6 entry daha
  • geçenlerde bir iztv belgeselinde denk geldik, küçük oğlumla izlerken. hadi belgesel filan dedik ya, ben sadece belgesel sanılmasın, diye açıklayayım, o elindeki ipad'te bir video izliyordu, ben ise survivor'da reklam arasında zaplıyordum diyeyim...

    adam bir şelale gibi bir yerde hem yüzüyor hem de suyunu içiyordu. üstelik türkiye'de. oğlum bunu gördü
    ıyyy dedi. zehirlenecek.

    o an dank etti kafama. tam olarak onun yaşındayken, yaz tatillerinde anneannemin köyüme gittiğim vakitler. dayımın atlarına binmeye tereddüt ettiğim, korktuğum, dayımın beni önüne alıp at ile dörtnala gittiğimiz, ayçiçeği tarlasından geçerken ayaklarıma ayçiçeği kafalarının yüzüme ise rüzgarın çarptığı anlar. benden iki yaş küçük olan kuzenimin bir diğer atla (ve yalnız) bize gülerek eşlik ettiği, benim bu durumdan gocunmadığım aksine mutlu olduğum anlar...bugün aynısını çocuğumla yaşamaya kalksam, şehirde kurulan suni bir çiftliğe gidip saatine bilmem kaç lira vermem gerekirken, bedava yaşadığım anlar.

    oğlum suyun yer altından en doğal haliyle çıktığını bilmiyor, ben onun yaşındayken, köyde atları otlatmaya götürdüğümde en az 5 farklı yerden kaynaklardan eğilip su içiyordum. kuzu kulağı yiyordum. kuzu kulağı yediğimi sanıp iğrenç tattaki bir bitkiyi tükürüyordum. karamık denilen böğürtlenleri tozlu tozlu mideye indiriyordum.

    evet çocukluğuna özlem duyan o tuhaf tip benim, (ve bunları da oğluma anlattıktan sonra ona da aynen dediğim gibi), bugün ya eline ipad verilecek teknolojiye sahip olacak bir çocukluk yaşayacaksın ya da köyünden kaynaklardan su içecek, yerin göğün dolu olduğu karamıkları ishal oluncaya kadar yiyeceksin deseler, düşünmeden ikincisini seçerim.
14 entry daha
hesabın var mı? giriş yap