3 entry daha
  • ursula k. le guin'in rüyanın öte yakası* kitabından hemen sonra izlediğim için, rüyaların ve paralel gerçekliklerin zaten epey yaktığı beynimden birkaç nöron daha eksiltmiş anime. bir noktasında çok güzel bir laf geçiyor: "paralel evrenler bu dünyanın gördüğü rüyalardır" minvalinde. o rüyaları şu anda bulunan dünyayla kesiştirmeye çalışmak ise aslında her şeyin çökmesine sebep oluyor.

    filmde bunu yapmaya programlanmış kulenin dünyada yarattığı etkiyi açıkça görebiliyoruz, dünyanın ortasına hiçliğe açılan bir boşluk yaratıyor. bu yüzden kule bir silah olarak tanımlanıyor. le guin'in kitabında ise gerçekliğin değiştirilmesinin katastrofik sonuçlarını gerçekten anlayabilen tek kişi rüyalarıyla gerçekliği değiştirebilen protagonistimiz george orr. george ve sayuri bu yüzden belki de çok benziyorlar birbirlerine. istemeden de olsa rüyalarında farklı gerçekliklerin kumaşına dokunup onu yırtabiliyorlar. bu yüzden bir takım üst düzey "çılgın bilimadamlarının" insiyatifine bağlı olarak sürekli rüya halinde tutuluyorlar. ancak bu rüyaların sonucunu en acı verici şekilde yine kendileri deneyimliyorlar.

    bu arada, hem kitaba hem de filme aşina olmayanlar bu yazdıklarımdan filmle ile kitabın çok benzeştiğini düşünebilir. ancak paylaştıkları ortak temayı işleyiş biçimleri çok farklı iki eserden bahsediyorum. diğer bir taraftan rüyalar, gerçeklikler ve anime diyince aklıma paprika geldi. o da bu temayı alıp çok başka yerlere götürmüş bir anime mesela. bilahare ona da değiniriz belki bir ara.

    'the place promised in our early days' potansiyelini iyi değerlendirememiş bir film gibi geldi bana. bittiğinde bir şok etkisi yaratmıyor yani, ne bileyim. evet açıklanamayan noktalar var ama o noktalar o kadar da rahatsız etmiyor, film bittikten sonra kafanızı kurcalamıyor. teenage drama ve sci-fi arasında bir çizgide giden filmde daha fazla bilimsel tutarlılık ve daha az romantik gerilim görmek isterdi gönlüm.

    bir de bazı noktalarda bu filmden iki sene sonra yapılmış the girl who leapt through time'ı hatırlattı. mesela, iki oğlan bir kızdan oluşan liseli ekip. gerçi bu tatlı-hafif salak kız, gözlüklü-olgun-akıllı oğlan, haşarı-saçları diken diken-daha az akıllı oğlan kombinasyonu animelerde çokça kullanılıyor. (bkz: samurai champloo) (bkz: naruto) ve aklıma şu anda gelmeyen daha niceleri. ama mesela, sonradan kimsenin açıklamaya tenezzül etmediği detaylardan bir olan, bu gençlere yardım eden bir önceki jenerasyondan yetişkinlerin vakti zamanında aslında bu gençlerle çok benzer şeyler yaşadıklarının sinyalini veren, "ofisteki kitaplığın rafında duran fotoğraf" gibi bir sahne var ki bu noktada iki filmin yönetmenlerinin aynı olduğunu falan düşünmüştüm ben - ama değilmiş.

    genel olarak filmin dokusu ve animasyon tekniği ise 5 centimeters per second'ı andırmıştı ki bu sefer tahminim doğru çıktı ikisinin de yönetmeni makoto shinkai imiş. toparlamak gerekirse, yönetmeninin ilk uzun metrajı olmasını da hesaba katarak aslında fena bir film olmamış diyebilirim. zaten bir sonraki filmi '5 centimeters per second' çok daha başarılı bir kurguya sahip. yönetmenin 2011'de çıkmış journey to agartha ve 2013'te çıkmış the garden of words diye benim de henüz izlemediğim iki animesi daha var. onlar da başka bir entry'nin konusu olurlar artık.
2 entry daha
hesabın var mı? giriş yap