3 entry daha
  • hazzın ötesi modern insanın dünyasında nasıl algılanabilir?

    bu hazzı, başlık altında belirtilen 3 faz üzerinden açıklamaya çalışalım.

    ilk fazda biyolojik olarak, hücre bazında çıkarımlar yapılarak, organizma düzeyinde sonuçlara ulaşılmaya çalışılmış. hücrenin canlı olarak varlığını devam ettirebilmesi için hem yapısal açıdan temel gereksinimleri hem de enerji gereksinimi söz konusu. hücre içi faaliyetlerin devamlılığı adına ihtiyaçlar sağlansa dahi, hücre, dışarıdan gelen saldırılara karşı kendini korumak için de gerekli önlemleri almak zorundadır. bu savaşı sürdürüp canlılığını devam ettirebilmek adına, yeri geldiğinde, sahip olduğu bazı şeyleri feda eder.

    bu süreçler, ayrıntılı olarak biyoloji bilimi bağlamında açıklansa da dikkat çekilmesi gereken, hücrenin, tüm faaliyetlerini canlılığını korumak adına ve farkındalığa sahip olmaksızın yapmış olduğudur. en azından güdüsel anlamda bile farkındalığa sahip olunabilmesi için, gelişmiş bir sinir sistemi zorunlu. hücre bazında bahsedilen bu işleyiş, tüm insan bedeni için düşünüldüğünde, benzerliklerin yanında farklılıklar da göze çarpar. benzerlik olarak, insan bedeni, canlılığını devam ettirebilme önceliğiyle bir arada bulunan hücrelerden oluştuğu için, onu diğer bedenlere bağımlı kılan ihtiyaçları vardır ve bu ihtiyaçları karşılamak adına, yine onu diğer bedenlere bağlayan yaşamsal faaliyetlerde bulunur. beden de tıpkı hücre gibi, canlılığını sürdürebilmek için dış etkenlere karşı savaşır; bu savaşı kazanmak adına bir alternatif kalmadığında, kendindeki bazı unsurları kurban eder (bkz: canlılık). ilk fazın biterek ikinci fazın başladığı noktayı belirleyen, farklılıklardır. söz konusu farklılıkların oluşmasındaki ilk etken ise insan bedeninin sahip olduğu bilincin dışındaki güdüsel farkındalıktır.

    ikinci fazın ilkel basamağı olarak tanımlayabileceğimiz kısımda, insanın sahip olduğu bilinç değerlendirme dışında tutarak, insana benzerlik açısından en yakın organizmalarla olan ortak noktalar bulunur. organizmanın, aynı hücre gibi yaşam ihtiyaçları olduğundan bahsetmiştik. söz konusu, gelişmiş bir organizma olduğunda, bu ihtiyaçlar güdüler olarak kendini gösterir.

    insan bedeni, yaşamsal faaliyetleri için gerekli olan enerji ve yapıtaşı ihtiyacını, açlık hissi olarak dışa vurur. sahip olduğumuz bilinci "farkındalığımızın farkında olmak" olarak düşündüğümüzde, açlık hissinden kaynaklanan yeme güdüsünün, bilincimizin bu seviyesi ile bir bağlantısı yoktur. açlık hissinin farkında olan her hayvan, yeme güdüsüne sahiptir ve bu şekilde, bedeni için gerekli olanları elde etmek adına mücadele eder. bu ilk basamakta, yani birincil farkındalıkta ortaya çıkan bir etken vardır ki o da hazdır. bu ise ikinci fazın sonraki basamağının temelidir.

