aynı isimde "gölge oyunu (film)" başlığı da var
9 entry daha
  • çocukluk dönemlerimin en güzel ritüeliydi gölge oyunları... her akşam hiç vakit sektirmeden aynı saatte başlardı sıcacık evimizde. evet ne bir ortaoyunu sahnesi ne de okul bahçesi, evimizde oynanırdı aile fertleriyle... 70 li yıllarda yaşamışlığın en büyük artısıydı gölge oyunu. yaşam kısıtlaması gibi görünen elektrik kesintileri bizi yaşama ve birbirimize bağlayan en büyük güçtü aslında, ve ne acı ki ben bunun şimdilerde farkına varıyorum...

    her akşam aynı saatlerde yolumuzu karartarak aydınlatan elektrik kesintilerimiz en büyük eğlencemiz olmuştu... gün içinde senaryolar yazırlanır, karakterler belirlenir, babacığım herkese sabah evden çıkmadan görevler verirdi... kaç çocuk vardır ki, "hadi akşam olsun da elektrikler kesilsin!" diye dua eder? evet ben ediyordum. sanki her kesinti bizi birbirimize daha çok yaklaştırıyor ve birbirimizin onca yıldır farkına varmadığı özelliklerini keşfe çıkıyorduk... mutluluklarımız, takıntılarımız, hüzünlerimiz, korkularımız, söyleyeceklerimiz ve söyleyemediklerimiz... hepsi soğuk duvarın sıcak gölgelerinde dile geliyor ve ailemizin, "biz" olmanın erdemini yerleştiriyordu yüreklerimize.

    lüx lambalarımız vardı... ismi yanıltır insanı ama tüp lambalarıydı bunlar. ve halk arasında idare denilirdi kısaca. kesinti saati yaklaşınca babam seslenirdi anneme; "hadi getir bakalım yavaş yavaş idareyi hanım"... bu sesi duyduğumuzda abim, ablam, ben inanılmaz bir telaşla salondaki yerlerimizi alırdık.. geri sayım başlar, babam yazlık sinema tellalları gibi başlıyoor diye bağırırdı, gülüşürdük... salon duvarı farklı dünyaların, sevgiyle birbirine tutunmuş insanların yansımasıyla parlar, küçük parmaklar hayatımızda ne varsa hepsinin simgesi halini alırdı... hatta bir süre sonra gölge oyunumuzu geliştirip, tüm vücut gölgelerimizi kullanarak oyunlar oynamaya ve hatta korku filmleri çevirmeye bile başlamıştık. ahh ne heyecan, ne mutluluktu...

    peki ya şimdilerde... evde birbirinden habersiz yaşan bireylerimiz var. bilgisayarın başına kitlenen bir çocuk, salondaki tv de haber seyreden bir baba ve oturma odasındaki tv de dizi bekleyen bir anne... nasıl kopuk, nasıl yitik... tek bunları yaşamamak adına zaman zaman kapatıyorum şalterden elektrikleri, gölge oyunu oynuyorum kızımla... ben gibi anlatacak bir şeyleri olsun, ilerde çocukluğuna baktığında içinde sarmalayacağı mutlulukları çekip çıkartabilsin diye.

    ne gariptir... iletişim adını verdiklerimiz nasıl da iletişimsiz kılıyor aslında bizi.
39 entry daha
hesabın var mı? giriş yap