• vücuttaki en gizemli organ. gizemlerine gelirsek:
    görsel

    yabancı dildeki adı pineal gland, yani türkçeye çevirirsek kozalaksı (kozalak şeklinde) olan salgı bezi. şekli bir çam kozalağını andırıyor.

    görsel

    bu beyin epifizinin 3. göz olduğu iddia edilmekte.

    öğrendiğim kadarıyla dokusal olarak da göz yapısına benzemekte (kornea, retina). tabii bir farkı var. gözlerimiz ışığa duyarlıyken, yani organın fonksiyonları ışık girdiğinde devreye girerken, pineal gland ışık kesildiğinde işlevselliğine başlıyor.

    isa'nın bir sözü var : "karanlıkta oturanlar gerçek (büyük) ışığı görürler" diye. bu yine beyin epifizine yani pineal glande atfediliyor. fakat yukarıda linkini verdiğim resimde de yazılı olduğu gibi bu organcık yaşlandıkça , özellikle günümüz modern dünyasında kireçleniyor ve işlevini yitirmeye başlıyor. bunun en büyük sorumlusu olan kimyasal maddelerden biri de florür ve tabii ki sularımızdaki kireç. ama bir numara florür ya da florid. (florid'in zararlarını şuradan okuyabilirsiniz: http://zencefillik.blogspot.com/…007/07/florid.html)
    bunun da insanın farkındalığını artırmasını tökezletmek için bilinçli olarak koyulan engellerden biri olduğu düşünülüyor.

    tabii; bu kadarla bitmiyor, nedense, evet gerçekten nedense bütün antik dinlerde ve hatta günümüz dinlerinde kozalak ciddi ve muamma bir sembol.

    bakınız papanın asası:
    görsel
    görsel

    bakınız vatikanın orta yerinde duran kocaman kozalak heykeli:
    görsel

    bakınız sümer tanrısının başında. ki sümer kralları, sümerlerin uzaylı tanrıları (ninurta) vb. hepsinin elinde ya da başında bir kozalak var. özellikle kuş gagalı uzaylı tanrı ninurta elindeki kozalağı insanlara veriyor gibi.:
    görsel
    görsel
    görsel

    asur kralı ashurnasirpal (ki asurlular sümerlerden din konusunda etkilenmişlerdir)
    görsel

    budizm:
    görsel

    hint tanrısı şivanın saçı:
    görsel

    yunan tanrısı dionysos:
    görsel

    osiris'in asası:
    görsel

    masonik locanın tavanı:
    görsel

    tam emin olamamakla birlikte nazi simgesinin içinde:
    görsel
    görsel

    almanya-aachen katedralinin girişindeki bronz heykel:
    görsel

    ayrıca vatikan'daki dev kozalak heykeli haricinde italyada birkaç tane daha bunlardan bulunuyor:
    rimini'de: görsel (piazza caour meydanında)
    venezia'da: görsel

    edit: görselleri yenilerken şu aşağıdakileri tekrardan bulamadım. bulunca eklerim.
    sicilya'da: http://imageshack.com/a/img911/2340/rdovk6.jpg
    yine roma: http://imageshack.com/a/img538/6633/v4zbpg.jpg (başlarının üzerinde taşımaları manidar gelmişti)
    san remo: görsel

    aztek tanrısı chicomecoatl (meksika)
    görsel (sol elinde 2 tane kozalak tutuyor)

    bir anlamı var mı bilmiyorum ama almanya'nın augsburg kentinin arması da bu şekilde: görsel
    (fc augsburg'un arması da aynı)

    şehrin yüzyıllardır kullandığı paralara baktığımızda da aynı şeyi görüyoruz: http://www.medievalcoinage.com/…ermany-augsburg.htm

    not: biraz araştırdığımda augsburg mason locasının oldukça ünlü ve güçlü olduğunu gördüm. ki mozart ve ailesi de bu locaya dahilmiş.