    yaşamsal faaliyetlerin devamı için verilen mücadelenin ve edinimlerin yanında ortaya çıkan bu yan etkenin nüfuz alanı, canlıdaki gelişmişlik ve farkındalık arttıkça artmaktadır. bir primat, açlık hissinin yatışmasından ve yediği muzun tadından haz alabilir. fakat hiç bir primat, hazzı, açlık hissinin yatıştırılmasının önüne koyup önündeki muzu yemeyi ertelemez (bkz: ertelemek). belki yediği muzu daha lezzetli hâle getirebileceği bir yöntem öğretilmişse ve önünde bunu sağlayacak imkânlar varsa bunu gerçekleştirmek için uğraşabilir. fakat aç ise, önünde duran muza hemen ulaşması mümkünse ve daha lezzetli muza ulaşmak için çaba harcaması gerekiyorsa önündeki muzu seçecektir. yani açlık hissinin farkında olmak, hazzı bu hissin önüne koymak için yeterli değildir.

    farkındalığın farkındalığı, yani bilinç söz konusu olduğu zaman, hazzın, faaliyetler alanında, yaşama güdüsü ile birlikte varlığını belirgin şekilde gösterdiği bir dünyadan bahsedebiliriz. mevcut durumda hazzın farkındalığının yanında, artık eylemlerin nedenleri olan fikirler ve bunların işlenmesinden düşünceler doğmuştur. haz üzerinden gerçek-sanal, göreceli-kesin gibi bağlamlarda ihtiyaçlar yaratılır. hazzın farkında olup onun üzerine düşünebilmenin bizi getirdiği nokta, ikinci fazın nihayete erdiği ve üçüncü fazın başladığı alandır.

    üçüncü faz, organizmanın, yani doğaya bağımlı bedenin bir bakıma hapsolduğu evrenin dışında yaratılmış bir evrenin doğuşudur. bu fazda bilinç, tüm oluşlara mümkün olduğunca hükmetmeye çalışır. haz üzerine düşünen ve onu kendince belirleyen varlıklar, oluşlar, davranışlar vb. ile ilişkilendiren bilinç, kendi hükümranlığını kurmuştur. haz, fayda-zarar düzleminde yapılan değerlendirmelerde önemli bir yer tutmuştur. bunun nedeni ise hazzın, bilincin kendi değerleri üzerine kurduğu evrende tatmin edilmesi mecburi olan bir his olarak yer almasıdır. haz, artık doğaya bağımlı organizmanın canlılığını sürdürmesi için tatmin edilmesi elzem açlık hissi gibi bir his olarak, bilincin kendinde var olmuştur.

    hazzın yaşamsal anlamda temel bir his olmamasından ve bilincin onu sürekli şekillendirebilmesinden dolayı bazı avantajlara sahiptir. bilinç haz ile bağdaşmış olanları değiştirmek ya da hazzın kendisini ertelemek suretiyle onu farklı boyutlara taşıyabilir. bu bağlamda, şimdi zamanın ya da kendisi ile ilişkilendirilenin içinde var olan haz, gelecek zamanda ya da kendisiyle bağdaşmış olanın yeni şekilde doğacak olan hazzı için kurban edilmiş olur. önceki fazı açıklamakta kullanılan açlık hissini ele alalım. insan acıktığında, doyumun yanında yediklerinin lezzetinden de haz duymayı ister. bu yüzden yediklerini mümkünse kendisi için en lezzetli hâle gelecek şekilde hazırlamaya yahut bu şekilde hazırlanmış olanı elde etmeye çalışır. bunun için gerekirse zaman harcayabilir. hâlbuki zaman harcamak yerine, en basit şekilde açlığı yatıştırmak da bir seçenek iken, imkân varsa elde edebileceği daha büyük haz için bekler. bu durumda şimdiki zamanda var olan haz, gelecekteki haz için kurban edilmiştir. başka bir açıdan, yemekten büyük haz alınan bir yemeğin verdiği haz azalınca, lezzetten alınan haz başka bir yemeğe kayabilir. azalmış olan haz, zemin değişmeden kaynağı değiştirilmek suretiyle, daha büyüğü için kurban edilmiştir. bu yönüyle haz, açlığın kendisi gibi temel ve elzem bir his olmamakla birlikte, tatmin edilme boyutu arttıkça yok olmaya yaklaşması nedeniyle, yer yer kendini kurban ederek varlığını sürdürmeye mahkûm kalmaktadır.

