3 entry daha
  • seksenlerde geçen ve carrie bradshaw'ın gençliğini izleyeceğimiz "sex and the city" öncesi dizisi. insanlar artık karakterin geleceğini izlemek istemezken (bkz: sex and the city 2) geçmişe gitmenin ne alemi vardı, ben de bilmiyorum. zaten başlı başına zamanına göre çok cesur olmaktan başka hiçbir meziyeti olmayan, ne oyunculukları ne de hikayeleri iyi olan bir dizinin bu kadar süründürülmesine de şahsen anlam veremiyorum. bu dizi için konuşacak olursak, "sex and the city" sadece marka değeri yaratmak için orada bir kenarda duruyor. carrie altı sezon boyunca o kadar sıradan, o kadar karton, o kadar iki boyutlu bir karakterdi ki yerine hangi genç kızı koysan, biraz modayla ilgilendiği sürece, carrie'nin gençliği olabilirdi zaten. o yüzden dizinin karakter yaratmada ve ablalarına sadık kalmada sıkıntı yaşaması mümkün değildi, yaşamamış da zaten.

    yapımcıların elinde mis gibi bir fırsat varmış, kullanamamışlar. hatırlarsanız buna benzeyen bir proje geçtiğimiz sezonlarda "gossip girl" için düşünülmüştü. serena'nın annesinin gençliğini izleyeceğimiz bir dizi gelecekti. dönemini yansıtacak bir gençlik dizisi olacaktı. twitter'sız, facebook'suz, gossip girl'süz bir gençlik hikayesi. şu an bize ne kadar uzak değil mi? ama işte, bu dizide de gördüğümüz üzere oyunculara bayramlık giydirip dönemin müziklerini sahnelerle son derece alakasız olarak çalınca bu iş olmuyor. o ruhu benimsemedikten sonra her şey çok yüzeysel kalıyor. formül işlemiyor tabii haliyle. john hughes-vari sağlam çözümlemeli bir gençlik dönem işi çıkacağına ne olacağına karar verememiş bir dizi çıkıyor önümüze.

    birbirinden itici ve birbirinden empati kurulamaz karakterlerle tanışıyoruz ilk bölüm boyunca. altı sezonu da yeni bitirmiş biri olarak carrie'nin kız kardeşi olduğunun bile farkında değildim, olmaz olaydım. kızlarına "çok fazla makyaj yapıyorsunuz," diyen saf baba (ahh, kızının büyümüş halini görebilecek mi acaba? ben carrie'nin john ile düğününde baba hatırlamıyorum. ama dediğim gibi, kardeş de hatırlamıyorum. neyse...), annesini kaybettikten sonra kendini bütünüyle ergenliğine teslim etmiş klişe bir kardeş (o kadar klişe ki ilgi çekmek için hırsızlık bile yapıyor, biz bunu nerede görmüştük? cevabı bilmeyenler, "buffy the vampire slayer"'ın kimlik bunalımlı genç kızı dawn'ı hatırlayabilirler en güzel örnek olarak), yakışıklı diye yutturulmaya çalışılan ama acayip çirkin genç bir çocuk, berbat bir ofis hayatı... ve dış sesi dahil her şeyiyle başlı başına sıkıcı olan bir carrie. tek sevdiğim karakter larissa oldu, o da biraz zorladım da oldu yani. gerçekten sevdiğim bir şey isterseniz o muhteşem mickey mouse telefonu derim. evet, sex and the city sayesinde ben de alışverişe teşvik edildim şekerler, tutmayın beni.

    şekerler demişken, bu dizinin "sex and the city"nin tutkulu takipçilerinin ben diyeyim yüzde seksen, siz deyin yüzde doksanını oluşturan eşcinsellere o çok sevdikleri parıl parıl elbiseleri, ayakkabıları sunduğunu ekleyelim. hatta carrie'nin annesinin eski çantasından "şaheser" yarattığı bir sahne var ki, tüm gay'ler toplanıp ekran karşısına "ayyyyyyyyyyyyyyyy," desin diye yazılmış gibi. bu bir sıkıntı mı? kesinlikle hayır. ama dizi kime hitap etmesi gerektiğini biliyor ve biraz sinsi oynuyor gibi. oyuna gelmemek adına yazıyorum bunları.

    the cw kanalında yayınlanınca haliyle tadı kötü olan spermlerden, strap on kullanılarak girilen lezbiyen ilişkilerden, öpüşürken tüm suratı yalayan adamlardan uzak bir evrende anlatıyoruz hikayemizi. biraz cesur olmak adına, ve az önce yazdığım üzere hayran kitlemize yaranmak adına, sudan çıkmış balık carrie eşcinsellerle tanıştırılıyor, "bekaretimi kaybettim ama farklı bir adama (man)- manhattan'a" gibi iğrenç kelime oyunları yapmaya çalışıyor.

    ağzıyla kuş tutsa da zaten dizinin asıl takipçilerine yaranamayacaktı. dediğim gibi, artık tam kadro toplanılan filmler bile onları tatmin etmemeye başladı. bu haliyle sıradan televizyon izleyicisine de yeni bir şey vaat ettiğini söylemek zor. zaten kimsenin the cw izlemediği bu günlerde bu dizinin yüzüne bakılacak mıdır bilmiyorum ama aksi taktirde bile the cw, sırf markanın yüzü suyu hürmetine ve uluslararası satışların getirilerine göre bu diziyi yaşatabilir... hem de yıllarca. hazırlıklı olmakta fayda var.
48 entry daha
hesabın var mı? giriş yap