    bu heykeller de augsburgtan: görsel

    çok garip olmakla birlikte hitler'in masasındaki kozalak şekilleri: görsel

    kamboçya'daki angkor wat tapınakları:
    görsel

    macaristanda aquincum müzesinde yer alan bir roma dönemi heykeli:
    görsel

    yunanistandaki hand of thyrsus heykeli ve baş parmağındaki kozalak:
    görsel (baş parmak venüs anlamına geliyormuş. venüs pineal gland ilişkisine bakmak lazım)

    thyrsus'un elindeki pineal asa: görsel
    (şekil 400lü yıllardan kalma bir vazodan alıntı. vazo ve müze için: http://museu.gulbenkian.pt/…gues/english/index.html) (edit: adres göçmüş maalesef)

    yine yunanistandan eski bir lahit: görsel

    biraz da yenilerden örnek verelim:

    londra'nın göbeğine inşa edilen gherkin binası: görsel

    herkes bu binayı penise benzetip dalga geçiyor ama şeklini geçtim pencere yapısı bile kozalaksı. ayrıca şehrin ve elbette ülkenin finans merkezinin tam ortasına bir anda yapıldığını da söylemek gerekiyor.

    bunlar da bristol'dan.
    görsel
    görsel

    whitehall building, new york city
    görsel

    (manzikert dostumuzun eklemesiyle) dolmabahçe sarayı'nın duvarları (hala duruyorlar, görebilirsiniz.):
    görsel

    bu konuyu araştırmaya çalışırken denk geldiğim diger bana ilginç konulardan birisi fransız düşünür, yazar voltaire'in de beyin epifizine kafayı takmış olması, hatta bu organcığın sırrını çözmek için bir çok otopsi yapması.

    bundan da önemlisi: vatikan'ın ortasında kozalak heykelinin işi ne?

    bu bezden 3 adet hormon salgılanıyor: melatonin, pinolin ve dimetiltriptamin (dmt). en önemlisi olan melatonin'e geçmeden önce dimetiltriptamin'e bakalım. dimetiltriptamin çok ilginç bir hormon. şamanlarda ayahuasca denilen bir iksirin yapımında kullanılıyor, bu iksir ise ruhsal alemle bağınızı güçlendiriyor. hormonu ise bitkilerden elde ediyorlar. elde ettikleri bitkiler ise şunlar: phalaris arundinacea (yem kanyaşı), psychotria viridis, phalaris spp. (kuş otu), acacia spp. (akasya), arundo donax (kargı kamışı) ve desmanthus illinoiensis.

    ayrıca epifiz bezinin deniz seviyesinde çok az, yükseklere çıktıkça ise çok fazla hormon salgıladığı bilimsel bir gerçek. ki bu yüzden tarih boyunca tüm ibadethaneler olabildiğinde yükseğe yapılmış. yani ibdaethanelerin yükseğe yapılmasının sebebi matematiksel olarak tanrıya yakın olmak değil ama bir nevi bu hormonun da yardımıyla üst bilinçlerle daha fazla iletişimde bulunmak.

    ki tibet manastırlarından tutun da hristiyan manastırlarının da yüksek yerlere yapılması bu yüzden. bu hormonun salgılanımını artırmak.

    ve ayrıca muhammed'in riyazete yüksek ve karanlık bir mağarada çekilmesi, ilk orada emir alması, musa'nın tanrıyla konuşmak için dağa çıkması da bana göre bu yüzden.

    karanlık ayriyeten çok önemli. çünkü epifizin en önemli salgısı olan melatonin sadece karanlıkta salgılanıyor. gece 11 ile sabah 5 arası en yüksek düzeyine ulaşıyor. ki çoğu dinde sabaha karşı ya da gece ibadetinin önemi bu yüzden. bu hormonun salgılanımı ne kadar yüksekse ruhsal alemlerle bağ o kadar güçleniyor. ve ibadet için bu yüzden gecenin en karanlık ve salgının en çok olduğu an seçiliyor.

    melatonin en büyük faydası ise kanserden koruması. kör insanların kansere yakalanmama sebebi de bu. çünkü sürekli karanlık içinde oldukları için melatonin üretimleri çok fazla.

    bir bilimsel araştırma da göstermiş ki gece vardiyasında çalışanların kansere yakalanma oranı diğerlerine göre çok fazla.

    kısaca bu bez ve salgıladıkları çok büyük bir önem arzediyor bana göre.

    ---------------------------------------------------------------------------------
    ve ayrıca:

    (bkz: melatonin/@mordevrim)
    (bkz: dimetiltriptamin/@mordevrim)
    (bkz: triptofan/@mordevrim)
    (bkz: dhea/@mordevrim)
    (bkz: ayahuasca/@mordevrim)
    (bkz: http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=#22269619)
    (bkz: http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=#22162723)
    (bkz: (bkz: #17109328))
  • konum olarak gözlerle aynı düzlemde ve beynin arka alt kısmında bulunan “efsanevi” salgı bezi...

    aslında vazifesi seratonin ve melatonin hormonlarını salgılamak olan bu doku parçası hakkında, kökeni antik dönemlere, decartes’a ve gizembilime (okültizm) kadar uzanan sayısız hikaye anlatılır...

