• sadece bir tane oglu bulunan, ciftlik sahibi, varlikli bir adamcagiz iyice yaslanip yataga duser ve hasta yataginda olumu beklemeye baslar. olumunden bir sure once, oglunu yanina cagirip vasiyetini soyler:

    - ogulcugum. yatagin yaninda, ici altin dolu iki tane kese var. bunlardan biri senindir. al, guzel guzel harca, helaldir. digerini ise, ne yapip edeceksin, memleketin en buyuk eskiyasini bulacaksin ve ona hediye edeceksin. sebebini sorma, vasiyetim boyledir !

    yasli adam bunlari soyledikten bir kac gun sonra ruhunu teslim eder. oglu, cenaze toreni ve yas tutma gunlerinin ardindan, artik babacigimin vasiyetini yerine getirmeliyim deyip, her iki keseyi yanina alir ve memleketin en buyuk eskiyasini bulmak icin ulkeyi dolasmaya baslar.

    fakat, nereye gitse, hangi eskiyayi sorsa, ondan daha da namlisi, kanlisi, belalisi oldugunu ogrenir ve boylece aylarca dolasir.

    nafile ! kime sorsa, verilen cevaplar benzer sekildedir:
    - evet, bizim eskiya yirmi kisiyi oldurmus, yuzden fazla kizi daga kaldirmistir; ama duyduk ki falanca yerdeki eskiyanin oldurdugu adamlarin sayisi saymakla bitmezmis.

    boyle boyle, zavalli cocuk bir seneye yakin dolasmis. nihayet sora sora, ulkenin yol vermez daglarla cevrili bir kosesinde oyle bir eskiyanin adini isitmis ki, allah boylelerinin serrinden herkesi emin eylesin. anlatilanlara gore, biyiklarinda adam asip sallandirir, heybetli, gozunu budaktan sakinmaz, padisahi bile tanimaz oyle bir yigitmis ki, koyluler korkularindan ismini bile fisildayarak soylerlermis. hukmettigi daglarin yamaclari onun oldurdugu insanlarin cesetleriyle doluymus. nice genc kiz, koca nimeti goremeden onun adamlari tarafindan tenhalara cekilmis.

    yedi dagin eskiyasi diye bilinen bu haydutun oykulerini dinledikce, bizim cocuk nihayet "artik bundan daha canavari olamaz" deyip, eskiyanin yasadigi en buyuk daga dogru yola cikmis. hava deseniz, kisin ortasi, soguk adeta insanin cigerlerine islemekte. daga varip da bata cika yolu hemen hemen yariladiginda, eskiyanin adamlari karsisina cikip cocugu esir almislar. tek basina bu dagda ne gezersin bre ahmak, deyip sorusturmuslar. cocukcagiz, aganiza bir hediye getirdim, silahsizim, zaten size guc yetiremem diye yeminler etmis; onun silahsiz oldugunu anlayip yedi dagin eskiyasinin karsisina cikarmislar.

    eskiya hakikaten dedikleri kadar varmis. bizim cocuk, eskiyanin agac dallari kalinliginda biyiklarini, kursunla dolu fiseklerini, iri cussesini gorunce yaprak gibi titremeye baslamis. o titrerken eskiya gurlemis:

    - be hey tifil, kimden cesaret aldin da benim dagimda destursuz gezersin ! kurda kusa yem olmadan once anlat bakalim burda ne aradigini.

    delikanli, cesaretini toplayip, babasinin oykusunu ve vasiyetini anlatmis, sozu bitince, koynudan kesenin birini cikarip yedi dagin eskiyasina uzatmis:

    - agam, babamin bana emaneti altin kesesi iste budur. sizin hakkinizdir. bunu size vermezsem babam mezarinda rahat yatmaz, lutfen kabul edin.

