5 entry daha
  • neden bazı ülkelerin gelişmiş, diğerlerinin fukara olduğu üzerine bir eser. bu eseri literatüre kazandıran elbette bir türk. bu tefekkür, dört yüz senedir ne olacak bu memleketin hali, yok yok biz adam olmayız diye en çok düşünüp sızlanan milletten çıkacak tabii ki.

    sorunun cevabı toplumların ekonomik ve siyasi kurumlarının nasıl oluştuğu etrafında aranıyor.kitabın tezi ulusların tarihsel seyrini de dahil ederek çok derinlikli bir yapıda, adeta her şeyin teorisi yaklaşımıyla geliştirilmiş. bu açıdan bu çalışma, bireylerin neden başarılı olduğunu izah ederken içlerinde yetiştikleri kültüre, ulaşabildikleri imkanlara kadar ilgili her konuyu inceleyen, bunların tümünün başarıda etkili olduğunu örneklerle ortaya koyan outliers’a benziyor.

    kitap akademik bir dille yazılmamış. iktisat teorileri üzerinden izahat, isimlerle ve dipnotlarla dolu literatür atfı olmaması, akademik olmayan biz faniler için kitabın okunabilirliğini artırmış. mevzu etraflıca ele alınmış, bütünlük ve tutarlılık açısından bir sorun yok. fakat çok sık tekrar var. “mük-kemmel bir film, zımba” şeklindeki tavsiye reklamları akıcılık övüyor ancak hiç akıcı değil. vaktim yok diyen, birinci bölüme hızlıca göz atarak kitabın verebileceğinin %80’ine ulaşabilir.

    adeta bir dosya kağıdı hacminde özetlenebilecek teze göre, gelişmiş bir ülkenin sahip olması gerekenler:
    -düzeni sağlayabilen merkezi otorite,
    -mülkiyetin ve fikri hakların bu otorite tarafından etkin şekilde korunabilmesi,
    -yenilikçiliği destekleyen, teşvik eden ve yerleşik odakların yaratıcı yıkımla zarara uğramasını engellemeyen, adil ekonomik kurumlar
    -toplumdaki her kesimin ortak çıkarını gözeten, çoğulcu ve katılımcı siyasi kurumlar

    gelişmemiş ülkelerde görülense:
    - otorite boşluğu yahut mülki hakların bulunmaması
    - gücün ve paranın yönetici zümrenin elinde toplandığı, dışlayıcı ekonomik siyasi ve kurumlar

    yazarlara göre bu kurumların bazı toplumlarda oluşurken bazılarına hala bile çok uzak olması; veba salgını, sanayi devrimi gibi dönüm noktalarının toplumsal yapıyı ne kadar etkileyip ne ölçüde dönüştürdüğüne bağlı.

    toplumdaki ekonomik ve siyasi kurumların kapsayıcılık ve dışlayıcılık arasında geçiş yapmasının zor olduğu, bizim gibi gücün zümreden halka geçemediği gariban milletler için elem verici bir şekilde ortaya konmuş. her iki durumda da sistem geri besleme mekanizmalarıyla kendini korumaya çalışıyor, elektrik ve manyetik alanların birbirini indükleyerek tem dalga yayınımı yapması gibi kendini doğurarak sürdürüyor.

    bu çıkarım kümesi aslında sağduyu denebilecek kadar temel. çalışmanın bir başka güzelliği ise, gelişmişliği bazı temel özelliklere vehmeden teorilerin örneklerle çürütülmesi. “sıcak memlekettekiler tembel olur, çalışıp adam olmazlar” hipotezini ben epey tutuyordum misal fakat sıcakta gelişmiş, soğukta fukara milletler de mevcutmuş.

    bir başka teori, bizim tarih algımızın en sevdiği olan dirayetli lider teorisi. osmanlıcısı da “sarhoş selim geldi devlet bitti” der, levent kırca da “başımızda bu yöneticiler oldukça biz daha çook sürünürüz” diye öfletir. bu indim dereye aydınlanamadım serzenişinin de yersiz olduğu pek güzel izah edilmiş. geri kalmış memleketlerde politik gücü konsolide etmek, kamu yararına icraatte bulunmaktan önde geliyor. görünen cehalet esasında tutunma çabası.

    meraklısı için güzel bir başka bahis de sovyetler ve çin incelemesi. sovyetler’de görülen hızlı kalkınmanın, yenilikçilik ve üretkenlik yeteri kadar teşvik edilmediği için sürdürülemediği öne sürülerek bugün çin’de görülen büyümenin de aynı şekilde sonlanacağı tahmin edilmiş.

    naçizane eksik bulduğum kısımlar da var. fi tarihinde (1890) amerika’da standard oil tekeline karşı çıkan sherman antitrust act dışında, dev firmaların etkisi üzerine bir inceleme yok. bugün küresel firmaların gücünün sınırları muğlak. satılmış medyayla toplumlar, rüşvetle idareciler uyutuluyor mu belli değil. o yüzden yaratıcı yıkımın bugün tam güçle geniş ölçekte olduğunu söylemek zor.

    ayrıca yenilikçiliği teşvik etmek maksadıyla ortaya çıkmış olan patent düzeni artık monopol oluşturmakta kullanılan bir silah ve yenilikçiliğin önünde ciddi engel teşkil edebiliyor.

    patentlerini sopa gibi millete sallayanların önüne geçmek için obama yönetimi harekete geçmişti vaktiyle ama yaygın kanaat, patent sisteminin yeniden düzenlenmesi gerektiği yönünde. fikri mülkiyetin korunmasının müreffeh bir toplumun temellerinden olduğu iddia edilirken ve uluslar arası farklılık tarihten örneklere dayandırılırken, bugünkü ölü durumla ilgili hiçbir laf olmaması çok anlaşılır değil.

    occupy wall street olaylarına hiç değinilmemiş olması şaşırtıcı. kitabın blogunda şuncacık bir şey var sadece: http://whynationsfail.com/…titutions-in-the-us.html

    amerikan düzeni esnekmiş.

    politik gücün yüzde 1’lik müreffeh bir kesimin kontrolünde olmasına isyan eden,kapsayıcı politik ve ekonomik kurumlar talep eden bir harekete karşı hiç laf etmemek kitabın tezini havada bırakan bir nokta. yıllarca süren çalışmayı tekrar ele almak belki çok olası değil ama 2013’te basılmış bir kitabın, 2011 sonundan bu yana süregelen son derece mühim etkiler yaratmış bir olaya dair bir kaç kelam etmesini bekleriz. yoksa kalkıp “bu kitap işgal et hareketine karşı yazılmış” diyen bile çıkabilir. neticede bu çalışma “yönetici elitin halkı ezdiği memleketler tarih boyu sürünürken, adil düzeniyle amerikamız öyle mi!” propagandası olarak görülebilir pekala.

    bunun dışında, doğu avrupa devletlerinin geri kalmışlığı toptan izah edilmiş. denilmiş ki vebayla batı avrupa nüfusu kırıldı. böylece tüm avrupa’daki pratik kölelik düzeninin esirleri olan serfler, batıda azalıp sayıca efendilerine denk geldiler ve tedricen eşit haklar elde ettiler. bu hak dağılımı neticesinde ekonomik kurumlar da mülkiyeti korudu, hür teşebbüsü teşvik etti. böylece james watt gibi kafası çalışan adamlar buluşlarından para kazanabildiler ve sanayi devrimini ortaya çıkardılar. doğudaysa feodalite incinmeden devam etti. osmanlı, rusya ve bugünkü balkan halkları bu devinimleri yaşamadan birinci cihan harbine kadar geldiler.

    bu izahat dışında osmanlı özel olarak fazla incelenmemiş. işte matbaanın gecikmesi denilip geçilmiş. esasen insanı yaşat ki devlet yaşasın gibi son derece kapsayıcı bir anlayışıyla yola çıkıp cihanşümul hale gelmiş bir devletin, yükseliş ve inişinde ekonomik ve siyasi kurumların ne ölçüde etkisi olduğu, kitabın tezi için güzel bir test olurmuş.

    mesaiyi tatil ettiğimiz bu kutlu günde, cumhuriyetimiz için biraz vakit ayırıp, kendi kurumlarımız nicedir deyu gelin tefekkür edelim.
162 entry daha
hesabın var mı? giriş yap