelenen döneme (mayıs 2018-kasım 2018) bakıldığında bir uçağın tek bir görevi emniyetle tamamlası için konulan standart %75 ama gerçekte bu oran %52 olmuş. bir uçağın kendisine verilen tüm görevleri tamamlaması için konulan standart %60 imiş ama realitede bu oran %27'de kalmış! bunun nedenini de lojistik sistemin zayıflığı olarak görmüşler.

    rapora göre lojistik sistemin zayıflığı daha en baştan başlamış. amerikan savunma bakanlığı'nın yedek parçalar üzerindeki kontrolünün neredeyse olmadığı vurgulanmış raporda. şu ana dek yedek parça konusunda milyarlarca dolar harcandığını, sadece 2018 yılında yedek parçaya 1.9 milyar dolar verildiğini ancak savunma bakanlığı'nda parçaların kaydının doğru düzgün tutulmadığı, parçaların aktif olarak nerelerde olduğunun izlenmediği, hangi parçadan kaç tane alındığının kaydedilmediği, yedek parça maliyetlerinin ne kadar olduğunun kaydedilmediği yazılmış. ayrıca hem amerika'nın kendi uçakları hem de amerika dışında konuşlanan uçaklar için sürekli çalışan etkin bir yedek parça sisteminin henüz kurulamadığı da raporun odaklandığı başka bir sorun.

    durum daha bitmedi incelenen dönemde yani mayıs-kasım 2018 arasında parçadan dolayı bekleyen ve gayrı faal durumda olan uçak oranının hedeflenen %10'luk seviyenin çok üzerinde olduğu, ekim 2018 tarihinde gayrı faal uçak oranının neredeyse %40'a ulaştığı ve bu süreçte %29'luk bir ortalama izlediği yazılmış. yine aynı süreçte arızalı duran bir uçaktan alınan parça ile diğer arızalı uçağın faal edilme oranının (bkz: cannibalization) normalden 6 kat daha fazla olduğu, arızalı parçaların ortalama tamir ve geri gelip uçağa takılma sürecinin maksimum 60-90 gün olaak planlamasına rağmen ortalama 188 gün! sürdüğü aynı raporda yer almış.

    ayrıca uçakların üretim versiyonlarındaki farklılıkların da bu sorunları körüklediği aynı raporda anlatılmış. bu durumdan en fazla etkilenen elbette denizaşırı ve gemilerde konuşlanan f-35'ler. mesela uss wasp gemisindeki 12 f-35 için bu gemiye depolanan parçalardan 832 tanesi incelenmiş ve bu parçaların 382 tanesinin (yani %44'ü) gemideki uçaklara versiyon farkı nedeniyle uymadığı belirlenmiş. bu sorunun özellikle japonya gibi yerlere konuşlanan uçakları da etkilediği, amerikan hava kuvvetlerinin bir yere f-35 yollarken oradaki depolarda bulunan parçalara göre uçak göndermek zorunda kaldığından savaşa hazırlık anlamında zayıf düştüğü yazılmış. ayrıca uçağın yazılım farklarından da dem vurularak halihazırdaki filoda 2b, 3i ve 3f versiyonu yazılımların olduğu, en son çıkan ve uçağı tam kapasite savaşa hazır hale getiren 3f yazılımının özellikle ilk üretilen uçaklara bir türlü yüklenemediği belirtilmiş.

    rapor buna benzer yığınla detaya odaklanmış durumda.

    f-35 projesi sanırım 2001 yılında beri sürüyor. yani 18 yıllık bir proje. uçaklar 2007'den bu yana hem aktif olarak uçuyor hem de öte yandan geliştirilmeleri sürüyor. uçakların üretim periyotlarına lot denmekte ve 2017 yılında en son lot-11 uçaklar üretildi. bu sürece dek olan lotlar low rate initial production adı altında üretilen ve butik üretim diyebileceğim bir üretim. yani kitlesel bir üretim yok. ama plana göre 2018 sonrasında full rate production dediğimiz süreç başladı ve uçaklar eskiye nazaran çok daha fazla sayıda üretilecek. 2023 yılına dek 1100 civarında uçağın üretilip dünyanın 43 farklı noktada uçması planlanıyor. bu da etkin bir lojistik sisteminin bir an önce kurulması ve çalışmaya başlamasına ihtiyaç duyuluyor demek ama elimizdeki bu rapor mevcut f-35 lojistiğinin ne denli vahim bir durumda olduğunu anlatıyor. ezbere konuşmak gereksiz, boş boş gaz vermeye-almaya ihtiyacımız yok. twitter'dan açıklama yapıp dış ilişkilere yön verme zırvalığı çıktığından beri bu tip raporlara olan ilgi azaldı. halbuki şeytan ayrıntıda gizlidir ve bu raporun yazdığı ayrıntılara bakacak olursanız hem maliyet hem etkinlik hem de askeri anlamda f-35 lojistik sistemi ciddi şekilde revizyona ihtiyaç duymakta.

    ayrıntı dedik. f-35 lojistiğinin belkemiğini oluşturan alis (bkz: autonomic logistics information system) sistemi konusunda programa üye bazı ülkelerde ciddi itirazlar var. bu sistemin yukarıda anlattığım şekilde askeri bilgileri kolayca amerika'nın eline göndermesi çoğu kafası çalışan kişiyi rahatsız etmiş durumda. ayrıca alis'in görev planlama misyonunun bir parçası olması ve lojistik nedenler bahane edilerek bu görev planı misyonuna dahil edilmesi çok can sıkıcı bir detay. bu konuyla ilgi yazılan güzel bir makaleyi buraya bırakıyorum, isteyen açıp okusun.

    tekrar tekrar söylüyorum. f-35, teknolojisi ile dünya askeri hava gücünden açılan yepyeni bir sayfa. potansiyeli çok büyük ama karanlık tarafları da çok fazla. askeri açıdan çok fazla dışa bağımlı ve gelişmiş bir ülke olsanız bile bu sisteme girerek uçağın gizli kalması gereken tüm sırlarını amerikalılara açmış oluyorsunuz. pratik kullanım anlamında da teknoloji transferinin olmaması (türkiye level 3 katılımcı ve bu seviyede size birşey vermiyor amerika), lojistik olarak amerika'nın insafına kalmanız çok sıkıntılı. eline düştüğünüz lojistik sistemin kabaca da olsa detayları yukarıda. zamanım olmadığından daha ince noktaları yazamadım buraya ancak lojistiğin çözülmesi gereken çok büyük bir sorun yumağı haline geldiğini rapordan anlıyorsunuz.

