9 entry daha
  • dört koldan sınıf mücadelesi veren, memleket dökülüyorken fikrine acil başvurulacaklar arasında ilklerden. yazar, savunur, anlatır... en son bir kongrede dinledim, yalnızca iş ve sosyal güvenlik hukuku'nun artık işçi haklarını savunmaya yetmediğini, diğer alanlardaki dönüşümlerle nasıl bir sıkışmışlığın meydana geldiğini, yaşadığı dava örnekleriyle anlatmıştı. bu sırada telefonundan işçiler aramaya devam ediyordu kendisini. öyle bir adam. mesleğinin de eğitiminin de hakkını fazlasıyla vermektedir. bu anlamda verdiği mücadele ile ülkede sayılı hukukçulardandır kanımca.

    artık kendisine gına gelmiş olacak ki adını koymuştur durumun. unutmak, demans ve sınıf kini üzerine son yazısı : kendini unutmaya demans, kendini unutana bunak derler

    yazının tamamı:

    "yağmur yağar, sel gelir; işçi servisi sele kapılır, işçiler ölür, koskoca ana caddenin sel yatağına nasıl döndüğü de yıkılan ocaklarda unutulur.

    yol yapılır, kanal açılır; bu işlerin sahibi kamu hizmeti veren belediyeler, üniversitelerdir; işçiler, çok küçük önlemler alınmadığı için ölür, unutulur.

    yüz elli yıldır, insanı delirtecek kadar temel, basit, önlemler alınmadığı için madenlerde göçükler, grizu patlamaları, yangınlar olur; işçiler ölür, unutulur.

    selle taşan hastane kanalizasyonu zorla temizlettirildiği için hastalanıp bir yıl sonra ölen taşeron işçisi zafer açıkgözoğlu da bu gerçeği bildiği için, acı ve trajik ölümünün bir yıl içerisinde unutulacağını ölmeden önce söylemek zorunda hisseder.

    “hafızayı beşer nisyan ile maluldür.” bugünkü türkçe ile söylersek insan hafızası unutma özelliği ile sakatlanmıştır. yaşamak için öğrenmeye gereksinim duyduğumuz kadar yaşamak için unutmaya da gereksinim duyarız. bu nedenle insan hafızası, unutkanlık hastasıdır denilmiştir. sevinçleri unuturuz ki, sevinilecek başka olaylar olduğunda yeniden sevinebilelim, üzüntüleri unuturuz ki, üzülecek başka olaylar olduğunda yeniden üzülebilelim. yaşadıklarımızdan ders çıkarırız, bu derslerle yaşama müdahale edebilen bir canlıyız. bu nedenle yaşadıklarımızı kayıt altına alırız. başkalarına duyurup, benzer durumlarda onların da aynı sorunları yaşamasını engellemek isteriz. bunları biriktiririz, yazarız, nesilden nesile aktarırız. buna da “toplumsal hafıza” denilir.

    insanın acısını, sevincini kısaca unutması gerekenleri, unutma sürecini yaşadıktan sonra unutması normaldir de, hiç unutmaması gerekenleri unutması bir hastalık halidir. adına demans-bunama denilir. zordur. yakınları nedeniyle çekenler bilir. bilgili, iktidar sahibi, güçlü insan gider; adını, en yakınını tanıyamayan, güçsüz, zavallı, çaresiz bir insan ortaya çıkar. kahredici bir durumdur.

    hemcinsimiz üzerinde iktidar ilişkisi kurup, bu iktidar ilişkisini toplumsal düzen haline getiren bir canlıyız. bu iktidar ilişkisinde iktidarda olanlar, bilirler ki, “yalan, kurdu kuzu yapar”. bu nedenle yalanlar üretir, bu yalanlarla insanın insan üzerinde iktidar kurmasını doğal bir insani ilişki olarak sunarlar. üretim süreci, insanın insan üzerinde kurduğu iktidarın en fazla görünür olduğu alandır.

    üreten sınıflar da yönetilenler de devasa güçlerine karşın demans (bunama) hastalığına yakalanmış, bir zamanın güç sahibi ama şimdiki hasta haline getirilmiştir. toplumsal hafızada üretim sürecindeki iktidar ilişkisine (ağa-maraba, patron-işçi) üretimi gerçekleştirenlerin itiraz ettiği paris komünü, şeyh bedrettin isyanı gibi pratikler iktidar sahipleri tarafından silikleştirilir, olanaklı ise silinir.

    insanoğlu gariptir. kendisine yapılan haksızlıklara her zaman hemen yanıt vermese de onu içinde yaşatır. öfkesini her gün bebek gibi büyütür. unutulmayan öfkeye kin derler. bazı kin duyguları kuşaktan kuşağa aktarılarak devam ettirilir. aşiret düzeninde bunun adı kan davasıdır. kan davası, “kolektif kin”in dışavurumudur.

    irlanda klanlarının birbirini boğazlamasını filmlerden izleriz. sanayi devrimi sonrasında “kolektif kin”in adına “sınıf kini” denilmiştir. ezilen sınıflara yaşatılan bunama-demans hastalığını, sınıf kini tedavi eder olmuştur. toplumsal hafızada birken bu kin, makine kırıcılığından başlayıp, sisteme itiraz eden aşamaya doğru geliştikçe “sınıf bilinci”ne evrimleşir. sınıf bilincine sahip, üreten kitlelerin tarih sahnesine çıkmaları ise üretenlerin artık yaşamı yorumlamanın ötesine geçip dünyaya çeki düzen verecekleri aşamaya geldikleri anlamına gelir. o güne kadar sabırla, inatla, unutturulanları anımsatmak, tarihe not düşmek, anlık sonuçlara değil süreçlere göre tutum almak, geleceğin, bugünün vicdan sahibi insanlarına yüklediği bir görevdir."
16 entry daha
hesabın var mı? giriş yap