13 entry daha
  • son derece ilgi çekici olguları ele alan ve isa'nın seküler yanını ele alan "üç isa" adlı kitabıyla tanıştığım andan başlayarak altunç altındal benim için bir çelişkiler yumağı oldu. vatan'da yayımlanan bir arda uskan röportajı çelişkilere hiç bir açıklık getirmeyen girişinde şöyle anıyor altındal adını:

    "çok tartışılan bir yazar altındal. kgb ajanlığından dinci olduğuna kadar hakkında pekçok şey söylendi. bir kesime göre komplo teorileri uzmanı. kimilerine göre de sayılı terör uzmanlarından biri.
    ekranlardaki tartışma programlarının gözdesi. marks'ın gizli örgüt üyesi olmasından tutun da, ihsan sabri çağlayangil'in dan brown'ın "da vinci şifresi" kitabıyla gündeme getirdiği gül ve haç cemiyeti örgütünün üyesi olduğuna kadar pek çok akıl almaz iddiayı belgelediğini söylüyor. peki aytunç altındal kim aslında?"

    röportajda bunun yanıtını bulmak da pek kolay değil:
    partizan adlı şiir kitabı dolayısıyla fikir suçlarını düzenleyen ve şimdi bulunmayan tck 141-142-163 ve 312'den yargılandığını. 1973 yılında 7.5 yıl hapse mahkum olduktan ve müstakbel karısına bebeklerini kendisi olmadan doğurmak zorunda olduğunu söyledikten sonra yurtdışına kaçtığını öğreniyoruz sonrası bulanık.

    aramaya inanırsak hakkında düşülmüş şu kayıtlara rastlıyoruz:

    şair ve yazar. 12 ocak 1945, bakırköy istanbul doğumlu. ilköğrenimini istanbul’da, ortaokulu (1956) diyarbakır’da bitirdi. haydarpaşa lisesi’nde başladığı lise öğrenimini kabataş lisesi’nde sürdürüp pendik lisesi’nde tamamladı.
    12 eylül öncesinde süreç dergisini çıkardı, havas yayınlarını yönetti.bu dönemde özgün bir marksist çizgi izledi.şiirlerini partizan, dinmeyen, anılan kitaplarında topladı.

    diğer kitapları uyuşturucu maddeler sorunu, türkiye’de kadın, haşhaş ve emperyalizm, siyasal kültür ve yöntem. çeviriler yaptı. birkaçı şöyle savaş ve işçiler (lenin), ermiş (halil cibran).

    12 eylül’den sonra uzun süre yurt dışında kaldı. bu yıllar görüşlerinde değişime yol açmış olmalıydı. üç isa adlı eseriyle batıda adını duyurdu.orada kendisini müslüman kökenli seküler bir kişilik olarak tanımlıyordu. yurda döndükten sonra hrıstiyanlık (özellikle ortodoksluk) ve yahudilik hakkında çalışmalarda bulundu. milliyetçi-mukaddesatçı çizgisine gelerek hristiyanlık (özellikle ortodoksluk) ve yahudilik hakkında birtakım tezler savunmaya başladı katıldığı televizyon programlarında bu tutumunu giderek belirginleştirdi.

    bugüne kadar 15’i telif, 11’i çeviri 26 kitabı, 400’den fazla da makalesi yurt içi ve yurt dışında yayınlandı.
    ---------------------------------------

    üç isa gibi rasyonel bir tezi yazabilen birini bugünki çizgisinde görünce altındal'ın bilim adamı kimliğini siyasi bir söyleme alet ederek kirlettiği hissi zihnime yapışıp kaldı . başka aramalarda adını yeni mesaj / haydar baş destekli ab karşıtı www.diyalogmasali.com ve http://www.ilkadimdergisi.com/ gibi sitelerde kaynak gösterilirken bulmaklayız. anılan kaynaklardan ilkadimdergisi.com'a verdiği röportajda şunları duyuyoruz eski marksistin ağzından:

    “misyoner sayısı giderek daha da artacak ve türkiye’de belki de yüzlerce kilise açılacaktır. bu, ab stratejisinin kaçınılmaz sonucudur. devlet, misyonerlik faaliyetlerini önlemeye yönelik hiçbir ciddi girişimde bulunmamaktadır.”

    “gerçekte örtülü bir inanç savaşı var. bunun görünen yüzünde ekonomik faaliyetler var. ancak arka planda israil’in güvenliği ve siyonist-methodist dayanışması var."

    " 21. yüzyıla şekil ve yön vermek isteyen abd’nin en güçlü beş yöneticisinden biri john aschcroft : islam dini’nde insan evladını kurban eder. hristiyanlıkta ise tanrı kendi evladını insanlar için kurban etmiştir. fark buradadır. her müslüman potansiyel bir ‘kitle imha silahıdır." demektedir"

    yazar, böylece ilkadım yayınları vasıtasıyla "imandan mahrum olan insanları" "dünya ve ahiretin saadet kaynağı olan yüce" islam’a, kur'an’a davet ederek ve '"din vardır ama dinler yoktur, dinler arasi diyalog caiz degildir!'" diyerek ve islam dininin dışındaki dinlerin allah katında da geçerliliği olmadığından dinler arası tabirinin hiç hükmü olmadığını , dolayısıyla tek hakiki dinin islam olduğunu" ilan eden cemil usta ‘yla aynı kulvarda kulaç sallamakta görünüyor.

