• 40'lı yaşlarında bir çiftin çocuk sahibi olma çabası üzerine sade ve doğal oyunculuklarla akan klişelere batmayan o kadar gerçek ve sade bir film ki. çok sevdim. zaten içinde paul giamatti'nin yer aldığı herhangi bir filmi sevmemem neredeyse imkansız. muhteşem bir oyuncu.

    uyarı: kalabalık bir ortamda izleyecekseniz ilk 5 dakika sesini kısarak izleyin. benim başıma gelenin sizin de başına gelmesini istemem. bir anda "ne oluyor lan" diyerek sesi kısma çabası içine girmek hiç hoş değil çünkü.
  • bana bir ted konuşmasında duyduğum "artık çağımızın orta yaş krizi istediğin spor arabayı alamamakla değil, bir çocuk sahibi olamayacağını anlamakla ilgili" cümlesini hatırlatan ve ele aldığı konuyu büyük bir gerçeklik ve hassasiyetle işleyen dram türündeki netflix filmi.

    film müthiş bir akıcılıkla ilerliyor, büyük ihtimal devamlı yeni bir deneme yeni bir çare arayışı olduğu için. özel hayatın özel olma özelliğini yitirişi, tedavi sürecininin dahil olan herkese getirdiği maddi ve manevi ağırlık çok başarılı ele alınmış. yumurta donörü genç kadına doktorun davranışı da dahil olmak üzere içerik aynı zamanda fertilite endüstrisi denebilecek kurumun tıbbi etik değerlerini de sorgulamayı gerekli kılıyor.
  • tamara jenkins'in the savages'dan sonraki 10 senelik arayı sonlandırdığı ve sundance'de görücüye çıkan netflix yapımı yeni filmi.
    kathryn hahn, paul giamatti ve molly shannon'ı kadrosunda barındırması bir yana aldığı yorumlarla da iştahımı kabarttı.
    film kısırlık tedavisi gören bir kadın çevresinde geçiyormuş. netflix izleme listesine aldım yayınlanmasını bekliyorum.
  • rachel ve richard'ın her denemelerinde hüsrana uğramalarına rağmen filmin son sahnesinde yine o döngüye girmeleri ve birbirlerine buruk tebessümleri sırtıma bir dağ gibi çöktü.

    still life ve the lady in the van filmlerini çok sevdiğimi öğrenen bir arkadaşım privat life'ı bunlara muadil olarak önermişti. izleyince hak verdim.
  • çocuk sahibi olmamış ama hayatında bir gün çocuk sahibi olmayı düşünen çiftlerin izlememesi gereken film. içim şişti ve nedense bu film sayesinde tüp bebek hakkında çok fazla bilgi sahibi oldum. hayır hayatımın tam olarak neresinde kullanacağım? kullanacağım zaman insanımızda olan ''tüp bebek tedavisi mi görüyorsunuz?'' bakışları... sanki hayatımızda yaşamadığı bir şey için bilgi sahibi olamazmışız gibi...

    kısaca bu zorlu süreç bize bir mesaj veriyor. ama benim çıkarttığım en önemli mesaj;

    ''bir şeyi ne kadar çok istersen, ona o kadar sıkı sıkıya bağlanırsın. sanki tek seçeneğin buymuş gibi... bunun ne kadar doğru olduğu da aşikar..''
  • netflix'in en iyi işlerinden biri. bunda elbette ki tamara jenkins'ın çok büyük etkisi var. kişisel ve ailevi dramlardan leziz filmler çıkarabilen bir yönetmen kendisi. slums of beverly hills ve the savages filmlerinin ardından üçüncü uzun metraj filmi. filmleri arasında on yıla yakın süreler koyan, anladığım kadarıyla canı ne zaman isterse o zaman kamera arkasına geçen cool bir kadın.
    son filmiyle bizi, çocuk sahibi olmanın dayanılmaz ağırlığına mahkum ediyor. basit bir seks sonrası neredeyse çiftlerin çoğunun sahip olabileceği bu yük, kimi çiftler için gerçekten katedilmesi zor bir yolculuğa dönüşebiliyor. kendi kişisel hikayesinden beslendiği bu filminde dramı ve komediyi yerinde kullanarak çok iyi bir iş çıkarmış. uzun zamandır böylesine sade ve duru bir film seyretmemiştim. marvel filmlerinin hızına alışan gözlerimize bu film çok yavaş gelecektir eminim ki. bu yüzden filmin çoğunluğa hitap etmeyeceğini rahatlıkla söyleyebilirim. basit insanların basit hikayelerini seviyorsanız bu filmi beğenebilirsiniz.

    -spoiler-

    çiftimizin, üvey yeğenleri sadie üzerinden aldıkları karar beni düşündürtmedi değil. onların yerinde olsam böyle bir istekte bulunamazdım sanırım. size bu denli yakın bir kimsenin çocuğuna ebeveynlik yapmak çok yıpratıcı ve stresli olurdu diye düşünüyorum. babası olarak, çocuk büyüdüğünde gerçekleri onunla paylaşmak zorunda kalsaydım ona ne derdim bilemiyorum. gerçek annenin aileye bu kadar yakın olması taşıyıcı anne için katlanılmaz bir hal alabilirdi. zaten yatakta yan yana uzandıkları sahnede rachel, verdikleri kararda kısa süreliğine şüpheye düşer gibi oldu. sadie'nin düşüncesizce "acaba çocuğumuz bir yazar olur mu ilerde" dediği sahne filmin en can alıcı yeriydi. bir filmde olması gereken çatışma işte budur dedim o sahneyi izlerken.