    “üçüncü göz” ya da “aklın ışığı / light in the head” olarak da adlandırılan pineal gland’in, meditasyon yoluyla astral seyahat deneyimi yaşamak isteyen insanın fiziksel ve doğaüstü-spiritüel dünyaları arasındaki geçiş kapısı olduğuna inanılır... decartes insan ruhunun bu salgı bezinde “oturduğunu” iddia etmiştir...

    bulunduğumuz ortamın karanlık ve aydınlık seviyesi değiştiğinde, vücut saatimizin gündüz/gece ritmini ayarlamakla sorumlu olan pineal gland’in salgıladığı hormon miktarı da değişir... ayrıca gözümüzün beynimize aktardığı her görüntü sinyalinin bir tür haritası, tıpkı bilgisayardaki “cache memory” mantığıyla, geçici olarak pineal gland’de saklanır...

    kör insanların ve binlerce kilometre uçan göçmen kuşların yol bulma kabiliyeti de pineal gland’in marifetlerinden biridir...
  • kimileri tek bir meditasyon ile açar, kimileri yıllarca meditasyon yapar açamaz.

    öncelikle belirteyim 'çok meditasyon, fazla kedi, wow mum, oh new age' diyen kim olursa olsun arkama bakmadan yürür giderim. evet, şimdi devam edeyim; kundalini gibi teferruatlı bir meditasyon gerektirmez eğer hazırsan. meditasyon lafı bile bünyemde alerji yarattığından zihni açmak diyeyim ben en iyisi. yıllarca süren bilgiyi arama serüveninin nihai varış noktasıdır çünkü. hermes'ten platon'a, tapınakçılardan gülhaç'lara, esseni'lerden kathar'lara kadar asırlar boyunca korunmuş, avam kitleden saklanmış sırdır bu. francis bacon boşuna 'ipsa scientia potestas est' dememiştir hakkında.

    mental olarak hazırsındır zaten, bunu öğrendiğinde. sağlıklı bir yaşam ve diyet sürdüğünde, hijyenine takıntılı bir biçimde dikkat ettiğinde, insanlar gereksiz maddi hırsları ve aralıksız gürültüleri ile başını ağırttığında, tahammül sınırlarını zorladığında ve bu yüzden münzevi hayat kaçınılmaz bir zorunluluk haline geldiğinde, ışığa karşı hassasiyet geliştirdiğinde, bu hassasiyeti dışarıdan melatonin ve seratonin ile desteklediğinde geriye sadece uzanıp alnının ortasına odaklanmak kalır. baskı hissedersin tam o noktada. sonra nabız gibi atmaya başlar.

    söz konusu spiritüalizm, okültizm, ezoterizm olunca katı bilim ekolünden gelen her insan gibi benim de bünyemde kekremsi bir dudak bükme oluyor ister istemez bu satırları yazarken. ama pineal gland'in varlığı bilimsel olarak çoktan kanıtlandı. melatonin hormonu hakkında 'vücudun higgs bozon'udur' başlıklı bilimsel araştırmalar mevcut literatürde. garajımdaki ejderha misali ontolojik bir argüman değil bu.

    o yüzden gelip de illuminati'dir, 'dolar üzerindeki her şeyi gören gözdür' diyen lavuklara bakmayın siz. yıllarca karanlık (karanlıkta melotonin salgılarsın) bir mağarada meditasyon yapan kişi bu küçücük, minnacık bez sayesinde kendine devasa bir din kurmuştur. başkaları da gider açar, kendisine rakip olur diye bu sır gizli tutulmuştur hep. insanları cahil bırakmayı ve bu cehalet sayesinde hurafeler üzerinden güç toplamayı kendine ilke edinmiş her din aslında aynı yolu izlemiştir. bu yüzden cahil gider binlerce odunun alev alev yandığı bir cehennem tasviriyle ya da pembe meme uçlu bakire hayaliyle ahlaklı olmaya çalışır.