    o namli eskiyanin yuzunde babacan bir ifade belirmis:
    - sevdim seni be genc adam. safsin, temizsin, belli ki daha dunyadan haberin yoktur. evet benim namim bu daglari sarmistir, lakin memlekette benden buyuk bir eskiya daha bulunur. biz eskiya da olsak, hak etmedigimiz mala el surmeyiz.
    - etmeyin agam, sizi bulmak icin bir senedir dolasmaktayim.
    aga, elini kaldirip konusmus.
    - sen simdi geldigin yoldan don, kasabayi gec, sehre var. gidip kadi efendiyi bul. memleketin en buyuk eskiyasi odur. selamimi soyle, bu keseyi ona ver. eminim alir!

    sonra adamlarina isaret etmis.
    - bu yigidi, basina bir is gelmeden duze indirin, sehir yolunda birakin.

    boylece bizim genc adam sehre varmis. sorunca hemen kadi efendinin yerini gostermisler, konagina varmis, guzelce selamlayip, basindan gecenlerin hepsini anlatmis.

    - iste boyle kadi efendi. bu keseyi hak eden sizmissiniz, ben de eger kabul ederseniz size takdime geldim.
    kadi efendi zemberekten bosalir gibi yerinden firlamis:
    - vay ahlaksiz, müfteri eskiya! hakkimizda neler demis. be hey allah'tan korkmaz kul, sen ne yuzle bana haram para teklif edersin ! simdi yatirayim mi seni kirbac altina?

    genc cocuk aglamaya baslamis:
    - efendim ben de anlatilanlara uydum. aylardir evimden uzagim, artik gezmekten usandim, yoruldum. hani soyle kitaba bir baksaniz da bu isin bir hal yolunu bulsaniz.

    kadi efendi, kara kapliyi acip sakalini sivazlamis:
    - imdiii, bir din ve devlet temsilcisinin boyle aciktan para kabul etmesi hem kanun-u ali'ye, hem seriate, hem de allah rizasina munasip olmayip, alan da veren de bu alemde ve mahserde suclu durumuna duser. lakiiin, eger aramizda bir ticari akit tanzim eder ve dahi sen bana bu bir kese altini bir alisveris neticesinde takdim eyler isen, ben dahi bunu senden bir hizmet karsiligi alir isem, ser'an caiz olup baskaca bir islem yapilmasi gerekmez. yani, kisacasi, ben bu altinlar karsiligi sana bir sey satacagim.
    - ne satacaksiniz efendim ?
    kadi efendi, elini uzatip pencerenin disini gostermis.
    - bak bu disardaki bahce ve civarindaki cumle arazi bana aittir. simdi, ne goruyorsun bu arazinin uzerinde ?
    - kar, her yeri bembeyaz kar kaplamis.
    - pek guzeeel, iste ben bu arazideki karlari sana satacagim, sen de bir kese altin karsiligi aldigini beyan eder bir belge imzalayacaksin, boylece alisveris tamam olacak.

    altinlardan bir an once kurtulmak isteyen genc cocuk, efendim aklinizla yasayin deyip teklifi kabul etmis, derhal bir mukavele duzenlemisler, imzalar atilmis. altin kesesini kadi efendiye teslim eden cocuk, huzur icinde ordan ayrilmis. memlekete gitmeden once bir handa geceleyip hem karnini doyurmayi hem de biraz dinlenmeyi munasip gormus.

    handa horul horul uyurken, sabaha karsi kadinin emrindeki zaptiyeler kapiyi yumruklamislar.
    - kalk hele, kadi efendi seni gormek ister, davasi varmis !

    genc cocuk, ne davasi ola ki dediyse de yaka paca goturup kadinin huzuruna cikarmislar. bir de bakmis ki, kadi efendi hiddet icinde. sinirinden sakali titremekte, gozleri kipkirmizi, insani delecek gibi bakmakta. daha, selamin aleyküm diyemeden kadi efendi bagirmis:

