• l.v.beethoven'ın neden bu senfoniyi napolyon'a ithaf edip sonra vazgeçtiğini, aleksander sokurov'un francofonia filmini izleyince anlar gibi oldum. eroica, ismiyle müsemma, bir kahramanlık senfonisidir. insana hakikaten o cins duygular verir. napoleon bonaparte da dönemin fransası için bir kahramandır. sokurov'un anlattığına göre, louvre'daki bütün mısır, asur, finike vb. dönemi eserler napolyon marifetiyle savaş ganimeti olarak gemilerle marsilya'ya taşınmış, oradan paris, louvre sarayı'na getirilmiştir.

    [büyük bir kısmı batan gemilerle birlikte denize karışan bu eserler, ikinci cihan harbinde işgalci almanlar tarafından hitler'in sanat seviciliği sayesinde yasayla korunmuş. sokurov öyle bir tablo çizmiş ki, savaş zamanında sanat eserlerine verilen kıymet insana verilmemiş; sanat da ideolojilerin, iktidarların güzellik salonu hâline gelmiş.]

    bu "savaş ganimeti" savı sıkıntılı tabii biraz. biliyoruz ki müzecilik, uydur kaydır izinlerle uyanık avrupalılar tarafından eski medeniyetlerden yemece usulüyle başlamıştır. bunun iyi tarafı, insanlığın kültür hazinelerinin korunması olmuştur.

    sanıyorum napolyon, bu "tarihin eserleşmesi" işine bizzat önayak olan ilk devlet adamıdır. bilinçli veya bilinçsiz fark etmez, kültürel/tarihsel/sosyal bir şeyi başlatmak kahramanlık işidir. beethoven da bir kahramandır. ne var ki, kendi kendisinden çok şey bekleyen kahramanların sonu trajik olmaya yatkındır. beethoven sanat adamının basiretli gözüyle, napolyon'daki bu kahramanlık sendromunun farkına varmıştır ve böylece eroica kimseye ithaf edilmesi gerekmeyen, başlı başına bir heroik/epik yapıt olarak asrını aşmıştır.

    "beethoven 'eroica'yla bir devrim yapmıştı; bundan önceki bütün senfoniler bir girişle başlar, ardından sonat gelirdi. bu senfonideyse iki akordan sonra hemen müziğe girilir. ayrıca, gelişme kısmının tam ortasında, o ana kadar hiç geçmemiş bir melodi girer; bu da tarihte bir ilktir." zubin mehta

    zubin mehta'nın da ilk yönettiği senfonidir eroica.
  • türk siyasetinin değişmez soundtrack'idir.

    beethoven’ın 3. senfonisi’nin hikayesi meşhurdur; evvela napolyon’a ithaf edilip sonra kraliyetin tepkisi üzerine bu ithafı geri çeken ancak senfonisine bounaparte ismini verip bonapart’a yine de saygı gösterisinde bulunan beethoven, napolyon’un kendisini imparator ilan etmesi ile senfoninin adını eroica olarak değiştirmiş, ilk büyük senfonisini bu sayede siyasi ideallerinin ve hayal kırıklıklarının bir sembolü haline getirmişti. şu not düşülmüşü senfoniye; “büyük bir adamın hatırasına ithaf olunur…” fransız devrimi’nin ideallerini yerleştirecek ve monarşiyi yok edecek sandığı napolyon artık büyük bir adamın hatırası, geçmişte kalan gölgesidir ve bir zamanlar savaşmaya ant içtiği her şey olmuştur; bir imparator…

    türk siyaseti de irili ufaklı bonapartlarla doludur; 1920’ler ve 30’larda muhtemelen pek çokları mustafa kemal’i düşünüp eroica’yı dinliyordu. köhne bir imparatorluğu ve toplumsal-siyasi yapıyı yırtıp atan türk devrimi’nin şanlı lideri mustafa kemal, türk modernleşmesi’nin son durağıydı. hızla giriştiği devrimde daha fazla özgürlük vaadi, daha fazla özgürlük isteyenlerin mahvına yol açmıştı. özgürlüklerin de bir sınırı vardı. ıorga’nın byzance après byzance kitabından alıntılarsak; empereor aprés empereor… mustafa kemal ideali hızla yerini derin bir hayal kırıklığına bırakmıştı. terakkiperver halk fırkası ve serbest fırka’nın kapatılması, kadınların hak taleplerinin bir erkek eliyle şekillenip makule kavuşturulması, azınlıkların uğradığı zulümler, istiklal mücadelesi’nin muharip gazisi anadoluluların saplandığı yoksulluk, batılı elbiseleri ile sopasını bırakmayan doğulu yönetim anlayışı, pek çok asker, diplomat ve siyasetçinin küstürülmesi… yeni yönetimin eskinin genç bir sureti olması.

