252 entry daha
  • modern dünyanın ilişki kalıplarını ve toplum kurallarını acımazsızca eleştiren distopya filmi. insan ilişkileri ait yerleşik düşüncelere bir tokat niteliğinde.

    film üç farklı alanda geçiyor: bir "kırık kalpler oteli"; otelin yanı başında, tam aksi kuralların hüküm sürdüğü bir orman ve bu ikisinden görece uzakta, daha sıradan bir yaşamın hüküm sürdüğü şehir. yalnız insanlar, şehirdeki sıradan yaşama bir tehdit olarak görülüyor ve karşı cinsle "kaynaşabilecekleri" bir otele gönderiliyor. komün hayatının yaşandığı otelin kendine has katı kuralları var. bu kurallara uymayanlar acımasız bir şekilde toplumdan izole ediliyor.

    (aşağıdaki kısım filme dair "ağır" spoiler içeriyor. izlemeyenlerin okumasını tavsiye etmem)

    --- spoiler ---

    otelin en önemli kuralı; yerleştikten itibaren 45 gün içinde bir çift olmayı başaramayan bireylerin, otele kayıt esnasında kendi seçtikleri bir hayvana dönüşmeleri. açılış sahnesinde bir kadın tarafından öldürülen eşek, kuvvetle muhtemel ki otelde aradığını bulamayarak dönüşüme tabi tutulan bir insan. otelde tıpkı bir video oyununa benzeyen küçük düzenlemeler de mevcut. örneğin, her gün düzenlenen "av partileri"nde, avlayabildikleri her bir insan için ekstra bir gün bonus kazanıyor otel sakinleri. işte ana kahraman david, (bkz: colin farrell) böyle bir atmosferde filme dâhil oluyor. başarısız olması durumunda bir ıstakoza dönüşmek istediğini belirtiyor ve otele yerleşiyor. bu noktadan sonra david ve diğer otel sakinlerinin, zamana karşı yarışarak çift olabilmek için verdikleri mücadeleye, daha doğrusu ikiyüzlülüğe tanık oluyoruz. bir eş bulabilmek adına david'in, otelin en acımasız avcısı olan kadına yaranmaya çalışması, onun vahşi cinayetlerine -ki bunlardan biri otelin eski bir müşterisi, şimdi ise david'in köpeği olan abisi- göz yumması filmin vermek istediği mesajı çok net izah ediyor. benzer şekilde, david'in yakın bağ kurduğu arkadaşının (bkz: ben whishaw) kronik burun şekilde burnu kanayan bir kızı tavlamak adına burnunu belli aralıklarla duvara veya masaya vurması, maket bıçağıyla kesmesi de modern ikili ilişkilerin aşktan ziyade "katlanmak" üzerine inşa edildiğini acı bir şekilde yüzümüze çarpıyor.

    filmin ikinci bölümünde; oteldeki riyakarlığa daha fazla katlanamayan david kaçmanın bir yolunu buluyor ve ormanda yaşayan bir topluluğun arasında yerini alıyor. bu topluluk, otelden kaçanlardan yani çift olmayı reddedenlerden oluşuyor. bu "anarşist" yapının da kendine has katı kuralları var yine. oteldekinin tam aksi şekilde; çift olmak, sevmek ve sevilmek cezalandırılıyor bu toplulukta. öpüştüğü tespit edilen birisinin dudağı kesiliyor örneğin. david bu topluluğun içinde birine (bkz: rachel weisz) aşık oluyor ancak bu kez de -oteldekinin aksine- "sevmiyormuş gibi" davranmaya zorlanıyor. "miyopluk" aşıkların ortak özelliği olarak bir metafor olarak kullanılmış. yine, iletişim kurmanın güçlüğü karşısında iki sevgilinin kendilerine özgü bir işaret dili geliştirmeleri, aşkın engel tanımadığını ve özgünlüğünü anlatan hoş bir detay olmuş.

    topluluğun önde gelenlerinin yaptıkları şehir ziyaretlerinin birinde kendilerini aşka fazlasıyla kaptıran çiftimiz dikkatleri üzerine çekiyor ve ormana dönüşlerinde david'in sevgilisi, grubun lideri konumundaki diğer kadın tarafından kör ediliyor. sonrasında david ve sevgilisinin bu kadını alt edişini ve bir yolunu bularak şehre dönüşünü izliyoruz. kısaca, gerçek bir çift olarak "normalleşme" ve topluma entegre olma çabası denebilir buna. ancak film, bununla da yetinmeyerek etkileyici bir sonla noktayı koyuyor. kadının kör olmasıyla ortak özelliklerini kaybeden çiftten erkek olanının bir fedakarlık yapması gerekiyor. erkek kahramanı, girdikleri restoranın tuvaletinde elinde bıçakla görüyoruz en son. kadını ise masada onu beklerken. belirsizlik içeren enfes bir final. kadının david'i beklediği son saniyeler özellikle uzun tutulmuş ki izleyen herkes farklı bir tahminde bulunsun. mesela ben david'i, arkadan çekip giderken göreceğimizi düşündüm bir an.

    --- spoiler ---

    sıra dışı hikayesinin yanında müthiş bir kara mizah da barındırıyor the lobster. yılın etkileyici filmlerinden. colin farrell'in de kariyerinin en iyi performansı olabilir. (bundan emin değilim)

    edit: imla
303 entry daha
hesabın var mı? giriş yap