3 entry daha
  • markos vamvakaris 1905 yılında, ağırlıklı olarak katolik nüfusun yaşadığı siros adasında doğdu. markos'un yoksul bir çocukluk yaşadığı siros'ta santur ustaları, kemancılar, davulcular ve yeni yeni ortaya çıkan buzukiozanlarının çalışmalarıyla canlılık kazanan bir müzik ortamı vardı. markos'un babası ve dedesi de müzikle ilgilenen kişilerdi. laterna müziğine duyduğu hayranlıkla müzik dünyasına ilgi göstermeye başlayan markos, davul çalmaya başlayarak ilk adımlarını atmaya başlıyordu.

    ailenin içinde bulunduğu sefalet koşullarından dolayı markos sekiz yaşında çalışmaya başladı. bir süre bir dokuma atölyesinde çalıştıktan sonra tekrar işsiz kaldı; manav ve kasap çıraklığı, gazete satıcılığı denediği ama sevmeyip terkettiği diğer işlerdi. beklenebileceği gibi, bu gidişat onu oldukça erken bir yaşta yeraltı dünyasının bilimum sakinleriyle buluşturdu. bir ara ailesiyle birlikte karaborsacılık da yapan markos, tüm ailenin hapse düşmesiyle birlikte o defteri de kapatarak, deneyimleri hiç de azımsanmayacak on beş yaşında bir delikanlı olarak pire'ye gitti.

    pire o sıralarda yalnızca fırtınalardan kaçan gemilerin değil, ama aynı zamanda sabıkalıların, kumarbazların, işsiz güçsüzlerin, esrarkeşlerin ve fuhuş erbabının gelip demir attığı bir limandı. markos'un bu küçük liman kasabasındaki ilk günleri de bu açıdan bir istisna olmadı. ve böyle bir yaşam tarzının vazgeçilmez bir sonucu olarak, durmaksızın kavgalara ve türlü türlü belalara bulaşıyor, sık sık hapse girip çıkıyordu.

    markos ilk kez bir buzuki ozanını dinlediğinde 20 yaşındaydı. o sıralar bir mezbahada çalışıyordu. gününü ağır ve kirli bir işle geçirdikten sonra akşamları bunun acısını çıkarıyordu. işte böyle bir günün akşamında ayvalık doğumlu nikos'u dinledi ve hemen o akşam buzuki öğrenmeye karar verdi. markos bu geceden itibaren tamı tamına altı ay içinde buzuki çalmayı öğrenecek ve tekkelerde ufak ufak sahneye çıkacaktı. bir yıl içinde ise, birkaç kafadarla kurduğu küçük gurubuyla birlikte dişe dokunur çeşitli teklifler almaya başlıyordu. markos artık bir müzisyen olmuştu.

    pire'de uzunca bir süre yaşayan ve müzisyen olarak çalışan markos, kendi yerini açmış, aynı zamanda besteler yapmaya, ilk özgün eserlerini de vermeye başlamıştı. ancak pire'de yaşamak artık ona dayanılmaz geliyordu; hemen hemen her akşam kavga, gürültü, patırtı ve polis baskını markos'u canından bezdirmişti; gruptaki yakın arkadaşı artemis'in 29 yaşında bıçaklanarak öldürülmesi markos'u harekete geçirdi; dükkanını kapattı, pılını pırtığını toparlayıp yeniden kendi adasına doğru yola çıktı; bir yanda artemis'in acısı diğer yanda ise yeniden adasına dönüyor olmanın buruk sevinci onun bu yolculuğuna damgasını vurmuştu; ve işte bugün büyük bir zevkle dinleyip eşliğinde dansettiğimiz hasapiko-sirtaki parçalarından birini, frangosiriani adlı parçasını bu yolculuk esnasında bestelemişti.

    markos siros'a döndükten sonra artık diğer taşra kentlerine de turnelere çıkmaya başlamıştı. ayrıca artık elliyi aşkın bestesi vardı ve plak şirketlerinden kayıt teklifleri almaya başlamıştı. markos plak tekliflerine önceleri biraz temkinli yaklaşmıştı. çünkü kendisini hala tam donanımlı bir müzisyen olarak görmüyordu. ama sonunda ikna edildi ve columbia tarafından yapılan ilk plak kayıtlarındaki boğuk sesiyle rembetiko müzik camiasında büyük bir yankı yarattı. öyle ki, birçok müzisyen özellikle onun boğuk sesine öykünüyordu. böylece markos ikinci dünya savaşının başlangıcına kadar turnelere çıkarak, gece kulüplerinde çalarak ve plak kayıtları yaparak müziksel serüvenine devam etti.

    ikinci dünya savaşı yılları ve sonrası yunanistan için büyük bir yıkım oldu. yunan toplumunda bugün bile tamamen silinememiş olan derin izler bırakan nazi işgali, yunan müzik camiasını ve piyasasını da ciddi biçimde etkilemişti; plak şirketleri ve birçok kulüp kapanmış, açık kalan sınırlı sayıdaki müzik kulübü ise alman nazi subayları ve onların yunanlı kız arkadaşlarının istilasına uğramış, müzisyenlerin bir kısmı ise müziği bırakıp partizan saflarında direniş hareketine katılmışlardı. ilginçtir ki, markos ve arkadaşları bu karanlık dönemde yine de iş bularak, bir şekilde ayakta kalmışlardır.

    savaştan sonra, özellikle de 1946 ile 1952 yılları arasındaki dönem rembetiko'nun ve dolayısıyla markos ve arkadaşlarının yeniden revaçta oldukları bir ikinci bahar olmuştu. bu dönem aynı zamanda müzik camiasında yeni tarzları ve yeni yüzleri de beraberinde getirmişti. birçok arkadaşı bu değişime adapte olma çabasındayken, markos eski tarzına sadık kalmıştı. bu sadakatin bir bedeli olarak da, markos bir süre sonra şöhretinin doruğundan yavaş yavaş inmeye başlıyordu.

    markos vamvakaris sefil ve hicranlı bir yaşam sürmüş, çok sevdiği karısıyla uzun ve sancılı bir ayrılma süreci yaşamış, yakın dostlarıyla da ilişkileri bir hayli hırpalanmıştı; ama belki de onun yaratıcılığının başlıca kaynağı da yine yaşadıklarıydı ve çalkantılarla dopdolu bu hayat 1967 yılında sona erdiğinde, yunan müzik camiasından büyük bir rembetiko ve buzuki ustasının geçtiğinden kimse şüphe etmiyordu.

    kaynak: http://www.sirtaki.org/
16 entry daha
hesabın var mı? giriş yap