    ama diğer taraftan da çiftimize hak vermiyor da değilim. sonuçta böylesine özel bir meselede en güvenebileceğin kişi, yine sana en yakın olan kişidir. daha önce duygusal olarak bağlandıkları ve güvendikleri genç kız tarafından aldatıldıkları düşünülecek olursa üvey yeğenlerine açılmaları hiç de şaşırtıcı değil aslında.

    tabi bütün bu sancılı çocuk sahibi olma sürecinin ardından filmin arka planda söylemeye çalıştıkları da kayda değerdi. filmin sonlarına doğru sadie'i bıraktıkları sahnede richard, sadie'ye "bir ay sonra yine görüşürüz" diyor. sadie ise bir ay sonra erkek arkadaşı sam ile planlarının olduğundan bahsediyor. yani anlayacağınız o büyütüp yetiştireceğiniz çocuk önünde sonunda yanınızdan ayrılıp gidiyor.

    peki o zaman neden çocuk sahibi olmak istiyoruz. genlerimiz mi bizi zorluyor ya da etrafımızdaki çocuklu aileleri görmek bizde baskı hissi mi yaratıyor? belki de sırf evliliği devam ettirmek için çocuk yapmaya karar veriyoruz. herkesin kendince bir cevabı vardır elbet. ama hiçbirimiz bu eylemi tam anlamıyla sorgulamıyoruz. kendi açımızdan bakarsak, hangimiz anne ve babamıza çocukken hissettiğimiz sevgiyi besleyebiliyoruz şu an. çocuklar, bana hep bir süreliğine sahip olduğumuz oyuncaklar gibi gelmiştir. bakıyoruz, eğleniyoruz ve bırakıp gidiyoruz. daha doğrusu onlar bizi bırakıyor. pinokyo gibi canlanıp evi terk ediyorlar.

    belki de richard gibi başımızı yastığa koyup "şu an çok rahatladım bu işten kurtulduğuma" diyebilmeli ya da masanın bir ucunda gözümüz sürekli kapıda oyuncağımızı getirecek o genç kızı bekleyip durmalıyız.

    -spoiler-
  • kariyerleriyle meşgul olan 40'lı yaşlarında bir çiftin, çocuk sahibi olma çabalarını anlatıyor. iki kişinin özeli olan cinsellik ve çocuk yapma çabası, kısırlık tedavisi ile başka bir boyut alıyor. filmin adı* da bu gerçeğe atıfta bulunuyor olsa gerek. tamara jenkins, bu filmin senaryosunu kısırlık tedavisi gördükten sonra yazmış. belki de o yüzden masum, gerçekçi ve hayata dair bir film. ayrıca, kısırlık tedavisi ve çocuk sahibi olma çabasının sadece finansal yükü değil duygusal ve sosyal açıdan etkileri de anlatılıyor. bu kadar hayatın parçası olan ancak üzerine pek konuşulmayan kısırlık tedavisi ve çocuk sahibi olma çabası, biraz dram çok az da komedi tadıyla bu filmde.
  • aile olmak için çocuk mu gerekir yoksa iki insanin birbirini sevip, beraberliği devam ettirmesi aile olmaya yeter mi, bence filmde bu soruya cevap arıyor.

    inferlite yani kısırlık eşler için ciddi bir süreç hele ki tüp bebek tedavisi kadın için oldukça yorucu bir süreç.

    zamaninda denemis bir insan olarak, o klinik sahneleri, doktorlarin bebek icin yoksa daha cok para için mi sizin önünüze alternatifler serdiğinin ayrinima varamiyorsunuz.

    korkunc yengenin "eroinman gibiler" sözü aslinda filmi ozetliyor.

    spoiler vermemek icin yazamiyorum ama benim film için düşündüğüm, bebeğe sahip olmaktansa, bu yolda çektikleri zorluk ve mücadeleye bağımlı olmuş bir çift portresi var olduğu.
  • netflix filmleri içinde en beğendiğim filmler arasına girdi. konuyu işleyişi, gerçekçiliği, dramı abartmaması, akıcılığı, diyalogların kaliteli olması ve oyuncu seçimleri ile filmi çok beğendim.

    tedavi ile ilgili bu kadar süreç olduğunu bilmiyordum. iki kişinin hatta üç kişinin tedavi sürecinde yaşadığı duygusal ve maddi zorlukları çok gerçekçi bir dille yansıtmışlar.
  • nadiren başarılı bulduğum netflix filmlerinden bir tanesi. ancak birkaç tane saçma sapan açık vardı. tabii açık da olmayabilir, konunun ehli birisi beni aydınlatırsa sevinirim.

    --- spoiler ---

    açıklardan ilki, kadının ameliyathaneye alınıp henüz erkeğin spermlerini test etmemiş olmalarıydı. yahu öncesinde bir bakılmaz mı?

    ikincisi de dönorları olan yeğenlerinin yumurta sayımını yapmadılar mı? yumurtalarının az olduğunu da tedaviden sonra mı fark ettiler?

    ancak sonuyla film beni aldı götürdü. adam kadının yanına giderek "biz ikimiz bir aileyiz, üçüncü birisi olmasa da olur." demek istedi bence yönetmen, yazar her kimse...

    bu arada baş kadın karakterimiz olan kadının yaşının ilerlemesiyle kendini daha az kadın hissetmesini keza kız kardeşinin de sakallarının falan çıkma sürecinde çok hassas olmasını. ne yazık ki bu detaylara erkeklerin pek anlayabileceğini sanmıyorum zaten ama gerçekten çok çok başarılı işlenmiş.
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap