9 entry daha
  • salina prensi fabrizio, küvetten çıkışta bedenini pedere kurulatırken:
    "beden çıplaklığının ruh çıplaklığına göre daha masum olduğunu bilirsiniz. lütfen daha sıkı kurulayın. hem sözümü dinleyin, siz de bazen banyo yapın." mealinde konuşur.

    "yaşım bir kolon gibi başıma iniveriyor."

    "aşk altı ay yangın, otuz yıl kül. ben de aşkı bilirim."

    garibaldi devrimiyle birazcık yükselen yeni burjuvanın prense tanıştırılırkenki beceriksizliği, bir dilim sonra ne hale geleceğini göstermekten uzak. onun geleceğini kızı angelica (claudia cardinale) anlamlandırmakta: heyecanlı, göz alıcı dişi, görgüsüze kaçan kahkahalar, çıkarını ve evrenini çok iyi tanıma.

    plebisit sonrası balkon konuşması çok tipik: herkesi ifade eder, kucaklar görünen yukarıdan bakış. aradaki tek tük aykırı oy bütüne tahvil edilmiş, %100 evet çıkarılmış. 22.10.1860'ı temsil ediyor. sicilya ilhak edilmiş, birleşik italya kurulmuş, başta kral emanuel, yanında yetki paylaşacak meclis kurulmuş. garibaldi'nin enerjisi, milliyetçiliği kullanılıp, çerkes ethem gibi derkenar edilmiş.

    "her şeyin eskisi gibi kalması için bazı şeylerin değişmesi gerekir." leopar prens ve fırsatçı yeğeninin değişen zamana uyum sağlama gayretlerinin ortalaması.

    gururlu, düşecek aristokrat her fırsatta eskiye referansını belli eder, örneğin yeğenine hediye edeceği sarayla ilgili: "her yeri bilinen bir saray oturmaya layık değildir." ona senatörlük teklif eden krallık temsilcisini sonu belirsiz şekilde konuk ederken: "siz benim misafirimsiniz, ne zaman gideceğinize ben karar veririm."

    prens fabrizio açıkgöz değil gözü açıktır. adeta kendi düşüşünü seyre dalmıştır. bu teslimiyetten az bir fark. bitmek tükenmek bilmez bir şölen/vals akşamında terleye terleye, yalnızlığı, yaşlanışı, gelecek zamana merakı her yerinden akarak ortamda bulunur, gitmez, sürüklenir. sınıfını özetleyen bir tiradındaki yorumları: "bizde her gösteri, en şiddetlisi bile bir mahvolma isteğidir. şehvetimiz bir unutma isteğidir." burt lancaster kendinden emin, yalnız, sakin oyunculuğu damıtıyor.

    filmin yaslandığı romanı okumayıp bilmeyince izleyici kendi bildiğinden referanslar buluyor. buna uygun bir tanesi marcel proust'un kayıp zamanın izinde'sinin baron de charlus'u. baron de charlus çılgın karakter, leopar suskun volkan. her ikisi de yalnız.

    kızıl kont visconti leopar'da çöken aristokrasinin ağıtını işlerken bireysel planda da başka bir düş kırıklığını gelmeyen komünizme ağıtını dillendirmekte. kendisi hem aristokrat hem komünist olduğundan tam da üzüntü ve kayıp kavşağıdır. visconti kalabalıkları yönetmekte çok usta ve sevdiği anlaşılıyor. bu hem gerçekçi savaş-çatışma sahnelerinde hem balo kalabalığında belli oluyor. öte yandan yakın plana girmeyi, yüze, mimik kaslarına, bedendeki tekinsiz sessizliğe yaklaşmayı da seviyor. bedene, yakın plana hakimiyeti daha çok venedik'te ölüm'de görünecek.

    güney amerika'nın bülbülü gabriel garcia marquez'in simon bolivar kitabı el general en su laberinto'yu okurken şrak diye aklıma il gattopardo ile benzerliği geldi.

    ek: 1 nisan 2016'da ckm'de ilber ortaylı sunusuyla sinematek 50 kapsamında gösterimi olan film.

    ilber ortaylı seyirciyi öyle bir hazırladı ve filmi yukarıda tuttu ki, sıkılmak, öfpöf demek seçenek olmaktan çıktı, ayıp olacak diye sıkılmadılar. visconti alan derinliği yaratmada çok ustaymış. en kişisel, özyaşamsal filmlerinden biri. burt lancaster'ın daha iyi oynadığı filmini bilmiyorum. yaşlı aristokrasi kuğusunun ömür bitimi şarkısı. hem aristokrasiyi hem burjuvaziyi yeriyor filmde ama ince ince, bağırmadan. aristokrasi kuzen (sınıf içi) evlenmeleri yüzünden çirkinleşti, taze kan bulamadı diyor bir yerinde. kendi kızlarının baloda çocuklar gibi kendi aralarında oynaşmasından tiksiniyor. ölümle yüzleşmeyi kişisel olarak da iyi vermiş. claudia cardinale hem burjuvaziyi hem geleceğin genç, birleşik italya'sını temsil ediyordu. masada kenar mahalle dilberi gibi gülmesi bütün yemeği piç ediyor, daveti bitiriyordu. gene de ölenin doğmakta olana tutkusu prens fabrizio salina'da çok güzel verilmiş. dekadan bilge aristokrat portresi aristokrasi yorumundan daha çok oturuyor. pier paolo pasolini ile ortak tarafları sicilya sevgi saygısı. sicilyalılar kolay kolay değişmezmiş, çünkü kendilerini tanrı (tohumu) görürlermiş. uyandırmaya gelenlerden nefret ederlermiş.

    renkleri bakımından theo angelopoulos'un megalexandros'u ve antonioni'nin professione reporter'i ile benzerlik gösteriyor.

    ilber ortaylı italyan sineması, visconti sineması hem daha iyi bir sinemanın nasıl yapılacağını gösterdi hem de bu kadar incesi alıcı bulmayacağından (sanat sinemasının nasıl) tercih edilmeyecegini de göstermiş oldu diyor. amerikan izleyicisi de türk izleyicisi de uzun ve incelikli sahnelerden sıkılır diyor. böyle filmler eskiden türkiye'de iki parça, üç parça halinde gösterilirmiş. izleyici ve gözler hazırlıksız antremansız olduğundan. zaten aşırı uzun olmsı sayesinde bernardo bertolucci'nin 1900'ü bile bizim gençliğimizde harbiye as'ta iki ayrı bölümde ve zamanda oynatılmıştı.

    iyi tarih nosyonu olan filmlere ortaylı bayılıyor tabii. şimdikilerle karşılaştırın diyor. istvan szabo'nun colonel redl'i bu filmin akrabası, o da bunu sözüne kattı. dönemi ve coğrafyayı, toplumu bilmediği halde olağanüstü kavrayışlı olan bu sanatçılar yerli yerine oturtuyordu tarihi ve olayları diyor. bu grup sanatçılar bir vagonda topluca geldiler, bir katarda da gittiler diyor.

    (bkz: misafir/@ibisile)
    (bkz: serval)
20 entry daha
hesabın var mı? giriş yap