    "kervan yolda düzülür, zaman içinde düzelir arkadaşım" diyenler olabilir. hocam bu kervan 2001'den beri yolda, ilk uçaklar 2007'de uçmaya başladı. daha ne kadar gidecek bu kervan?...

    allahınız aşkına "su-57 alalım o halde" demeyin. bakın bir defa daha yazıyorum bakkala gidip cevizli ekmek mi tam buğday ekmeği mi diye alışveriş yapmıyoruz. askeri sistemleri alırken "e o olmadı madem şu olsun" demek en büyük hatadır. buyrun bakın o boku yiyen saddam dönemi ırak ordusuna. amerika uçak vermedi diye gidip fransa'dan mirage tenekelerini aldılar sonra iran bunları f-14'lerle tokatladı. gidin iran'a bakın, ordularına doldurdular amerikan malı hurdaları. yönetimleri değişti şah gitti şeyh geldi, amerika ambargoyu patlatınca neredeyse uçak kaldıramayacak duruma geldiler rus uçakları yetişene dek ırak bir ara istediği yeri bombalıyordu. e rus uçakları geldi bu defa daha büyük ambargo yediler amerika'dan hala bellerini doğrultamadılar. eğer dışa bağımlıysanız silah alım işi işte böyle berbat bir durum ve dikkatli planlama ile ciddi bir politika izlenmesini istiyor. su-57 daha bırakın f-35 alternatifi olmasını önce bir "satılabilecek gibi" konumuna gelsin. unutmadan belirteyim ayıdan post moskoftan dost olmaz demişler büyüklerimiz zamanında, hatırlatayım...

    milli muharip uçak projesini kısa/orta vadede bir çözüm görenlere de ne diyeyim bilemiyorum, kendilerini çok üzmek istemem. ülkesindeki gelişen ve avrupa ülkelerine bile uçak satar hale gelen havacılık sanayisini kişisel çıkarlar için 1945 sonrasında yokeden bir ülkenin havacılık kültürüne sahip olmayan bireylerine durumu anlatmak çok zor. keşke mümkün olan en kısa sürede bunu yapabilsek ama gerçekleri bilen biri olarak diyorum ki evet bir yerden başlamak lazım ama o başlanılan yerde hala yığınla farklı farklı sorun varsa ortaya konulan ürün "eh işte" seviyesini geçemiyor. bu konu sosyal, siyasi ve ekonomik olarak değerlendirilmesi gereken bir olay. küçük bir örnek vereyim gece saat 11'e kadar askeri projeyle uğraşıp o saatte evine giderken "ya hadi şu büfeden bir bira alayım kafam dağılsın içip yatarım" diye mühendise büfeci "kusura bakma abi yasak, akşam 10'dan sonra bira satmıyoruz!" derse o adam bir olur iki olur ama sonunda bu tırıvırı meseleye takılır çok geçmeden de kaçar gider bu ülkeden. anlayan anladı...

    kimse tarafından ciddiye alınmayacağını bile bile kişisel kanaatimi yazayım. f-35 projesinde bu noktada doğrudan çekilmek saçmalık olur. ancak projede önceden belirlenen sayıda (100 adet) uçak almak da çok ekonomik değildir ayrıca askeri anlamda doğru olmayan bir durum olacaktır. en mantıklısı ne şiş yansın ne kebap diyerek orta yolcu bir politika izlemek ve 1 veya en fazla 2 filo oluşturacak şekilde maksimum 30-35 uçak alarak milli muharip uçak belirli bir gelişmişlik seviyesine çıkana dek hava kuvvetlerini ulaşılması daha kolay yeni nesil f-16'lar ve üzerinde belirli bir deneyim kazanılan silahlı/silahsız ihalar ile desteklemektir. envanterden çıkan f-4'lerin oluşturduğu hava-yer görevi kabiliyeti eksikliği ise birkaç filo a-10 ya da bunun rus muadili su-25'ler ile kapatılabilir (f-16'lar taşıyabildikleri kısıtlı bomba yükü ve tek motor olmalarından mütevellit özellikle riskli hava-yer görevlerinde kullanılmaya pek uygun uçaklar değil.). elbette bu süreçte malum bölgede terör operasyonları hariç farklı bir maceraya girişmemek ve komşularla ilişkileri daha ılımlı bir seviyeye oturtacak politikalar izlemek gerekir. elbette bu durum yurdumuzda şu anda oldukça az bulunan bir şey olan mantık gözetilerek üretilen bir çözüm. ancak pratikte yapılacak şey büyük ihtimalle bu tenekeden 100 tane yetmez diyerek üzerine 50 tane de "b" modeli almak (malum uçak gemilerimiz! kızaktan inmek üzere) ve her sene fazladan kamyon kamyon para ödemek olacaktır.

    not: programın türkiye için lojistik anlamda mali analizini yapmak inşallah bir sonraki entry'ye kaldı.
hesabın var mı? giriş yap