9 entry daha
  • günden güne kaybettiğimiz en büyük değerimizdir insanlık... her gecen gün bizden dirhem dirhem uzaklaşan bu en büyük yaşam olgumuzu geri kazanabilmek için de hiçbirşey yapılmadığını görmek ayrı bir yara açıyor içinde insanın. varlığımızın, yaşama nedenimizin tek yolu olan insan olmak kavramı nasıl olur da böylesine uçup gider hayatımızın içinden, işte tartışılması gereken de tam budur...

    oysa ki, çocukluğumuzdan beri bize öğretilen, her an verdiğimiz yaşam sınavından en iyi not ile çıkmamızın tek yolu değil miydi insan olmak? peki ne oldu da insanlık kıyıya vurmuş ölü balıklar gibi serilmeye başladı her yanımıza? tüm bunların cevabını verebilmek için önce insanlığı hatırlamamız gerekiyor sanırım. bizi bitkilerden ya da hayvanlardan ayıran vicdanımız, hayatı sadece yaşamak için değil aynı zamanda yaşanır kılacak olgularımızı gözden geçirmeliyiz en etraflı yanlarıyla birlikte... birbirinin kuyusunu kazan, üzerine basıp yükselmeyi amaç edinen, sahte duyarlılıkların o fütursuz varlıklarını yok etmeli hayatımızdan. gülerken içten gülmeli... yardım etmenin ve yardım için uzatılan eli tutmanın hazzını yeniden hissedebilmeliyiz içimizde...

    insanlığın yok olduğunu gördükçe kusmak geliyor içimden hem de heryere.. ki eminim kusmak bile çok daha içten gelen bir davranıştır onların yanında. sabahın köründe beni bunca dolduran ve belki de bir patlama noktası yaratan küçücük bir kızdı aslında... özürlü, minicik, otobüsten inmeye çalışan korkak bakışlı, her an aglamaklı küçücük bir kız... duyarlılıklarımız dedik, ölü balıklar gibi kıyıya vuran duyarlılıklarımız, insanlığımız... o ön kapıdan koltuk degnekleriyle inmeye calışan minicik kızın elinden tutmak yerine, "hadisene kızım in de binip gidelim yolumuza" diye azarlayan... insanlıklarını yitirmiş bir kümes dolusu içi boş görüntü... ne zaman ve nerede bırakmışlardı insanlıklarını? ya da kim sebep olmuştu ki kaybetmelerine? bu kadar insanlıktan çıktık işte... o küçük kızın elinden tutup indireceğimize bir de utanmadan azarlar olduk... utanmak mı dedim? pardon. insan olmayan birinde utancın adı bile edilmez di mi? ben ne diyorum ki *. sabah sabah yüreğimden gelen en yüksek sesimi duyurmama sebep olan o haykırış belki bir silkelemiştir herkesi, ki öyle de oldu sanırım çünkü benim söylenmemin kat be katı haykırışımla bir, ellerinden tuttular küçük kızın, bir diğeri koltuk degneklerini aldı ve büyük bir incelikle yerleştirdi kollarının altına... insanlığımızı uyandırmak için bile birilerinin bağırıp çağırması gerekmesi ne acı bir durumdur aslında... ama işe yaradı ya.
267 entry daha
hesabın var mı? giriş yap