    diyeceğim şudur ki; pineal gland aslında giordano bruno'nun panteizmidir. sufizmde vahdet-i vücud'dur. simyada felsefe taşının rebis'e dönüşmesidir. cılkı çıkmış metafor olmasına rağmen kör neo'nun gördüğü matriks'tir. çünkü üçüncü gözü açtığın zaman, göz kapakların sımsıkı kapalı olur ama asıl görmeye o zaman başlarsın. tüm renkleri, tüm şekilleri, tüm evrenleri, hatta enoch'un tekerlek içindeki tekerleklerini, bugün ona kutsal geometri deniyor.

    fazla duygusala bağlamak pahasına; 'her şey neye layıksa ona dönüşür' demiş mevlana. hakikaten bazı insanlar köle olmayı, cahil kalmayı, dizlerinin üzerine çöküp sorgulamadan tapmayı kendi hakkı olarak görüyor. hatta bununla gurur duyuyor. enteresan. oysa şu konuyu bir okusan. halkın bilmediği, sadece latince dilinde yazılan kitapların var olduğu ortaçağda değiliz artık. elinin altında her daim internetin olduğu teknoloji dünyasında yaşıyorsun. hadi bugün ''panpa'nın aptal selfie'lerini like etmek'' yerine gir google'a, pineal gland yaz.
  • mnkodumn bezidir.. uyutmuyor efendim.. kesiveriyor melatonini.. doğal çalar saat mübarek.. arkadaşım göz denen organla hiç mi konuşmuyosun sen beyinsiz.. yanıyor ulan uykusuzluktan.. pörtledi.. sen kalk deyince kalkmak zorunda mıyım ben?
    (bkz: cinnet anında girilen entryler)
  • kireçlenmesi normaldir, vücudumuzda pek çok organ yaşlandıkça kireçlenir. kireçlenmesin diye yapacağınız neredeyse her şey vücudunuza zarar verir. (güneşe bakmak dahil)
    sözdebilimcilerin akınına uğraşmış bir organcıktır. bunlar böyledir ellerinde hiç bir veri yokken, kıçlarından kanıt uydurup doğaüstüne bağlamayı pek severler.
    nedir ne değildir: (bkz: http://rationalwiki.org/wiki/pineal_gland)
    bazı sorular ve cevaplar: (bkz: http://skeptophilia.blogspot.com.tr/…doscience.html)
  • bilincin birkaç kilidini elinde tutar. kilitleri açmak için dmt transı gereklidir, trans sırasında binlerce bilginin beyni doldurması ve senelerce deneyim yaşatmasının nedeni budur. algı o derece açılır ki insan bazı çözülmeyen sorularına cevaplar alabilir. bir insan bunu denedikten sonra falcılığın bile nasıl yapıldığını çözebilir.
  • bir şeyler okumak adına epifiz başlığına giriyoruz ve bakıyoruz ki pearlpablo isminde bir arkadaş burayı adeta günlüğü olarak kullanmaya başlamış, daha da kötüsü moderatörler uyumuşlar.

    moderasyon ekibi uyuma, işini yap.
  • kapandıklarını sandığım için altı ay kabuslarıma girmiş şeyler. basketbol oynarken düştükten sonra, bacağımdaki bir kısım kasları zedelemiş olduğumu, çektirdiğim çeşitli, röntgen, mr vs... ler sonucunda doktordan öğrenirim. o sıralarda en büyük eğlenceleri beni kızdırmak * olan ve basketbol aşkı ile uzama saplantımı kötü emellerine birçok kez alet etmiş doktor dayı-yenge ikilisi, ellerine geçen bu fırsatı değerlendirmeye karar verirler. ilgili görünüp filmlere bakar ve sonra şans eseri enteresan ama üzücü birşey keşfetmişçe birbirlerine dönerler ve hemen ardından, epifizlerin kapanmış, artık uzayamayacaksın diye fetva verirler. çocukluğun getirdiği temiz kalplilik ve saflıkla dehşete düşen bana hiç acımaz ve emin misiniz şeklindeki ısrarlı sorularıma da gaddarca kesinlikle evet, ne yapalım kader, üzülme artık, herkes uzun olamaz şeklinde cevaplar verirler. yıkılmış ben ise altı ay sonra bir bayram günü anneannemden ikilinin o gün benimle dalga geçtiklerini öğrenir ve kendilerinden olmasa da gelecekte doğacak çocuklarından öç almaya and içerim.
  • fotosensitif ve nöroendokrin işlev gören hücreler barındıran 180mg ağırlığında bir bezdir. bu kadar minnoşcuk bir şeydir kendisi. evet ışığa duyarlıdır. ama kendisi daha ilkel benliğimizin bir parçasıdır. düşünme, sorgulama, analiz, planlama vs gibi şeyleri biz beynin prefrontal ve frontal kortekslerine borçluyuz. demem o ki siz siz olun çok anlam yüklemeyin bu beze. ilkel hayvanlarda bile vardır.

