1 entry daha
  • yıllardır yenilmediği kanserin en son karaciğerine sıçradığını öğrenen türkan saylan, "ölüm aklıma bile gelmiyor yapacak çok işim var" diyor
    29/4/2003
    çocukluğumdan beri polyannacılık oynarım. en zor ameliyatı geçirip ağrıdan kıvranırken, düşüp oramı buramı kırarken hep türkân saylan'ı düşünürüm. dostlarım, benim zor günlerimde neşeden havalara uçtuğumu görünce eminim, delirdiğimi düşünürler. ama onlar da türkân saylan'ı, onun yaşamını ve inanılmaz gücünü benim kadar bilseler mutluluk oyunuma katılırlar.

    çık odadan hemen
    türkân saylan'ı yıllar önce tanıdım. kendisi kadar güzel kızkardeşinin psikolojik sorunlarıyla uğraşırken 13 yıl önce kanser olduğunu ve göğsünü aldırttığını duydum. çapa'da, cildiye bölümü'nün başhekimiydi. odasına girdiğim zaman öğrencileri ve meslekdaşları onu sevgileriyle boğmak üzereydiler. saylan, ağlamaya başladığımı görünce "derhal çık odadan!" dedi. ertesi gün hastalarına bakmaya başladığını öğrenince kendimden utanmıştım. saylan'la dostluğumuz zaman zaman ortak çalışmamızı da sağladı. başa çıkamadığım sorunlu çocuklara o sahip çıktı. daha sonra 10 bin kadar cüzzamlının tedavisi için gerekli maddi yardımı dostum neylan boyner'den alınca hastalığın kökünü hızla kazıdı.

    hindistan'da "gandi" ödülünü aldı; vatikan'da papa tarafından kutsandı. ama hiçbir övgü saylan'ı işinden tek bir gün ayıramadı, ilişkimiz çoğu zaman telefonda sürüp giderken kısa bir süre önce kaybettiğimiz bülent tanör'ün cenazesinde buluştuk. hiçbir şeyden şikâyet etmeyen saylan'ın ağzından ilk kez kırgın, hattâ kızgın ama yine de gülümseyerek şu cümle döküldü: "13 yıl sonra kanserim karaciğerime sıçradı." sonra başını göğe kaldırdı, "yukarıdakine ilk defa kırıldım" dedi.

    moralim çok iyi
    birkaç gün önce saylan aradı; sesi herzamanki gibi cıvıl cıvıldı: "kemoterapi tümörün büyümesini durdurdu. bu arada üniversiteden ayrıldım; şimdi alman hastanesi'nde hekimliğe başladım. gel, görüşelim."

    tabiî hemen koştum. "bak" dedi, "kafam üşüdüğü için yün bere taktım, hava ısınınca kel gezeceğim. belki inanmazsın ama moralim iyi. ölümü ne düşünüyor, ne de korkuyorum. daha benim yüzlerce projem var... bunları gerçekleştirmek için 38 yıl emekli olmayı bekledim." türk filmlerine bile konusu çok ağır gelen inanılmaz yaşam öyküsünü kendi ağzından dinledikçe küçük dertleri büyük facialara çevirenleri öfkeyle düşündüm ve saylan'ı daha çok sevdim ve saydım.

    ağlamak yok
    türkân saylan'ın en kızdığı şeylerin başında ağlamak, oflamak geliyor. vücuduna yapılan haksızlıkların onu ağlattığını hiç görmedim ama ilkelerine derinden bağlı olduğu atatürk'ün emanetine ihanet edenlerin onu kahrettiğine defalarca tanık oldum. birkaç gün önceki türban krizinden çok rahatsız: "üniversitede öğrencilerden o kadar çok şey öğrendik ki... genç kadınların çoğunun ya eşlerinin, ya da ailelerinin isteği üzerine kapandıklarını biliyoruz."

    önceleri en aklı başında insanların, eşlerinin başını örttürmeye başladığını belirten saylan şöyle konuşuyor: "adam işini kaybetmiş. eşine 'tarikatten teklif aldım. senin örtünmen, akşamları kuran kursuna gitmemiz, çocukları imam hatip okullarına göndermemiz şartıyla işlerim düzelecek' diyor.

    13 ay yüzüstü yatıp çocuk baktım
    * yirmibeş yaşımda tüberküloz oldum. 13 ay yüzüstü yatmam gerekiyordu. iki oğlumun bakımını ve evin durumunu ayarladıktan sonra elbiselerimi çıkardım; geceliğimi giydim ve yüzükoyun yattım. çocuklarımın birine mama yedirirken öbürünü oyalıyordum. yüzüstü kitap okumak midemi bulandırdığı için makine getirttim dikiş diktim, nakış yaptım ve bu arada resim yapmayı da öğrendim.

    * 21 yıllık başhekimliğimde hiçbir kimseye ne bağırdım, ne de işten attım. hep insanların özel nedenlerle mutsuz olabileceğini düşünerek onlara sevgiyle yaklaştım. şimdi hastalarına gereken ilgiyi göstermeyen meslekdaşlarımı gördükçe üzülüyorum.

    * 9 yıl evli kaldım. almanya'da cildiye doktoru olan oğlum ve doktor gelinim tatillerini bende geçirirler. küçük oğlum grafiker; arnavutköy'deki evimin üst katında yaşıyor. o en yakın arkadaşım. her türlü acıya dayanmayı öğrendim ama kabul edemeyeceğim, dayanamayacağım tek acı evlat acısı.

    * yıllarca öğrencilerimi anadolu'ya götürdüm; doktorluğu, doktor-hasta ilişkilerini onlara öğretmek istedim. meslekdaşlarıma aynı yöntemi tatbik etmelerini rica ettim; başarılı olamadım.

    * doktorların vahim bir durum da olsa hastalarına doğruyu söylemesi gerektiğine inanırım. yeter ki, hekim hastasıyla arkadaş olmaya çalışsın ve alıştırarak anlatsın.

    * kızkardeşimin benimle aynı anda akciğer kanserine yakalanmasına bile isyan etmiyorum. ikimiz de aynı zamanda, hatta aynı yatakta kemoterapi oluyoruz.
    http://www.gazetevatan.com/…608&categoryid=56&aid=0
1174 entry daha
hesabın var mı? giriş yap