9 entry daha
  • netflix'in en iyi işlerinden biri. bunda elbette ki tamara jenkins'ın çok büyük etkisi var. kişisel ve ailevi dramlardan leziz filmler çıkarabilen bir yönetmen kendisi. slums of beverly hills ve the savages filmlerinin ardından üçüncü uzun metraj filmi. filmleri arasında on yıla yakın süreler koyan, anladığım kadarıyla canı ne zaman isterse o zaman kamera arkasına geçen cool bir kadın.
    son filmiyle bizi, çocuk sahibi olmanın dayanılmaz ağırlığına mahkum ediyor. basit bir seks sonrası neredeyse çiftlerin çoğunun sahip olabileceği bu yük, kimi çiftler için gerçekten katedilmesi zor bir yolculuğa dönüşebiliyor. kendi kişisel hikayesinden beslendiği bu filminde dramı ve komediyi yerinde kullanarak çok iyi bir iş çıkarmış. uzun zamandır böylesine sade ve duru bir film seyretmemiştim. marvel filmlerinin hızına alışan gözlerimize bu film çok yavaş gelecektir eminim ki. bu yüzden filmin çoğunluğa hitap etmeyeceğini rahatlıkla söyleyebilirim. basit insanların basit hikayelerini seviyorsanız bu filmi beğenebilirsiniz.

    -spoiler-

    çiftimizin, üvey yeğenleri sadie üzerinden aldıkları karar beni düşündürtmedi değil. onların yerinde olsam böyle bir istekte bulunamazdım sanırım. size bu denli yakın bir kimsenin çocuğuna ebeveynlik yapmak çok yıpratıcı ve stresli olurdu diye düşünüyorum. babası olarak, çocuk büyüdüğünde gerçekleri onunla paylaşmak zorunda kalsaydım ona ne derdim bilemiyorum. gerçek annenin aileye bu kadar yakın olması taşıyıcı anne için katlanılmaz bir hal alabilirdi. zaten yatakta yan yana uzandıkları sahnede rachel, verdikleri kararda kısa süreliğine şüpheye düşer gibi oldu. sadie'nin düşüncesizce "acaba çocuğumuz bir yazar olur mu ilerde" dediği sahne filmin en can alıcı yeriydi. bir filmde olması gereken çatışma işte budur dedim o sahneyi izlerken.

    ama diğer taraftan da çiftimize hak vermiyor da değilim. sonuçta böylesine özel bir meselede en güvenebileceğin kişi, yine sana en yakın olan kişidir. daha önce duygusal olarak bağlandıkları ve güvendikleri genç kız tarafından aldatıldıkları düşünülecek olursa üvey yeğenlerine açılmaları hiç de şaşırtıcı değil aslında.

    tabi bütün bu sancılı çocuk sahibi olma sürecinin ardından filmin arka planda söylemeye çalıştıkları da kayda değerdi. filmin sonlarına doğru sadie'i bıraktıkları sahnede richard, sadie'ye "bir ay sonra yine görüşürüz" diyor. sadie ise bir ay sonra erkek arkadaşı sam ile planlarının olduğundan bahsediyor. yani anlayacağınız o büyütüp yetiştireceğiniz çocuk önünde sonunda yanınızdan ayrılıp gidiyor.

    peki o zaman neden çocuk sahibi olmak istiyoruz. genlerimiz mi bizi zorluyor ya da etrafımızdaki çocuklu aileleri görmek bizde baskı hissi mi yaratıyor? belki de sırf evliliği devam ettirmek için çocuk yapmaya karar veriyoruz. herkesin kendince bir cevabı vardır elbet. ama hiçbirimiz bu eylemi tam anlamıyla sorgulamıyoruz. kendi açımızdan bakarsak, hangimiz anne ve babamıza çocukken hissettiğimiz sevgiyi besleyebiliyoruz şu an. çocuklar, bana hep bir süreliğine sahip olduğumuz oyuncaklar gibi gelmiştir. bakıyoruz, eğleniyoruz ve bırakıp gidiyoruz. daha doğrusu onlar bizi bırakıyor. pinokyo gibi canlanıp evi terk ediyorlar.

    belki de richard gibi başımızı yastığa koyup "şu an çok rahatladım bu işten kurtulduğuma" diyebilmeli ya da masanın bir ucunda gözümüz sürekli kapıda oyuncağımızı getirecek o genç kızı bekleyip durmalıyız.

    -spoiler-
16 entry daha
hesabın var mı? giriş yap