    ancak orada kalınmadı tabii ki; 1950 seçimleriyle iktidar değişince demokrat parti’nin adındaki demokratlığın süsü, püsünün dökülmesi için çok da fazla zamana ihtiyacının olmadığı anlaşılmıştı. adnan menderes kabinesi, tek partiden aldığı dikta yöntemlerini uygulamakta gecikmedi. tek partinin tüm baskıcılığına karşı çıkarak halkı peşine alsa da en sonunda tek partinin tüm baskı araçlarını hükmetme biçimi olarak kullanmaya karar vermişti. adnan menderes yönetimi demokrat parti’nin otoriter yönetimine dönüşmüştü. eski chp-devlet bütünleşmesi dp-devlet bütünleşmesi haline getirilmişti.

    orada kalmadı elbette; türkiye’de sol siyaseti kitle siyaseti haline sokma iddiasındaki bülent ecevit, kontgerilladan hesap soracağını söyleyip de daha sonra “ben sordum, öyle bir şey yokmuş” demişti? doksanlarda ise hiç kimseye özgürlük yok mottosunu benimseyen de ecevit'ti. türbanlı kadınlardan, sol görüşlü mahkumlara dek ecevit’in yönetiminden çekmeyen kalmamıştı. ülke tarihinin en karanlık operasyonlarından “hayata dönüş operasyonu” karaoğlan'ın ürünü idi. dikili tek bir ağacı olmayan ve dürüstlüğü ile bilinen ecevit’in en son hükümeti, dönemin cumhurbaşkanı ahmet necdet sezer’in olaylı mgk'da sarfettiği iddia edilen ve medyada yer alan sözleri ile “çamur üstünde oturuyor”du. en nihayetinde ecevit yönetemeyen bir başbakan olarak devletin baskıcı yapısının bir memuruna dönüşmüştü.

    elbette aynı şey, meclis mutabakatı ile seçilen ahmet necdet sezer için de söz konusuydu; hükümetin baskıcılığına özgürlükçü ideallerle karşı çıkan ahmet necdet sezer, 2002 sonrasında bu sefer devletin baskıcı ve dışlayıcı pozisyonunu kabullenmiş gibiydi. resepsiyonlarda mhp’nin türbanlı milletvekili ile fotoğraf çektiren sezer, artık eşsiz davetiyeler gönderiyordu.

    pek bir mağdur, ezilmişliklerden meşruiyet devşiren akp de elbette bu konumdan ayrı düşünülemezdi. akp’nin ilk dönemlerindeki takım çalışması ve de dikkatli davranma telaşı, chp’nin ulusalcıklarının saçmalamaları sonunda yerini önüne geçilmez bir özgüven ve ego patlamasına bıraktı. partiye sonradan katılanların tek adamcılığı ile parti giderek kendini kaybederken, erdoğan, “kimsesizin kimsesi” iddiasından kuvveti mutlak bir lidere dönüşerek ve putin’le birlikte otoriter demokrasi kavramının örnek ismi oldu. ermeni soykırımı anmasının ilkinde kadın polislerin görev aldığı ve de anmacıları koruduğu toplumsal müdahale biçiminden 1 mayıs’lara, gezi direnişi’ne, yol kesmelere, polis vazife ve salahiye kanunu’na, okmeydanı’na sert bir geçiş yaptı. erdoğan rejimi üstelik akp’ye sonradan katılanların tek adamcılığıyla diğer kurucu unsurları şeytanlaştıran bir döneme de giriş yaptı. en son özlem albayrak da yeni şafak’taki köşesinde erdoğan’a “ilk dindar başbakan” derken özal ve erbakan’ı da geçtim abdullah gül’ü bile dışarıda bırakıyordu. akp’li vekiller ve akp’nin kalemşörleri abdullah gül, ali babacan gibi isimlere nezaketi pencereden fırlatmış bir üslupla saldırıp iyiden iyiye rencide edici yorumlara imza atarken erdoğan’ı izleyip de eroica’yı düşünenler artık sadece 2010 öncesine dek kandırılmayı başarmış olan liberaller değildi.

    beethoven’ın 3. senfonisi, 19. yüzyıldaki ilk temsilinden sonra pek çok kez cenazelerde çalındı. bir yıkım, bir son da eşlik eder yani o büyük hayal kırıklığına… derin bir duygusal patlama vardır tüm senfoni boyunca. aslında anlatılan kahramanlık olsa da senfoninin hikayesi bambaşka bir his katar dinleyene. ve evet, eroica türk siyaseti için hiç de yabancı değildir.
  • 2. kısmın tam ortasındaki füg insanı bu dünyadan alır götürür, müzikal orgazmın en yoğun dakikalarını yaşatır. kannımca klasik müzik tarihinin en iyi melodilerinden biridir. ayrıca beethoven'ın senfonilerinin ikinci kısımlarını neden daha çok seviyorum bilmiyorum. temposundan olabilir.
  • napoleon için yazılmış olması nedeniyle ilginç zincirleme reaksiyonlara yol açan eser.

    napoleon'a ''avrupa'yı cumhuriyetle tanıştırıyor'' düşüncesiyle hayranlık besleyen beethoven, napoleon'un aşağılık bir diktatör olduğunu öğrenir ve eserinin son sayfasını yırtar. evet, eroica tamamlanmamış bir eserdir.