    bu arada içtiğiniz sularda bile hayvan gibi florür(ve diğer mineraller) vardır. florür yüzünden kireçlenmiş epifiz gibi bir olgu yoktur. zaten kireçlenmeden kasıt distrofik kalsifikasyondur. o da kan kalsiyumu normal bir memeli hayvanda hasarlı dokuya kalsiyum minerallerinin çökmesi ve nekrozdur.

    demem o ki mitlere değil bilime inanın. hadi hoşçakalın.
  • dr. swami karmananda saraswati, mb, bs (syd),

    bilim adamları yüzyıllardır epifiz bezi tarafından şaşırtıldılar. beyin ve merkezi sinir sistemi ve endokrin sistemi anatomi uzmanları, fizyologlar ve biyokimyacılar tarafından artan bir şekilde çözülürken, epifiz bezi sırlarını vermeyi kararlılıkla reddetti. son zamanlara kadar bilimsel topluluk epifiz bezini insanlarda işlevi olmayan bir şey, evrimin erken aşamalarından kalan işlevini kaybetmiş bir kalıntı olarak gördü. ancak, son bir kaç yılda tamamıyla gizemli epifizin sırlarını ortaya çıkarmaya adanan, sayısı ondan az olmayan ulusal ve uluslararası konferanslar tüm dünyada yapılınca, bu beze ilgi doruğa ulaştı.

    yeri ve tanımı

    fiziksel olarak, epifiz belki de bedenin en küçük organıdır. bu kadar minik bir yapı nadiren bu kadar çok merak ve şamataya neden olmuştur. epifiz yaklaşık6,35 mmgenişliğinde, yaklaşık 100 miligram ağırlığında, çam kozalağına benzeyen minik gri beyaz yapıdadır. beyinde başın ve boynun birleştiği yerde, direkt olarak beyinde omurga kordonunun tepesinde bulunur. kaşların arasındaki nokta ile direkt olarak aynı çizgide, beynin üçüncü karıncığının (akışkan dolu kanal) çatısına bağlıdır. hipofiz bezi haricinde, iki taraflı simetrik olmayan, orta çizginin sağında bulunan beyindeki tek yapıdır. bu, bu iki bezin haricinde, beynin iki yarıküresinin önden arkaya tam ortadan kesildiğinde birbirinin ayna resimleri olduğu anlamına gelir, her bir yapı kopyalanmıştır.

    tarihi

    epifiz bezinin tarihini günümüze dek izlemek ilginçtir. kadim insanlar bu minik yapıya büyük önem verdiler. m.ö. 4 ncü yüzyılda yunanlı anatomi uzmanı herophilis bu beze ‘düşünce akışını düzenleyen büzücü kas’ adını verdi. bu, onun epifizin zihinsel ve fiziksel alemler arasında bir güç çevirici (dönüştürücü) olarak işlev yaptığının çok iyi farkında olduğunu ileri sürüyor. erken latin anatomi uzmanları epifize ‘master bez’ adını verdiler, bu onların epifizin hipofiz dahil endokrin sistemi üzerinde yüksek bir kontrol uyguladığını bildiklerini gösteriyor. çok yakın zamanlara kadar, modern endokrinologlar hipofizin bedenin tüm diğer endokrin bezlerini en fazla kontrol eden bez olduğunu düşünüyorlardı. latinler ‘glandula inferior – alt seviyedeki bez’ adını verdikleri hipofiz ile ayırt etmek için epifize ‘glandula superior – üstün bez’ adını verdiler. 1958'e kadar modern araştırmacılar epifizin bez yapısında olduğunu kesin olarak kanıtlamak için epifizden melatonin ayırıncaya kadar o bez olarak düşünülmese de, latinler epifizin açıkça ‘bez’ olduğunu belirlediler.

