2 entry daha
  • ayrıntılı biyografileri okumaktan derin bir haz almışımdır her zaman. kafam karışsa ya da canım sıkılsa açar meşhur birilerinin hayat hikayelerini okurum.

    yazarların, ressamların, filozofların, müzik adam ve kadınlarının hayatlarını anlatırlarken "annesi küçük yaşta kendisini terkettiği için kadınlarla arası hiç düzelmeyen yazar" "ikiz kardeşi babası tarafından dövülerek öldürülünce erkek düşmanı olan şair" "genç yaşta kaybettiği ablasının hasretini bir ömür boyu çekmiş ressam" "karısı en yakın arkadaşı ile kaçtığı için güven problemleri çeken filozof " "dindar bir ailede yetişmiş bilim adamı" gibi sözler sarfederler. oysa yazara sorsanız kadınları çözdüğünü; şair, erkek egemen toplumdaki haksızlıkları görüp başkaldırdığını; ressam, kendisinden büyük kadınlara olgun tavırları yüzünden ilgi duyduğunu; filozof, insan türünün doğasındaki kötülüğü keşfettiğini söyleyecek; bilim adamı modern teorileri savunanları hayalperestlikle, geçmiş büyük zekalara saygısızlıkla suçlayacaktır. başarılarının ve takipçilerinin çokluğundan da destek alarak düşüncelerinin ve karakterlerinin üzerinde sonsuz hakimiyet hisseden bu insanların kendi kendilerini kavramadaki basiretsizlikleri gözkamaştırıcıdır. böylesine büyük zekaların dış dünya ile derinden etkileşimlerini görememeleri biz sıradan insanların bizzat kendimizi ilgilendiren konulardaki romantikliğimizi; kendi varlıklarını içerisinde yüzdükleri madde havuzundan soyutlayarak algılama eğilimleri, kendi nedenlerimizi tahayyul etmedeki husnu talil'e varan betimlemelerimiz mazur gösterebilir.

    yine bu biyografiler sayesindedir ki, insanların mağaralardan çıkıp bizzat inşa ettikleri evlerde yaşamaya başlamaları ile hemen hemen aynı zamanda filizlendiğini düşündüğüm hayatın doğasını anlamlandırma eğiliminden de kurtulabiliriz.

    (ara: bir tercihtir)
    bonus (bkz: ruhun kısa tarihi)
36 entry daha
hesabın var mı? giriş yap