    12 eylül 1980...

    cia'in çocukları türkiye'de darbe yapar. darbeden sonra düzmece bir seçim ile malum şahıs cumhurbaşkanı seçilir. cumhurbaşkanlığı senfoni orkestrası'ndan konse vermesi istenir. yaşayan en büyük türk orkestra şefi gürel aykal repertuarı seçecektir. eroica'yı çalmaya karar verir. askere verilen mesaj şudur '' müdahale etmeniz belki de umut vericiydi ama yaptıklarınız en az napoleon kadar zorbacaydı''

    mesaj bir general tarafından alınır ve gürel aykal disipline sevk edilir.
  • beethoven'in ilk "romantik" senfonisi (mi bemol majör, op.55). bestecinin rustunu ispatladigi ve müzik tarihinde yeni bir cigir actigi eseridir. ilk seslendirilisi kont franz joseph von lobkowitz'in palasinda gerceklesmis (3 ocak 1805). halka acik ilk temsil ise 7 nisan 1805'de, theater an der wien'de verilmis.

    beethoven'in sekreterligini yapmis besteci ferdinand ries'in anlattigina göre napolyon'un imparatorluk ilan etmesine (2 aralik 1804) cok icerlemis olan beethoven, senfoninin ilk sayfasini yirtip atmis. bu sayfanin üst kisminda "bonaparte", altinda da "luigi beethoven" yaziliymis. ferdinand ries'e sunlari söylemis besteci:

    "ist er auch nichts anderes wie ein gewöhnlicher mensch? nun wird er auch alle menschenrechte mit füßen treten, nur seinem ehrgeize frönen, er wird sich nun höher wie alle anderen stellen, ein tyrann werden!" ("o da siradan biri (alisilmis politikaci) degil mi sadece? simdi bütün insan haklarini ayaklari altina alacak, yalnizca kendi ihtirasini tatmin edecek; kendini herkesten üstün görüp bir tiran olacak.")

    sonrasinda beethoven yapitini kont lobkowitz'e ithaf etmis. senfoni ilk defa 1806'da yayimlandiginda ise su basligi tasiyormus: "sinfonia eroica, composita per festiggiare il sovvenire di un grand uomo" ("kahramanlik senfonisi, büyük bir adamin hatirasini kutlamak icin bestelenmistir")

    bkz: http://www.aeiou.at/bt-ero.htm

    bölümleri:

    allegro con brio
    marcia funebre. adagio assai
    scherzo-allegro vivace
    finale-allegro molto
  • beethoven*'ın napoleon bonaparte'a ithaf etmeyi düşünerek bestelemeye başladıgı 3.senfoni olarak da bilinen senfoni.
    napoleon ihtilalden* sonra kendini tekrar imparator ilan edince beethoven ithafın bulundugu ilk sayfayı "büyük bir adamın anısına" diye değiştirmiştir.
    devrimci kahramanlık üzerine bir senfoni... adam bestelemiş dedirten guzel muzik..
  • napolyon'a ithaf edilip sonradan ithaf sayfasini yirtilmak suretiyle geri cekildigi mevzubahis ilk kopya belvedere sarayinda sergilenmektedir. kesinlikle bana gunun en guzel surprizini yasatmistir sarayin kuytu koselerinden ce-e yaparak. beethoven'i sevin arkadaslar...
  • üzerine dinleyecek şarkı bulamayıp öğleden sonra 2 saat müziksiz kalmama sebep olan senfonidir.

    öncelikle, yaylılar şahanedir. diyeceksiniz ki e malmazel, zaten beethoven'ın tüm yaylıları şahanedir. haklısınız efendim, ancak bu eserde biraz daha muzip, hareketli, ince dokunuşlar vardır. ikinci temadaki daha ağırbaşlı melodide daha bir oynaklık mevcuttur.

    bir de, şarkının ana teması hayalet gibidir, sürekli ordadır. üzerinden onlarca melodi geçer, tansiyon yükselir, sakinleşir; melodi yine oradadır ve parçayı asla terk etmez. şimdi yine diyeceksiniz ki e malmazel, zaten beethoven'ın olayı bu. yine haklısınız efendim, ancak bu eserde temanın hatırlatılış, arkaya serpiştiriliş şekli oldukça etkileyici olmakla beraber, ileriki çağlarda imitasyonlarına rol-model olabilecek nitelikte örnek teşkil eden, öncü ve özeldir. zaten senfonunun daha 7. saniyesinden girilen ton değişikliği tarihte ilktir. o bir saniyelik nota düşüşü, müzikte devrimdir. olmasaydın olmazdık 7. saniyedeki nota düşüşü. seni seviyoruz.
  • barenboim'den güncel bir yorum. pazar akşamına bu adagio iyi gider sanırım.
    hadi iyisiniz sözlükçüler. bunu dinleyip yatın, sabaha dinç kalkarsınız.

    3. senfoni-eroica-
  • beethoven'in 3. senfonisinin muzikal bir analizi icin bkz: http://www.beethovenseroica.com/eroica2.html
hesabın var mı? giriş yap