    1886'da iki mikro anatomi uzmanı, h.w. de graff ve e. baldwin spencer, birbirlerinden bağımsız olarak epifizin, küresel bir lens ile dolu içsel bir odayı çevreleyen pigmentli retina hücreleri olan dışsal gözlerin tüm önemli özelliklerin e sahip olan dumura uğramış bir göz olduğunu keşfetti. daha sonraki araştırma bezin aslında hem direkt olarak hem de dışsal gözden gelen sinir yolları vasıtasıyla çevresel ışığa tepkiler verdiğini kanıtladı. (*1) hindistan’ın yoga metinlerinin ve çağlar boyunca mistik geleneklerin epifize değinirken ‘sezginin gözü’ ve ‘üçüncü göz’ olarak bahsetmeleri tesadüfün ötesindedir.

    son yıllarda, iki hormon, melatonin ve serotonin epifizden ayırıldı. melatonin hormonu (yunanca karanlık, sıkıştıran) 1958'de yale tıp okulunda (abd) çalışan amerikalı dermatolog aaron b. learner tarafından ayırıldı. bu maddenin bazı kurbağaların ve balıkların değişen çevresel ışık şartlarına ve ayrıca öfke ve korku gibi duygusal hallerdeki değişimlere tepki olarak renk değiştirme yeteneklerinden sorumlu olduğu keşfedildi. bunun ardından insan varlıklarında ergenlik başlangıcında ve devam eden cinsel gelişimde çok önemli rol oynadığı keşfedildi. epifiz bezinin büyüklüğünün ve işlevsel kapasitesinin, çocuklar ergenliğe girerken azaldığı bulundu. bezin cinsel gelişimin başlangıcını geri tuttuğu görülüyor, epifiz tarafından bu kontrolün bırakılması hipofizin cinsel hormonları salıvermesi için uyarıcıdır, bu da erkek ve kadınlarda üreme sistemlerinin uyanışını getiriyor ve hayattaki cinsel rolün benimsenmesini hızlandırıyor.

    epifizden ayırılan ikinci hormon serotonindir. yale üniversitesinde psikiyatr olan daniel freeman beyin dokularından bu maddeyi ayırdı, en büyük konsantrasyonu epifizde ve beynin orta kısmının çekirdeğinin rafe hücrelerinin yakınında buldu. rafe hücreleri uzun uzantılar veya aksonlar vasıtasıyla beynin diğer bölgelerine hormon dağıtımından sorumlu iken, epifizin beynin serotonin rezaervuarı olduğu görülüyor. bu aksonlar beynin bir çok bölgesine ulaşıyor ve o bölgelerdeki diğer hücrelerin ateşlenmesini kontrol ediyor.

    epifiz bilmecesine bir sonraki katkı ulusal sağlık enstitüsü’ndeki (abd) iki çalışan axelrod ve weissbach, serotoninin melatoninin öncülü olduğunu keşfettikleri zaman geldi. onlar epifiz bezinde basit bir kimyasal yolla melatoninin serotoninden üretildiğini buldular. *2

    lysergic acid diethylamide (lsd -25)’in tesadüfen keşfinden kısa bir süre sonra, serotoninin merkezi rolü belirlendi. bu maddenin çok az miktarının bilinçte derin değişimlere neden olduğu bulundu, bu değişimler derinden hissedilen dini ve mistik deneyimlerden paranoya ve şizofreniye kadar değişiyor. lsd-25 molekülünün yapısal olarak serotonin molekülüne çok benzer olduğu keşfedildi, öyle ki serotoninin normal şekilde davrandığı alıcı bölgeleri işgal ederek beyindeki serotonin eylemlerini kışkırtabiliyor veya bloke edebiliyor. edinburg üniversitesinden gaddum, lsd-25 tarafından başlatılan bilinçteki değişimlerin o ilacın beyin dokularındaki direkt etkisinden dolayı olmadığını, lsd-25'in serotoninin eylem yaptığı bölgeleri bloke ederek beyni serotoninden yoksun bıraktığı için gerçekleştiğini keşfetti.

    bu, beynin serotonin seviyelerinin akılcı düşünmeyi sürdürmekten sorumlu olduğu ve lsd-25 tarafından başlatıldığı gibi beyindeki serotonin konsantrasyonunun ‘normal gerçekliğin’ menteşelerinin sökülmesinden sorumlu olduğu anlamına geliyor.

