8 entry daha
  • wes andersonin- her filminde oldugu uzere -yine gundelik hayati ve bununla birlikte gelen problemleri biraz kara mizah,biraz surrealism, biraz abarti, ve birazda drama ile son derece basarili sekilde basarili bir film.

    herkesin aksine, ben filmin bas kahramani max fischer karakterini feci sekilde sevdim; bence inanilmaz guzel yazilmis bir karakterdi. bu karakteri sevmemin en buyuk nedeni ise illa her seyi siyah yada beyaz gosteren amerikan sinemasininda, max fischer gibi hem sempati hemde ayni zamanda empati uyandira bilen, kusursuz olmayan ama bunla beraber kusurlarini dahi seyirciye sevdire bilen; herkes gibi yasadigi sistemin icinde kaybolmus ve umutsuzca bu kisir donguden bir cikis yolu arayan ve cikis yolunu ise askta bulan, bir karakter daha gormedim uzun zamanda gorecegimi zannetmiyorum. film boyunca max fischer bana bin bir farkli duygu yasatti: kimi zaman max'in ukalaliklari beni kizdirdi, kimi zaman esprileri beni guldurdu, kimi zaman ise max'in caresizligi ve mutsuzlugu beni de o derece uzdu. bu yuzdendir ki rushmore' i izlemek ,hic bir zaman yazmamis oldugum, lise gunlugumu okumak gibi nostaljik duyguydu.

    uzun lafin kisasi, kliseler uzerine kurulmus amerikan sinemasinda, rushmore gibi orjinal ve keyifli bir film bulmak sevindirici. bunun uzerine yapmacik happy endleri ile dunyaya amerikan iyimserligini yayan amerikan sinemasinin, tipik temalarindan biri olan: "ezik bir karakterin kendini bulmasi ve sonunda populer olup okulun en tas kizini goturmesi" gibi banal bir kurguyu, wes anderson'in bole icten ve kendine ozgu stili ile yorumlasi, bir nevi bu tema yi daha gercekci bir halde seyirci onune sunmasi, kanimca rushmore'un altina yatan basarinin sirridir.
60 entry daha
hesabın var mı? giriş yap