    - be hey utanmaz, arlanmaz, eskiya kilikli isgalci. bre biz seninle dun aksam arazimdeki karlari satin aldigina dair mukavele imzalamadik mi ?
    - imzaladik kadi efendi, ben de karsiligini size takdim ettim.
    - sus ! bak bakayim disariya, ne var arazimin uzerinde?
    - ne olacak, kar var ... tipki dunku gibi.
    - mel'un hala konusuyor ! dun sen bu karlari benden satin almadin mi ? o halde senin karlarin ne hakla benim arazimi isgal ederler ?! simdi bu isgal kanun dairesine ve de hak rizasina uygun mudur? derhal kaldir o karlari benim arazimden, yoksa, vallahi acimam, seni isgalcilikten hapse attiririm!
    - aman efendim, donumler dolusu kari ben nasil kaldirayim ? gucum yetmez, karda kista olur kalirim.
    - onu, arazimi isgal etmeden once dusunseydin! vallahi yapacagim geregini.

    cocukcagiz yine yalvarmis.
    - efendim, ocaginiza dustum, yok mudur bu isin de kitaba uygun bir hal yolu ?
    kadi, kara kapliyi tekrar acmis, bir muddet mirildarak okuduktan sonra:
    - vardir! imdiiii arazi sahibi ve davaci olan ben ile, davali sifati ile sen arasinda, arazimi isgal bedeli karsiliginda, benim de rizam ile bir kese altin karsiligi isbu karlari burda tutmaya iznim oldugunu belirtir bir mukavele imzalarsak, bu husus seriate ve nizama uygun bir sekilde halle kavusur. yanii, sen bana obur kese altini da isgaliye bedeli olarak vereceksin.

    bizim genc cocuk obur kese altini da vermis, gereken evraklari imzalamis, konaktan cikip temiz havaya kavustugunda, daglara bakip konusmus:

    - hey gidi yedi dagin efesi ! sen hakliymissin. daha buyuk eskiyalar da varmis. senin acik acik yaptigin eskiyalik, bunlarin kanunla yaptigi eskiyaligin yaninda nedir ki ...

    edit : bu hikayeyi hasan pulur 12 eylul 1980 den hemen önce yazmıştı.
  • --- spoiler ---

    eşkiya:bana niye ihanet ettin berfo

    berfo:
    ihanet ha.demek sen benim yaptıklarıma ihanet diyorsun.peki eyi oyle olsun.şimdi ben sana şoyle desem.
    ben bunları yaptım çünkü aşıktım ben.yani vurulmuştum.ölüyordum aşkımdan.bunun uzerine kim bana ne diyebilir ha?
    ihanet ne?aşkım için yaptım ulan.ahlaksızlık mı? evet yaptım
    ben en yakın arkadaşımı -seni- jandarmaya ihbar etmiş adamım.sen yapabilirmiydin benim yaptığımı ha?en sevgili arkadaşına ihanet edebilirmiydin?onu jandarmaya ihbar edebilirmiydin?arkadaşının altınlarını çalabilirmiydin?o altınlarla arkadaşının sevdiği kadını anasından babsından satın alabilirmiydin?arkadaşını ölüme gönderebilrmiydin?
    ama ben yaptım.aşkım için
    şimdi soyle bana hangimizin aşkı kejeye daha buyuk ha?hangimizin?
    hangimiz keje için bu kadar gunaha girmeyi goze alabildik?bu aşk için ben cehennemde yanmaya hazırım
    ya sen?