    altındal "herkes fundamantalist olabilir. “ben hıristiyanım”, “ben yahudiyim”, “ben müslümanım” diyen herkes fundamantalisttir. çünkü o dinin fundamentleri vardır, temelleri vardır. islam dininin belli akaidi vardır. hıristiyanlıkla yahudiliğin de vardır. “ben müslümanım”, “ben hıristiyanım”, “ben yahudiyim” diyen herkes tartışmasız fundamantalisttir. neden fundamantalisttir? mesela bir şahıs hıristiyanlığa geçmek istiyor. papazın önüne geliyor. papaz ona bir soru soruyor, diyor ki; “sen, isa mesihin -haşa- allah’ın oğlu olduğuna iman ediyor musun?” “etmiyorum” dese hıristiyan olamıyor. çünkü bu fundamental olaya, temel olaya “evet” demesi gerekmektedir. beş tane akaidi var, onu sayıyor. “hayır! ben ikisine inanayım da üçüne inanmayayım, ama ben hıristiyan olayım” diyemezsin. o beşte beşi fundamantalist olarak kabul edeceksin. veya “ben yahudiyim de annem yahudi olmasın” diyemezsin. bu anlamda her mütedeyyin insan fundamantalisttir." dedikten sonra fikirlerindeki kaymayı belirginleştiren ancak ne yazık ki bir çelişkiye düşmüş görünen şu sözleri sarfediyor:
    "benim sözünü ettiğim işin irtica, mürteci boyutudur. “bigotri” dediğimiz olaydır. hıristiyanlıktaki bigotri, islamiyette yoktur."

    altındal hakkında yılmaz akkiliç’ın bir yorumunu alıntılayarak bağlıyorum:
    "ben efendi’yi, bu tür yayınlara karşı her zamanki “kuşkucu” yaklaşımımla okudum. soner yalçın genç bir gazeteci, araştırmacı, yazar. böylesine kapsamlı bir yapıt verdiğine göre kendisini iyice kaptırmış olmalı konuya. kuşkucu yaklaşımımı güçlendiren önemli bir neden de, kitap hakkında bir televizyon programında aytunç altındal ile mehmet şevket eygi’yi yan yana ve de tam bir mutabakat hâlinde izlemiş olmam. önce bu ikiliye değgin kararsızlığımı açıklamalıyım: aytunç altındal’ı, 12 eylül darbesi öncesinde yayımladığı süreç dergisinden tanıyorum. yanılmıyorsam sekiz veya on sayı çıkan bu dergi, tam anlamıyla “marksist” bir çizgi izlemekteydi. kütüphanemde özel yeri olan türkiye’de kadın adlı çalışmasının içeriğini de olumlu bulduğumu belirtmeliyim; bu kitaptan birkaç kez kadın örgütlerinin düzenlediği toplantılarda yararlandığım gibi, yöneticileriyle de paylaştım.
    aradan yıllar geçti; 1993’te bir süre yeni günaydın’da birlikte yazar olarak çalıştık. süreç’teki yazılarında ve kitaplarında savunduğu görüşleriyle çeliştiği izlenimini bıraktı üzerimde. 12 eylül darbesinin ardından yurtdışında geçirdiği yıllar görüşlerinde değişime yol açmış olmalıydı. daha sonraları âdeta ölçülü/akıllı bir milliyetçi-mukaddesatçı çizgisine gelerek hıristiyanlık (özellikle ortodoksluk) ve yahudilik hakkında birtakım tezler savunmaya başladığını fark ettim. katıldığı televizyon programlarında bu tutumunu giderek belirginleştirdi. mehmet şevket eygi’yi 1960’lı yılların sonlarından bu yana basından/medyadan izliyorum. islâm ideolojisine yatkın bir siyasal çizgi izlemekteydi. bu yüzden çağdaş demokratik normları savunanlarla tartışmalara girdi; mahkeme koridorlarının gediklileri arasında yer aldı. ama son zamanlarda o da sanki eski katı tutumunu terk etmeye başladı. efendi ile ilgili programda izlediğim kadarıyla -ufak tefek faklılıkları olsa da- aytunç altındal’la aynı çizgide buluşmuşlardı sanki.
    efendi’yi tartıştıkları televizyon programında, bu ikilinin türkiye’de ikinci meşrutiyet ve cumhuriyet devrimlerinin başarıya ulaşmasında pay sahibi olan kimi öncü kişileri, açıktan değil ama âdeta olmayana ergi yöntemiyle yerdikleri izlenimini edindim. onlara göre, bu kişiler yani “sabetayistler”, her ne denli müslümanlığı kabul etmiş görünseler de kendi çevrelerinde yahudi geleneklerini sürdürmekteydiler.
    olabilir, buna bir diyeceğim yok. kaldı ki türkiye gibi “laik demokrasi” ilkesini benimsemiş bir devlette, kişinin mânevi/dinsel inancının önemi yoktur, olmamalıdır. oysa ikili öylesine ilginç şeyler söylüyorlardı ki, olayları yalınkat bilenler ve izleyenlerde ister istemez bu ülkede önemli görevler almış, ikinci meşrutiyet’in ve cumhuriyet’in kurulmasında işlev üstlenmiş, hatta devrimci yapılarıyla tanınmış kimi kişileri birer “siyonist ajan” sanabilirlerdi!" bursa hakimiyet , kent gazetesi ( bir sönmez holding kuruluşu)

    http://www.kentgazetesi.com/…ar_yazilari&h=2018&y=2
    http://www.ilkadimdergisi.com/…1/kapak-roportaj.htm
    http://www.kitapyurdu.com/…5052524953495050484852\"
    http://www.biyografi.net/…isiayrinti.asp?kisiid=203
    http://www.ibb.gov.tr/…02/arsiv/bulten92/dialog.htm
    http://www.vatanim.com.tr/…tegoryid=67&wid=94&aid=0
212 entry daha
hesabın var mı? giriş yap