    bu, epifiz bezinin bilincin değişmiş hallerinin kimyasını düzenleyen fiziksel ortam olduğu anlamına geliyor. ayrıca, cinsel kimliğimizin ve bilinç durumumuzun birbirleriyle yakından ilişkili olduğu görünüyor. insanın dünyevi, günlük bilinç haline hapsolduğu açıktır. zincirlerle bağlanmış veya demir parmaklıkların ardındaki mahpustan çok daha etkili kilitlenmiştir. hapse atılmış bir mahkum sadece bedeninin mahpusluğunu deneyimler ve durumunun çok farkındadır. ama, insan varlığı çok daha etkili şekilde sınırlı ve bağlıdır. bilinci hapis tutulmaktadır. o kadar etkili koşum takılmıştır ki, yüksek farkındalığın ve deneyimin olasılığını bile algılayamaz. içinde sonsuz olduğu gerçekliğin algılanmasını önleyen iplerin, kendi beyin dokularındaki serotonin seviyelerinde olduğu görülüyor!

    çocuklar

    epifiz bezinin gerilemesinden önce ve bunun ardından ergenliğin başlamasından önce, çocuklar yetişkin insanlardan daha fazla bilinçli deneyimin çok daha çeşitli yelpazesine erişmeye hazırdırlar. aslında, bir çok çocuk ajna çakranın uyanışı ile ilişkili olan psişik güçlerin çoğuna çabasızca sahiptir. çocuklar çoğu zaman epeyce sezgiseldir, geleceği görebilirler veya anne babalarının düşündüğü şeyi bilebilirler. görüntülerin ardındaki gerçekliği görme yeteneklerinde esrarengizdirler – o kadar ki bir çocuğu aldatmak veya ona yalan söylemek çok zordur. [ajna çakrası: iki kaşın arasındaki çakra]

    israilli psişik uri geller ‘düşünce gücüyle’ kaşıkları bükmek ve televizyon izleyicilerinin saatlerini durdurmak gibi psikokinetik yeteneklerini sergileyerek tüm dünyada ünlü olduğu zaman, çok sayıda anne baba alarma geçti, çünkü onların çocukları evde aynı becerileri gerçekleştirmeye başladılar. çocuklar anne babalarının ulaşamadığı hayali dostlar ve hayali yerlerin çok boyutlu dünyasında oynarlar. bunu yaparlar çünkü onların geniş işlevsel epifiz bezleri serotonini melatonine dönüştürür. bunun etkisi iki katlıdır. öncelikle, azalan serotonin seviyeleri onların farkındalığın diğer hallerine erişmelerini sağlar. ikinci olarak, yüksek konsantrasyonda melatonin ergenliğin başlamasını geciktirerek, köşeye sıkışmış hipofiz bezinin güçlü etkilerini zapt eder. sonra yaklaşık yedi veya sekiz yaşlarında, epifizin işlevi azalmaya başlar ve hipofiz hormonları artan şekilde salıverilir, üreme sistemini olgunluğa geçirir. üreme sisteminin bu uyanışı ile aynı zamanda, çocuğun psişesi yeni cinsel rolüne ayarlanırken büyük duygusal ve zihinsel karmaşaya maruz kalır. melatoninin azalan üretimiyle, beynin serotonin konsantrasyonları giderek büyür ve çocuğun sezgisel algısının, hayal gücünün ve oyununun geniş dünyasına açılan kapılar kapanır. trajik şekilde, bu kapılar çoğu zaman hayatının geri kalanı boyunca kapalı kalır ve içindeki çocuk nadiren tekrar bir anlığına görünür.

    ancak, hiç de kendi beyin kimyamızın mahpusu olmak zorunda değiliz. epifiz bezini yeniden aktive ederek, ajna çakrasını uyandırarak, üçüncü gözü açarak bilinç halimizi genişletebiliriz – bunların hepsi aynı işlemdir. bu şekilde, yetişkin hayatının görevlerini ve sorumluluklarını gerçekleştirirken aynı zamanda içimizdeki çocuk ile yeniden temas kurabiliriz. o zaman iş bir oyun haline gelir ve hayat bir oyun olur, bugün bir çok insan için ciddi ve bunaltıcı bir iş olması yerine.

    kundalini yoga

    bu, ajna çakranın yeniden uyanışına, epifiz bezinin yeniden aktive olmasına ve bedenin güçlü düzensiz endokrin bezleri üzerinde kontrol sağlamaya yol açan bilimdir. endokrin bezlerinin hormonal salgılarında derin bir değişime yol açar ve beyin dokularındaki serotonin seviyelerini düşürür.