    --- spoiler ---

    (bkz: copy paste degil alinteri)
  • aşk ve fedakarlığı bu kadar güzel anlatan bir film yoktur herhalde. filmdeki neredeyse bütün karakterler aşkları uğruna bir şeylerini feda eder.

    berfo kejeye olan aşkı uğruna en yakın arkadaşını ihbar eder
    cumali emele olan aşkı uğruna mafya babasına kelek atar
    emel sedata olan aşkı uğruna cumaliyi kullanır
    keje barana olan aşkı uğruna yıllarca konuşmaz
    sevim oğluna olan aşkı uğruna fahişelik yapar
    artist kemal oyunculuk aşkı için ailesinden rahat yaşamdan feragat eder

    tek istisna vardır : baran. yalnızca o aşkını başka bir şey uğruna feda etmektedir. cumalinin yaşamı için aşkından vazgeçer.
  • "korkma!
    sadece toprağa gideceksin;
    sonra toprak olacaksın,
    sonra sularla birlikte bir çiçeğin bedenine yürüyeceksin,
    oradan özüne ulaşacaksın,
    çiçeğin özüne bir arı konacak.
    belki
    belki o arı ben olacağım."
    ölüm daha güzel anlatılabilir miydi...?
  • sener sen'in sadece komedi oyuncusu olmadigini bagirdigi, ugur yucel ve ozkan ugur'un da super oyunlar cikardigi bir modern masal. koyden indim sehire temasi epeyce farkli bir sekilde, dagdan indim sehire seklinde islenmistir.. aglattigi da olur.
  • --- spoiler ---

    + burası neresi?
    -istanbul.
    +istanbul ha!?
    -neresi olacak ki?
    +istanbul ha, buradan görünüşü bizim oralara benziyor. dağlar, ovalar, şehirler vardır. cudi'nin tepesindeyim sanki!

    baran, hikayesinin sonuna doğru çatılarda yaşar, atlar, zıplar, yemek bulur, saklanır. tıpkı dağdaki gibi. öyledir zaten. baran hala cudi'nin tepesindedir zira.
    --- spoiler ---
  • kelimenin kökeni ışk'tır. ışk sümer dilinde sarmaşık manasına gelir, netekim aşk kelimesi de bu kelimeden türemiştir.
  • anadolu'da, çok yakın zamana dek, vahşi batı'dan aşağı kalır yanı olmayan manzaralar hüküm sürüyordu. öyküleri, destansı yaşamları, ağıtlarıyla eşkıyalar birer "pop ikonu" gibi meşhurdular.

    avşar eşkıyası kekeç mehmet'in, tufanbeyli'yi güpegündüz basıp, "bize ceza verdi" diyerek ağır ceza reisini vurması... karakol komutanının peşine düşünce, komutanın kaçması... "demirel'e bir telefon ederse her istediği olur, buraların hanımağası odur" dediklerini duyunca, dönemin adalet partisi tufanbeyli ilçe başkanı "allı hanım"ın (allı hanımı çok merak ettim, bulamadım. belki ilçe başkanının karısıdır) kızını kaçırmaları...

    kaçaklıkta, kekeç mehmet'in yayladaki evimize gelmesi. dedemin, çocuk yaştaki babamla yattıkları evin damında yatırması. bir süre sonra onlarca arabayla jandarmaların evimizi, köyümüzü sarması. jandarma komutanının dedemin suratına, kasaturanın yanıyla vurması. dedemin öfkelenip, "erkek adama ailesinin yanında vurulmaz. zaten sen erkek olsaydın, benimle uğraşmaz, ha şu karşı tepede seni gözleyen kekeç'in peşine düşerdin" diyerek posta koyması. bir kurşun sesi ve jandarmaların dağılması...

    allı'nın kızıyla, kekeç'in adamı hasan'ın evlenmesi. kayınbiraderinin ileri geri konuştuğunu duyunca, kozlarını paylaşmaya silahsız gitmesi. kayınbiraderin korkaklık edip, silahsız hasan'ı, kaçırılan kızkardeşinin zorba kocasını vurması...

    bir film çıkar mı bundan? çıkar. ama en sevdiğim hikaye başka. ayıyla güreşen apu dedenin hikayesi.

    efendim, apu ismi "abdullah"ın bozulmuş yahut küçülmüş hali değil. "apı" gibi bir telaffuzu var, orijinali nedir bilemedim ama, yaşayan birkaç apu daha tanıyorum. bahse konu apu, dedemin halasıyla evli, bir avşar delikanlısı.

