9 entry daha
  • laiklik, (anglosakson ekolündeki anlamıyla sekülarizm) batı avrupa'da ve kuzey avrupa'da ortaya çıkmış ve ilk uygulanmış bir tarz-ı siyaset olarak, "lâdini bir rejim kuralım", "ülkemizi hristiyanlığın kurallarına göre değil, keyfimize göre yönetelim", "rahatça dinin kurallarını ihlal edelim", "gelsin hedonizm, grup seks" gibi saiklerle, yani motivasyonla uygulama bulmamıştır. bunların hepsi de bireyler ve toplumlar için öyle olmak istedikleri takdirde haktır bu arada, ve günümüz için laiklik tartışmasının parçasıdır ancak olayın tarihsel gelişimi içindeki temel itici güç bu değildir. ve tarihsel gelişimin anlaşılması laikliğin niye önemli, dini inançlar ve özgürlükler için de gerekli, ve dinin bir kötülük kaynağı değil fazilet kaynağı olarak varlığını devam ettirebilmesi için de gerekli olduğunu gösterecektir.

    batı avrupa'daki temel unsur, endüstri devrimi, şehirleşme, büyüyen ekonomi içinde gücü artan tüccar, sanayici, sermaye veya üst düzey meslek sahibi sosyal sınıfın, eski tarımsal toplumların* hakim sınıfı olan ve esasen tarımsal üretimi ve askeriyeyi kontrol eden, monarşi (kral), asil kesim (toprak ağaları bunlar) ve kilisenin işbirliğine karşı çıkmasıdır. madem artık para ve üretim bizde diye ülke yönetiminde söz sahibi olmak isteyen bu sosyal sınıflar, eski rejimin varlığını ve itiraz edilemezliğini savunan, buna meşrulaştırıcı ideoloji sağlayan ve ensesi de gayet kalın* olan kilisenin otoritesine karşı çıktı, yani dine değil, papa'nın kardinalin, kral ve asiller lehine kendisini susturmasına. protestanlık da basitçe bu yeni dini anlayışın cevabı oldu.

    ikinci unsur ise dinin toplumun temel hukuk kaynağı olması halinde hangi dini anlayışa göre hukuk yapılacak tartışmasının herhangi bir ideoloji tartışmasına, fikir ayrılığına göre çok daha hızla iç savaş ve mezhep savaşına dönüşmesi. haçlı seferlerinin çoğunun avrupa içinde, mezhep savaşlarında yine hristiyan topluluklara yapıldığını ve bizim hemen dibimizdeki ısid'in infazlarını ana okulu eğlencesi haline getirecek sayısal çoklukta ve vahşetle iş gördüklerini farklı mezhepten hristiyanlara toplu katliam yaptıklarını bilmem biliyor musunuz? (bkz: gerçek hristiyanlık bu değil). çok anlamlı bir benzerlik olarak suriye iç savaşında 3-4 şehrin siyasi otoritesi haline gelen şeriatçı radikallerin, yıktığı türbe, cami sayısına, değişik sebeple kendileri kadar radikal, selefi sayılabilecek, unsurları da en ufak anlaşmazlıkta nasıl katlettiklerine dikkat buyurunuz. (sünni/şii-nusayri ayrımı ve katliamlarını demiyorum, ışid'in katlettiği el-kaideci, el-nusracı ve karşı intikam infazları işkencelerden bahsediyorum).

    bu durumda mesela 18. yy'da abd'de, bu yeni toplumun kurucusu olan bu sermaye sahibi üretici sınıflar, toplumun eşrafı ekabiri, demişler ki, "kardeşim, hepimiz hristiyanız, tekerimizin dönmesi, işlerimizin yürümesi için düzen istikrar bozulmasın, katolik, anglikan, protestan falan diye tartışma çıkmasın, kanunların yapılma şekli ortak akıl ve ortak faydaya dayansın, falanca kardinal tepemizde seni aforoz ederiz diye artizlik yapamasın, her kilise mezhep kendi cemaatinin parasıyla nasıl takılıyorsa özgürce takılsın" demişler. hatta non-sectarian okullar diye bir kavram var, yani bazı okullar herhangi bir hristiyan mezhebine göre eğitim vermiyoruz gibisinden kendilerini tanımlıyorlar. bu demek ki katolik, vs dini okullar da abd'de var, halk ve kurucuları, abd bir cumhuriyet olarak kurulurken gayet dindar, hatta hala öyle, yani hristiyanlıktan kopalım da laik olalım diye değil; "avrupadan kaçtık geldik, din-mezhep tartışması yüzünden birbirimizi burada da doğramayalım" diye, tabiri caizse mezhepsiz bir hristiyan devlet kuralım demişler. o zaman her dini anlayışın, kilisenin bürokrasisinin, dini liderliğinin de doğrudan siyasi etkisi çok çok azalmış oluyor. siyaset ve devlet makinesinin bir parçası olmuyorlar artık.

    laiklik tarihsel olarak budur, insanların aynı dine inanması, aynı dine inansalar da aynı mezhep hatta aynı mezhep içinde aynı devlet yönetimi yorumunda uzlaşması zordur, bu uzlaşma olmadığında birbirlerini kafir ilan etmeleri ve devletin yönetimi konusunda fikir ayrılığı değil de dini inançlarının zıtlığı yüzünden düşman olmaktalar ve din, bu siyasi kavgada bir savaş aleti olmaktadır. yani türkiye'deki islami düzen talebindeki arkadaşların bir kısmını iran'a bir kısmını suudi arabistan'a, afganistan'a, ışid kontrolündeki bölgelere fikirlerini yaşamaları, görüşüp tartışmaları için yollasak sahip oldukları hafif farklı islami anlayış, mezhep farkı, ufak bir eleştiri vs. vs. yüzünden laik bir ülkedekine göre çok daha kötü muamele görüp madara olmaları çok muhtemeldir. tabi ki bu deney gerçekleşse diyecekleri (bkz: gerçek islam bu değil) gerçek islam benimkisi, bizimkisi... işte laiklik, dini inancını önemseyen kişilerin grupların da bir şiddet sarmalına savrulmadan, "gerçek islamın ne olduğu tartışmasının sonucundan bağımsız olarak", tamamı aynı dine inansa da, veya heterojen bir toplum olsa da, toplumun kavga etmeden, demokrasi çerçevesinde ortak akla ve ortak faydaya dayalı hukuk üretmesi demektir. bu hukuk dini kurallarla uyumlu da olabilir, hırsızlık hem dine hem de laik hukuka göre suçtur, ama cezası benim dini inancıma veya mezhebime göre olacak diye dinden gelen bir gereklilikte ısrarcı olmayacaksın.

    ayrı bir konu da şudur: din siyasi sistemin parçası olduğunda, dini anlayışın birliği olsa, belirli bir islami anlayış diğerlerini ezip hakim olsa bile o anlayışın icrası ve liderliğinde söz söyleme makamında ben olacağım demek için çıkan kavgada da yine din alet ve bahane olacak. insanlar güç mücadelesi yaparken ben iktidar için savaşıyorum diye değil, "benim rakibim fasıktır, kafirdir onun ülkenin başına gelmemesi için cihad ediyorum" diye dini bahane edecekler. bu nedenle, belki de salt islamcılardan oluşan bir dünya için bile laiklik bir sistem gereksinimidir.
1081 entry daha
hesabın var mı? giriş yap