7 entry daha
  • bir türlü fırsatını bulup izleyemediğim, saplantı haline getirdiğim bir filmdi double indemnity. adı her yerde geçiyor, film noir'in zirvesi deniyordu. woody allen'ın manhattan murder mystery'si bu filme göndermelerle doluydu, hatta bu film üstüne kuruluydu. izledikten sonra gördüm ki, coen'lerin blood simple ve fargo'su da noir akımından değil, direk double indemnity'den apartmaymış meğer. neyse aylar süren bir arayıştan sonra dvd kopyasını aldım. ruh halimin film noir'e uygun olduğu bir vakit, taktım dvd'yi player'a, keyifle kuruldum tv'nin karşısına.

    miklos rozsa'nın akılda kalıcı, muhteşem müziği eşliğinde, koltuk değnekleriyle ekrana yaklaşan bir adam silüeti; sade, etkileyici ve unutulmaz bir jenerik. defalarca izle, dinle, sıkılmazsın. film başladı ve ilk diyalogda başımdan aşağı kaynar sular döküldü. altyazı yok! ingilizce de olsa razıyım ama dvd altyazısız! göt gibi kaldım öylece. o şahane giriş jeneriğini birkaç kere daha izleyip kapattım. saplantı oldu ya bir kere, hemen izlemem lazım filmi. sabredip divx'ini indirdim. iki günde indi ama 3 gb kotayı da aştık. tv'de büyük ekran izlemek için filmi bir güzel cd'ye çektim ve divx player'a yerleştirdim. böylece filmi korsan kopyalarda izlemem yüzünden, dvd parası + internet faturası = çifte tazminat, ödemiş olduk. ama değdi.
69 entry daha
hesabın var mı? giriş yap