    1. dünya savaşı olmalı, imparatorluğun bir ucundaki cepheden, diğer ucundaki bir cepheye gönderiliyorlar. o sırada usanıp, firar ediyorlar. köyümüze geliyor, fakat köye inmiyor, yaylaya konuyorlar. asker kaçaklarını arayan jandarmaya yakalanmamak için...

    yaylada bir çobanı dövüp, bir toklusunu gasp ediyorlar. koyunu ateşin üzerinde çevirirken, ayı geliyor. arkadaşları az ilerideki çatılmış tüfeklerine koşarken, apu ayıya doğru koşuyor. anlatılana göre, biraz da köylü abartısı var ya, ayı da, apu da şaha kalkıyorlar. birbirlerine el ense çekiyorlar. rivayet bu ya, apu, ayı el ense çekince yere bir karış kadar gömülmüş.

    fakat yenişemiyorlar. derken apu, ayının taşaklarına el atıyor. burmaya başlıyor. hayvan can havliyle sırt üstü yatıp, ağlamaklı sesler çıkarıyor. apu, hayvana yarım saat işkence ediyor ve nutuk atıyor: "benim adım apu. benim erliğiminen aldığım rızkı benden çalamazsın. var git kurda kuşa böyle anlat."

    taşaklarını bırakınca, ayı can havliyle kaçıyor. sahneye şahit olan arkadaşları, çete olalım, ayıyla güreşen bir babayiğitle eşkıyalık yaparsak sırtımız yere gelmez diyorlar. böylece civarın en namlı eşkıya çetelerinden biri doğuyor.

    yıllar sonra, babam ergen bir delikanlıyken, apu, artık apu dede olmuş, bir düğüne teşrif ediyor. babam da apu'nun hikayelerine meraklı, genci yaşlısı bir kalabalıkla onun yanında, anlattıklarını dinliyorlar. ağırbaşlı konuşuyor apu.

    derken düğüne çapraz fişekli, çifte mavzerli bir ekip geliyor. eşkıyalar. fakat niyetleri düğünü dağıtmak, soymak değil, apu'nun elini öpmek. namını duymuşlar, elini öpüp, bir nevi ondan "el alacaklar". varıyorlar yanına, bey baba diyorlar, senin namını çok duyduk. biz de eşkıyayız, elini öpmeye geldik.

    apu bunlara bakıyor. babamın anlattığına göre, aşağılayan bir tavırla, "bre siz de eşkıya mısınız? bakın susada (yolda) jandarmanın arabası geçip duruyor. bizim zamanımızda devlet buralarda itim diyemezdi. madem eşkıyasınız. yatın susada pusuya. gelen ilk jandarma arabasını çevirin. jandarmaları soyun. çırılçıplak sarız'a geri gönderin. deyin ki, burada dövlet bizik."

    eşkıyalar tabii epey bozuluyorlar. halk da şahit olmuş durumda, ne yapsınlar, susaya pusu atıyorlar. 3 gün beklemişler. tam 3 gün, yaşlı bir adamdan atar yemiş olmamak için, yolda pusuya yatmışlar. neyse ki araba geçmemiş, apu da gidip mert adamlarmışsınız diyerek gönüllerini almış, azat etmiş.