    isa mesih havarilerine “bir kez daha küçük çocuklar gibi olmadıkça cennetin krallığına yeniden giremezsiniz” demişti, sembolik olarak konuşmuyordu, kesinlikle bu işleme değiniyordu. endokrin sistemini yenilemek, beyin biyokimyasında sonuçlanan değişim ile çocuk bilinç halini yeniden kazanmamızı sağlar. bu, kundalini uyanışının anlamıdır – taç çakrası uyanıncaya kadar temel enerjinin bezlerin fonksiyonlarını değiştirerek çakralardan yukarı doğru yükselmesi. bu yoganın amacıdır. bu, kozmik bilinç veya ilahi olan ile birlik deneyimidir. ergenliğin başlangıcı, cinsel kimliğin benimsenmesiyle dikkat odağı, bilinç makamı geniş işlevsel epifiz bezinden kayar. bu bez kapanır ve üreme sistemi farkındalığın en güçlü nesnesi haline gelir. sonra çocuklar bedenlerinde uyanan güçlü duygular ve güdüler ile başa çıkmaya kendilerini kaptırınca, onlar için erişilebilir olan yüksek bilincin kapısı kapanır. bilinç ajna çakrasından kök çakrasına iner.

    kundalini yoga bilimi enerjiyi artan şekilde yeniden kendi kaynağına yukarı doğru yeniden akıtır. bilinç kök çakrasında olduğu zaman, yüksek farkındalık olasılığı unutulur ve yetişkin dünyasının farkındalık karakteristiklerinin dünyevi haline kilitli kalırız. bu halde, elde edilebilir en yüksek vecd hali anlıktır ve cinsel birleşmedeki orgazmın doruğunda deneyimlenen kısa süreli kimlik kaybıdır. bu, dünyevi bilinçte kilitli kalmış bir insan için en güçlü deneyimdir ve bu nedenle bu kadar değerlidir ve rağbet görür. gerçekte, bu deneyim erkek ve kadına, aynı kundalini shakti, yoga sadhananın doruğunda tacı delip geçtiği zaman elde edilen hiç bitmeyen kozmik vecdin en geçici bakışını verir. bu deneyim onun doğası ve yoğunluğu ile ilgili fikirler elde etmemiz için, tantralarda çok cinsel terimlerle tanımlanır. orada shiva ve shakti’nin, bilinç ve enerjinin ebedi birliği olarak tanımlanır. bu, yogilerin aradığı hedeftir. bu, endokrin ve sinir sistemlerinin tam yeniden organizasyonu ve yoginin bedeninde ve psişesinde eril ve dişil unsurun hayata geçirilmesiyle eril veya dişil cinsel rolün giderek kaybolmasını kapsar. bu, hindistan’ın tantra sanatının arkasındaki sembolik anlamdır, bu sanatta lord shiva ve lord krishna yarı eril ve yarı dişil karakteristikler ile, çok güzel çocuksu bir şekilde betimlenir. bu, bu gerçeği temsil etmenin sembolik aracıdır ve onların her zaman kozmik birlik içinde olduklarını sembolize eder.

    sonuç

    bunlar şu sıralardaki epifiz bezi araştırmasının sonuçlarıdır. bilim adamlarının ve yogilerin sonunda buluştukları ve ajna çakra/epifiz bezi kompleksinin penceresinin her iki tarafında birbirlerini anladıkları görünüyor. 16 ncı yüzyıl fransız filozofu rene descartes’in ‘akılcı ruhun makamı’ adını verdiği bu bez, akılcı ve mistik düşüncenin bir kez daha bir araya geldiği ve birleştiği buluşma yeridir. batıda beden – zihin ikiliğini yaratan descartes idi. ajna çakrası yüksek bilince giriş kapısıdır ve bilim adamları şimdi bu kapıyı açmayı gözetliyor.

    (çeviri: saffet güler)

    *1. j. bleibtreu, ‘the parable of the beast‘, paladin, 1976.
    *2. r.j. wartman & j. axelrod, “the pineal gland” ‘scientific american’.
    *3. b.l. jacobs, “seratonin: the crucial substance that turns dreams on and off”, ‘psychology today’, march 1976.
hesabın var mı? giriş yap