    esasında, çeşitlenen hazların çoğuna bakıldığında, bu çeşitliliğin sanal unsurlara dayandığını görmek mümkün olur. oluşturulan zahirî ihtiyaçların değiştirilmesi, bazen onlardan bilinçli şekilde mahrum kalmak dâhilinde de olsa haz her daim kendisini kurban etmeye mahkûmdur. ayrıca yaşama güdüsü nedeniyle icra edilenler sonucu, farkındalık dâhilinde ortaya çıkan yan ürün olarak haz, varlığını koruyabilmek için yaşamı sürdürmek için gerekli temel ihtiyaçların karşılanmasına da muhtaçtır. insanın yaşamı için gerekli temel ihtiyaçları asgari düzeyde karşılanmadığı sürece, bilincin kendi oluşturduğu kültürde bu hazzı yaşatması ve bunun faaliyetleri için bir sebebi olması son derece zordur. eğer aç olan birisinin karnını doyurma imkânı yoksa yediklerinden ne kadar haz alacağına bakmaksızın ilk elde ettiği besini tüketir. bu demek değildir ki o, karnını doyururken haz almayacaktır. elbette açlığının ne kadar uzun sürdüğüne bağlı olarak, yediklerinin göreceli lezzeti artacak ve tokluğa ulaştığında aldığı haz, o derece büyük olacaktır. fakat buradaki haz, bizim, bilincin kendi evreninde yarattığını saptadığımız suni haz değil, ikinci fazda bahsettiğimiz; sadece açlık hissinin ve lezzetin farkındalığından doğmuş, ham yan ürün olan hazdır. bu aşama geçildikten sonra, ancak bilincin ve kültürün yarattığı haz ortaya çıkabilir.

    ilkelden uygara doğru, yaşama güdüsünden doğan ve bilinç ile onun ürünü olan hazzı ele aldığımızda, insanın yaşamını sürdürmesi için hazzın elzem bir unsur olmadığı görülmekle birlikte, hazzı, insanın temel yaşama motivasyonlarından biri olarak görmek son derece yanlıştır. günümüzde birçok insan, temel ihtiyaçlarını asgari düzeyde karşılayabildiği için, haz, insan davranışının temeli, bir conditio sine qua non olarak değerlendirilmektedir. aslında haz, insan yaşamının devamı için temel bir unsur olmasa da, yaşam şartlarının gelişmesi için son derece önemli bir motivasyondur. insanlar olarak bilinç düzeyinde hiçbir şeyden haz almıyor olsaydık, temel güdülerin tatmini için gerekeni yapmaktan öteye gitmezdik. sadece zaruri ihtiyaçların mahrumiyetinin ortadan kalkmasından doğan haz yaşanırdı ve bunun ötesi aranmazdı. hâlbuki aldığımız hazların peşinde birçok devrimi (ya da kutlamayı) yaşıyoruz ve dünyayı her geçen gün kendimiz için daha haz verici hâle getiriyoruz. ilk bakışta çok olumlu bir eylem gibi görünüyor, değil mi? bunu yaparken doğayı ve doğal yaşamı elimizden geldiğince katlediyoruz. bir anlamda sanal için gerçeği, keyfî için zaruriyi yok etmekten geri durmuyoruz. bilincin ihtirasları dizginlenebilseydi, hayat daha güzel olurdu. bilinç, haz düzleminde neyin elzem olduğunu konusunda bir "kırmızıya" sahip olmadığı için, dünyayı zahiren güzel, gerçekte çirkin hâle getirmeye devam ediyoruz. bu yüzden, bana sorarsanız, insan haz ilkesinin ötesine değil, gerisine; iyinin ve kötünün ötesine değil, ikisinin de belirli olduğu sınırların içine adım atmaya çalışmalı.
4 entry daha
hesabın var mı? giriş yap