    "iyi ki geçmedi jandarma arabası" diyor babam, "geçseydi devlet köyün kökünü kazırdı herhalde."

    apu'nun ölüsünü yıkayan adamın yemin billah anlattığına göre, cesedinin omzunda hala ayının pençe izi duruyor imiş.

    bu hikayenin gerçekliğinden şüphe ederdim, ta ki, yusuf alçagirov isimli 80 yaşında bir kafkasyalının, kendisine saldıran ayının hakkından aynı yöntemle geldiğini okuyana dek. demek, ayıyla karşılaşırsan testise çalışacaksın. yüzde yüz çözüm. yusuf alçagirov, ayıya kafa atıp testislerini koluna dolayan adam.

    https://pbs.twimg.com/…a/eknzv-uxuauyfi8?format=jpg

    efendim debe edit yapıyorum ömrümde ilk defa. destek olun bu projeye: https://www.tamgaturk.com/
  • beni en çok etkileyen bölümü; berfo'nun keje'ye olan aşkını anlatırken; en iyi dostunu sattığını, ölüme gönderdiğini, yalan söyleyip, hile yaptığını keje'ye olan aşkından dolayı kendinden, onu o yapan duygulardan vazgeçtiğini, keje uğruna insanlığından, dostundan belki diğer bir deyişle o dışındaki herşeyden vazgeçtiğini söylediği andı. sonra berfo baran'a döner ve onun nelerden vazgeçtiğini sorar, nasıl olup da kejesizliğe senelerce dayandığını, inat uğruna, kendi uğruna kejeden nasıl vazgeçtiğini söyler de söyler.

    kimi zaman bu 9 sene öncesinden bölük pörcük kalmış sahneler aklıma düşer de sorarım; gerçek sevgi hangisininki diye.

    sonra kendime kızar, azarlarım; (bkz: yeter ki onursuz olmasin ask); zira ben kendim olamazsam, kendi değerlerim olmasa, onları kaybedersem kendimi sevebilir miyim diye; sonra kendimi sevemezsem bi başkasını sevebilir miyim diye ?

    ağzına diline sağlık minik serçem desem de bazı bazı gene de düşer aklıma bu sahne
  • türk sinemasinin son dönem yakaladigi basari dalgasinin belki de ilk örnegi sayilabilecek modern bir masal eskiya basit olarak iki erkegin hikayesini anlatiyor. toplumun farkli siniflarindan (alt/varos- köylü), farkli yörelerinden (bati-dogu), farkli kültürlerinden (sehir-köy) gelen ve farkli zaman dilimlerinin (genç-yasli/1960-90) deger yargilarini tasiyan bu iki erkek baran (eskiya) ve cumali modernitenin uçlarini biledigi onca kutuplasmaya ragmen filmin masalsi anlatimi içinde duygusal bir yakinlasma içine girerek bir baba-ogul iliskisi kurmayi basariyorlar. bu anlamiyla eskiya moderniteye ve onun temsil ettigi tüm degerlere, rasyonaliteye, ikili kutuplasmalara ve tüm bunlarin ‘temsilcisi’ erkeklige karsi duygusalligi, göz yaslarini, sinirlarin ortadan kalkabilecegi mesajini, klasik tanimlamalariyla bir nevi ‘kadinligi’ öne çikarmis ve alisagelmis siniflandirmalari yikmis görüntüsü vermekte. ancak yine ayni sekilde eskiya’nin bir önceki dönem yesilçam filmlerindeki sert erkek portresinden farkli bir portre çizmesine ragmen yerine yeri geldiginde aglayabilen, duygusallasan, yeri geldiginde ise siddete basvurmaktan kaçinmayan alternatif bir erkek imaji getirdigi, bu sekilde alisagelmis siniflandirmalari yikmak yerine yenisini getirdigi de düsünülebilir.
    eskiya’nin klasik dönem türk sinemasindan ayrilan bir diger özelligi de hikayesini anlattigi iki erkegi bunca zitlasmalar içinde betimlemesine ragmen ikisini de ‘kaybedenler’ arasindan seçmesi. toplumun alt tabakalarindan bu iki erkek, daha çocukluklarinda travmatik olaylar yasamis (cumali’nin yasadigi cinsel taciz, baran’in babasinin öldürülmesi ve daga kaçmasi), sevdikleri tarafindan kazik yemis, buna ragmen hayata küsmemis, devam etmek istemis ve bunun için toplumun yasak saydigi yollara bulasmak zorunda kalmis bireyler ve bu iki erkege de hayata devam istegi veren neden ise asklarinin objesi olan iki kadinin varligi. bu açidan bakildiginda eskiya filmindeki öncelikli kadin karakterler erkegin ask objesi olmaktan öteye gidemeyen ve sergiledikleri ‘uygun’ veya ‘uygun olmayan’ davranislariyla erkegin hayatini degistiren, bu sekilde de seyirciden begeni toplayan veya onun nefretini kazanan figürler olmaktan öteye gidememekte. filmin ‘iyi’ kadini keje sevdigi erkek onu seven bir diger erkek tarafindan jandarmaya ihbar edilince filmin ‘kötü’ erkegi ile evlenmek zorunda kaliyor, ve bu noktadan itibaren bir daha hiç konusmuyor. boyun egen, gelecegini degistirmek adina hiçbir sey yapmayan, bunun yerine kimi cezalandirdigi belli de olmayan bir sekilde susmayi tercih eden keje temsil ettigi toplumsal degerlerin ‘basarili’ bir örnegini veriyor, bu haliyle de film izleyicisinin takdirini kazanmis ve ‘iyi’ kadin sifatini hak ediyor. keje’nin bu basarisinda önemli bir rolü de sehir hayatina ve moderniteye sagladigi uyum oynuyor; yeri geldiginde askini ve terk etmek zorunda kaldigi eski degerleri hatirlayabilmis yeri geldiginde ise modern türk kadininin temsil etmesi gereken kodlari –baran ile bankaya gittiginde giydigi modern takim örneginde oldugu gibi- üzerine geçirebiliyor. tam karsisinda duran ‘kötü’ kadin emel ise gelecegini degistirmek adina ‘konusmus’, çevresindeki insanlari amaci ugruna kullanmaktan çekinmemis, bu özellikleri ile erkek egemenligini bir tehdit olarak algilanmis ve ‘ölmeyi’ hak ediyor. film boyunca ‘iyi’ ve ‘kötü’ olarak çizilen bu iki kadin erkeklerinin yalnizca hayatlarini sürdürme nedeni olarak kalmiyor, ayni zamanda ölüm sekillerinin nasil olacagina da -baran’in oldugu gibi ‘destansi’ ya da cumali’nin ölümü gibi ‘bok yoluna’- etki ediyorlar.
    filmdeki bir diger kadin figür önceki ve sonraki daha bir çok türk filminde de görülebilecek bir tipleme olan ‘iyi’ kalpli fakat bir sekilde ‘kötü’ yola düsmüs ‘namuslu fahise’ karakteri. ‘vücudumu alabilirsiniz ama ruhumu asla’ seklinde gayet hastalikli sayilabilecek bir sloganin uzantisi olabilecek bu karakteri, diger türk filmlerinde de oldugu gibi bu filmde de seyircinin vücudunu kullanis biçiminden bagimsiz olarak degerlendirmesi istenmis, hatta toplum tarafindan yüceltilmis bir analik rolü de atfedilerek oldukça steril bir karakter yaratilmis. bu sterillik, bir nebze de olsa bozulacagini sandigimiz, vücudunu baran’a ‘hediye’ olarak sundugu sahnede modern masalin bas kahramani baran’in “bana çok degerli bir sey veriyorsun ama bunu kabul edemem.” seklindeki tek esli, askina, kadina özellikle de vücuduna saygili, ‘toplum tarafindan istenen’ erkek tiplemesine uygun olarak verdigi cevabiyla daha da güçlü bir hale geliyor. sonuç olarak eskiya diger masallar gibi ‘kadinlik’ ve ‘erkeklik’, ‘iyi’ ve ‘kötü’ karsitliklarini bir biçak gibi fakat birçok masaldan farkli olarak bunu kahramanlari degil de anti-kahramanlari kullanarak ayiriyor.
hesabın var mı? giriş yap